Cuma, Nisan 19, 2024

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Anayasa önerisi: Asıl muhatap kim?

Burak Bilgehan Özpek

Geçtiğimiz günlerde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin anayasa önerisini basın mensuplarına tanıttı. Metin 100 maddeden oluşuyor ve içinde bulunduğumuz başkanlık sisteminin kurumsallaştırılmasını amaçlıyor. En azından iddia bu yönde. Bahçeli, önerilerini Cumhur İttifakı’nın diğer ortağına da ileteceklerini, diğer siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin yorumlarını dinlemeye hazır olduklarını söyledi. Ne var ki, bu öneriye Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dışında hiçbir aktör teveccüh göstermedi. MHP’nin anayasa önerisi kimsenin ilgisini çekmiyor ve kimse bu öneride neler olduğunu merak etmiyor. Zira, Türkiye’deki anayasaların serüvenini inceleyen ve bu anayasaların niçin demokratik bir dönüşüm yaratamadığını sorgulayan literatür halli hazırda sorunlu noktaları teşhis etmiş durumda. Ve birçok insan, MHP’nin bu sorunları çözmek yerine daha da derinleştirecek önerilerle geldiği ön kabulüyle hareket ediyor. Haksız sayılmazlar. Peki Türkiye’nin anayasa başarısızlığını ele alırken hangi noktalar göze çarpmaktadır? Diğer bir ifadeyle, 1921 yılındaki ilk anayasadan 2017 yılındaki başkanlık referandumuna uzanan bu başarısızlık hikayesinin süreklilik unsurları nelerdir?

Literatürün anayasa yapım tarihimizin niçin başarısız olduğunu açıklarken kullandığı argümanları 4 başlık altında inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi, yapılan anayasaların yeteri kadar toplumsal desteğe sahip olmaması ve bundan dolayı kırılgan kalması. Mesela 1961 ve 1983 anayasaları, elitler tarafından hazırlanan ve bir şekilde toplumsal katılımın sınırlı tutulduğu metinlerdi. Dolayısıyla, bu anayasalar sürekli olarak ilerleyen yıllarda siyaset kurumunun eleştirilerine hedef oldu ve değiştirilmesi talep edildi. İkinci başlık, anayasa metninin sivil otoriterlik üretme ihtimali. 1924 anayasasının tek parti dönemine göre hazırlanmış olması, çok partili hayata geçtikten sonra Demokrat Parti’nin siyasal alanı merkezileştirmesine ve muhalif sosyal ve siyasi aktörler üzerindeki otoritesini arttırmasına sebep olmuştu. Üçüncü başarısızlık açıklaması ise, askerlerin siviller üzerindeki etkisi ile ilgilidir. 1961 ve 1982 anayasaları, Milli Güvenlik Kurulu’nu anayasal bir kurum olarak kabul etmiş ve sivil siyasetçilerin politika yapım alanı, milli güvenlik kavramı bahanesiyle daraltılmıştır. Bu durum ise siyaseten çözülebilecek birçok konunun güvenlik meselesi olarak ele alınmasını ve askeri yöntemlerle çözülmesini beraberinde getirmiş, siyaset kurumunu yıpratmıştır. Son olarak, anayasalar sadece vatanın değil aynı zamanda ulusun da bölünmez bütünlüğü ilkesine dayanmış, etnik ve yerel farklılıkları göz ardı etmiştir. Bu durum, Kürt meselesinin hızla bir şiddet sarmalına dönmesine sebep olmuş, kendisini dışlanmış hissedenleri de kapsayacak şekilde yeni bir ulus tanımlaması yapılmamıştır.

Anayasa tarihimizin bize öğrettiği, toplumsal desteği olabildiğince geniş tutarak, sivil hükümetleri otoriterleşmeden alıkoyacak denge ve denetleme mekanizmalarını anayasal garantilere kavuşturarak, askerlerin milli güvenliği yorumlama tekellerini parlamentoya devrederek ve daha kapsayıcı bir ulus tanımı yaparak ilerlenmesinden başka bir şey değildir. Bu adımlar atıldığı takdirde, anayasaların kırılganlığı, sivillerin otoriterleşmesi, askerlerin siyasete müdahale etmesi ve etnik sorunların silahlı bir çatışmaya dönmesi engellenebilir.

MHP lideri Bahçeli’nin önerisi öğrenilen bu dersler çerçevesinde değerlendirildiği zaman maalesef hiçbir yaraya merhem olmamaktadır. Mevcut anketler, Cumhur İttifakı’nın artık çoğunluğu sağlayamadığını ve arkasındaki halk desteğini 2018 yılından itibaren tedrici olarak kaybettiğini göstermektedir. Üstelik, ittifakın parlamentodaki sandalye sayısı, bu tip bir önerinin referanduma dahi sunulması için yeterli değildir. Eğer bu ihtimal zorlanır ve Murat Yetkin’in bahsettiği gibi milletvekili transfer süreci başlatılırsa, halkın talep etmediği ve güncel, somut sorunları arasında yer almayan bir metin siyasetin gündemine girmiş olacaktır. Bununla birlikte, sosyal ve siyasal kutuplaşma ortamında oya sunulan anayasaların toplumu bütünleştirmekten ziyade toplumu daha fazla ayrıştıran bir tarafının olduğu gizlenemez. Yani, ülkeyi yeniden bir referandum ve kampanya sürecine zorlamak, murad edilen sonucu almak için hükümetin elindeki kamu kaynaklarını ve medya gücünü seferber etmek anayasanın ancak zoraki bir kabulü anlamına gelecektir. Yani kırılganlık ilerleyen yıllarda da devam edecektir.

Bahçeli’nin sunduğu anayasa, sivil hükümetin nasıl denetleneceğine dair somut ve yapısal bir öneri de sunmamaktır. Önerilerin arasında, Başkan Yardımcılarının da seçilmesi vardır ki bu iktidar koalisyonunun uyumunu hedeflemekte, AKP’yi muhalefetin değil MHP’nin denetimine sokmayı amaçlamaktadır. Yani, seçilmiş Başkan ve seçilmiş yardımcıları arasındaki uyum devam ettiği sürece sivil hükümetin nasıl denetleneceğine dair kaygılar giderilmemiştir. Bununla birlikte, MHP’nin önerisi Anayasa Mahkemesi’nin yüksek mahkeme statüsünden çıkartılmasını öngörmektedir. Yani, yürütme erkine aslında otoriterleşmesi için geniş bir alan vaat edilmektedir.

Askerlerin statüsü konusu, geçtiğimiz 20 sene içinde büyük ölçüde çözümlendiği için bu konu üzerinde çok durulmadığını söylemek gerekir. Ancak, MHP’nin zaten hali hazırda Milli Güvenlik Kurulu’nun bir dönem oynadığı rolü üzerine alması ve ülkenin milli güvenlik çerçevesini kendisinin çizdiğini düşünmesi bu konuda yeni bir şeyler söylemesini de gereksiz kılıyor. Bu umursamazlık aslında, yapılan önerinin uzun vadeli bir proje olmaktan çok sadece mevcut koşullar, kişiler ve bağlam düşünülerek hazırlandığının da bir ispatı gibi.

Son olarak, MHP’nin önerisi, mevcut anayasada bulunan ulus tanımına dokunmuyor. Bu konuda MHP’nin yaratıcı bir öneriyle gelmemesi kimseyi şaşırtmadı. Ancak, yerel yönetimlerin merkezi idareden daha otonom hale gelmesi ve idari açıdan bir reform ihtiyacından bahsedilmesi pek ala mümkün olabilirdi. Ancak MHP’nin hem mevcut ulus tanımlamasından hem de idari teşkilatlanmadan memnun olduğu anayasa önerisinde de açıkça ortaya kondu. Bu memnuniyet, hali hazırdaki koşulların ürettiği Kürt Sorunu’na güvenlikçi bir zaviyeden bakma olgusundan da memnun olmayı kaçınılmaz olarak beraberinde getirecektir. MHP’nin bu konuda da bir itirazının olmadığı zaten partinin genel söylemi düşünüldüğünde ortadadır.

Hal böyleyken, sorulması gereken soru MHP’nin nasıl bir anayasa önerdiği değildir. Bu öneriyi niçin yaptığıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi, MHP’nin ülkenin kronikleşen sorunlarını çözmek ve demokratik, dayanıklı bir anayasa yapmak gibi bir amacı olmadığı anlaşılmaktadır. Öneri, mevcut koşullar, aktörler ve siyasi atmosfer düşünülerek tasarlanmıştır. İlk akla gelen, hükümete daha fazla güç bahşetmek olsa da 2017 senesinde kabul edilen başkanlık sistemini zaten hali hazırda hükümeti herhangi bir denetim mekanizmasından bağışık kılmaktadır. Yani mevcut hükümetin, politika yapım ve uygulama aşamasında elini kolunu bağlayan yargı dahil herhangi bir kurum yoktur. O halde Bahçeli’nin önerisinin, otoriterliği arttırmayı değil otoriterlik içerisinde MHP’nin konumunu netleştirmeyi amaçladığı düşünülebilir. Başkan yardımcılarının seçilmesi ve kabinenin anayasal statü kazanması ile ilgili madde ise, AKP’nin pragmatik bir hamle uğruna MHP’yi gözden çıkartma ihtimaline karşı veya AKP’nin MHP’nin icazetini almadan adım atmasını önlemek için önerilmiş olabilir. Yani, MHP’nin aslında anayasa önerisiyle muhatap almak istediği aktör ne diğer siyasi partiler ne de sivil toplum kuruluşlarıdır. MHP, AKP ile olan ittifakını kurumsallaştırmak ve yetki/sorumluluk alanlarını netleştirmek istemektedir.


Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nden yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecelerini aldı. Doktora sonrası araştırma projesini King’s College Savunma Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. 2011 senesinden itibaren TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. De Facto devletler, çatışma, demokratikleşme, Türk Dış Politikası ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Global Governance, Israel Affairs, Middle East Critique ve All Azimuth gibi dergilerde yer aldı. 2017 senesinde Peace Process Between Turkey and the Kurds: Anatomy of a Failure kitabı Routledge tarafından yayımlandı Burak Bilgehan Özpek, Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler vermektedir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER