Cumartesi, Nisan 20, 2024

Mütareke mi muharebe mi?

Türkiye kesin bir yol ayrımında. Ya herkesin kazandığı bir mütarekeye imza atacak ve yüzüncü yıla beyaz bir sayfa açarak gireceğiz ya da Pirus zaferine gebe bir muharebeye girecek ve meçhule giden bir yolculuğa demir alacağız.

Bu toprakların insanları çok kırıldı, çok sefalet çekti. Ama ne kırmak ile tükendi ne de sefalete boyun eğdi. Bu sebeple;

Zannetme ki eşkıyasına âşık bu millet
Ve bu yüzden geliyor başına türlü zillet
Sakın ha müstahaktır deme, sabret
Dinlemeye, anlamaya ve anlatmaya gayret et

Üsküdar’ın dik bir yamacının yaman bir yokuşunda bir elinde bir bidon su, ötekinde biraz öteberi ile adım atmaya gayret eden, lakin nefes almakta bile zorlanan teyzeme; “Ver hele teyze, müsaade varsa yardım edelim” dedim. Gözlüklü güzel teyzem zahmet vermek istemedi. Ama mecali o kadar kalmamıştı ki hayır da diyemedi.

Ben önde o arkada başladık yürümeye. Teyzem mahcup. “Suyu almayacaktım aslında ama Cuma günü yolculuk var, eve söylersek israf olacak, arada 5 lira fark var yavrum” dedi. Yükünün ve yorulmasının nedenlerini anlatmaya çalıştı. “Canın sağ olsun teyzem ne olacak, yaşımız başımız daha kaç” desem de dua ediyor, Allah razı olsun deyip duruyordu.

Yolun da sohbetin de sonuna gelmişken, “Nerelisin sen?” diye sordu ve aldığı cevap üzerine; “Ne yaman ne güzel memlekettir, Allah sizin gibi gençleri eksik etmesin bu vatandan, Allah yardımcımız olsun zaman zor, devir kötü evlat. Yunan yine Fransız’dan yüz bularak tahrik ediyor. Çok şükür ki başımızda işi bilen, bizi düşünen bir iktidar var” dedi ve ekledi “Öyle değil mi oğlum?”

İçim cız etti, öyle değil be teyzem, hem de hiç değil, diyemedim. Sükût ettim. Teyzem 70 yaşını geçmiş ve inanmış, çok inanmış. O dar zaman dilimi içerisinde ne anlatabilirim ona? Teyzem sizi aldattılar, bu milleti kandırdılar; sen burada 5 liranın hesabını ve tasarrufunu yaparken, onlar itibardan tasarruf olmaz diyerekten milyarları yakıyor, saraylarda sefa sürüyor, asırlık korkularını da kendi iktidarları için zinde tutuyor, istismar ediyorlar desem ne olur? Ne değişir?

Kısacık yolculuğun finalinde bunu söylesem, sözün şehveti dışında elime ne geçer? Anlıyorum, konduramıyor. Biliyorum uzun zaman bekledi. Lakin o derenin altından çok sular aktı, güvenilen dağlara karlar yağdı. Buna dur demenin vakti geldi de geçiyor. Aksi halde dün yasaklıyken hak olan değerler yarın işportaya koysak alıcı bulamayacak.

Ama teyzeme kızmaya hakkımız yok. Türkiye son 20 yıldan ibaret değil. Öncesinde yaşanan 80 yılı anlamadan, muhasebesini yapmadan ne söylesek beyhude. Ne günümüzün zulmü geçmişi aklar ne de geçmiş günümüze gerekçe kabul edilebilir. Dayatmalar cumhuriyeti Türkiye. İlk taşı günahsız olanımız atsın.

Toplumsal veya siyasal fark etmez muhalefet erbabı kişiler, zümreler ekranlarda nutuk atmanın, köşelerde ahkâm kesmenin; meydanlarda hesap sormanın, dost sohbetlerinde hor görmenin ötesine geçerek hiç temas kurabildiler mi kendileri için öteki olanla? Bir sofranın başında veya bir masanın etrafında bir araya gelerek, bu halin nedenlerini dinlemeye ya da anlamaya çalıştılar mı hiç? Değişim dayatma ile değil de dayanışma ile olacakken bunca zaman geçti, bunun için ne yaptılar?

Eylemi gerçekleştirmek dururken hakkında konuşmak pek bir şey ifade etmiyor. Dört heceli bir kelime helalleşme. İçini dolduramaz, hakkını veremezseniz parçalı olanı bir araya getiremiyorsunuz. Sürdürülebilir bir kararlılığa ihtiyacımız var. Tezkereye hayır dedikten sonra sınır ötesi operasyonlara destek vermek samimiyetinizi zedeliyor.

Yalnızca reddetmek kadar etkisiz bir pozisyon yok. Bir tarihçinin çıkıp Kürdistan yoktur demesi, aslını inkârdan farksız. Sürekli kendimizi haklı gösteren gerekçeler arama eğilimini bir kenara bırakmalıyız. Kürt meselesi de Alevi sorunu da seküler-dindar çekişmesi de dönüp dolaşıp burada tıkanıyor. ‘Haksız da olabiliriz’ gerçeği ile yüzleşmeye yanaşmıyor ve bu sebeple de hatayı nerede yaptığımızı bilmiyor, sürekli aynı çukura düşüp duruyoruz. Birbirimizin korkularını giderecek, endişelerini berhava edecek diyalog kanallarını açamıyoruz.

Siyasetin esas güç kaynağı fikirler veya planlar değil duygulardır. Duygulara temas edip onlardan beslenmedikçe üçlü, beşli veya altılı masaların ya da güçlendirilmiş bilumum sistemlerin kana, cana gelmesi, ete kemiğe bürünmesi mümkün değil. Sürekli hamasete, sanrılara yenilmemiz de hep bundan.

Ahali eşkıyaya meftun olmaz mahkûm olur. Çünkü hiçbir eşkıya yoktur ki çaldığından fazlasını dağıtsın; adaletinin boyu zulmünün çapını aşsın. Malından da değerli canı vardır yurttaşın, pek tabii öncelikle onu korumaya gayret eder. Millete, eşkıyalara neden ses etmiyorsunuz diye sitem edeceğinize, eşkıyalığı ortaya çıkaran, besleyip büyüten nizama isyan edin. Eşkıyalar dünyaya, ancak biz onların değirmenine su taşırsak hükümdar olur.

Türkiye kesin ve keskin bir yol ayrımında. Ya herkesin kazanıp hiç kimsenin kaybetmediği bir mütarekeye imza atacak ve yüzüncü yıla beyaz bir sayfa açarak gireceğiz ya da Pirus zaferine gebe bir muharebeye girecek ve meçhule giden bir yolculuğa demir alacağız.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI