Perşembe, Nisan 18, 2024

Muhalefet rehavete kapılmayı bırakmalı

Erdoğan’ın hem ülke içerisinde takındığı tutum hem de yurt dışında yıllardır düşman atfettiği liderlerle bir araya geldiği bu dönemde dikkatli olmak lazım. Kısaca muhalefet “rehavete kapılmayı bırakmalı”, artık böyle bir lüksümüz yok.

Ağustos ayında herkes heyecanlıydı, muhalefet seçimin kazanılacağına dair yoğun bir motivasyon içindeydi. Bu tarihten sonra muhalefet bütünlük içinde hareket etme yetisini giderek kaybetmeye, özellikle de Eylül ayından itibaren uyum problemleri göstermeye başladı. İlk zamanlar “muhalefet rehavete kapılmamalı” dendiği zaman neyin ima edildiği benim için biraz muğlaktı.

Fakat, en azından benim için şu an, bu cümle anlamlı bir yere sahip. Aslında tüm bu uyumsuzluğun başladığı tarih ile Kılıçdaroğlu’nun adaylığının giderek daha ciddi bir şekilde gündeme gelmesi aynı zamana denk geliyor. Uyum problemini bu eksende yorumlayacağım yazının geri kalanında.

Eylül ayında bazı CHP’li isimler televizyonlara çıkarak partinin çok bakış açısını yansıtmayan açıklamalarda bulundu. Parti yönetiminin tavrı ile bu figürlerin açıklamaları örtüşmüyordu. Ayrıca siyasette çok alışık olmadığımız bazı tavırları görmeye başladık CHP içinden. Mesela, Haziran ayında Kılıçdaroğlu’na seslenen Tanju Özcan artık kendi genel başkanına değil İYİ Parti genel başkanı Akşener’e sesleniyordu. Kılıçdaroğlu kanımca CHP içerisindeki bu bütünlük imajından uzak tavıra dur demek için “Benimle misiniz?” çıkışını yaptı.

Fakat, bu çıkış daha çok Kemal Bey’in cumhurbaşkanlığı adaylığını daha ağır bir şekilde gündeme getirme isteği olarak yorumlandı ve “aday belli” yaklaşımı sergilendi. Aynı gün Kılıçdaroğlu’nu ailesine vasiyet ettiğini söyleyen Akşener, akabinde Fatih Altaylı’nın programında bu tavrı ile 180 derece zıt sayılabilecek çıkışlar yaptı ve altılı masanın noter olmadığını söyledi.

CHP içerisindeki ve tabanındaki “aday belli” tutumunun altılı masadaki liderler tarafından bir dikte olarak algılanması ve rahatsızlık oluşturması anlaşılabilir. Akşener’in de altılı masanın CHP içinde alınan kararları onaylamaktan çok daha büyük bir görevi olduğunu belirtmesini, hatta bunu sertçe yapmasını anlayabiliriz. Fakat bunun akabinde gelişen ve bugüne kadar olan süreci anlamakta ciddi güçlük yaşıyorum.

Önce Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme yaklaşımı önce Akşener tarafından, sonra da Babacan tarafından çok da nezaket sınırları içinde sayılmayacak şekilde bazı konuşmaların içinde geçirildi. Parti liderlerinin yanı sıra bazı önde gelen gazeteciler, akademisyenler de Kılıçdaroğlu’na karşı sert tavrını “Benimle misiniz?” çıkışından beri sürdürüyor.

Bunu en belirgin olarak Kılıçdaroğlu’nun kadınların kılık kıyafet özgürlüğünün bir yasa tasarısıyla güvence altına alınmasını belirttiği videosunun akabinde gördük. Neredeyse bir saldırı haline varacak şekilde, özellikle de anlamsız bir şekilde futbol ve batak masası terimleri kullanarak “Kendi kalesine gol attı.”, “Erdoğan’a gollük pas verdi.”, “Erdoğan el yükseltecek, şimdi ne yapacaksınız?” gibi sözlerle kerli felli bir sürü isim Kılıçdaroğlu’na karşı çıktı.

Akabinde Erdoğan hem başörtüsünü güvence altına alacak hem de LGBT karşıtı ifadelerle sözüm ona aileyi koruyacak anayasa maddesi değişikliklerini meclise getireceklerini belirtti. Fakat üzerinden neredeyse iki ay geçmesine rağmen meclise gelen bir anayasa maddesi değişikliği önerisi olmadı. Açıkçası ben geleceğini de sanmıyorum, AKP bunu unutturmaya çalışacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı bütünüyle neleri hedefleyerek yaptığını bilemiyorum.

Fakat, en temel hedef AKP’nin elinden başörtüsü kartını almak, yüzeyde gördüğümüz hedef bu. Fakat bunun öngörülemeyen başka bir sonucu oldu, Cumhur İttifakı bileşenlerinin terörle ilişkili ve eş tuttukları HDP’nin kapısına kadar gitmesi gerekti. Bu açıkçası muhalefetin elini çok rahatlatacak bir gelişmeydi.

Kısaca illa futbol terimi kullanacaksak ve bir gol varsa, bunun AKP kalesine atıldığı, hatta doksana takıldığı bence net. Fakat, bir hamlenin başarılı olması sadece hamleyi yapanla değil, muhalefetin öncüsü olan aydınların buna yaklaşımı ve topluma yansıttıkları ile de belirleniyor. Burada çoğu kişi çok aceleci davranıp Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesini sertçe eleştirerek bence hata yaptı. AKP’yi köşeye sıkıştıracak bir hamle başarısızlık gibi lanse edildi.

İnsanların farklı bir aday istemesini anlayabiliyorum. Kimisi “kazanamaz” diye bu yaklaşımı Kılıçdaroğlu’nu adaylıktan vazgeçirmek için sergilese de bir kesimin artık planlı bir saldırının parçası olduğuna inanıyorum.

Bunun ardına Kılıçdaroğlu ABD gezisi düzenledi, bu gezi iktidar tarafından kayıp 8 saat tartışmaları tarafından küçültülmeye çalışıldı. Fakat, durum yine sadece iktidarın saldırıları ile kısıtlı kalmadı. Kılık, kıyafet yasa tasarısını sertçe eleştiren muhalefet içerisindeki figürler bu geziyi de başarısızlıkla eleştirmeye başladı.

Açıkçası, bu gezi bence çok önemliydi ve sembolik değeri de vardı. Dünya’nın en önemli üniversitelerinde hocalık yapan ve Dünya çapında başarı elde etmiş isimlerimize değer vermek, bilime değer vermek ve Türkiye’den akın akın göç eden beyinlerimize sahip çıkılması gerekildiği vurgulamak çok önemli bir adımdı.

Burada hatalı gördüğüm şeyi, gezi esnasında değil, gezi sonrası ülke içerisinde de çok başarılı akademisyenlerimizin çektiği problemlere değinilmemesi olarak görüyorum. Özellikle de Boğaziçi Üniversitesi’nin uzun zamandır yaşadığı problemler başta olmak üzere, ülke içindeki akademinin de bir geziyle dinlenmesi ve gözlemlenmesi taraftarıydım. Bu yapılmadı, hâlâ geç değil, yapılabilir ve yapılmalıdır da.

Kılıçdaroğlu’nun her hareketini sertçe eleştiren muhalefet içindeki bu figürler Londra gezisi ve uyuşturucuya karşı çekilen videosu için Kılıçdaroğlu’nu eleştirecek bir şey bulamayınca sırf eleştirmek için akla ziyan yorumlarla Kılıçdaroğlu’na karşı ifadeler kullanmaya başladılar. İş İmamoğlu’nun attığı basketi övmeye ve bu sebeple cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğine kadar gitti.

İnsanların farklı bir aday istemesini anlayabiliyorum. Kimisi “kazanamaz” diye bu yaklaşımı Kılıçdaroğlu’nu adaylıktan vazgeçirmek için sergilese de bir kesimin artık planlı bir saldırının parçası olduğuna inanıyorum. Amaçları bana kalırsa anketlerde Kemal Bey’i Erdoğan’ın gerisine düşürmek ve adaylık ihtimalini ortadan kaldırmaktı. Bunun sonucunda anketlerde sadece Kılıçdaroğlu değil diğer olası isimler de irtifa kaybetti. Erdoğan’ın oyları anketlerde artmasa da kararsızlar arttı. Fakat, hâlâ Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın önünde. Bu kitle amacına ulaşamadı ve önümüzdeki süreçte artık bu saldırıların etkisini yitirmesi nedeniyle ben başta Kemal Bey olmak üzere diğer adaylığı tartışılan tüm isimlerin tekrar anketlerde artışa geçeceğini öngörüyorum.

Bunun dışında özellikle İYİ Parti içindeki bazı isimlerin yine CHP genel başkanına yönelik tavırları nezaket sınırlarını aşıyor. Özellikle Yavuz Ağıralioğlu’nun televizyonlarda kanal kanal gezip Kılıçdaroğlu’nun adaylık ihtimali hakkındaki konuşmaları buna örnek verilebilir. Bunun dışında Akşener’in Kemal Bey’in adaylığı ile dalga geçen bir komedyenin stand-up gösterisine katılması, Adana gezisi sırasında İmamoğlu’nun ilçesine gitmesi ve bunu kalpli bir tweetle paylaşmasını da çok doğru bulmadığımı belirtmek istiyorum. “Benimle misiniz?” çıkışının ve bunun “aday belli” olarak yorumlanmasının cevabı bu olmamalıydı.

Kemal Bey’in adaylığını desteklediğimi önceki yazılarımdan ve sosyal medyadan beni takip edenler biliyordur. Fakat Kemal Bey’in de adaylık konusundaki hevesini, kendi parti programını ortaya koyarken daha altılı masaya daha fazla vurgu yaparak bütüncül bir dil kullanması gerektiğini düşünüyorum. Son zamanlarda buna dikkat edildiğini görüyorum, fakat hâlâ yeterli seviyede değil.

Tüm bu uyumsuzluk süreçlerinin yaşanması gerektiğini de düşünüyorum. Bazı şeylerin seçime çok yaklaşılınca yaşanmasındansa bu süreçte yaşanması daha doğru geliyor, etkilerini yitirmeleri açısından önemli. Fakat, Altılı Masa liderleri tutumlarına özen daha fazla göstermeli ve kamuoyu önünde tutumları konusunda özenli olmalı. Erdoğan’ın hem ülke içerisinde takındığı tutum, hem de yurt dışında yıllardır düşman atfettiği liderlerle bir araya geldiği bu dönemde dikkatli olmak lazım. Kısaca muhalefet “rehavete kapılmayı bırakmalı”, artık böyle bir lüksümüz yok.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI