Cuma, Nisan 19, 2024

Mutluluk Bakanlığı

Türkiye Cumhuriyeti’nin cefakâr vatandaşlarının, en önemlisi gençlerimizin mutlu olmasını engelleyen her türlü yasağı, kişiyi, görüşü, örfi ve dini baskıyı şikâyet edebileceğimiz, mutluğun altyapısını oluşturacak özgürlüklerimizi güvence altına alacak bir mutluluk bakanlığı istiyorum.

1990’larda çocukluğum geçti. 2000’lerin başı gençliğimin en güzel günleriydi.

Ülkeyi tek başına 21 senedir yöneten iktidarın öncesini ve sonrasını yaşamış son nesildenim.

Öncesinde ülkede problem yok muydu? Tabii ki vardı. Her şey güllük gülistanlık mıydı? Tabii ki değildi. Ancak her şeye rağmen bu ülkenin neşesi vardı. Eğlencesi vardı. Her türlü soruna karşı insanımızın mutlu olma hakkı ve imkânı vardı. Bakın burası çok önemli; İmkânı vardı!

Geliri ne olursa olsun, hangi sosyo-ekonomik tabakadan gelirse gelsin kendi imkânları dahilinde isteyen herkes eğlencesine zaman ve bütçe ayırabiliyordu. Eğlenmek bir lüks değildi.

Dikkatli izlerseniz bunu Yeşilçam filmlerinde bile görürsünüz. Mahallenin en fakir ailesi bile gider bir lokantada yemeğini yer, içkisini içer, eğlenmesini bilirdi.

Kendimden örnek vereyim. Üniversiteyi 2002-2006 yıllarında Türkiye’de okudum.

Devlet üniversitesiydi. Anadolu’da küçük bir kasabaydı. Ailemizden aldığımız harçlıkla her hafta sonu istediğimiz kafeye, istediğimiz bara veya diskoya gider, istediğimizi istediğimiz kadar içer, gönlümüzce eğlenirdik. Sadece hafta sonları mı? Hafta içi kafa dağıtmak için öğrencilerin en az 1 gece dışarı çıkma geleneği vardı. O gece üniversite gençlerinin gayr-i resmî buluşma ve sosyalleşme gecesiydi.

Bir konser olduğunda bilet fiyatı ne kadarmış diye düşünmeden planlarımızı aylar öncesinden yapar ve gidebilirdik.

Bir üniversite öğrencisi olarak bunları yaparken ekonomik zorluk çekmezdik. Bırakın Türkiye içinde eğlenebilme imkânlarını, 4 senelik üniversite öğrenciliğim boyunca defalarca yurtdışına çıkma şansım oldu. Zengin değildik, babam devlet memuruydu.

Üniversitemizin deniz kenarında bir sosyal tesisi vardı. Hiçbir şey yapamasak üniversitemizin sosyal tesisine gider orada eğlenirdik. Giriş tüm öğrencilere açıktı. Her medeni ülkede olduğu gibi bu sosyal tesislerde arzu edenin tüketebilmesi için alkollü içecek satışı da vardı. Tekrar edeyim devlet üniversitesinin sosyal tesisinden bahsediyorum. Bir masada biz öğrenciler, yan masada üniversitedeki öğretmenlerimiz kadeh kaldırıp hep birlikte eğlendiğimiz, dans ettiğimiz o günleri dün gibi hatırlıyorum.

2000’lerin başlarında tüm üniversitelerde düzenlenen o efsanevi bahar şenliklerini unuttum sanmayın. En yoksulundan en varlıklısına bütün öğrencilerin bir araya geldiği, her türlü farklılıklarına rağmen beraberce kol kola eğlenebilmeyi öğrendikleri etkinliklerdi. Adeta eğlence kültürü eğitimiydi! Hatta bizim üniversitedeki bahar şenlikleri bitince, arabaya atlar komşu üniversitelerin eğlencelerini gezerdik. Çoğu şenlik üniversitelerin kampüslerinde olurdu. İsteyen su içerdi, isteyen bira. Kimse kimseye karışmazdı.

Peki Türkiye’de düzenlenen müzik festivalleri?

Türkiye’nin ilk kamplı açık hava müzik festivali H2000. İçinde 24 saat boyunca dans edebileceğiniz dans-çadırı vardı. Sivil toplum kuruluşları stantlar kurar, eğlenmeye gelen gençleri aynı zamanda toplumsal olaylar hakkında bilinçlendirir, aktif vatandaş olma konusunda cesaretlendirirdi.

Rock’n Coke. Ne yazarsam yazayım eksik kalacak. 10 sene boyunca Türkiye’nin eğlence kültürüne damga vuran efsanevi bir organizasyondu.

Uzatmamak için hepsine tek tek değinmeyeceğim. Bir çırpıda aklıma gelen onlarca kaliteli eğlence etkinlikleri düzenlenirdi. Zeytinli Rock Festivali’nin ilk dönemleri, Barışarock, Unirock, Sonisphere Festivali.

Ülkeyi yöneten siyasal erk ‘‘kültür alanında değişim gösteremedik, bu alanda eksik kaldık’’ gibi söylemlerde bulunmaya başladı. Bundan vazife çıkaranlar daha sonraları ‘‘Kültürel hegemonyanızı yok edeceğiz’’ gibi söylemleri hiç çekinmeden söylemeye başladı.

O günün gençleri, o günün halkı çok cüzi bilet fiyatlarına dünyaca ünlü müzik gruplarını rahatlıkla dinleyebiliyordu. Kimler gelmedi ki? Muse, Limp Bizkit, Prodigy, Motörhead, Metallica, Megadeth, Slayer, Anthrax, Rammstein, Manowar, The Offspring, Alice in Chains, Franz Ferdinand, Placebo, 50 Cent, Linkin Park, The Rasmus, The Cure, Bon Jovi, Elton John, Korn, Red Hot Chili Peppers, Rihanna.

Peki ya Eurovision şarkı yarışması? Oylama sistemindeki siyasi tercihleri o zaman da eleştiriyorduk ancak bu yarışmaya katılmak kazanmaktan daha önemli bir mesajdı. Bu ülkenin olmak istediği yerle ilgili bir göstergeydi.

Dünyaca ünlü eğlence mekanlarımız vardı. Reina, Laila, Kemancı, Shaft, renkli ve canlı Asmalımescit, kaliteli ve dolu bir Nevizade. Kendi arkadaşlarımdan çok iyi biliyorum, gecenin 3’ünde bardan çıkan bir kız tek başına Taksim’de, Beyoğlu’nda yürüyerek evine gidebiliyordu.

Ankara, İzmir, Ege sahilleri hepsi inanılmaz bir gelişim göstermişti.

Olayı sadece gece eğlencesi olarak ele alırsak eksik kalır. Müzikaller, tiyatrolar, sirkler, sergiler alanında da aynı gelişme söz konusuydu.

Uzun lafın kısası; o günlerde de zengin bir ülke değildik ama mutluyduk. 2010’lara kadar her şeye rağmen bu ülkenin bir neşesi vardı. Nitekim Türkiye’deki bu kültürel ve sanatsal hareketlilik Avrupa çapında ilgi görmüş, İstanbul 2010 yılında “Avrupa’nın Kültür Başkenti” seçilmişti. Dünya’nın en büyülü, en önemli eğlence merkezlerinden birisi artık Türkiye ve İstanbul olmuştu. Turizm şirketleri Türkiye tanıtımlarını ‘‘Eğlence sizi çağırıyor’’ şeklinde yapıyordu.

Ne olduysa 2010’dan sonra oldu..

Gezi olayları ve terör saldırılarıyla beraber gözle görülür bir değişim başladı. Sokaklardan ve hayatımızdan eğlence yavaş yavaş çekildi.

‘‘Beğenmedikleri eğlence şekillerini’’ yasaklamaya gücü ve cesareti yetmeyenler, dolaylı yollardan yeni yasaklar getirmeye başladı. Erişim engelleri, reklam yasakları, sansürler, alkollü içeceklere fahiş vergiler, ÖTV zamları, mekanlara orantısız cezalar, saat uygulamaları, müzik yasakları, festival yasakları.

Ülkeyi yöneten siyasal erk ‘‘kültür alanında değişim gösteremedik, bu alanda eksik kaldık’’ gibi söylemlerde bulunmaya başladı. Bundan vazife çıkaranlar daha sonraları ‘‘Kültürel hegemonyanızı yok edeceğiz’’ gibi söylemleri hiç çekinmeden söylemeye başladı.

Kültür ve eğlence kalıplara sığmaz. Kültür sadece özgürlük ortamında gelişir ve sonunda su akar yolunu bulur. Bu hep böyle olmuştur. 50 sene öncesinde de 20 sene öncesinde de eğlence kültürümüz ‘‘birileri öyle istediği için’’ gelişmedi.

Aslında bu yaşananlar yaşam tarzına müdahaleden başka bir şey değildi. Belli ki başka bir kültürel hegemonya kurmak isteyenlerin öngördüğü kültürel değişimde kontrol edemedikleri eğlencelere yer yoktu!

Ancak kaçırdıkları çok önemli bir detay var. Kültür ve eğlence kalıplara sığmaz. Kültür sadece özgürlük ortamında gelişir ve sonunda su akar yolunu bulur. Bu hep böyle olmuştur. 50 sene öncesinde de 20 sene öncesinde de eğlence kültürümüz ‘‘birileri öyle istediği için’’ gelişmedi.

Eğer eğlence tarzı zorla bazı kalıplara sokulmaya başlanırsa ortaya Avrupa ve Orta-doğu arasında sıkışmış post-modern kıraathaneler ve bayağılaşmış nargile kafe kültürü çıkar.

Ülkenin neşesi kaçar!..

Mutlu olmak, eğlenmek, gülmek, huzur bulmak bir insanlık hakkıdır. Amerikan anayasasında vatandaşın en önemli devredilemez haklarından birisi olarak ‘‘mutluluk peşinde koşma hakkı’’ yazılmıştır. Dikkat ederseniz müthiş bir öngörü ile sadece ‘‘mutlu olma hakkı’’ dememişler. Vatandaşın ‘‘Mutluluğun peşinden koşmaya hakkı vardır’’ demişler. Yani gelecekte bir gün bir işgüzarın çıkıp ‘‘Araban var, telefonun var, otur şükret, mutlu ol’’ diyebileceğini tahmin ettikleri için ‘‘insanın nerede, kiminle, neyle ve nasıl mutlu olacağına kendisi karar verir ve bunun peşinde koşmaya hakkı vardır’’ demişler.

Bu yüzden devlet hegemonyasında mutluluk verilmez! Mutluluk bir lütuf değil, vatandaşın doğal hakkıdır! Çünkü mutsuzluk insanların psikolojisini, ruh sağlığını ve buna bağlı olarak bedensel sağlığını olumsuz etkiler.

Devletin tek vazifesi başka insanların canına, malına ve özgürlüklerine zarar vermeyecek şekilde her vatandaşın istediği şekilde eğlenmesine, mutlu olmasına fırsat ve imkân vermektir. Bunun ötesi devletin üstüne vazife değildir. İçki içmek isteyen içer, dans etmek isteyen eder, kızlı-erkekli bir ortamda kalmak isteyen kalır! Bu bakımdan mutlu olma hakkı, eğlenme hakkıyla, eğlenme hakkı ise özgürlüklerle yakından ilişkilidir. Bir ülke eğlencesini kaybediyorsa, aslında özgürlüğünü kaybediyor demektir.

Bugün ülkemizin en iyi yetişmiş gençlerinin, en parlak beyinlerinin yurtdışına gitmesinin arkasındaki ana nedenlerden birisi de budur. Beyin göçü basit bir ‘işsizlik veya para kazanma’ meselesi değildir.

Devletin tek vazifesi başka insanların canına, malına ve özgürlüklerine zarar vermeyecek şekilde her vatandaşın istediği şekilde eğlenmesine, mutlu olmasına fırsat ve imkân vermektir. Bunun ötesi devletin üstüne vazife değildir.

Devleti yönetenler insanların nerede, nasıl eğleneceğine ne içip ne içmeyeceğine ne giyip ne giymeyeceğine ne düşüneceğine ne konuşacağına, kimi sevip kiminle evlenebileceğine, hatta evlendikten sonra kaç çocuk yapacağına bile karışmaya başlarsa o ülkede parlak zekalar ve özgür beyinler durmaz, kaçar!

Ülkemizin ekonomi, eğitim, güvenlik gibi düzeltilmesi gereken birçok problemi var, farkındayım ancak ben artık bu ülkede bir Mutluluk Bakanlığı’nın kurulmasını istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin cefakâr vatandaşlarının, en önemlisi gençlerimizin mutlu olmasını engelleyen her türlü yasağı, kişiyi, görüşü, örfi ve dini baskıyı şikâyet edebileceğimiz, mutluğun altyapısını oluşturacak özgürlüklerimizi güvence altına alacak bir bakanlık istiyorum.

Neşemizi geri getirecek bir bakanlık istiyorum.

Çünkü gençliğini doyasıya yaşayamamış, dans etmemiş, eğlenmemiş, gezmemiş, doğada kamp kurmamış, sosyalleşmemiş, dünyayı tanımamış, çocukluğu ideolojik baskılarla, gençliği kıskançlıkla geçmiş insanların kuracağı ailelerin, yetiştireceği çocukların ve yöneteceği ülkelerin mutlu ve huzurlu olmayacağını biliyorum.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI