Perşembe, Nisan 25, 2024

Mahmut Üstün yazdı | Yeni dönemin siyaset dinamikleri ve CHP’nin yakın geleceği…

Birkaç haftadır AKP’nin artık çöküş sürecinde olduğunu ideolojik, sınıfsal, yerel ve evrensel nedenleriyle birlikte ortaya koymaya çalıştım. Ve sonuç olarak AKP’nin ertelenebilir ama önlenemez bir çöküş sürecine girdiği ve bu durumun siyaset üzerinde önemli sonuçları olacağı öngörüsünde bulundum. Malum olduğu gibi bugün siyaset iki ana bloklaşma üzerinde yükseliyor: Birisi AKP+MHP+Ulusalcı+ Kadim (derin)devlet bloku ikincisi de CHP+İYİP+ (SP ve HDP) bloklaşması… AKP’nin çözülüş sürecine girmesiyle birlikte bu bloklaşmaların bugünkü siyasi önemini yitireceklerini ve yakın geleceği başka türden siyasi ayrışma/birleşmelerin belirleyeceğini söyleyebiliriz. Ki bu ayrışma ve birleşme sürecinin emareleri şimdiden görülür olmaya başladı bile…

Yazmıştık; tekrar edersek yakın gelecekte üç önemli siyasal tercih önümüze çıkacak: Birincisi, açık faşizm seçeneğidir; ikincisi, neo liberal merkez seçeneğidir ve üçüncüsü, emek eksenli siyaset seçeneğidir… Mevcut tüm partilerin bu seçeneklere göre bir ayrışma ve yeniden şekillenme yaşayacağını öngörebiliriz ama bu süreci en kuvvetli biçimde yaşayacak olanların AKP, CHP ve HDP olacağını söylemek yanıltıcı olmayacaktır.

Gerekli bir parantez…

CHP açısından yakın geleceğin nasıl seyredeceğine ilişkin öngörülülere geçmeden önce bu ayrışma ve birleşme emarelerini hisseden ve bu emareler karşısında iyi niyetli olarak korkuya kapılan dostlara söyleyeceklerimiz olacak.  Bazı arkadaşlar böylesi bir sürecin tek adam rejimine karşı verilen mücadeleyi sekteye uğratacağını düşünmekte ve dilendirilmesini dahi doğru bulmamaktalar.  Öncelikle bu öngörülerin temenni eksenli keyfi ve iradi saptamalar olmadığını belirtmeliyim; nesnel siyasal dinamiklerin analizi beni bu öngörülere ulaştırmakta. Hal böyle iken bu dinamikleri görmezden gelerek ya da bu dinamiklere karşı konumlanarak siyaseten olumlu bir sonuç elde etmek olanaksızdır. Böyle yapıldığında otaya çıkan sonuç yalnızca sürecin dışına düşmek olur. Politik bakımdan süreçten olumlu bir çıktı yaratmak ancak bu dinamikleri görmek/kabullenmek ve/fakat daha bugünden bu dinamiklerin öne çıkardığı ilerleme olanaklarını azamileştirecek bir strateji ve taktikler demeti üzerinde çalışmakla mümkün olabilir.

Bu arkadaşlar hala solun geçmişinden kalan ve solu epeyce mustarip eden aşamalı bir mantıkla düşünmektedirler.  “Hele önce bir AKP’yi halledelim de; diğerleri sonra gelir”. Oysa tarih bize aşamaların bir soyutlama olarak sadece bizim beynimizde var olduğunu gerçek hayatta pek çok aşamanın birbirinin içine geçmiş/eklemlenmiş biçimde, birleşik ve tek bir sürecin halkaları olarak karşımıza çıktığını göstermektedir. Dahası yeni siyasal harmanlanma ihtiyacını doğuran zaten en başta AKP’nin çöküşe geçmiş olması gerçeğidir. Dolayısıyla AKP’in bu saatten sonra “güçlü” olması ve/ya yeniden eski gücüne kavuşması olanaksızdır. Sadece yapabileceği çöküş sürecini elinden geldiğince öteleyebilmektir.  Mevcut bloklaşmayı sürdürmekte/korumakta ısrar etmek tam tersinden AKP’nin statükoyu koruma çabasına kuvvet verir ve çöküşü ertelemesini kolaylaştırır. AKP’deki çöküş sürecini hızlandıracak ve daha etkili kılacak olan AKP tabanındaki yoksul-Kürt, liberal ve dindar potansiyelin AKP’den kopuşunu hızlandıracak yeni hamlelerle olanaklıdır.

Yani önümüze çıkan yeni siyasal ayrışma/bloklaşma süreci eğer doğru okunursa endişe edilenin aksine AKP’deki çöküşü daha da hızlandırmak ve bugünkü bloklaşmanın gelip dayandığı yüzde 50/50 dengesini AKP ve ittifakları aleyhine değiştirmek olanaklı hale gelecektir.

CHP içinde üç eğilim…

CHP içine baktığımızda ikisi sağ ve birisi emekten/ezilenden yana olmak üzere üç eğilimin olduğunu görüyoruz. Ulusalcılık, neo liberal merkezcilik ve emek eksenli özgürlükçü siyaset … Bu üç eğilim CHP içinde uzun süredir birlikteydi. Bazen çatışsalar da bugüne kadar aynı yapının içinde var olmayı sürdürdüler. Ama artık onları bir arada tutan ortak noktalar zayıflamakta… Önümüzdeki dönemde bu üçlü arasında çatışma ilişkisinin başat uzlaşma ilişkisinin ise tali hale geleceğini söyleyebiliriz.

Ulusalcılık…

Gücü ve etkisi yanlış biçimde abartılan ulusalcıların tam aksine parti örgütü ve tabanındaki en zayıf kesim olduğunu söyleyebiliriz. Zaten yakın geçmiş dönemde parti yönetim kademelerinden büyük ölçüde tasfiye edilmişlerdi… Tasfiyeleri iddia edildiğinin aksine parti tabanında kayda değer bir çalkantı yaratmadı. Bu tasfiyeler partiyi zayıflatmadığı gibi daha da güçlendirdi bile denilebilir. Eskiye göre çok daha zayıf olsalar da halen parti içinde bu kesimin temsilcileri vardır. Yeni dönemde ulusalcıların bir bölümünün daha bugünden iktidar bloku içinde mayası atılmış olan açık faşizm seçeneğine doğru meyletmeleri muhtemeldir. Malum olduğu üzere partiden tasfiye edilen ulusalcıların önemli bir kesimi zaten Vatan Partisi üzerinden açık faşizm seçeneğine entegre olmuş durumdadırlar.  Öztürk Yılmaz’ın kuracağı iddia edilen yeni parti de muhtemelen  bu kesimlerdeki faşizme kayış eğilimin erken bir örneği olacaktır.

Neo liberal merkezcilik…

Yönetim katında baskın olan eğilim budur.  Bu kesim partinin yakın dönem misyonunu yeni bir neo liberal merkezin inşa edilmesi olarak tanımlamaktadır. Küresel sermaye ve büyük burjuvazi ile uyumlu biçimde neo liberal politikaların devamına dayanan bir politik tercihi temsil etmektedirler… Ve yine aynı güçlerin taleplerine uygun biçimde AKP’ye alternatif olacak ve merkez sağ/ merkez sol birlikteliğine dayanan neo liberal bir siyasi merkezin inşasını öncelikli hedef olarak benimsemektedirler. Neo liberal merkezcilerin, Kürt sorununda bugünkü savaş politikasının yumuşatılmasını ve Kürt sorununun “Araf”ta tutulmasını amaçlayan bir idare-i maslahat politikasını benimsemesi kuvvetle muhtemeldir. Yine sağın tabanını sağ politika ve politikacılarla, dindar tabanı ise “dindar” politikacılarla ve liberal “özgürlükçü laiklik” anlayışıyla kazanmaya yönelik bir politika izleyeceklerini tahmin etmek zor değil. Ekmelettin İhsanoğlu ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığı (bugünlerde yeniden bazı güç merkezlerinde Gül ile ilgili benzer bir senaryo ısıtılmakta), milletvekili ve belediye başkan adayları tercihinde ısrarla liberal ya da muhafazakâr sağ aday tercihlerinde bulunulması, neo liberal merkez siyaset arayışının bugüne kadarki somut yansımalarıydı.

Ama hem dünyadaki gelişmeler hem de Türkiye’nin koşulları böyle bir tercihin uzun süreli bir başarı şansı olamayacağını gösteriyor. Dahası parti yönetimindeki ağırlıklı konumuna rağmen bu yönelimin CHP tabanında ciddi bir dirençle karşılaştığını da yakın geçmişte açık biçimde gördük. Bu nedenedir ki neo liberal merkezciler bugüne kadar istedikleri pek çok adımı atamadılar. Yani parti tabanın direnci de bu seçeneğin temsilcileri açısından ciddi bir handikap. Ne var ki son seçim başarılarını kendi politikalarını uygulamak açısından bir fırsata çevirmek isteyecekleri de aşikardır.

Bitirirken…

Özel bir önem verdiğimiz son seçeneği, yani emek eksenli özgürlükçü politika seçeneğini, bu seçeneğin mevcut gücü ve yakın geleceğe ilişkin başarı olanaklarını ise gelecek yazımızda ayrıca ele alacağız.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER