Cuma, Mart 29, 2024

Nasıl bir Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem?

D’hont sisteminin Türkiye’ye ne kadar uygun olduğu tartışmalı bir konudur. Bu doğrultuda seçim barajı da düşürülmeli, Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik yapısına daha uygun yeni bir seçim modeli getirilmelidir.

Son günlerde muhalefet cephesinin gündeme getirdiği sistem değişikliği söylemi üzerinden dillendirilen Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem modeli, muhalefetin söylemleri çerçevesince tek çözüm yolu…Peki bu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, nasıl bir modeli içermelidir?

Parlamenter sistem; yasama ve yürütmenin esnek kuvvetler ayrılığı ilkesiyle birleşerek hayat kazandığı bir hükümet modelidir. Devleti meydana getiren tarihi kurumlardan birisi olan parlamento, ulusal ve kişisel menfaatlerin temsil edildiği bir organ olarak inşa edilmiştir. Parlamenter sistem, ülkelerin anayasaları ile şekillenirken parlamentonun yasama odaklı, yürütmenin ise kabine tarafından ifa edildiği bir modeldir. Teoride güçler, birbirinden ayrı olmakla beraber pratikte ise birbirlerine bağlı bir mevcudiyete sahiptir.

Bilindiği üzere kuvvetler ayrılığının ölçeği anayasadan daha ziyade çok partili sistemin işlevselliğine bağlı bir durumdur. Bu sebeple ülkemizde köklü bir geçmişe sahip olan ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmeden evvel uygulanan parlamenter rejimin problemleri, seçim hukuku kaynaklı bir sorunu teşkil etmektedir. Siyasal partilerin mezkûr düzen içerisinde özellikleri, lider sultasından kaynaklı bir şekilde parlamentonun araçlarını pasifleştirmektedir. Bu doğrultuda kuvvetler ayrılığının görünürde etkin, pratikte ise etkisiz kaldığı görülebilmektedir. İktidar olabilmek adına vücut bulan siyasal partileri, demokratik düzenlerde iktidara taşıyan tek yol seçim uygulamasıdır. Aşırı kutuplaşmanın ülkemizde hat safhaya ulaştığı bu dönem içerisinde seçimlerin mahiyeti; demokrasinin getirisini işletmekten ziyade bir ideolojik kavga ve nüfuz mücadelesine dönüşmüştür. Bu sebeple sağlıklı bir seçim sürecinin yürütülebilmesi adına güçler ayrılığı ilkesinin doğru işletilmesi, zaruri bir durumu teşkil etmektedir.

Kuvvetler ayrılığı teorisi, devletin elinde bulundurduğu kuvvetlerin güçlerini azaltır ve bu organların birbirlerini dengelemelerini sağlar. Zira kuvvetler ayrılığı teorisi; devletin gücünün tek bir elde toplanmasını önlemek ve kişilerin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına almak amacını gütmektedir. Bu teoriye göre; devletin iktidarını kısıtlamak amacıyla devletin üç ayrı gücünün de üç ayrı organa verilmesi zemini üzerine inşa edilmiştir. Bu teori çizgisinde; devlet iktidarının hukuki manadaki işlevleri aralarında işbirliği olan organlarca yürütülmektedir.

Ülkemizdeki mevcut seçim sistemi ile alakalı en büyük problemlerden biri şüphesiz ki seçim barajı problemidir. Yüksek olduğu hususunda hemfikir olunan ve tartışmaları yıllardır süregelen %10 oranındaki seçim barajı uygulamasının düşürülmesi ya da kaldırılmasına yönelik bugüne kadar somut bir adım atılmamıştır. Seçim barajının %10 gibi bir oranla uygulanması sebebiyle belli bir bölgede daha fazla oy alan bir siyasi partinin, seçim barajını aşamamasından kaynaklı o partiye oy vermiş seçmenlerin temsiliyet hakkı ölü doğduğu gibi aynı bölgede daha az oy alan diğer siyasi partinin barajı geçmesi durumunda ise parlamentoya milletvekili gönderebilmesi gibi adaletsiz durumlar tezahür etmektedir. Üstelik seçimlerden birinci çıkan parti aldığı oy oranından daha çok oranda milletvekiline sahip olmaktadır.

Belçikalı hukukçu ve matematikçi Victor D’Hondt tarafından 1878 yılında tasarlanıp nispi temsil sistemi olarak bilinen ve ülkemizde 1961’den bu yana uygulanan D’hont seçim sisteminin de bu tablonun ortaya çıkmasında rolü bulunmaktadır. Siyasi partilerin ülkemizde sayıca çok olmasıyla birlikte kutuplaşma ve bölünmüşlüğün zirve yaptığı bu dönem içerisinde D’hont sisteminin Türkiye adına ne kadar uygun olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Bu doğrultuda daha demokratik bir yöntem çerçevesiyle seçim barajı düşürülmeli ve Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik yapısına daha uygun yeni bir seçim modeli getirilmelidir.

CUMHURBAŞKANININ BAKANI VETO YETKİSİ KALDIRILMALI

Cumhurbaşkanı sınırlandırılmış bir yetkiye sahip olarak “devletin başı” sıfatıyla milletin ve ülkenin bütünlüğünün temsilcisi olmalı bu doğrultuda; yasama, yürütme ve yargıya dair Cumhurbaşkanının icrai görev ve yetki alanları daraltılmalıdır. Cumhurbaşkanının altına imza attığı kararlarla alakalı, Başbakan ve ilgili bakanın da imzasının bulunduğu “karşı imza” ilkesi getirilmelidir. Cumhurbaşkanı, yalnızca kendine bağlı olan devlet teşkilatıyla alakalı atamalarda tek başına imza atma yetkisine sahip olmalı ve tek başına imza atabileceği istisnai nitelikteki diğer işlemler anayasada açık bir şekilde belirtilmelidir. Bakanlar, Başbakan tarafından, TBMM üyeleri ya da istisnai durumlarda, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olan kişilerin arasından atanmalıdır. Cumhurbaşkanının, “bakanları veto” yetkisi kaldırılmalı ve Başbakanın önerdiği ismi Cumhurbaşkanı, bakan olarak onaylamak durumunda olmalıdır.

Türkiye’deki siyasi partiler üzerinde mutlak bir genel başkan denetimi mevcuttur. Genel başkanlar tek başına seçim listelerini belirlerken seçmen ise oy vereceği ve kendisini temsil edecek milletvekili adayını yeterince tanımamaktadır. Bu durum seçmenle kendisini temsil edecek vekil arasındaki temsil ilişkisi gerçekliğinin de yitirilmesine neden oluşturmaktadır. Seçmen, sandıkta istediği partiye oy verebiliyorken kendisini parlamentoda temsil edecek temsilciyi doğrudan seçememek gibi bir handikap ile karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye’deki siyasi partilerin yapıları mercek altına alındığında, partilerin ideolojik bir program çizgisinde örgütlenmekten öteye geçemedikleri de gözlenmektedir. Parti örgütlerinin teşkili en tepeden en aşağıya doğru bu program dâhilinde şekillenmektedir. Partilerin milletvekilleri, yöneticileri, gençlik ve kadın kolları gibi oluşumları partinin bu mevcut programının dışında hareket edememektedir. Temelinde özgürlük bulunan demokrasi mefhumunun, halkın temsilcisi olarak seçilen vekilin siyasi özgürlüğünün kısıtlandığı bu durum karşısında tezat bir görüntü sergilediği görülmektedir.

SEÇİM BÖLGELERİNDE ÖN SEÇİM UYGULANMALIDIR

O halde yapılması gerekenlerin en başında siyasi partilerin özgürleştirilmesi gelmektedir. Bu doğrultuda siyasi partiler genel başkanlık sultasından sıyrılmalıdır. Halkın oylarıyla seçilmiş vekiller, partisinin programıyla ters düşmeden ancak kendi hür iradesini de rahatça yansıtabileceği bir siyasi özgürlük alanına kavuşturulmalıdır. Zira seçilmiş temsilci, siyasi partinin üyesi olmaktan öte halkın temsilcisi sıfatına sahiptir. Seçimler adına adayların belirlenmesinde parti liderleri tekeli kırılarak oy kullanacak seçmenin de görüşü alınmalıdır. Bu doğrultuda seçim bölgelerinde parti üyelerinin katılacağı bir ön seçim uygulanmalıdır. Bu sayede seçmen, gerek vekil adaylarını seçimden önce tanıyabilme fırsatını yakalayabileceği gibi gerekse adayları doğrudan belirleme hakkına sahip olacaktır. Bu durum seçmen ve seçilmiş arasındaki bağın da belli bir realite üzerine kurulmasını sağlayacaktır.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem içerisinde STK temsilcilerinin belirli bir etkisi olmalı, temsil hakkının yalnızca sandıktan geçmediği ve milli irade kavramının aynı zamanda sivil kuruluşlar, üniversiteler, sendikalar nezdinde de göz ardı edilmemesi gerekliliği hatırlanmalıdır. Bilhassa meclis içerisindeki temsiliyet hakkının cinsiyet farklılığındaki oranına dikkat edilmeli ve eril siyasetin eşitlikçi anlayışa evrilerek çoğulcu demokrasilerde kadın sesinin daha fazla duyulması adına bu farklılığın eşit düzeyde dağılmasına önem verilmelidir.

GENSORU YENİDEN YÜRÜRLÜĞE SOKULMALIDIR

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra yürürlükten kaldırılan, “gensoru” mekanizması, yapıcı güvensizlik oyu sağlanması şartıyla yeniden yürürlüğe sokulmalıdır. Bu doğrultuda yeni hükümetin tesisi garanti edilmeden gensoru ile mevcut hükümet düşürülmemeli, Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğuyla hükümeti düşürme çoğunluğuna sahip olan Meclis üyelerinin, aynı çoğunlukla yeni hükümet hususunda da uzlaşması mecburiyeti sağlanmalıdır. Parlamenter sistemde hükümetin görevde kalabilmesi adına parlamentonun devamlı güvenine sahip olması gerektiği için bu model; kutuplaşmayı önlemeyi esas almaktadır. Ayrıca iktidarın yasaları hız bir şekilde Meclis onayından geçirmek adına birbirleriyle alakası bulunmayan yasalarda değişiklik yapmak adına kullandığı “Torba Yasa” uygulaması yürürlükten kaldırılmalıdır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI