Çarşamba, Nisan 24, 2024

Milliyetçi olmadan vatansever olmak

Ülke sevgisi ile komşu (farklı kimlikler) sevgisini ve tüm canlıları ve doğayı içeren yaşam sevgisini birlikte gören bir vatanseverlik anlayışı Türkiye’de de filizlenmiş ve gelişiyor gözüküyor.

Son dönemde yaşadığımız demokrasiden sapma ve otoriterleşme süreçlerine paralel gelişen bir süreci daha yaşıyoruz: Milliyetçiliğin yükselmesi.

Küreselleşen dünyanın farklı coğrafyalarında ve ülkelerinde, Türkiye’de dahil olmak üzere, otoriter yönetimler, sadece kurumları lidere sadakat temelinde zayıflatan, denge ve denetleme sistemini sevmeyen, ben-öteki ve millet-elit karşıtlıkları içinde populizmi ve kutuplaşmayı körükleyen bir yönetim anlayışını tercih etmiyorlar; aynı zamanda, güvenlik-ekonomi-kültür ekseninde de milliyetçiliği siyasi ve ideolojik söylemlerinin merkezine yerleştiriyorlar.

Bugünün dünyası, bir kere daha, milliyetçiliğin güçlendiği ve tekrardan egemen ideoloji konumuna geldiği bir dönemi yaşıyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Putin’in kullandığı dil, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın da başlıca nedenlerinden olan milliyetçiliğe olan ilgiyi uluslararası ilişkilerde de başlatıyor.

Milliyetçilikle mücadele etmeden bu savaşları engelleyemeyiz, engelleyemedik de” saptamasını yapan ünlü felsefeci Isaiah Berlin’e ilgi tekrardan artıyor.

Bununla birlikte, milliyetçilik üzerine karşılaştırmalı ve küresel ölçekte yapılan araştırmalar ve çalışmaların ortaya çıkarttığı ilginç ve önemli bir olgu daha var: 20.yüzyıl tartışmalarından farklı olarak, 21.yüzyılda, vatanseverlik milliyetçilikten ayrışmaya başlıyor ve yeni bir vatanseverlik anlayışı ve tartışması başlıyor.

20.yüzyıl’da vatanseverlik ile milliyetçilik iç içeydi ve çok büyük ölçüde “savaş ve vatan için ölmek” ile ilişkili tartışılıyordu. Bu nedenle de vatanseverlik, milliyetçilikle özdeş bir egemen sınıf (burjuva) ideolojisi olarak görülüyordu.

Siyasal kuramcılardan Tolstoy gibi önemli yazarlara kadar pek çok entelektüel bu nedenle, eleştiriliyordu.

21.yüzyıldaysa, milliyetçilik-otoriterlik-savaş ilişkisi devam ederken, vatanseverlik, komşu sevgisi, ülke sevgisi, canlı sevgisi, doğa sevgisi ve gezegen sevgisiyle birlikte düşünülmeye ve tartışılmaya başlandı.

Dolayısıyla, 21.yüzyılda, vatanseverlik, kişisel ve yerelden küresele uzayan yelpazede ve söylem ve uygulamada “yaşam sevgisi”yle birlikte hareket eden ve milliyetçilikten giderek ayrışan ve farklılaşan bir nitelik kazandı.

Sadece akademik değil, kamusal ve siyasi alanda da milliyetçi olmadan vatansever olmak tartışması ve çalışması başladı.

Bu çalışmaların bazılarına katıldım. Türkiye’de de “milliyetçi olmadan vatansever olmak” tartışmasının başlamasını öneren yazılarımı, PolitikYol ve Karar/Görüş’ye yayınladım. Yayına hazırladığım Türkiye ve Yeniden Demokratikleşme kitabımda da bu tartışmaya yer ayırdım.

Tüm bu giriş cümlelerinin nedeni, çalışmalarımı sürdürdüğüm İstanbul Politikalar Merkezi ve birlikte projeler yürüttüğümüz Ankara Enstitüsü olarak yaptığımız ve Ferhat Kentel ve Hatem Ete tarafından yazılan “Türkiye’de Milliyetçilik Algısı” araştırmasına okuyucuların dikkatini çekmek.

Sevindirici bir sonuç olarak, araştırmanın ilgi çektiğini ve PolitikYol yazarlarını da içine alan değerli isimler tarafından farklı yayın organlarında ve ortamlarda tartışıldığını, olumlu yorumların ve yapıcı eleştirilerin yapıldığını söyleyebiliriz.

Tartışma devam edecek gözüküyor. Eylül ya da Ekim ayında da çalışmayı yüz yüze toplantılarla tartışmaya açacağız.

Bu çalışmanın önemli sonuçlarında birisi de Türkiye’de de milliyetçilik yükselirken, milliyetçilik-vatanseverlik ayrımının araştırma verilerine bağlı olarak bir veri olarak sergilenmesi oldu.

Milliyetçilik-vatanseverlik ayrışması, bugünün hâkim milliyetçi söylemine karşı, devletle ilişki, yönetim eleştirisinin ülkeyi sevmemek anlamına gelmemesi, çevre ve doğayla ilişkiler vb. alanlarda ortaya çıkan sonuçlarda gözlemlendi.

Hâlâ muğlak ve küçük ölçekte olmakla birlikte, karşılaştırmalı örneklere paralel olarak gelişmekte olan bir “yeni vatanseverlik” anlayışından ülkemizde de bahsedebiliriz.

Ülke sevgisi ile komşu (farklı kimlikler) sevgisini ve tüm canlıları ve doğayı içeren yaşam sevgisini birlikte gören bir vatanseverlik anlayışı Türkiye’de de filizlenmiş ve gelişiyor gözüküyor.

Kapsayıcı ve yaşamdaş bir vatanserlik; bu anlamda da yeni bir nitelik gösteren vatanseverlik…

Ben-Öteki karşıtlığı içinde hareket eden ötekileştirici milliyetçilikten farklı, liberal-İlliberal değerler karşıtlığının ötesinde ve dışında ülke sevgisini yaşamsal değerlerle birlikte düşünen ve kimlik sorunlarının çözümü ile iklim değişikliğini, yaşamsal hakları, haysiyeti birlikte gören, bu anlamda yeni bir vatanseverlik anlayışı gelişiyor.

Evet, muğlak ve küçük ölçekte ama ortaya çıkıyor ve gelişiyor. Dikkate alınmalı ve değer verilmeli.

Yeni vatanseverliğin özellikle Z ve Y kuşağında çok daha belirgin bir duygu ve anlayış olarak hızla geliştiğini de vurgulayalım.

Milliyetçi olmadan Vatansever olunabilir.

Ülkemizin temel sorunlarına demokrasiyi öncül gören ve yeni vatanseverlik anlayışıyla yaklaşabiliriz.

Ötekileştirici milliyetçilik-yeni vatanseverlik ayrımının giderek netleşeceği bir döneme girdik.

Bu yazıyı, özellikle muhalefet partilerinin ve aktörlerinin bu ayrımı ciddiye almasının ve benimsemesinin gerek yaklaşan seçimler gerekse de ülkemizin geleceği için gerekli ve faydalı olacağını önererek bitireyim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI