Perşembe, Mart 28, 2024

NATO, Madrid ve ötesi: Sınırlayıcı etkiyi aşmak

Ulusal ve uluslararası hukukta hiçbir mevzu sadece kendisinden ibaret değildir. Uygulanan metodoloji dahil hükümler, emsal ve teamül yaratırken bu hususlar aynı zamanda geleceği de şekillendirir.

Dünya, Madrid’deki NATO liderler zirvesinin neticelerini konuşuyor. NATO zirvesi gündemindeki konuların başında İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusu bulunuyordu. Zirve öncesi beyanlarda Türkiye; İsveç ve Finlandiya’nın “PKK ve YPG’ye destek verdikleri” gerekçesiyle ve suçlamasıyla üyeliklerine itiraz ediyordu. Türkiye, İsveç, Finlandiya arasında imzalanan memorandumla kayıt altına alınan mutabakat beyanları tarihin bu önemli virajında geçmişin ve geleceğin kilit noktasında.

İsveç ve Finlandiya’nın müstakbel NATO üyeliğine ilişkin üst perdeden beyanların ardından imzalanan memorandum ne anlama geliyor? Türkiye’nin menfaatleri açısından olumlu mu, olumsuz mu? Buna ilişkin görüşler, objektif değerleri göz önünde bulundurmak ve hukuki usulü, tanımları, esası incelemekle ve elbette diplomasinin bir süreç olduğunun altını çizmekle anlam arz eder.

MEMORANDUMUN EN ÖNEM TAŞIYAN MADDELERİ:

Sözkonusu memorandumun ilk üç maddesi, NATO’nun kuruluş antlaşması olan Washington Antlaşmasının bağlayıcılığının teyidini ve her tür terörist faaliyete karşı iş birliğinin güçlendirileceğini, ayrıca İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye’ye karşı silah ambargosunun olmayacağını içeriyor.

Anlaşmanın en çarpıcı noktaları  4. ve 5. maddeler.

4.maddede Finlandiya ve İsveç’in Türkiye’nin güvenliğine tehdit teşkil eden eylemlere, örgütlere, YPG, PYD, FETÖ’ye destek vermeyeceği belirtilmekle birlikte 5. maddede açıkça PKK’nın kesinlikle yasaklandığı ifade ediliyor. Bu iki maddeyi bir arada ele alırsak YPG ve PYD’nin netlikle terör örgütü olarak nitelendirilmediği sonucuna varılabilir ve bu husus bir anlamda, eksiklik olarak görülebilir.

Diğer mevzu terör suçlularının iadesi. Türkiye’nin iade taleplerinin söz konusu ülkelerin iç hukuk kurallarıyla ve uluslararası hukuk şartlarıyla birarada değerlendirileceği anlaşılıyor.

Memorandumda “terör suçluları” için hızlandırılmış bir süreç oluşturulacağı, araştırmaların derinleştirileceği kayıt altına alınıyor. Ancak Türkiye’nin taleplerinin tam anlamıyla yerine getirilip getirilmeyeceği bilinmiyor, belli değil. Ayrıca iade, Avrupa Suçluların İadesi Konvansiyonunun ilgili maddeleri gereğince olacak. Neticede burada da kesin bir sonuç yok.

Üç ülke arasında güvenlik, istihbaratla ilgili kalıcı, ortak bir mekanizma kurulacağı yönünde uzlaşma iradesi mevcut.

Gerçek şu ki; Türkiye’nin terörizm ve teröre destek verme suçlamaları ile Avrupa’nın terörizm ve teröre destek verme tanımlarının birbiriyle örtüşmediği gerçeği var. Türkiye’nin sürekli ve ısrarla, kültürel diplomasi de dahil olmak üzere kendisini ve algı merceklerini daha iyi anlatan, anlaşıldığından emin olan bir ülke kimliğine erişmesi mühim.

Tanımlarımızın birleşmesi, ikna nedenlerimize ilişkin illiyet bağının aksi düşünülemez şekilde anlatılması gerek. Örneğin “tasarım” tanımına tasarımcılar tespit edilen ihtiyacı en iyi şekilde karşılayan ürünün planlanması eylemi olrak yaklaşırken; hukukta “tasarım” insan duyuları ile algılanabilen çeşitli unsur veya özelliklerin oluşturduğu görünümdür. Aynı tasarım hususundan bahsettiğimizi farz edersek yasal neticelere ulaşamayız.

Diplomasi alanında, tanımlarda vizör farklılıklarının tespiti ve en sonunda tanım sahasında mutabakat sağlanırsa birbirini anlamak, etkileşim ve neticede doğru normlar üzerinden ülke yararlarının gerçekleşmesi söz konusu olur. Türkiye’nin açıklıkla anlatılan hikayesinin uzun vadede ısrarlı diyaloglarla sürdürülmesi şart.

HUKUK TEKNİĞİ NEDEN ÖNEMLİDİR?

Bir diğer mevzu Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, protokolün daha onay aşamasının bulunduğunu hatırlatması. Ancak burada şöyle bir handikapla karşı karşıyayız. NATO ile ilgili anlaşmaların onay sürecinde Cumhurbaşkanının onay yetkisi var. İstanbul Sözleşmesine TBMM onayıyla taraf olunduğu halde sözleşmeden çekilme Cumhurbaşkanı kararıyla oldu. Nitekim bu nedenle yapılan itiraz halen Danıştay’da görülüyor.

Mesele şu: 2018’deki büyük değişiklik sonucunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile anlaşmaların doğrudan onaylanması gündeme geldi. İstanbul Sözleşmesi’nde tek başına sorumluluk alarak çekilme kararı verildiğine göre İsveç ve Finlandiya’nın adaylık onay kararı da sadece Cumhurbaşkanının sorumluluğunda mıdır? Bu karardan bahisle, Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya mı yetkilidir?

Bu sorular bize ne gösteriyor? Hukukta kararların etkisi kendilerinden aşkındır. Ulusal ve uluslararası hukukta hiçbir mevzu sadece kendisinden ibaret değildir. Uygulanan metodoloji dahil hükümler, emsal ve teamül yaratırken bu hususlar aynı zamanda geleceği de şekillendirir.

ABD, MEMORANDUM ve F-35’LER

Muhtıranın imzalanması ile ilgili olarak ABD Başkanı Joe Biden da bir kutlama mesajı paylaştığına göre…

ABD ve NATO açısından İskandinavya Bölgesindeki ülkelerin tamamının ittifaka katılması amaçken ve bu gerçekleştiğine göre…

Başından beri bu olayın gerçekleşmesini isteyen ve gücünü bu yönde sarf eden ABD ile olan ilişkilerde, Türkiye’nin taleplerini sıralaması ve taleplerin başında F-35’ler, F-16’lar olması gerekiyor. Sadece ödediğimizin karşılığını F-35 olarak almamak değil, bu uçağın dokuz yüz parçasını ürettiğimiz göz önünde bulundurulduğunda ayrıca bir zarar olduğu da hep hatırlanmalı. Yüz uçak kontenjanıyla alacağımızın belirtildiği F-35 anlaşmasının yeniden, ödemelerimiz de göz önünde bulundurularak, teknik zorluklar telafi edilerek yeniden imzalanmasına enerji sarf edilmeli. Şu andan itibaren, yirmi yıl içinde bulunduğumuz F-35 projesi için yeni adımların ve diplomasinin tam zamanı.

DOĞRU PLANLAMA VE DEVLET KAPASİTESİ

Zygumant Bauman’ın sözleri değerli: “Tabiri caizse kültür, o an “gerçeklik” olarak önümüze çıkan her şeyin “dümenine geçmeyi” hedefler. O günün gündemini belirleyip o ânın zorunluluğu olarak tanımlandığında olacak şeylerle ilgilenmez. En azından o şekilde tanımlanmış “aktüalliğin/güncelliğin” sınırlayıcı etkisini aşmaya çalışır ve kendisini kendi koyduğu taleplerden özgürleştirmeye çabalar.” [1] Bu bağlamda, diplomasi kültüründe liyakata, yaratıcı fikirlere, doğru planlamaya yatırım elzem.

Devlet kapasitenin gece gündüz arttırılması, tanımlara normatif katkı sağlanması, emsallerin anlatılması ve dünya kamuoyunun ikna edilmesi gereken bir süreç bu.  Evrensel bilgi Türkiye’nin neyi hedefleyeceğini gösteriyor: Hür siyaset ve ekonomik sisteme dayalı ilkesellik ve kararlılıkla, her bir günün hukuki hükmünün emsal vasfıyla geleceği belirlediği bilinciyle hareket etmek.

[1] Zygmunt Bauman, Akışkan Hayat, Liquid Life, Ayrıntı Yay, çev: Akın Emre Pilgir, 2020, 2. basım

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI