Bugünün Türkiye’sindeyse, altı liderin bir araya gelişi ve birlikte çalışmasıysa, ötekileştirici milliyetçiliğe karşı demokrasiyi savunan kapsayıcı vatanseverliğin bir örneği olarak okunabilir.Bu tartışmalara ve çalışmalara katıldım, bu bağlamda Türkiye üzerine çalışmaya ve yazmaya başladım. Türkiye’de de Cumhur İttifakı, söylem ve eylemleriyle ötekileştirici milliyetçiliğin örneğini oluştururken, Millet İttifakı, özellikle, altı liderin bir araya gelmesi, birlikte çalışmaları ve bu beraberliği simgeleyen fotoğrafları da içerik ve simgesel olarak vatanseverliği, milliyetçi olmadan vatansever olunabileceğini, bir başka deyişle “kapsayıcı vatanseverliğin” bir örneğini sergiliyor. Cumhur İttifakı’nın ötekileştirici milliyetçiliğine karşı Millet İttifakı ve altı muhalefet partisinin kapsayıcı vatanseverliği, sadece yaklaşan seçimlerin değil, Türkiye’nin geleceğini belirleyen felsefi-siyasal ekseni oluşturuyor. Altını çizerek vurgulayalım, 20.yüzyılın başından farklı olarak, bugünün dünyasında vatanseverlilik ve vatan sevgisi sadece insanı değil, tüm canlıları, doğayı, gezegeni içeren “yaşamseverliği” kendine öncül alıyor. Yaşamsal haklara-birlikte yaşamaya-farklılıklar arası toplumsal güvene odaklanıyor. Yaşam tarzı olarak demokrasi ve demokratik hukuk devletini savunuyor. Ahlaki benlik-eşit vatandaşlık-kapsayıcı yönetim uygulamasını benimsiyor. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda Atatürk, vizyoner ve dönüştürücü yönetim anlayışıyla vatanseverliği ön plana çıkartan bir milliyetçilik yaklaşımına sahipti. Bugünün Türkiye’sindeyse, altı liderin bir araya gelişi ve birlikte çalışmasıysa, ötekileştirici milliyetçiliğe karşı demokrasiyi savunan kapsayıcı vatanseverliğin bir örneği olarak okunabilir. Bu nedenle de, Kılıçdaroğlu’nun “vatan sevgisi” vurgusunu önemsemeliyiz ve bu şekilde anlamlandırmalıyız diye düşünüyorum. MUHALEFET VE İTTİFAK SİYASETİ Peki, Türkiye siyasi tarihine geçebilecek “12 Şubat Liderler Toplantısı ve Fotoğrafını” siyasi olarak nasıl yorumlayabiliriz? Beş noktanın altını çizeyim: Birincisi, ittifak siyasetinin muhalefetin yararına önemi giderek artıyor. Siyasi alanda güçlü iktidar-zayıf muhalefet denklemi, yurt dışındaki Türkiye=AK Parti ve Türkiye=Erdoğan algısı tümüyle geçerliliğini yitiriyor. İkincisi, muhalefet eko sistemi içinde gelişen ittifak siyaseti, 1990’ların parlamenter sisteminin içinde yer alan koalisyon ve koalisyon hükümeti kavramlardan niteliksel farklılık gösteriyor. İttifak, koalisyon demek değil. Sadece çıkar ve sonuç temelli bir araya gelmeyi değil, aksine, farklı aktörlerin birbirleriyle işbirliği yapması, birlikte çalışması, müzakere etmesi, birbirlerine etki etmeleri, hatta bu süreçte değişmeleri anlamına geliyor.
Kimsesizlerin kimsesi olan bir Türkiye’nin tekrardan yaratılması için çalışmak, bir araya gelmek… Bu gerçekleşirse, şüphesiz ki 12 Şubat, Türkiye siyasi tarihinde yerini “yeni bir dönemin başlangıcı” olarak alacaktır.Üçüncüsü, farklı siyasi ideolojilere, siyasi kimliklere ve seçmen tabanına sahip partilerin bir araya gelip birlikte çalışmaları muhalefetin Türkiye’ye büyük zarar veren yıkıcı kutuplaşma sorununu çözme olanağını güçlendiriyor. Dördüncüsü, Erdoğan’ın mutlak güç-mutlak sadakat ekseninde ve dost-düşman ayrımına dayanan siyasetle sergilediği liderlik anlayışına karşı, hatta tam aksi yönde, yeni ve farklı bir liderlik anlayışı sergileniyor: gücü paylaşan, müzakere eden, ortak akılı ön plana çıkartan ve ülke için iyi olana dayanan siyaset anlayışını benimseniyor. Beşincisi, demokratik yönetim, yerel yönetimlere ve sivil topluma önem veren ve bu aktörlerle “kapsayıcı, müzakereci, katılımcı demokrasi” temelinde ilişki kuran bir nitelik kazanıyor. Böylece, güç paylaşımı, takım yönetimi, liyakat, karar alma süreçlerinin ve toplum yönetiminin merkezine konuluyor. Altıncısı, Cumhur İttifakı’nın ötekileştirici milliyetçilik anlayışına karşın, demokratlık ve kapsayıcı vatanseverlik temelli bir siyaset anlayışı benimseniyor. Kimsesizlerin kimsesi, güvencesizlerin güvencesi, yaşamsallığın desteği olan bir Türkiye’nin tekrardan yaratılması için çalışmak, bir araya gelmek… Bu gerçekleşirse, şüphesiz ki 12 Şubat, Türkiye siyasi tarihinde yerini “yeni bir dönemin başlangıcı” olarak alacaktır.
Editör: TE Bilisim