Moda aynı zamanda klasikleşebilmiş ve demode olamayacak olandır da. Başka bir ifadeyle, moda kalıcı olabilen zamansızlaşabilen uyumun göstergesidir. Örneğin Chanel “küçük siyah elbise”nin modası hiçbir zaman geçmez. Bir kadın asla Chanel giydiğinde demode olamaz. Moda kavramı akademide uzun yıllar burun kıvrılan ve sosyal bilimlerin “ciddiyeti”yle bağdaşmadığı düşünülen bir mesele oldu. Ancak Roland Barthes, Pierre Bourdieu, Georg Simmel, Norbert Elias, Lars Svendsen gibi isimler kapitalizmin her yandan bizi çevrelediği böyle bir sistemde modayı tartışmamanın büyük bir eksik olacağını fark ederek önemli bir tartışma alanı açtılar. Çünkü gerçekten de moda sadece günübirlik heveslerin taçlandırılması veya tüketmek için tüketmek gayesiyle doğmuş bir şey değil. Ülkede zamlara ve muhalefetteki kargaşaya rağmen yaz havası esiyor, bu hafta onu küçümseyenlere koşut olarak modayı masaya yatıralım ve eni konu tartışalım istedim. Ne de olsa, moda sadece moda değildir. NEDİR BU MODA DEDİKLERİ? Herkes kendi iç dünyasına göre, modayı farklı bir şekilde tanımlayabiliyor; bu yüzden birçok farklı şekilde tarif edilebilir. Ama burada konuyla ilgili bazı önemli sosyal bilimcilerin yaptıkları tanımlara yer vermekle yetineceğim. Genellikle moda dediğimizde aklımıza giysiler ve aksesuarlar, ayakkabı, çanta, saat vs. geliyor. Oysa sosyolog Georg Simmel, modayı giyim sektörüne indirgemenin doğru olmayacağını vurgulamış, bunun yerine bu kavramı daha geniş bir çerçevede ele almıştır. Simmel’e göre, moda toplumun pek çok alanına yayılmıştır ve sadece kıyafetlerle sınırlandırmak tam manasıyla anlaşılmasını engelleyecektir.[1] Felsefeci Gilles Lipovetsky ise modanın toplumsal değişimin bir türü olduğunu ve toplumdaki herhangi bir alandaki değişimin modadaki değişimden etkilenmeden gerçekleşmeyeceğini ileri sürmüştür.[2] Dolayısıyla sezondan sezona değişen tarzlar moda olarak değerlendirilemez, bu, daha büyük ve derin bir toplumsal bir olgudur. Moda kavramını sosyal bilimlerde ciddi anlamda ele alan önemli isimlerden olan Roland Barthes’a göre, kıyafetler modanın materyal temelini oluşturmaktadır ama modanın kendisi bir kültürel değerler sistemidir.[3] Bu nedenle benimsetilmeye çalışılan veya mevcut sistemde güncel ve geçerli olan kültürel değer sistemi deşifre etmek ve bunu anlayabilmek modanın ne olduğunu anlamak açısından gereklidir. MODANIN ZAMANSIZLIĞI Modayı tartışırken önemli bir diğer nokta da zamansızlık ve değişimle modanın ilişkisidir. Diğer birçok dilde olduğu gibi Türkçede de moda kelimesi farklı manalarda kullanılıyor. Örneğin o sezon hangi renk veya renklerin moda olduğundan bahsedebiliyoruz veya şu veya bu kesim saçın çok moda olduğundan. Burada kastedilen gelip geçici eğilimlerdir. Simmel de işin bu değişim tarafına sık sık vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda, Simmel’e göre, toplumsal sınıfların oluşmadığı “ilkel toplumlarda” moda olamaz çünkü değişim olmadığı için moda diye bir olgu ortaya çıkamaz.[4] Ancak burada değişime fazlasıyla odaklanılarak asıl nokta ıskalanıyor gibi. Çünkü modayı moda yapan kalıcı olmasıdır. Daha başka bir ifadeyle, doğrudur, modanın hızlı bir şekilde değişmesi önemlidir; ne de olsa tüketimi teşvik etmesi doğrudan bununla ilgilidir. Fakat modayı sadece günübirlik popülerleşen tarz ve ürünlere indirgersek tam olarak anlayamayız. Özellikle de bu gelip geçici beğenilerin birikiminden yıllar boyunca süzülüp gelen ve kalıcılaşan “modayı”, yani kimi zaman stil olarak adlandırılan olguyu gözden kaçırırsak, moda diyerek ifade ettiğimiz kavramı bütüncül şekilde değerlendiremeyiz. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Jane Birkin gibi isimler neden moda ikonu olurlar? Gerçekten onların giydiği neden moda oluyor? Bu bahsettiğim kalıcılık tam da bununla ilişkilidir işte. Modayı sadece değişimle ilgili olarak ele alırsak bu yönünü kaybederiz.
Moda ölmez. Yalnızca değişim dönemleri olur o da işte Simmel’in ve Bourdieu’nün bahsettiği alt sınıfların belli eğilimleri benimseyip yaygınlaştırması ile olur, deyim yerindeyse bir trend ayağa düşerse, biter.
Demek istediğim, modanın yeniye olan özlemden hareket ettiği doğrudur. Ama burada modanın tüketilen unsurlar dışında kalan kalıcı bir yönü de vardır. Moda aynı zamanda klasikleşebilmiş ve demode olamayacak olandır da. Başka bir ifadeyle, moda kalıcı olabilen zamansızlaşabilen uyumun göstergesidir. Örneğin Chanel “küçük siyah elbise”nin modası hiçbir zaman geçmez. Bir kadın asla Chanel giydiğinde demode olamaz. Modanın kendine yeni kült unsurlar yaratana kadar yıkıp tekrar inşa ettiği, tekrar tekrar çizip sildiği her şey moda sayılmaz; bu sadece modanın ayak sesleri, denemeleridir. Dolayısıyla moda ile eğilimlerin arasında kavramsal bir fark olduğunu belirtmek gerekir. Bu fark anlaşılmaz ve moda tam mânâsıyla kavramsallaştırılmazsa, onun sınıfla olan ilişkisi de gözden kaçar. MODA KİMİN MODASI? Moda hem kalıcı hem de geçici yönleriyle, tartışmasız bir şekilde üst sınıflara aittir. Bu durum artık tüketimin bütün toplumsal sınıflara paylaştırılmasına rağmen hâlâ böyledir. Tarihe şöyle bir göz attığımızda, Orta Çağdan itibaren kilise lüks tüketime karşı çıkmış ve devlet de bu fikri benimseyerek, halkın bu yöndeki eğilimini kontrol etmeye çalışmak için bazı yasalar çıkarmıştır. Bu bağlamda bazı kıyafetlerin bazı sınıflarca giyilmesi yasaklanmaya çalışılmıştır. Ancak 17.yüzyıldan sonra bu konuda ihlaller artmıştır. Nitekim sıradan insanların moda ile bağlantısı 19. yüzyılla beraber somutlaşmıştır. Bu doğal olarak teknik gelişmeyle ilişkilidir. Dikiş ve örgü makinelerinin icadı ve yaygınlaşması ile seri üretimin önü açılmış ve böylece artık elbiselerin elle dikilmesine bir alternatif ortaya çıkmış; çok daha fazla sayıda ve ucuza üretmek mümkün olabilmiştir. Böylece toplumdaki alt sınıflar da günümüz kavramlarıyla bakarsak, ilkel de olsa moda diyebileceğimiz herkesin tercih ettiği giysileri alabilmeye başlamıştır[5]. Fakat bu bence sadece kıyafetlerin genele yayılması anlamından öteye gitmemiştir. Yani alt sınıfların giymiş olduğu hiçbir şeyin moda olarak topluma benimsetilmesi söz konusu değildir. Günümüzde de bu toplumsal yöneliş değişmemiştir. Üretimin maliyetinin düşmesi ve küreselleşmesi alt sınıfların modadan haberdar olabilmelerini sağlamıştır ve çeşitli kanallar vasıtasıyla modayı takip edebilir duruma gelmişlerdir ama ne modayı paylaşabilirler ne de modanın yaratımında bir pay sahibi olabilirler. Yine tarih boyunca olduğu gibi moda üst sınıfların tekelinde kalan bir kavramdır. Nitekim Simmel de modanın sınıfsal olduğunu belirtmiştir[6]. Coco Chanel şu ifadesinde konuyu farkında olarak veya olmayarak özetlemiştir: “Moda sadece elbiselerde var olan bir şey değildir. Moda gökyüzündedir, sokaktadır, modanın fikirlerimiz ile ilgisi vardır, yaşama şeklimizle, ne olup bittiğiyle…”[7] Burada fikirler ve yaşam şekliyle vurguladığı tartışmasız bir şekilde burjuvazinin yaşam tarzı ve değerleridir.
Simmel’e göre, alt sınıfın üst sınıfı taklidi modayı öldürmektedir. Bir “trend”, ekonomik olarak dezavantajlı gruplarca benimsendikçe derhal terkedilmekte ve yerini yenisi almaktadır.
Burada asıl vurgulanması gereken nokta alt sınıfların üst sınıfları taklit etme eğilimidir. Aslında bu bir mecburiyettir de çünkü başka alternatif üretim imkânları da yok denecek kadar az kalmıştır. Asıl önemlisi yaratım sürecindeki fikirsel alan ele geçirilmiş ve özgün olma imkânı bırakılmamıştır. Bu sebeple, kaçınılmaz olan üst sınıfın oyun alanında oynamaktır. Adam Smith’in dediği gibi “Onların giysisi moda giysidir”[8]. Bu yüzden bu oyunda yer alabilmek için alt sınıfların tek seçeneği üst sınıfların belirlediği ve ürettiği giysilerin takipçisi olmaktır. MODA “AYAĞA DÜŞER” Mİ? Bu taklit meselesi modanın anlaşılması açısından önemli. Simmel’e göre, alt sınıfın üst sınıfı taklidi modayı öldürmektedir. Bir “trend”, ekonomik olarak dezavantajlı gruplarca benimsendikçe derhal terkedilmekte ve yerini yenisi almaktadır. Bu yüzden de moda sık sık değişmektedir.[9] Bourdieu de aynı görüştedir. Moda ile dönemsel eğilimleri bir tutarak hareket ettikleri için hem Simmel hem de Bourdieu modanın ölümünden söz etmişlerdir. Oysa kapitalist sistemde modanın ölümü diye bir şey söz konusu olamaz. Ancak trendler yani dönemsel beğeniler ve eğilimler zamanla ölür, hatta tam manasıyla ölmez sönümlenir. Çünkü döngüsel olarak modada bazı trendlerin on beş-yirmi senede bir dirildiklerini görüyoruz. Bunu da yine bütün moda sektörünü yönetmekte olan şirketler belirlemekte ve o sezonun renk ve tasarımları yukarıdan aşağıya o belirlenen kaidelere göre üretilmektedir. Bu yüzden moda ölmez. Yalnızca değişim dönemleri olur o da işte Simmel’in ve Bourdieu’nün bahsettiği alt sınıfların belli eğilimleri benimseyip yaygınlaştırması ile olur, deyim yerindeyse bir trend ayağa düşerse, biter. Bütün bunları konuşurken Simmel de Bourdieu de Svendsen de bu taklidin doğal bir süreç olduğunu düşünüyor gibi görünüyorlar. Yani bu sistemde alt sınıfın üst sınıfın yönlendirilmesine tabi tutulduğu gerçeğini görmemek mümkün değildir. Burada Gramsci’nin “hegemonya-ideoloji” ilişkisine yaptığı atıfları hatırlamak gerekiyor. Nitekim Gramsci’ye göre, burjuvazi kendi değerlerini içeren ideolojisi sayesinde egemenliğini başka sınıflara kabul ettirmiştir. Daha açık bir ifadeyle, burjuva sınıfı üretim ilişkilerindeki hâkim konumunu korurken, bu hegemonyasının sürekliliğini de değerlerini halka benimsetmekle sağlar.[10] Bu bağlamda, burjuva sınıfı bu zamana kadar tarihte hiçbir sınıfın göstermediği bir davranış sergileyerek, toplumun tamamına yayılacak bir değerler bütünü üretmiş ve her sınıftan insan da burjuvaziye dahil olabilecekmiş gibi bir algı yaratmıştır. Böylece bu geçişkenlik vaadiyle halkın rızasını kazanmış ve ekonomik alandaki avantajlı konumunu benimsettiği “değerler bütünü” ile pekiştirmiştir. Bu da onun hakimiyetinin uzun süreli olmasını sağlar. Başka bir ifadeyle, devleti elinde tutan “egemen sınıf” alt sınıfları sürekli bir tür illüzyon içinde yaşatmakta ve burjuvazinin çıkarlarının gözetilmesi için bilinçli şekilde yönlendirmektedir.[11]
Modanın burjuvazinin yarattığı bu ideolojik çarpıtmanın bir başka boyutu olduğu yadsınamaz. Üst sınıflara öykünme eğilimi, alt sınıfların bir gün üst sınıfa çıkacaklarına inandırılmalarının bir sonucudur.
Modanın da burjuvazinin yarattığı bu ideolojik çarpıtmanın bir başka boyutu olduğu yadsınamaz. Üst sınıflara öykünme eğilimi, alt sınıfların bir gün üst sınıfa çıkacaklarına inandırılmalarının bir sonucudur. Moda çerçevesinde de burjuvazi alt sınıfları yine bu vaatle yönlendirmekte ve böylece bu alanda da iktidarını sağlamlaştırmaktadır. Kitlesel üretimin artmasıyla alt sınıflar erişemeyecekleri ürünlerin benzerlerini ve bazen de doğrudan taklitlerini satın alabiliyor ve böylece bu sınıf geçişkenliği olasılığı gerçekleşmeyecek dahi olsa bunun memnuniyetiyle yaşamlarını sürdürüp gidiyorlar. Eskiden ikna edilebilme mecburiyeti varken, şu an daha da derin bir uyku içine daldıklarının farkında bile değiller.  Egemen sınıfın değerleri bütün zihinleri ve ruhları ele geçirdiğinden artık bunun dışına çıktığını düşünenlerin dahi oynadığı o dış sahayı da yine egemen sınıf kontrol ediyor. Moda açısından da bu böyle. Özellikle vegan ve ekolojik moda konusunu ele aldığımda bunları yine tartışma imkânımız olacaktır. Bu hafta moda kavramına dair bazı tartışmaları yazdım. Toplumda sosyal medya ve farklı vasıtalarla benimsetilen trendlerin güler yüzlü ve pırıl pırıl görüntüsünün bir de böyle bir karanlık yönü olduğunu bilmek iyidir. Bu modayı sevmeye engel değil. Sonuçta güzel bir çift stiletto tüm moralleri düzeltmeye yeter. -- Kaynakça Carnoy, Martin. Gramsci ve Devlet, Praksis, 2001: 252-278. “Coco Chanel Quotes”. http://womenshistoryabout.com/cs/quotes/a/qu_coco_chanel.htm [10.07.2023]. Lipovetsky, Gilles. The Empire of Fashion: Dressing Modern Democracy. NJ:Princeton UP, 1994. Simmel, Georg. Gesamtausgabe 10: Philosophie der Mode. Berlin: Suhrkamp, 1995. Smith, Adam.  The Theory of Moral Sentiments. Londra: A. Miller, 1790. http://www.econlib.org/library/Smith/smMS1.html#I.III.34, [18.07.2023]. Svendsen, Lars. Fashion: A Philosophy, Londra: Reaktion Books Ltd., 2006, s. 13-14. [1] Georg Simmel, Gesamtausgabe 10: Philosophie der Mode, Berlin: Suhrkamp, 1995, s. 13. [2] Gilles Lipovetsky, The Empire of Fashion: Dressing Modern Democracy, NJ:Princeton UP, 1994, s. 16. [3] Lars Svendsen, Fashion: A Philosophy, Londra: Reaktion Books Ltd., 2006, s. 13-14. [4] age, 14. [5] age, s. 36-38. [6] Simmel, Fashion, s. 137. [7] “Coco Chanel Quotes”, http://womenshistoryabout.com/cs/quotes/a/qu_coco_chanel.htm [10.07.2023]. [8] Adam Smith, The Theory of Moral Sentiments, Londra: A. Miller, 1790, http://www.econlib.org/library/Smith/smMS1.html#I.III.34, [18.07.2023]. [9] Simmel, Fashion, s. 133-134. [10] Martin Carnoy, “Gramsci ve Devlet”, Praksis, 2001, s. 252-278, s. 254-259. [11] age, s. 262-263.