Perşembe, Nisan 25, 2024

Nato krizinin bilançosu

Bu kriz, seçimler yaklaşırken terörle mücadele üzerinden milliyetçi seçmenin oyunu kazanmak amacıyla tırmandırıldıysa, elde edilen sonuç ekonomik gidişatı perdelemeye yetecek mi?

Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli NATO zirvelerinden biri kabul edilen Madrid Zirvesi’ne Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerine yönelik itirazı damga vurdu.

Birliğin genişlemesinin önünü tıkayacak bu krizin çözüme kavuşturulması için yürütülen yoğun diplomasi trafiği zirve sona ermeden sonuç verdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg kolaylaştırıcılığında Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto ve İsveç Başbakanı Magdalena Andersson’la yaptığı dörtlü görüşmenin ardından mutabakat metnini imzaladılar. Türkiye’nin güvenlik endişelerinin karşılanmasına yönelik atılacak adımlar karşılığında iki ülkenin üyelik başvurusunu destekleyeceği teyit edildi. Uzlaşmanın Türkiye’nin taleplerini ne ölçüde karşıladığına girmeden önce Ukrayna’da devam eden çatışmalar gölgesinde bu hafta düzenlenen zirvelerin değişen küresel güvenlik mimarisine ilişkin neler söylediğine bakalım.

Savaşın gölgesinde toplanan zirveler

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal etmesi, özellikle Avrupalı devletlerin güvenlik öncelikleri ve tehdit algısını değiştirmesi bakımından dönüm noktası oldu. İki kutuplu dünya düzeninde ABD’nin galip geldiği Soğuk Savaş’a kıyasla bugünün mücadelesi değişen güç dengeleri, çetrefilleşen tehdit unsurları, geçişken ittifak blokları ve müttefik ülkelerdeki kırılgan iç siyaset gibi pek çok unsurun göz önüne alınmasını gerektiriyor. Yeni Soğuk Savaş’ın parametreleri farklılık gösterse de, müttefikler arası dayanışma ve güvenin sağlam bir zemine oturtulması mücadelenin kazanılması açısından hayati öneme sahip.

Bu açıdan, Haziran’ın ayının son haftasında gerçekleşen G-7 Zirvesi ile NATO’nun Madrid Zirvesi birlikte değerlendirilmeli. Rusya’nın Kiev’de vurduğu AVM görüntülerinin basına yansıdığı sıralarda toplanan G-7 ülkelerinin (ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada) başlıca gündemi elbette Ukrayna’ydı. Savaşın yarattığı ekonomik sorunların siyasi baskısını hisseden G-7 liderleri, Rusya’nın enerji gelirlerini sınırlandırmak suretiyle (petrol fiyatlarına üst sınır getirmek gibi), Kremlin’in savaşı finanse etmesini güçleştirecek önlemleri tartıştılar.  Bir diğer gündem maddesi ise, Çin’in Tek Kuşak Tek Yol Projesi’ne alternatif olarak geçen yıl ortaya atılan Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklık Planı’ydı. G-7 ülkeleri gelişmekte olan ülkelere altyapı finansmanı sağlamak amacıyla 600 milyar dolarlık fon sözü verdi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve ABD Başkanı Joe Biden, projenin amacını “kalkınmakta olan ülkelere başka seçenekleri olduğunu göstermek ve demokrasilerle ortaklık yapmanın yararlarını görmelerine yardımcı olmak” olarak tanımlıyor.

Yeni bir küresel güvenlik mimarisine doğru

G-7 Zirvesi güvenliğin ekonomi ayağına odaklanırken, 29-30 Haziran tarihlerinde Madrid’in ev sahipliği yaptığı NATO Zirvesi’nde Atlantik İttifakı’nın hedefleri ve savunma stratejileri, yayınlanacak yeni strateji belgesiyle netlik kazanıyor. En son strateji belgesi 2010’da yani Rusya’nın Kırım’ı ilhakından dört yıl önce yayınlanmıştı. Revizyonist hamleleri neticesinde yeni belgede Rusya’nın öncelikli tehdit sayılmasında sürpriz yok.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Ukrayna’ya yönelik kapsamlı bir yardım paketini görüştüklerini, NATO Mukabele Gücü’nün gereksinimleri karşılayacak şekilde dönüştürüleceğini ve Yüksek Hazırlıklı Kuvvetlerin sayısının 40binden 300 bin üzerine çıkarılacağını açıkladı. Bir süredir tartışma konusu olan müttefik devletlerin savunma harcama payları konusunda ise sorunlar devam ediyor. 30 üyeden 19’unun 2024 itibariyle %2’lik hedefi tutturması bekleniyor.

Yeni strateji belgesini farklı kılan en önemli unsur ise, Rusya’nın yanında ilk kez Çin’in NATO güvenliğine tehdit olarak tanımlanıyor olması. Bu noktada, ekonomik çıkarlar sebebiyle Çin ile ilişkilerinden vazgeçmek istemeyen Avrupalı devletlerin Ukrayna’daki gelişmelerin etkisiyle ABD yanında yer almayı tercih ettikleri anlaşılıyor. ABD açısından ittifakın birlik ve bütünlük içinde hareket etmesi önemli. Zira, Rusya’ya verilecek karşılık, Çin’in Tayvan’a olası müdahalesini caydırabileceği gibi cesaretlendirebilir de.

Madrid Zirvesi bize “yakın tehdit” Rusya’ya karşı Avrupa topraklarında yürütülen mücadeleye paralel, Rusya’nın iyi gün dostu Çin’le de rekabetin devam edeceğini, bu sebeple ittifakın sınırlarının genişlemekte olduğunu gösteriyor. Yalnızca Finlandiya ve İsveç’in üyelik başvurusuna odaklanmamalı. Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore’den oluşan Asya Pasifik delegasyonunun zirveye gözlemci statüsünde davet edilmesi bu açıdan önemli bir gösterge.

Türkiye’nin veto çıkışı

Aday ülkeler konusunda geri dönersek…Rusya’nın Ukrayna’yı işgali iki kuzey ülkesinin askeri tarafsızlığını terk ederek NATO üyeliğine başvurmasına yol açtı. Bu süreç, Ankara’nın Finlandiya ve (daha çok) İsveç’in terörle mücadele kapsamında Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almadığı ve (PKK, PYD ve uzantısı olan) terör örgütlerini desteklediği gerekçesiyle itiraz etmesi neticesinde çıkmaza girdi. Ankara’nın rahatsızlığı yalnızca bu ülkelerin yasalarında yer alan terör tanımının Türkiye’nin tehdit saydığı örgütlerle bağlantılı kişilere veya sempatizanlara hareket imkanı sağlıyor oluşundan ileri gelmiyordu. Finlandiya ve İsveç’in Türkiye’nin Suriye’ye düzenlediği askeri operasyona karşılık 2019’dan bu yana silah satışlarına yönelik uyguladığı kısmi ambargonun da kaldırılması isteniyordu.

CB Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın telefon görüşmesini takiben gün içinde gerçekleşen dörtlü görüşme ardından yayınlanan mutakabat metninde, İsveç ve Finlandiya, terörle mücadele konusunda Türkiye ile dayanışma ve iş birliği içinde hareket edeceklerini, terör örgütlerinin faaliyetlerini engelleyeceklerini, silah ambargosunun kaldırılacağını, iade taleplerininse Avrupa İade Sözleşmesi’yle uyumlu biçimde değerlendirilip işleme konulacağını teyit etmiş oldu. Özetle, İsveç ve Finlandiya, uluslararası kamuoyu önünde Türkiye’nin güvenlik endişelerini paylaştıklarını ifade ettiler. Gerekli adımların atılacağına dair söz alındı. Bu sözlerin tutulup tutulmadığını denetleme işi de kurulacak Ortak Daimi Mekanizma’ya devredildi.

Ankara’nın İsveç ve Finlandiya’nın terörle mücadele konusundaki tutumuna dair şikayetleri aslında uzun zamandır devam ediyordu.  İki ülkenin NATO’ya üyelik başvurusunda bulunmaları bu sorunun çözümü için bir fırsat olarak görülmüş olabilir. Ancak Türkiye eleştirilerinde haklı olsa dahi, bu konuyu kamuoyuna taşıma şekli ve zamanlaması bakımından gerek NATO içindeki konumunu gerekse uluslararası arenada müttefik olarak güvenilirliğini ve öngörülebilirliğini zedelemiş oldu.

Madrid Zirvesi ardından Türkiye’nin taleplerinin ne ölçüde karşılandığı zaman içinde anlaşılacak. Ama her şekilde, mutabakat metni iç kamuoyuna bir başarı hikayesi olarak sunulacak. Peki, taraflar arası böylesi bir uzlaşmaya perde arkasında yürütülecek diplomatik temaslarla ulaşılamaz mıydı? Zira krizin çözüme kavuşturulması ardından akıllarda kalan, ittifakın birlik ve bütünlük içinde hareket etmesi beklenen bir zamanda, Türkiye’nin dayanışma konusunda ayak diremesi, S-400 alımı sebebiyle zaten gölgelenen NATO’ya olan bağlılığının iyice sorgulanır hale gelmesi olacak.

Şayet bu kriz, seçimler yaklaşırken terörle mücadele üzerinden milliyetçi seçmenin oyunu kazanmak amacıyla tırmandırıldıysa, elde edilen sonuç ekonomik gidişatı perdelemeye yetecek mi?  Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi amaç dış politikada yine oyun bozucu gücünü öne sürerek, bir süredir doğrudan temas kurmaktan kaçınan ABD Başkanı Joe Biden’ı muhatap almaya zorlamaksa, bu pazarlık bize ne kazandırmış olabilir? Her meselenin bir pazarlık konusu, bir fiyat etiketi olduğu algısının yol açacağı itibar kaybıyla ölçüldüğünde…

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI