Gerçek sonrası Türkiye’de bir defa daha algı doğrunun, retorik bilimin önüne geçiyor. 20 Aralık 2021.  Tüm ülke dolardaki yükselişi izliyor.  Herkes büyük bir endişe ve korku içinde. Türk Lirası sürekli değer kaybediyor.  9 lira olan dolar saatler içinde 18 lirayı geçiyor. Ciddi ekonomistler, Hükümete doların 10 lirayı geçmemesi üzerine ikazlarını sürekli yapıyorlar. Ama artık çok geç. Kritik eşik olarak görülen 10 lira bile hayale dönüşüyor. Tartışmalar ve yorumlar dolar acaba 20 lirayı geçer mi, 25 lira olur mu sorusu üzerine. Akşam sattalerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları geliyor. Ve sonrası, dolar satışları başlıyor. Dolar düşüyor, 13 liraya kadar geriliyor. Vurgulamak istediğim şu; tam o anda, önemli bir kırılma yaşanıyor. Gündem bir an da değişiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık tekrardan gündemi belirleyen aktör konumuna geliyor. Bilimsel olarak 10 lira olmaması gereken dolar 13-14 liraya çıkmış durumda, ama bu bir başarısızlık değil; aksine, bir başarı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atfediliyor. Cumhurbaşkanı, “Dolar üzerindeki spekülasyonları püskürttük, başardık, köpüğü aldık” diyor. Hükümet, bugüne kadar doları 13-14 lira da tutuyor. Ekonomi üzerine tartışmalarda bilimsellik unutuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarılı olduğu algısı toplumda genel kabul görmeye devam ediyor. Gerçek sonrası Türkiye’de bir defa daha algı doğrunun, retorik bilimin önüne geçiyor. Gündemi yakalayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, bu konumunu tutmak için toplumun yumuşak karnı olan iki alanda hamleler gelmeye başlıyor. Kürt sorunu ve PKK-HDP ilişkisi ve muhafazakâr-İslami değerlere saldırı alanlarında gündem belirleyici gelişmeleri izliyoruz. Bu iki alanda bir bütünlük ve tutarlılık sergileyemeyen muhalefeti zayıflatacağını, muhalefet partilerini, özellikle de CHP ve İYİ Parti’yi bir birine karşı konumlara ve söylemlere sürükleyeceğini ve böylece kendi konumunu ve algısını güçlendireceğini bilen Erdoğan’dan arka arkaya hamleler geliyor. Sezen Aksu’ya karşı geri adım atmak zorunda kalmakla birlikte, Erdoğan, şu anki konumundan mutlu gözüküyor. ERDOĞAN’IN STRATEJİSİ Tüm bu gelişmelerden ve manevralardan iki önemli saptamayı çıkartmak mümkün: Birincisi, Türkiye ne kadar “algıların hüküm sürdüğü gerçek sonrası bir ülkeye” dönüştürülürse, bundan karlı çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan oluyor. İkincisi, tüm bu manevralar yaklaşan seçimleri kazanmak için yapılıyor.  Erdoğan’ın her hamlesi seçimleri kazanmak için.  Erdoğan, seçimleri kazanmak istiyor. HDP-PKK ilişkisi konuşulurken Öcalan kartı yine gündeme sokuluyor.  Öcalan, Demirtaş’a karşı konumlandırılıyor. Erdoğan, Öcalan hamlesiyle, hem Millet İttifakı içi ilişkileri, hem bu ittifak ile HDP arasındaki ilişkileri bozmak ve “Kürt sorununu ben çözerim” demek istiyor. Kürt sorunu gibi, Muhazafakar-İslami değerlere saldırı olduğu teması da sürekli işleniyor. Sezen Aksu’ya saldırılıyor. Sedef Kabaş tutuklanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan imzalı genelgeyle, bir taraftan aile kurumu ve muhafazakâr değerlerin korunacağı vurgulanırken, FOX TV’de yayınlanan başarılı ve popüler “Maske kimsin sen” ve benzer programlara yaptırım uygulanması isteniyor.
Tüm bu gelişmeler bize, Erdoğan’ın tüm stratejisini seçimleri kazanmak üzerine kuruduğunu ve seçimleri kazanmanın tek hedefi olduğunu gösteriyor.
Bu iki alanda, Erdoğan’ın stratejik hamlelerini izlemeye devam edeceğiz. Bir de, bir türlü kabullenemeyen ve gelecek seçimler için sorunlu görülen İstanbul meselesi var. İstanbul’da kar yağışı nedeniyle TEM’in ve yeni havaalanının kapanışı, insanların bir güne yakın sokaklarda mahsur kalmaları ve hayatın felç olması Hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulması gereken sorularken, gündem ve suçlu İstanbul Belediye Başkanı’nın yediği yemeğe indirgeniyor. İstanbul Belediyesi üzerinde baskılar devam ederken ve Başkanı İmamoğlu sürekli eleştiriliyor. Dahası, Erdoğan’ın gündem belirleme hamlelerinin ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusunun hükümete yakın gazetelerde ve medya organlarında sürekli işlendiğini görüyoruz. Tüm bu gelişmeler bize, Erdoğan’ın tüm stratejisini seçimleri kazanmak üzerine kuruduğunu ve seçimleri kazanmanın tek hedefi olduğunu gösteriyor. Muhalefetin güçlenmesine ve canlanmasına rağmen, bu hedefe ulaşması da mümkün. Gerçek sonrası ve algı dünyasına Türkiye’yi ne kadar sokarsa, muhalefeti o kadar zayıflatacağını, böylece seçimleri kazanacağını biliyor. Kamuoyu yoklamalarında da, 20 Aralık’tan bugüne hanesine 2-3 puan artışın eklemiş olduğunu gösteriyor. MUHALEFET NE YAPMALI? Erdoğan’dan seçim kazanmaya dönük arka arkaya gelen hamlelerden muhalefetin ciddi ders alamsı gerektiğini düşünüyorum. Tüm enerjisini ve stratejisini seçimleri kazanmaya odaklayan Erdoğan’a karşı muhalefet hala Türkiye’nin nasıl yönetilmesi gerektiği üzerine yoğunlaşmış duruma; seçimleri nasıl kazanacağı noktasında hala muğlaklık ve belirsizlik yaşıyor. Seçimleri kazanmaya kilitlenmiş Erdoğan’a karşı muhalefetin de seçimleri nasıl kazanacağını anlatması ve bunu yaparken de tutarlı ve ikna edici olması gerekiyor. Muhalefet erken seçim istiyor; bunda da haklı.  Ama bu istek seçimlerin nasıl kazanılacağının ipuçlarını da taşımalıdır.
Vicdan, adalet, tutarlılık ve samimiyet, değişimin ve özlediğimiz Türkiye’nin anahtarıdır.
Peki, muhalefet ne yapmalı? Birincisi, muhalefetin canlanmasını ve seçim kazanma olasılığının arttıran ittifak siyaseti içinde, muhalefetin hem aktörler, hem ilkeler, hem de stratejiler temelinde netlik kazanması gerekmektedir. Farklı partiler, siyasi ideolojiler ve kimlikler arasında ilkeler ve değerler temelinde yapılan “büyük siyasal ve toplumsal koalisyon” anlamına gelen Büyük Millet İttifakı çalışmalarını bitirmeli, isim ve içerik olarak son halini almalı ve toplumla tanışmalıdır; İkincisi, altı partinin yapmış olduğu “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” çalışması toplumla artık paylaşılmalı ve gündeme taşınmalıdır.  Benzer şekilde, “Ekonomi’de Reform” çalışması da hızla yapılmalı ve toplumla paylaşılmalıdır; Üçüncüsü, Büyük Millet İttifakı, Türkiye’yi yöneten ve ortak çalışan bir “Liderler Kabinesi” olarak hareket etmeli ve Cumhurbaşkanı Adayını belirlemelidir.   Bu noktada, başta CHP Lideri Kılıçdaroğlu olmak üzere belli çekinceler olduğunu biliyorum. Fakat seçim sürecine girilmesi ve Erdoğan’ın her hamlesinin seçim kazanmak üzerine olması nedeniyle ve ittifakın bütünsellik ve tutarlılık kazanması için artık “Cumhurbaşkanı Adayı belli bir Liderler Kabinesi” gibi hareket etme zamanının geldiğini düşünüyorum. Dördüncüsü, ittifak içinde yer alan partilerin, özellikle ayrışma ve çatışma alanlarına çözüm arayışlarında, kendi görüşlerini, yaklaşımlarını, tercihlerini biraz geride tutup, Türkiye için iyi ve yararlı olanı ön plana çıkartmaları ve kimlikler değil, aksine değerler üzerinden ortak noktalarını belirlemeleri yararlı olacaktır.  Bu, aynı zamanda, ittifak içinde gerek liderlerle kendi partileri arasında, gerekse de partiler arasında bütünsellik ve tutarlılık sağlayacaktır. Beşincisi, sevgili Sezen Aksu, kimliğiyle, vicdanıyla, toplumu en geniş anlamda kucaklayan söylem ve eylemleriyle ve o müthiş şarkılarıyla, besteleriyle, toplumun sevgisini kazanan değerli kişiliğiyle ve kendisine yapılan saldırıya karşı verdiği o güçlü ve tarihe geçen yanıtıyla sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geri adım arttırtmadı, muhalefete de önemli bir ders verdi. Vicdan, adalet, tutarlılık ve samimiyet, değişimin ve özlediğimiz Türkiye’nin anahtarıdır. Muhalefet, bu anahtarı almalı ve haksızlığa, ötekileştirmeye, sessizleştirmeye ve her türlü şiddete karşı mazlumun yanında durmalıdır. Bu, gerçek ötesi ve algılar Türkiye’sinden çıkış kapısının anahtarını da muhalefete verecektir.
Editör: TE Bilisim