Perşembe, Nisan 18, 2024

Muhalefetin kazanmasının formülü: Güçlü aday, inandırıcı kadro, ve halkın taleplerine dokunan cevap veren canlı bir kampanya

Işık Üniversitesi’nden Doç. Dr. Seda Demiralp ile seçimli otoriter rejimlerde muhalefetin seçim kazanmadaki zorlukları konuştuk. Demiralp muhalefetin kazanmasının formülünü şöyle ifade etti: “Altılı Masa’nın toplumun gerçek sorunlarına cevap veren söylemleri hızla öne çıkarması ve bu sorunları iktidardan daha iyi nasıl çözeceğini, seçmene güven veren, güçlü bir adayla anlatması gerekiyor.”

Sunuş

Işık Üniversitesi Doç. Dr. Seda Demiralp geçtiğimiz haftalarda Gazete Oksijen’de Malezya örneğinden hareketle seçimli otoriter rejimlerde seçim kazanmanın şartlarını yazdı.

Bu yazısından hareketle Demiralp Türkiye’de giderek otoriterleşen AKP rejimini, AKP’nin popülist bir parti olarak nasıl geçici ve kısa vadeli politikalar ürettiğini ve muhalefetin eşit bir rekabet ortamı olmadan AKP’ye karşı nasıl daha yaratıcı ve verimli bir muhalefet politikası izlemesi gerektiğini konuştuk.

Türkiye’de var olan sistemi nasıl tanılıyorsunuz?

Türkiye’yi pek çok açıdan seçimli otoriter bir ülke olarak tanımlamak mümkün.

Peki ne zamandan bu yana bu sistemin içindeyiz?

Uluslararası endekslere göre net olarak 2018’den bu yana böyle bir sistem içinde olduğumuzu söyleyebiliriz ama demokratik gerilemeler tabii daha erken başladı. Türkiye’nin demokrasi skorlarına baktığımız zaman 2000-2010 arası bir iyileşme olduğunu görüyoruz ama bu statü değiştirecek kadar güçlü bir iyileşme de değil. Freedom House gibi saygın demokrasi endekslerine göre bu süreçte de Türkiye hep “kısmen özgür” statüsünde oldu. 2010’da bu hafif iyileşme zaten duraklamaya başladı nihayet 2013’ten sonra düşmeye başladı.

Ancak 2018’e geldiğimizde yaşanan sistem değişikliği ile Türkiye’nin bir statü değişikliği söz konusu oldu ve Freedom House endeksine göre “kısmen özgür”den “özgür değil” statüsüne düştük.

Ki bizle benzer karneye sahip bir ülke olarak Macaristan aynı dönemde “özgür”den “kısmen özgür”e indi, biz ise “özgür değil”e düştük. Oysa aynı dönemde Tunus “kısmen özgür”den “özgür”e statüsüne çıktı.

2018 TAM BİR KIRILMA TARİHİ

O zaman 2018 tarihi önemli…

Evet. Nitekim 2018’den sonra Türkiye’de “otoriter” kavramına daha fazla uyan bir ortam oluştu. Güç çok merkezileşti, denetimsizleşti. Muhalefetin etki etme alanı daraldı. Böyle ülkelerde, iktidarın el değiştirmesi de demokratik ülkelere göre daha zor oluyor.

Neden böyle ülkelerde muhalefetin seçimleri kazanması zor?

Pek çok neden var. Ama genel olarak, eşit şartlarda bir rekabet ortamı yok diyebiliriz.  Örneğin, seçim kanunlarının ve seçimde uygulanacak kuralların iktidar tarafından sürekli iktidar lehine düzenlenmesi var.

Bütçe kullanımından, medyanın büyük ölçüde iktidara yakın olmasına kadar geniş bir alanda orantısız bir rekabet ortamı vardır. Medyanın iktidar kontrolünde olması doğal olarak muhalefetin kendini anlatması yani kampanya yapmasını hayli zorlaştırıyor.

Şöyle söyleyelim, normal demokratik ülkelerde dahi seçimlere giderken iktidar partileri bir nebze avantajlıdır. Ama seçimli otoriter rejimlerde aşırı avantajlı olma durumu söz konusudur.

En önemlisi de seçimli otokratik rejimlerde iktidar, merkezi ele geçirdiği için muhalefet parçalanıyor, küçülüyor, görünmezleşiyor. Merkezi ele geçirmek çok büyük bir avantaj bu iktidarlar için.

EKONOMİK TRANSFERLE SEÇMENİ TUTMA

Merkeze hâkim olmak demek aynı zamanda ekonomik gücü de kullanmak demek sanki…

Kesinlikle. Bu da bu rejimlerde iktidarın seçmenden rıza alması, meşruiyet kazanması için önemli bir imkân. İktidar ekonomik transferleri kullanarak seçmen desteği alıyor. Biz buna otoriter pazarlıklar diyoruz.

İktidarda olduğunuzda ülkenin kaynakları sizinmiş gibi hareket edebildiğinizde şöyle bir pazarlığa girişebilirsiniz seçmenle; sen bazı hak ve hürriyetlerden feragat edeceksin, ben de sana bazı ekonomik faydalar sağlayacağım, kaynaklar transfer edeceğim.  Mesela asgari ücreti artıracağım, ucuz kredi, ucuz arsa, hatta doğrudan nakit, altın vs. dağıtacağım, memuriyet, kadro bunları hediye gibi dağıtacağım, EYT formülleri çıkaracağım gibi. Bu durumda seçmen kimi hak ve özgürlüklerinden vazgeçerek bu teklife evet diyebilir, işte o zaman otoriter pazarlık dediğimiz durum gerçekleşmiş olur.

Demokratik bir hukuk devletinde iktidar kamu kaynaklarını bu derece keyfi dağıtamaz, onu durduracak güçler olur, ama daha denetimsiz, otokratik sistemlerde bunu yapabilir.  Bu sayede de seçmen rızası kazanır, pozisyonunu korur.

Muhalefetin bu şekilde dağıtacağı kaynaklar olmadığı için bu sistemde kazanma şansı zor. Nitekim bakın son dönemde iktidarın ekonomik transfer çalışmalarına ve seçmen desteğinde elde ettikleri toparlanmaya.

Şu an Türkiye’de hem seçim sürecinde olduğumuz için hem kurumlar çok zayıflamış olduğu için, liderlik önemli. Yani lider hem seçim kampanyasında hem kurumlar rehabilite oluncaya kadar yönetim sürecinde kritik bir rolde olacak.

KAZANMALI YOLU İTTİFAKTAN GEÇİYOR

Peki bütün bu negatif koşullarda muhalefet için alternatif yok mu?

Alternatif var. O da kaçınılmaz olarak ittifaklar, yani muhalefetin kendi arasında ittifak kurması, kısıtlı da olsa mevcut imkanlardan, kaynaklardan maksimum seviyede faydalanmanın yolunu bulması.

Kazandıracak ittifak formülü var mı?

Başarılı ittifaklarda gördüğümüz benzer şeyler var.

Bunların başında, ittifak partilerinin aralarında bir rekabetsizlik sözü vermeleri, ortak aday çevresinde kenetlenip, rekabeti askıya alması, kimlik ve ideolojik farklılıkların sesini kısmaları ve kampanya sürecinde adeta yekvücut olmaları. İkincisi koordine ve seçmenin günlük hayatına hitap eden net vaatler içeren aktif bir kampanya yürütmeleri. Üçüncüsü de tabi ki güçlü bir lider.

Aday çok mu önemli?

Seçimi kazanmak için aday önemli. Bu neredeyse dünyanın her yerinde böyle. Ancak yönetim aşamasında, ülkede eğer köklü kurumlar varsa o kurumları kimin yönettiği önemsizleşmeye başlar.  Fakat kurumlar zayıfsa, liderin çektiği yöne gidiyorsa o zaman yalnız seçim kazanmada değil yönetimde de önem kazanır.

Şu an Türkiye’de hem seçim sürecinde olduğumuz için hem kurumlar çok zayıflamış olduğu için, liderlik önemli. Yani lider hem seçim kampanyasında hem kurumlar rehabilite oluncaya kadar yönetim sürecinde kritik bir rolde olacak.

İçinde bulunduğumuz seçim sürecinde ama liderin bilhassa önemli olduğunu söyleyebilirim, çünkü çok partili bir ittifak söz konusu ve çok partili bir ittifak kurduğunuzda pek çok seçmenden, çapraz oy kullanmasını istiyorsunuz. Yani bir lider olarak başka parti seçmenlerinin de size oy vermesini istiyorsunuz.

Bunu kolaylaştıracak faktörlerden birisi, adayın kişisel bazı özellikleridir. Adayın seçmenle ideoloji üzerinden ya da kimlik üzerinden değil, kişisel iletişim gücüyle bağ kurabilmesi önem taşıyor.

Uzlaşı zemininin sağlam olması için partiler arası güç dağılımının ne şekilde yapılacağının da net ve şeffaf biçimde ortaya konması katkı sağlar.  Bunun için kimi ittifaklarda senet imzalanır, kimi sözlü açıklama yapar.

Çünkü siz o seçmenden farklı ideolojisi, farklı kimliksel tercihi olsa dahi yine de oyunu size vermesini istiyorsunuz. O halde başka bir kanaldan bağ kurulması lazım. Seçmende güven uyandıran, çekim uyandıran biri olması önemli. Seçmene ‘bu başka partiden de olsa benim hakkımı gasp ettirmez, buna canımı malımı emanet edebilirim’ duygusunu vermek önemli.  Bu duyguyu herkes veremiyor. Güçlü, kuvvetli aday dediğimiz böyle birisi.

ADAY HEM GÜÇLÜ HEM KUVVATLİ OLMALI

Aday önemli bu yetmiyor bir de adayın güçlü ve kuvvetli olması gerekiyor…

Evet. Güçlü aday şu yüzden de önemli; sadece muhalefetin oylarını almak yetmiyor. Onları almak kadar, iktidardan rahatsız ama korkan, muhalefete güvenmeyen ve belki de bu yüzden sandığa gitmeyecek ya da iktidara geri dönecek seçmeleri de etkilemek, onların tuttukları dalı bırakıp muhalefete oy verebilmesini sağlamak açısından da seçmenle duygu bağı kurabilen, iletişim gücü yüksek bir aday önemli.

Güçlü aday önemli bir şart. Diğer şartları da biraz açalım mı?

Tabii.  Bir diğeri, ittifaktaki partilerin de ideolojik farklılıklarını geri plana itmeleri, ertelemeleri ve demokrasiye dönüş ve ekonomik rehabilitasyon gibi bir ortak hedefte buluşmaları.

Bu biraz “siyasetsizlik” değil mi?

Değil. Sağ-sol tercihi, etnik kimlik, dini kimlik temelli olmayan siyasi hedefler de son derece hayati. Mesela kalkınma hedefi gibi, demokratikleşme hedefi gibi, şeffaf ve adil bir kurumsal sistem tesis etmek gibi.

Ek olarak…

PARTİLER ARASI REKABET UNUTULMALI

Buyrun…

Şunu da söyleyelim, bu uzlaşı zemininin sağlam olması için partiler arası güç dağılımının ne şekilde yapılacağının da net ve şeffaf biçimde ortaya konması katkı sağlar. Bunun için kimi ittifaklarda senet imzalanır, kimi sözlü açıklama yapar. Böyle bir anlaşma, yalnız seçim kazanma değil, sonraki demokratikleşme süresinde de olası ihtilafları bertaraf etmeye faydalı olabilir.

Geçtiğimiz hafta söyleşi yaptığımız tarihçi Ali Yağcıoğlu benzer bir öneriyi Sened-i İttifak ya da Kefalet Sözleşmesi olarak önermişti…

Evet, bu tür sözleşmeler demokratikleşme literatüründe oldukça yaygın. Latin Amerika’daki, Afrika ülkelerindeki demokratikleşme süreçlerinde çok sık karşımıza çıkar bu tür sözleşmeler.

Son olarak kampanya.

Aday olmadığı için henüz kampanya yok…

Siz seçmenin Altılı Masa’dan beklentilerinin yeterince karşılanmadığından bahsettiniz ki, kamuoyunda bu eleştiri yoğun şekilde var. Bu ortak adayın henüz ortada olmadığı gibi kampanyanın da tam olarak başlamamış olmamasıyla ilgili. Ki aday olmadan, kampanya da pek olamaz zaten. Fakat sonuçta, muhalefetin seçimi kazanmasında doğru aday kadar doğru kampanya da önemli.

Seçimli otoriter bir siyasi ortamda bir muhalefet ittifakının kampanya sürecinde nelere dikkat etmesi lazım?

Şuradan başlayayım. İttifak olmaktan gelen çok sesliliğin avantajları var, ama dezavantajları da var. En büyük dezavantajlardan biri şu. Farklı partilerin farklı mesajları olursa bu seçmenin aklını karıştırabilir. Çünkü seçmen, muhalefetin nasıl bir alternatif sunduğunu berrak bir biçimde zihnininde canlandıramazsa, o tarafa yönelmeyecektir. O yüzden partiler arası siyasi, hatta söylemsel farklılıkları dahi kampanya sürecinde minimize etmek gerekiyor. İttifakın pek çok konuda tek beden, tek zihin, tek ağız gibi hareket etmesi önemli.

İkincisi seçim kazanıldıktan sonra örneğin ilk 30 günde, ilk 100 günde ne yapılacağının çok net bir şekilde duyurulması gerekiyor. Yani kısa vadede neler yapılacağının açıklanması seçmeni ikna etmek açısından, inandırıcılık açısından önemli. Mesela 1 sayfalık, 5-10 maddelik bir özeti olmalı muhalefet programının. Her yerde bu bir sayfalık, 10 maddelik listeyi görmeli seçmen. Reklamlarda, kampanya malzemelerinde, sağda solda, her yerde.

Ve daha önemlisi bu yapılacaklar insanların hayatlarına doğrudan dokunacak vaatler olmalı. Günlük hayatlarına doğrudan etki edecek, akılda kalacak vaatler.

MUHALEFET SOMUT MESAJ VERMELİ

Mesela…

KDV mi azalacak, ÖTV mi indirilecek, ilkokullarda parasız öğlen yemeği mi sunulacak, doğalgazda indirim mi yapılacak, öğrencilerin kredi borçları mı ertelenecek gibi. Bunların hepsi insanların hayatlarına dokunan şeyler. Ama dediğim gibi sadece örnek.

Tabii bu vaatlerin ne olduğu ve ne netlikte sunulduğu kadar önemli olan bir şey de ne kadar etkin biçimde seçmene duyurulacağı. Otokratik sistemlerde medyada, siyasal iletişimde iktidar hakimiyeti olduğu için, muhalefetin vaatlerini duyurmak için yaratıcı yöntemler de bulması önemli.

Nasıl yani?

Bu mesajların yazılı olduğu giyim eşyaları, bez çantalar dağıtılabilir, hatta satılıp kampanya gelirine bile katkı sağlanabilir. Duvarlarda billboardlarda bu mesajlar tekrar tekrar seçmene iletilebilir.

Burada şu önemli, sıradan seçmen metroda, reklam panolarında, caddede yürürken, yani her yerde bu mesajları görmeli. Aynı mesajları ne kadar çok görürse zihninde muhalefete dair resmin netleşmesi ve nihayet bu resmi cazip bulup oy vermesi o kadar kolay olur.

Ve bir önemli unsur da adayla birlikte kadro.

Aday ister masadan çıksın ister çıkmasın, yardımcıları da ister parti başkanları olsun ister başka isimler olsun, önemli olan, partiler arası güç paylaşımının netleşmesi, şeffaf biçimde seçmenle paylaşılması ve bu ekibin kampanyaya aktif katkı sunması.

ADAY VE EKİP DE AÇIKLANMALI

Yani sadece adayın açıklanması yetmez mi?

Türkiye özelinde konuştuğumuzda ve dünyadaki deneyimler bize kampanya sürecinde adayla birlikte kadrosunun da aynı karede kampanyada yer almasının önemli olduğunu gösteriyor.

Yani başkan adayı ile birlikte yardımcıları ve bakanları da duyurulmalı. Bu ekip, seçmeni ikna etmek ve güven vermek açısından önemli.

Eğer başkan Altılı Masa’dan çıkarsa yardımcıların diğer parti liderleri olması önemli mi?

Aday ister masadan çıksın ister çıkmasın, yardımcıları da ister parti başkanları olsun ister başka isimler olsun, önemli olan, partiler arası güç paylaşımının netleşmesi, şeffaf biçimde seçmenle paylaşılması ve bu ekibin kampanyaya aktif katkı sunması.

Böylece bir kere, uzlaşı mesajı netleşmiş oluyor. Altı partinin liderinin ideolojik farklılıklarını, parti arası rekabeti erteledikleri, yani bir uzlaşı içinde oldukları en net şekilde seçmene iletilmiş oluyor. O zaman farklı ideolojik yönelimlerdeki seçmen de kendi kendine şunu diyor: benim partim ideolojik meseleleri ertelediyse ben de erteleyebilirim. Benim parti liderimin önceliği mevcut iktidarın değişmesi ise ben de buna öncelik verebilirim.

İkincisi bu tablo, güç birliği duygusunu da daha net iletiyor. Orantısız güçlere sahip bir iktidarla rekabet ederken muhalefetin güç birliği önemli. O masadaki tüm liderlerin ve Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi kilit belediye başkanlarının, farklı özellikleri, muhalefete kattıkları farklı becerileri, seçmenle kurduğu farklı bağları var. Başkan yardımcısı yahut bakanlar olarak bu katkıları kampanyaya daha güçlü biçimde aktarabilirler.

Bu aynı zamanda ittifakın yekvücut olarak görünmesinde önemlidir. Seçmeni etkilemek açısından çok önemlidir o ortak kare.

Başarılı ittifaklara baktığımızda da gördüğümüz hep ortak adayın ve yardımcılarının yahut bakanlarının birlikte ilan edildiği ve ortak kampanya yürüttüğü. Malezya’da böyleydi, Filipinler’de de böyleydi, Kenya’da böyleydi, Tanzanya’da da böyleydi.

Özetle, başarılı seçim kazanma hikayelerinde gördüklerimiz bunlar.

Burada tabii kampanyanın vakitli başlaması da önemli, zaman muhalefetin aleyhine işleyebilir. O yüzden adayın vakitli çıkması kampanyanın başlaması için önem kazanıyor.

YAŞAYAN BİR KAMPANYA OLMALI

Muhalefet kampanyaya başlamadı ama iktidar başladı sanki…

İktidar olmak zaten sürekli kampanya hâlidir. Ama bunun yanında son aylarda iktidar az önce bahsettiğim gibi seçim ekonomisi ile, ekonomik kaynak transferleri ile bu süreci hızlandırdı. Maaş zamlarında, sosyal kampanyalarda bunu görüyoruz.

Altılı Masa şu ana kadar insanların hayatına dokunmaktan çok sistemdeki yapısal değişimler yani seçim sonrası konuşuluyor. Mesela “aday belirlemek en kolayı” diyorlar. Seçimin nasıl kazanılacağı az mı konuşuluyor sizce?

Eğer en kolayı aday belirlemekse o artık bir an önce yapmalı. İşin şakası tabii. Ama adayın açıklanmasının gereğinden çok ertelenmesi seçmende; “acaba yapamıyorlar mı?”, “acaba yapamayacaklar mı?” sorularının sorulmasına yol açabilir. Bu “acaba” algısının oluşması ise zayıflatıcı olur ittifak için.

Bu koşullarda muhalefetin hiçbir doğal avantajı yok mu?

Var. Birincisi iktidarın ekonomi alanındaki başarısızlığı. Ekonomik krizler tek başına iktidarları devirmeye yetmez ama yıpratır ve muhalefete bir fırsat yaratır.

İkincisi de 2019’de muhalefetin yerel yönetimlerde elde ettiği başarı ve özellikle İstanbul ve Ankara’da Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın elde ettiği galibiyetler çok önemli. Seçim sonrasında da muhalefetin başarılı olduğu belediyelerin yaptığı işler, yardımlar, sosyal hizmetler, seçmene doğrudan dokunma imkânı, bunlar muhalefetin 2023 seçimlerine girerken elini güçlendiren unsurlar oldu.

Bütün bunlar seçmene, muhalefet iktidara geldiğinde ülkeyi yönetebilir hissi verdi ki, bu son derece önemli. O yüzden Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başta olmak üzere tüm belediye başkanları bu seçim kampanyasının kilit unsurları olarak sahada olmalıdır.

ALTILI MASA TOPLUMLA DA KONUŞMALI

Muhalefetin daha doğrusu Altılı Masa’nın etkisini artırabileceği başka alanlar var mı?

Toplumla, sivil toplum temsilcileriyle daha fazla görüşmeleri katkı sağlayacaktır. Evet her partinin bu yönde çalışmaları var ama Altılı Masa olarak da bu tür toplantılar yapılarak toplumsal taleplere kulak verilmesi önümüzdeki süreçte faydalı olacaktır.

Bazı deneyimler var ki Malezya mesela, muhalefet seçimi kazandıktan iki yıl sonra bir sarsıntı yaşadı. Türkiye için böyle bir risk var mıdır? Varsa nasıl önlenir bu?

Seçim kazanmak ve böylece otokratik bir sistemden çıkma şansı elde etmek ve sonrasında demokrasi inşa etmek birbirinden farklı süreçlerdir.  Bu ikisinin birbirini takip etme garantisi yoktur ama birincisi ikincinin ön koşuludur.  Seçim ittifaklarının da temel amacı seçim kazanmaktır. Önce bunu belirtelim.

Malezya’da 2018’de muhalefet ittifakı Pakatan Harapan seçimi kazandı ve 61 yıllık iktidarı değiştirdi. 2020 yılında ise ittifak içinde çıkan sorunlar evet, bir kriz yarattı ve ittifakta bazı değişiklikler oldu. Ama 2022’de yapılan seçimlerde Pakatan Harapan yine kazandı.

Fakat sorunuz ittifakların seçim kazandıktan sonra ayrışma olasılığı var mı ise, elbette bu düşük bir risk değil. Seçim öncesinde, eğer seçim kazanılırsa güç paylaşımının ne şekilde gerçekleşeceği ne kadar şeffaf ve net biçimde ortaya konursa bu söz konusu riski azaltabilir. Milletvekili listeleri, bakanlıkların ve bürokratik kadroların dağılımı gibi konularda önceden uzlaşma sağlanması ve bunun seçmenle paylaşılması, kâğıda dökülmesi faydalı olur. Ama ne sözler ne senetler tümüyle bağlayıcı olmaz. Sonuçta partilerin çıkarları değişirse elbette ittifakların durumu da değişebilir.

İşte aslında burada da liderlik önem kazanıyor. Farklı seçmen gruplarının desteğini alabilen bir lider, partileri de bir arada daha uzun süre tutabilir.  Çünkü parti liderleri neticede kendi seçmen kitlelerine ters düşmek istemez. Lider geniş kitlelerce seviliyorsa, onu destekleyen partiler de buradan kazanır.  Desteği daha zayıf olan bir adayı destekleyen parti ise, bir noktada seçmen kitlesini kaybetmeye başlar, bunu fark ettiğinde de ittifaktan ayrılmayı seçebilir.

ÖRENEĞİN İLK 100 GÜN PROGRAMI AÇIKLANMALI

Özetle siz sadece adayın değil, yardımcıların ve ekibin de önemli olduğunu söylediniz. Kampanyaya dair başka neler diyebiliriz.

Seçim kazandıktan sonra ilk 30-60-100 günde gerçekleştirilecek ve insanların hayatına dokunan vaatlerin duyurulmasının önemli olduğunu söylemiştim onu tekrar vurgulayayım.

Şunu da ekleyeyim, seçmeni doğrudan ilgilendiren şeyler günlük hayatı. Hayat pahalılığı var, ekonomik zorluklar var, eğitimde sorunlar var, eriyen adalet duygusu var.

Özellikle yoksulluk önemli…

Evet çok önemli. Şunu da vurgulayalım, içinde olduğumuz sistemde muhalefetin popülist iktidarlarla rekabet etmesi zor. Çünkü seçmen, uzun vadeden çok kısa vadeye ve toplumun genelindense kendi ihtiyaçlarına odaklanır.  Popülist iktidarların sürdürülemez vaatlerini o an için yarasına derman gibi görebilir. İşte muhalefetin, bu seçmen grubunu etkilemesi gerekiyor.

Burada popülistlerden öğrenilecek dersler var. Yani ünlü siyaset bilimci Cas Mudde’nin söylediği gibi, popülistler doğru probleme parmak basıyorlar ama yanlış cevaplar veriyorlar.

Bu yüzden, yoksulluk çok önemli bir konu.  Popülistler anaakım partilerin ihmal ettiği bu sorunu gündemlerine alarak 2000’li yıllarda tüm dünyada başarı elde ettiler.

Bugün diğer partilere düşen, aynı popülistler kadar yoksulluğu gündemlerine almaları ama bunu popülistlerden daha iyi yapmaları.

Bir örnek vereyim mesela. Asgari ücret zammı konusu ülkemizde senelerdir hep benzer şekilde ele alınıyor. İktidar cephesi olsun muhalefet cephesi olsun, her sene sonu geldiğinde hummalı biçimde asgari ücret ne kadar artsın diye konuşuyoruz. Sonunda Cumhurbaşkanı bir rakam açıklıyor ya iyi deniyor ya az deniyor. Ama bu aslında yalnızca sorunu erteleyen, yetersiz bir tartışma oluyor.

Neden?

Çünkü, bugün bana 20 lira verip, yarın 15’ini geri almanızla, 30 lira verip 25’ini geri almanız arasında bir fark yok. Sorun asgari ücreti arttırmakla bitmiyor, enflasyonu kontrol altına almak, gelir adaletini sağlamak gerek. Hayat pahalılığı artarken, asgari ücretin artmasının bir önemi olmaz.

O yüzden asgari ücrette yeterince artış yapılmadı demektense, enflasyonla mücadele etmeden, asgari ücretli sayısını azaltmadan asgari ücreti kaça çıkarırsanız çıkarın aynı mağduriyetin devam edeceğini anlatmak gerek muhalefet olarak. Tüm maaşların asgari ücrete yaklaşmasını sorun etmek, maaşlı çalışanların orantısız vergi yükünü sorun etmek demek.

Yani, şöyle toparlayalım. Altılı Masa’nın toplumun gerçek sorunlarına cevap veren söylemleri hızla öne çıkarması ve bu sorunları iktidardan daha iyi nasıl çözeceğini, seçmene güven veren, güçlü bir adayla anlatması gerekiyor. Halkın sorunlarına dokunmak, halka dokunmak demektir. Halka dokunduğunuzda ve inandırıcı olduğunuzda çok farklı kitlelerden oy alabilir, değişmez sanılan iktidarları değiştirebilirsiniz.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI