Çarşamba, Nisan 24, 2024

Marksizmi temellendirme ve anlama denemeleri-3

Ailesi için kendi bahçesinde üretim yapan bir çiftçinin amaçladığı ailesel çıkarlar iken, bir sermayedarın altında belirli bir ücretle ürettiği şeyin piyasaya inmesi aynı şey değildir. Birinci durumda üründen bahsederken, aynı ürün ikinci durumda karşımıza meta olarak çıkar.

Meta Fetişizmi kısmında Marks, tahtadan yapılan bir masanın dönüşümündeki mistik değere dikkat çeker. Bunun kullanım değeri ile alakası olmadığı gibi gerçekleşen değişimde masanın duyularla kavranamayan haline odaklanır. Mistik değer üzerinden bir masanın alabileceği tüm şekiller veya kullanılacakları alanlar tek bir hayalle netleştirilemez. Tabii ki masanın yapımında kullanılan emeğin süresi ya da harcanan ve hesaplanabilen tüm şeyler ne olursa olsun nitelik açısından kıyaslandığında ayrı ayrı gözlemler yapmak mümkündür. Bu iki ayırdın karmaşık görünmesinden dolayı bir çözümleme yapmak gerekirse emeğin toplumsal biçimine odaklanmak bir başlangıç noktası yaratabilir. Şöyle ki; metanın oluşumu ile artık başka metalarla değiştirilebilir hale gelerek bir pazar sisteminin içerisine girer. Böylelikle başlangıçta bahsettiğimiz kendi yararına olan değer biçimlerini ve üretiliş halinin aksine toplumsal olarak gerçekleştirilen bir oluşum söz konusudur. Emek harcanarak elde edilen bir metanın, buna emek harcayan tüm insanların sarf etmiş olduğu emeğin maddi biçim vermesiyle ve bunu gerçekleştirirken tüketilen zamanın toplamıyla değer biçimi toplamı, toplumsal iş bölümü çerçevesinde bize toplumsal üretimi vermektedir.

Peki, herkesin tahtadan yapılan bir masaya yüklediği anlam yani o sözünü ettiği mistik değer burada nasıl bir tamamlama görevi görür ki? Şeyler arasında oluşan Marks’ın tabiriyle hayal ürünü bir ilişki ile metaların kendi sahip olduğu gerçekliğin ötesine geçerek başkalaşması bize fetişizmi vermektedir. Burada fetişizm ile kastedilen sözlük anlamındaki canlı veya cansız nesneye olan tapınma hissi bize kapitalist dünyaya dönüp baktığımızda metalara olan bağımlılığın ve bitmek bilmeyen tüketme isteğinin kökenine inmemizi sağlar. Ayrıca Marks, farklı emeklerin birbirlerinin karşısına çıkardığı metalarla ilişkisini şu noktaya çekerek bize maddi nedenlerin dışında başka faktörlerin de etkili olduğunu belirtmektedir;

Demek ki, insanların kendi emeklerinin ürünlerini birbirlerinin karşısına değerler olarak çıkarmalarının nedeni, bu şeyleri, aynı türden insan emeğinin maddi örtülerinden ibaret saymaları değildir. Tersi geçerlidir. Farklı türden ürünlerini mübadele sırasında birbirlerine eşitlerken, kendi farklı emeklerini insan emeği olarak birbirlerine eşitlerler. Bunu bilmezler, ama yaparlar.

İnsan emeği ile oluşturulan meta değişim için sahneye çıkmadığı sürece toplumsal bir biçimden bahsetmek mümkün değildir. Örneğin; ailesi için kendi bahçesinde üretim yapan bir çiftçinin ürettiği şeyle amaçladığı ailesel çıkarlarken aynı şeyi bir işçi olarak farklı bir yerde sermayedarın altında belirli ücretle yaparak ürettiği şeyin piyasaya inmesi ve toplumsal çıkara hizmet etmesi aynı şey değildir. Birinci durumda üründen bahsederken, aynı ürün ikinci durumda karşımıza meta olarak çıkmaktadır. Toplumsal ilişki ancak birbiri karşısına gelen ve değiştirilebilen o ikinci ilişki sayesinde oluşmaktadır. Tabii ki ürünü üreten üreticilerin kendince yapmış olduğu bu emek harcaması aşamasında yaptığı şeyin temelinde tamamen maddi ilişkilerden kaynaklanan nedenler olduğu düşünülür ama bir üst basamakta ise emeğin toplumsallaşması, metaların değiştirilmesi ile gerçekleşmektedir.  Meta Fetişizmi bölümünde son olarak Marks’ın yapmış olduğu intakta metaların kullanım değeri üzerinden değerlendirilirken bir yanılgı içerisine girildiğini burada sadece ‘değer’ olarak bir oluş biçiminde olduğu ve karşılıklı kurulan ilişkide sadece mübadele değerinden söz edilebileceği aktarılmıştır.

***

MÜBADELE/DEĞİŞİM

Bir meta sahibinin o metadan kullanım değeri elde etmediğini bunun sadece diğer metalarla değiş tokuş yaparak gerçekleşebileceğini kavramış bulunuyoruz. A metası = B metası dediğimizde kullanım değeri, karşı karşıya gelmeleri anda ortaya çıkar. Burada A metasını elinden çıkaran kişinin B metasını almak istemesi, B metasının kişinin ihtiyacını karşılayacak olmasıdır. İşte bu ihtiyaçları karşılama noktasında mübadele kavramından bahsedebiliriz. Kitaptaki örnek üzerinden gidecek olursak;

Dolaysız ürün mübadelesi;

x kadar A metası = y kadar B metası.

Dolaysız ürün mübadelesinin biçimi şudur:

x kadar A kullanım nesnesi = y kadar B kullanım nesnesi.

Eşitlikte, A ya da B kullanım nesnesinin mübadele ile metaya dönüştüğünü görmekteyiz. Her iki metanın sahibi, diğer metayı alma isteği ile karşılıklı bu değişimi yani mübadeleyi gerçekleştirir ve bunun süreklilik arz etmesi ile kalıcı hale gelir. Böylelikle mübadele biçimsel olarak toplumsal bir sürece dönüşür ki bu da sadece mübadelenin gerçekleşmesi için emeğin ürünleri sadece ihtiyaç için değil mübadele için üretilme sürecine koşulur.  O zaman dolaysız bir şekilde ihtiyaç giderecek olan şey aynı zamanda ona ihtiyaç duyan kişi tarafından bir kullanım değerine sahip olduğu için eş değer olarak kabul edilebilir.

Şu ana kadar iki meta varsayımı altında ve sonrasında tüm metaların bir metaya eşitlendiği durumu inceledik. Kullanım değeri üzerinden gidecek olursak eşitlenen bu metaların 3. Bir meta ile eşitlenme durumunda ortaya çıkacak değer biçimi nasıl olur ki? Serinin ilk iki yazısında değer biçimlerinin genel yapısını incelediğimiz üzere, bir eş değer biçimi oluşturmak için 3. metanın varlığı dolaşımdaki tüm metaların ona eşitlenmesiyle artık ayakları üzerinde durabilen bir analizin sonucuna ve paranın sermayeye dönüşümünün temeline adım atmış olacağız.

Metaların kendilerini bir şekilde bir şeye sabitlemesi hususu eş değer biçiminin belirlenmesinde bize apaçık bir ifadeyi ortaya koyar; tüm metalar tek bir meta üzerinden yani paradan aralarındaki değer ilişkisini şekillendirir. Burada paradan kasıt, öncesinde tuz, kahve çekirdeği ya da bir balık dişi olarak kullanılan nesneler değil gümüş veya altından oluşan nesne olarak tüm metalar için bir değer biçimini alır.

***

Para-Meta

Paranın mübadele sürecinde bir simge olduğu düşüncesinin yanılgısını Marks, emeğin toplumsal özelliklerine ve ürünün maddi değerine bakarak parayı simgeselleştirmenin keyfi bir düşünceden ibaret olduğunu belirtmiştir. Burada anlaşılması zor olan kısım metanın nasıl olur da para haline geldiği noktasıdır. Yukarıdaki eşitliğin aslında yapay bir biçimden ibaret olduğunu anlamakla beraber genel eş değer biçimi ile yani para yoluyla fiziksel ve maddesel bir benlik kazandığına şahit oluyoruz. O zaman rahatlıkla diyebiliriz ki metanın sahip olduğu değerin görünür hali paranın ta kendisidir. Tabii ki altın ve gümüş bunun yerine geçmez hatta değerli metaller olarak adlandırılır ama buna hizmet eder.

İki ürünün karşılıklı olarak değişime uğraması ile metanın, meta ile birlikte toplumsal üretim açısından zorunlu hale gelen mübadelenin ve bu mübadele ile birlikte tüm metaların koşulsuz ve içerdiği emek-zaman bakımından niteliklerin yansıması olarak para karşımıza çıkmaktadır. Bir metanın tüm metalara olan eş değer genel biçimi ve içeriği bu şekilde aktardıktan sonra yazıyı sonlandırırken haftaya, başkalaşan metaların ve artık meta dolaşımının değil, para dolaşımının üzerinde biraz gezineceğimizi belirteyim.

Kaynakça

Marks, K.(2021)  ‘‘Kapital – Ekonomi Politiğin Eleştirisi- I. Cilt’’ Çev. Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Kitap

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI