Cuma, Mart 29, 2024

Muhafazakâr bir muhalefet var mı?

İktidarın muhafazakâr sistemini eleştirebilecek muhafazakâr bir muhalefet kendi içinde ve kendisi için mümkün mü? Yoksa özü itibarıyla bu muhafazakarlık, iktidarı besleyen bir şey mi? Tarık Çelenk yazdı.

Prof. Baskın Oran’ın geçen çıkan “Kemalizm’in 100 yılda yapamadığını AKP 20 yılda becerdi” yazısını mahalle okuyabilse veya rast gelebilse, mahallelinin vicdanına çökebilecek tam adrese teslim bir yazı olacaktı. Tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde mevcut durumun hali-pür-melalini de bu yazının başlığı özetlemekteydi. Ben gene de biraz yaramazlık, biraz da tahrik kabilinden en azından yazının başlığından etkilensinler biraz da tepkilerine bakayım niyetiyle yazıyı birkaç mahalleliyle paylaşmıştım.

Tepkiler daha çok tepkisizlik veya Allah CHP’den bizleri korusun, bizimkileri de ıslah etsin şeklindeydi. Aslına bakarsanız Kemalist devrimlerin 90 yıllık geçmişinden bugüne kadar uzanan tarihçesinde, belki hiç bu kadar kısmi muhafazakâr vicdanlarda dahil olmak üzere, devrimlerin ne kadar gerekli olduğuna dair toplumsal konsensüs bugünkü kadar ironik olarak sağlanamamıştı.

Adalet ve Kalkınma deneyiminin başlangıcı değil ama şimdi getirdiği nokta sadece Kemalizm’in bu ülke için ne kadar önemli bir panzehir oluşu arayışlarına itmedi. Gezi süreci başlangıcı ile nitelikli genç beyaz yakalıların da artık ortak ve kendilerine ait bir ülkede geleceklerinin olamayacağına dair zanlarını da kuvvetlendirdi. İşin acısı, sürekli açılan İmam Hatipler ve İlahiyatlarla ters orantılı olarak muhafazakâr mahalle gençlerinin de kurumsal din ve aidiyetten kopuşu da çok dikkat çekici oldu.

Mahalle bu durumu henüz tamamen görmemekte ancak mırıldanmakta. Güvenini hala otorite ile özdeşleşmekte bulmakta. Bunu bir bakıma travma sonrası süreçlere benzetebiliriz. Öncelikle donukluk-şok hali, ardından inkâr ve en sonra belki kabullenme denilebilir. Mahalle halen yeni geleceklerin şimdiyi aratacağı varsayımı ile bu kabullenme sürecini böyle atlatmaya çalışmakta.

Aslında tabi ki sormamız gereken doğal soru, mahalle niçin kendi muhalefetini içeriden ve dışarıdan yaratamıyor. Bu anlamda geç de olsa GP ve DEVA gibi politik kopuşlar yaşandı. Hatta bu iki kopuşun tutarlı gerekçesi de biz bölen olmamak için içeriden eleştirdik ancak sözümüzün aksülameli olamadı şeklindeydi.

Gelecek ve DEVA, Sayın Davutoğlu ve Babacan şahsında eleştirilmekle birlikte, mükemmeli temsil etseler bile bugünkü mahallenin ana gövdesini kendilerine doğru kıpırdatacakları hususu hala tartışmalıdır. AK Partiye aslında ilk muhalefet Davutoğlu’nun başbakanlıktan ayrılma süreci ardından, 2015’te Akşam ve Star gazetelerinden ayrılan bir ekip tarafından kurulan Karar gazetesinden gelmişti. Karar gazetesi siyasi bir hareket değil, Namık Kemal’in sürgünde yazdığı “Hürriyet” gazetesini kısmen andırır entelektüel muhalefetini yapıyordu.

Gazete aydınları mahallenin tabiriyle iktidarla eski dava arkadaşlarıydı. Eleştirilerinin yapıcı ve vefa niteliği ön plandaydı. Zamanla kentli muhafazakârlar da gazeteye ısındılar. İşin bir başka yönü de ana muhalefetin mahallenin kodlarını hep bu gazete üzerinden anlamaya çalışmasıydı. Bu kervana yeni kurulan muhalif partilerde katılıyorlardı.

Seçimler yaklaştıkça ülkede laik ve muhalif kesimin özgüveni yükseliyor. Görünen o ki mahalleli seçmen dahil, artık bir iktidar değişikliğine psikolojik ve enerjik olarak birlikte hazır durumdalar.

Toplum için bilinç üstü süreçlerde, AK Parti, sadece Sayın Erdoğan veya Gül değil. GP, DEVA veya hatta Karar gazetesi de AK Partinin geçmiş mirası içinde addedilmekte. Zira olay sadece yolsuzluklar ve adaletsizliklere neden olan iş tutuş tarzından kaynaklanmamakta. Olay entelektüel ve etik duyarlılıkları olan bu sonradan muhalif aktörlerin, işin başından bugünleri görememesi veya görmek istememesi tercihlerinden kaynaklanmakta.

Sorunun esası Erdoğan değil, sağ kültürün iş tutuş tarzı ve zihniyet krizinin muhalefette dahi aşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Eksik ve gediklerine rağmen mahalle, ANAP ve Refah ile bir yerlere park edebiliyordu. Bugün muhafazakâr mahallenin politik ve entelektüel aktörleri, 1950 seçimlerinden itibaren bugüne bir tarihsel süreklilik yakaladıklarını zannetmektedirler. Halbuki AK Parti süreci 2001’den itibaren bir öz eleştiriye ihtiyaç duymaktadır. Yakaladıklarını zannettikleri tarihsel sürekliliğin, 2001-2022 AK Parti öz eleştirisi yapılmadan tamamlanmayacağını muhafazakâr muhaliflerin görmeleri gerekmektedir.

Sorunun esası Erdoğan değil, sağ kültürün iş tutuş tarzı ve zihniyet krizinin muhalefette dahi aşılamamasından kaynaklanmaktadır. AK Partiden ayrılan söz konusu aktörler, başta mahalle ile ardından da toplumun çoğunluğu ile olan gerçek güveni, bu krizi ne şekilde aştıklarını gösterdiklerinde sağlayabileceklerdir.

Son bir söz de mahalle için söylemek gerekir ise, mahalle hala otoriteye adanmışlık ile kendi beka sorununu yönettiğini kabul ediyorsa yanılmaktadır. Belki de iktidar yolculuğunda toptan inecekleri son durağın henüz gelip gelmediğine emin olmak istemektedirler. Toplumsal olarak gelinen nokta bunun anlamsızlığını göstermektedir. Öz eleştiri sıralamasındaki öncelikli sorumluluk mahallenindir. Yukarıda zikredilen kritiğini yaptığımız muhafazakâr muhalefetin aktörlerine gerekli desteğin verilmemesinin vebali mahallenindir.

Gerçek bir muhafazakâr muhalefetin varlığına, bu ülkenin insanlarının ve demokrasisinin bu anda çok ihtiyacı bulunmaktadır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI