Perşembe, Mart 28, 2024

Millet İttifakı ve kazanma yolunda kaybetme riski

“Kazanacak adayımız yoksa”, “oy da yok, ortak aday da ittifak da yok” yaklaşımıyla yola çıkıldığı takdirde, seçime de kampanyaya da propagandaya da partilere de gerek yok. O zaman bize tek parti yeter! Tek partiyle ülkenin hâli ise ortada. 

Yaklaşık olarak 1 yıldan beri başta genel başkanları olmak üzere, komisyon üyeleriyle birlikte büyük bir özveriyle çalışan, bu süre içinde Türkiye’de siyaset, ekonomi ve hukukun yeniden yapılanmasına yönelik rapor, metinler üreterek siyasi ittifaka dönüşen Millet İttifakı, Ortak Politikalar Mutabakat Metninin açıklanmasının üzerinden 1 hafta bile geçmeden kendisini yeni bir tartışmanın içinde buldu. Tartışma konusunun liderler düzeyinde dillendirilmemesine rağmen, kimi parti elitlerinin son günlerdeki açıklamalarının tetiklediği kimin aday olmaması gerektiğine ilişkin tartışma dalga dalga bazı parti teşkilatlarıyla partisiz çeşitli toplum kesimlerine kadar uzanmış durumda.

Özellikle kimi gençler seçimli popülist otoriter rejimde pasifize edilmiş hallerinden hınç alırcasına, eylemli özneye dönüşme arayışlarını kimin aday olmaması gerektiği üzerinden hayata geçirmeye çalışıyor. Demokratik erozyonu hızla derinleşen Türkiye’de özellikle gençlerin düşüncelerini eylemle ifade etmeleri demokratik tepki açısından normal olmakla birlikte, bu süreçte yükselen tepkilerin Millet İttifakı’nın ortak adayı belirleme sürecinde sağlıklı karar vermeleri açısından risk ürettiğini peşinen belirtmek gerekir.

Bunun, adayı sağduyu ile belirleyememe, sonu belirsiz tartışmalara, aday açıklamasının gecikmesine kadar uzanacak sonuçları olabileceğini göz ardı etmemek gerekir. Neyse ki CHP lideri ve ekibinin son protesto ile tepkileri yönetme konusunda tercih ettikleri yöntem, demokratik hakların kullanılmasına verdikleri önem ve değer bakımından, iktidardan ayrıştıkları nokta açısından dikkate değerdir.

Protesto ve tepkiler özellikle gençlerden geldiği için, düşüncelerini özgürce ifade etmeleri bakımından değerli olmakla birlikte, buradaki ince çizgi tepkilerin kurumsal olarak yönetilip yönetilmediği, kolektif bir karşı çıkış söz konusu ise, ardında birtakım politik dinamikler olup olmadığıdır. Varsayalım ki kurumsal bir yönetim, kolektif bir karşı çıkış söz konusu ve önümüzdeki günlerde bu sürecek. Demokratik rejime ve tahayyül ettiği hak ve özgürlükler düzenine içkin bu tür protestoları demokratik tepki olarak kabul etmek bizatihi Millet İttifakının şimdiye kadar ürettiği tüm rapor ve belgelerde taahhüt ettiği demokratik standartlar açısından gereklidir.

Bununla birlikte, asıl önemli olan; bu tepkilerin seçimin yaklaştığı süreçte Millet İttifakı’nda şimdiye kadar gözlenen uyuma ve varılmak istenen hedefe zarar verip vermeyeceğidir. Olası zarar riskinin çıktıları Millet İttifakı’nın belirleyeceği Cumhurbaşkanı adayına ve Millet İttifakı partilerine yönelme eğiliminde olmakla birlikte henüz kararını verememiş seçmen kitlesinde yaratacağı olumsuz algılar ve bunun sandığa yansımasıdır. Sandığa yansıma biçimleri Cumhur İttifakı ve adayına yönelmekten çok, özellikle partizan olmayan gençlerin sandığa gitmeme şeklindeki katılmama eğilimi olabilir. Bunun maliyeti ise her bir oyun iki seçimi kazanmada da belirleyici olacağı seçimlerin kaybedilmesi olasılığıdır.

Konuyu Millet İttifakı taraftar, destekleyicilerinin güncel tartışma, hatta kendi içlerindeki yıpratıcı rekabet konuları bağlamında ele aldığımızda, önümüzdeki günlerde “kazanacak aday” tartışması taraftarlar arasında artık sürdürülebilir bir tartışma konusu değildir.

Seçime 100 günden az bir süre kala, tercihini netleştirmiş seçmenlerin Millet İttifakı’ndan Cumhur İttifakına yönelmesi Türkiye’de seçmen davranışlarının karakteristik örüntüleri açısından kolay değildir. Ne var ki seçim sonucunu (katılım düzeyiyle) özellikle genç seçmenlerin belirleyeceği dikkate alındığında, parti liderlerinden elitlerine kadar, kararsız seçmenleri ve gençleri belirleyecekleri ortak aday ve ittifak partileri lehine oy vermeye ikna etmek muhalefet için hayati öneme sahiptir. Bu durum önce 14 Mayıs’ta kurulacak sandıktan çıkacak sonuçlar açısından, ardından Türkiye’nin siyasal geleceği açısından, sonrasında ittifak partilerinin siyasi hayattaki gelecekleri açısından hayati öneme haiz.

1 yılı aşkın süredir işbirliği içinde İkinci Yüzyılın Türkiye’si için çalışıp, ortak adayın belirlenmesi konusunda tıkanması durumunda, Millet İttifakı bileşenlerinin Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden en az birini kazanamamaları durumu ortaya çıkarsa ne olur? Bu olasılık Millet İttifakının aktörler, partiler ve/veya ittifak bazında siyasal hayattaki iddia ve varlıklarını sürdürmelerini bir hayli güçleştirir. Dolayısıyla, yakın geleceğe dair bu olası veri koşullarda sürdürülebilir bir siyasi gelecek adına ittifak, partiler ve liderler açısından “kazan-kazan” stratejisine uygun adımların atılması tarihsel bir sorumluluk.

Seçimlerdeki siyasi rekabetin nihai hedefi doğaldır ki seçim kazanmaktır. Seçim sonucu ise seçmeye dair çok boyutlu girdileri izleyerek, gözleyerek, duygularıyla, aklıyla karar veren seçmen tercihleriyle ortaya çıkar. Karar verme sürecinde ne tek başına aday, parti imajı, ideoloji, ekonomik, sınıfsal çıkar, sosyo-kültürel, politik aidiyetler, değerler ne de aile, sosyal çevreden aktarılan tercihler sonucu tayin eder. Biri olmadan diğerlerinin varlığı seçim kazandırmanın garantisi olmadığı gibi, seçim kazanmak tek girdi ya da değişkene indirgenemez.

Konuyu Millet İttifakı taraftar, destekleyicilerinin güncel tartışma, hatta kendi içlerindeki yıpratıcı rekabet konuları bağlamında ele aldığımızda, önümüzdeki günlerde “kazanacak aday” tartışması taraftarlar arasında artık sürdürülebilir bir tartışma konusu değildir.  Sürdürüldüğü takdirde bunun Millet İttifakı için kaybetme riski doğuracak, ittifakın siyasi sürdürülebilirliğini engelleyecek bir değişkene dönüşebilir. Bu saatten sonra, seçim kazanma odaklı tüm değişkenlerin sahadan gelen verilerle de destekleneceği, ortak adayın belirleneceği platform Millet İttifakı liderlerinin oluşturduğu işbirliği platformu ve ortak aklıdır.

Seçim rekabetinde sonuç tayin edici tek değişkenin “kazanacak aday” ön kabullenmesine indirgenmesi Millet İttifakı bileşenlerinin kimi unsurlarında (tam da iktidar kanadının istediği yönde) bir süreden beri “kazanamayacak aday” üretilmesi gibi bir sonuca isteyerek ya da istemeyerek yol açtı.

Bu tür bir ön kabullenmenin en büyük riski, kazanacak iddialı adayların oyun dışı olacağı ya da bırakılacağı herhangi bir koşulda kim olursa olsun “kazandırılacak aday”ı her şeyden önce algı düzeyinde oyun kuruculuktan düşürme riskidir. Bir başka ifadeyle Millet İttifakının ortak akılla belirleyeceği ve sonrasında sıkı sıkıya arkasında durulacak aday “kazandırılacak aday”dır. Partili demokrasilerde partilerin asli işlevi her düzeydeki politik makamlar için siyasal devşirme işlevi doğrultusunda “kazandırılacak aday” üretmektir. Bunu kabul etmemek, partili demokrasi yerine, “liderin demokrasisi”ni tercih etmektir. Bunun anlamı karşı olunan mevcut iktidarın tersten okunan benzerini hayatını geçirmektir.

Tabii ki burada hassas nokta; kazandırılacak adayın belirlenme sürecinde karar oluşturma adına katılım yollarının tamamen açık olması, süreçlerin aşağıdan yukarıya doğru işletilmesidir. Bu saatten sonra bu ne ölçüde mümkündür sorusu ise ayrı bir tartışma konusu. Bu noktada adayı belirleyip, ortak iyi için üretilen somut politika, projelerle seçmeni ikna etmek kalıyor.

Bunun için de tartışmaların sona erip, seçmene umut, güven verecek şekilde seslenmek şart.  “Kazanacak adayımız yoksa”, “oy da yok, ortak aday da ittifak da yok” yaklaşımıyla yola çıkıldığı takdirde, seçime de kampanyaya da propagandaya da partilere de gerek yok. O zaman bize tek parti yeter! Tek partiyle ülkenin hâli ise ortada.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI