Cumartesi, Nisan 20, 2024

Mahmut Üstün yazdı | Skor analizcileri, süt veren tavuk ve dip dalga

Seçim analizlerinin son etabı genel olarak sol ve seçim sonuçları ile ilgili olacak… Ama seçim sonuçlarını sol siyaset açısından analiz etmeden önce, bu analizin de doğru anlaşılabilmesi için, solun yakın vadede önünde nasıl olanaklar bulunduğuna ilişkin daha genel çerçeveden bir değerlendirme yapacağım.

Bir süredir bu köşede Türkiye’de bir sol dalgayı büyütecek dip akıntılarının çoğalmakta olduğunu, herkesin siyasetini oluştururken bu gerçeği gözetmesi gerektiğini vurgulamaktayım. Seçim öncesi dönemde de, bu sol dalganın artık yüzeye çıkmaya ve görünür hale gelmeye başladığını yazdım.

Seçim sonuçlarının ardından özellikle sol çevrelerde genel bir moral bozukluğu yaşandı. Siyasal analiz yapan pek çok kalem, “meğerse gelen dip dalga sol değil sağ dalgaymış” değerlendirmelerinde bulundu.

Skor analizi yanıltıcıdır…

“Spor yazarı olmak başka skor yazarı olmak başka” diye spor yazarları arasında pek sık kullanılan bir deyim vardır. Ve gerçekten de çok önemli bir ayrımdır bu… Özellikle söz konusu olan siyaset analizi olunca çok daha önemlidir. Hele hele demokratik ortamın zerresi bulunmayan koşullarda ve her aşamasında ciddi şaibeler bulunan bir seçimde ortaya çıkan rakamlar temel alınarak analiz yapılıyorsa, yöntemsel yanlışa düşülmüş olmasının ötesinde, anti demokratik rejime demokrasi maskesi takmak gibi vahim bir hataya da imza atılmış olunur.

Bizzat iktidarın birinci ağzından “sandık başlarında kontrol bizde olursa seçimi başlamadan zaferle sonlandırmış oluruz”; ya da düne kadar iktidarın merkezinde bulunan bir isim tarafından “yazı da gelse, tura da gelse Erdoğan kazanır” açıklamalarının yapıldığı, yani niyet ve planların bu kadar açıkça itiraf edildiği bir siyasal atmosferde, “seçim sorunsuz ve adil geçti” diyenlerin hem aklından hem cesaretinden hem de samimiyetinden şüphelenirim. Az önce iktidar cenahından aktardığım itiraf niteliğindeki sözlerle, ülkedeki toplam oyun yüzde 20’sinin muhalefetçe sandık başında denetlenemediği, yani iktidarın insafına terk edildiği gerçeğini bir araya getirdiğimizde, 24 Haziran’da adil bir seçim olma olasılığı tavuğun süt verme olasılığı kadardır.

Ama bu şaibeli seçimlerde ortaya çıkan sonucun bile, yalnızca rakamsal değil, süreçsel ve eğilimsel bir analizi yapıldığında, karamsarlık yaratacak veriler ortaya koymadığını, gelen dip dalgayı gizleyecek derecede kalın bir örtü oluşturmadığını da vurgulamak gerek.

Peki neydi bizi “solu besleyecek türden dip akıntıları çoğalıyor” saptamasında bulunmaya sevk eden nesnel etmenler?

  1. İktidar bloğu güç kaybetmeye başladı. Varlığını kitlelerde umut yaratarak değil korku yaratarak muhafaza etme çabasına yöneldi… Bu güç kaybı neo liberal politikaların ve siyasal İslam’ın derinleşen krizinden bağımsız düşünülemez.
  2. Aşırı -faşizan- sağda, ayrışma, dağılma ve kaos süreci yaşandı. Ve bu kesimden önemli bir kitle merkeze doğru kaymakta.
  3. Sol muhalefetin en sığ, “sol değil solvari” söylemleri bile kitlelerde eskisine göre çok daha fazla dikkat çeker ve karşılık bulur hale geldi. Dahası iktidar bloku bu söylemleri taklit ve takip etmek zorunda kaldı. Gündemi giderek belirginleşen ölçüde muhalefet ama özellikle sol muhalefet belirlemeye başladı.
  4. CHP tabanında sola yönelik büyük bir istek ve arzu oluştu. Kürt siyasal hareketi ve mütedeyyin kitleye yaklaşımda henüz önemli ölçüde pragmatik ögeler taşısa da önemli değişimler yaşanmaya başlandı. CHP tabanındaki güçlü solculaşma isteği, sağa yönelmeye her zaman pek hevesli olan CHP yönetimini kerhen de olsa solcu gözükecek işler yapmak zorunda bırakmakta…
  5. Bir süre önce Kürt sorununda siyasal İslamcı çözümün iki yüzlülüğünü yaşayarak gören Kürt siyasal hareketi yüzünü yeniden sola dönmeye başladı. Kürt sorununun emek eksenli, laik, cumhuriyetçi bir “yurtseverlik mutabakatı” temelinde çözüm arayışı giderek güçlenmekte. HDP, sorunun Türkiye içinde ve Türkiye’nin ilerici, yurtsever güçleriyle çözüme kavuşturulması temelinde politika yapmaya başladı. Bu sürecin olumlu etkileri özellikle CHP tabanında net biçimde görünür hale gelmekte. Derin devlet ve AKP ittifakı ise bu gelişimin öneminin farkında ve bir müddettir en büyük mesaisini bu gelişmenin önünü kesmeye yöneltti.
  6. Yakın zaman önce siyaseti şekillendirmekte çok özgül ve önemli ağırlığa sahip olan liberal ve ulusalcı güçler siyaseten devre dışı kalmaya başladı ve ciddi ölçüde güç kaybı yaşadı.
  7. 1980 darbesi ve sosyalizmin yıkılması sürecinden sonra sistemle ve devletle daha barışık bir konuma sürüklenen, post modern ideolojinin doğrudan ve dolaylı olarak derin etkisi altında kalan, en solda yer alanların bile apolitik bir akademizme gömüldüğü aydın tabaka, son dönemde bu kabuklarını kırmaya başladı… Türkiye’de son yıllar içinde yüzü emeğe ve aydınlanmaya dönük ciddi bir aydın hareketlenmesinin yeniden doğmakta olduğu gözlemlenmekte.
  8. Kimileri gözlerini kapadığı için işçi/emekçi muhalefetinin ciddi direnişlerle şekillenmekte olduğunu görmese de, kimileri olan hareketi “işçiler sağcı” ama “onlar AKP’ye oy veriyor” kolaycılığı içinde ve işçi hareketinin dinamikleri konusunda bihaber yorumlar yapsa da, hatta kimileri işi “nerede işçi sınıfı çoğalırsa orada sağcılık çoğalıyor” içerikli “derin analizlere” bile vardırsa da, Türkiye’nin son 5 yılı, Petro Kimya, Metal, Madencilik vb gibi büyük sektörler başta olmak üzere ülkede irili ufaklı pek çok grev ve direnişin damgasını taşımakta. Önümüzdeki sürecin muhtemel iktisadi göstergeleri de dikkate alındığında yalnızca işçi hareketinin yaygınlaşmasına değil, aynı zamanda bilinçsel ve örgütsel planda sıçrama yaşanmasına kaynaklık edebileceğine dair güçlü emareler bunlar…
  9. Dünyada pek çok ülkede gerici faşizan akımların güç kazanmakta oluşu Türkiye için de karamsar projeksiyonlar yapılmasına yol açtı. Ama bizler açısından çok daha önemli olan olgu, bu gericileşme uzun zamandır sol niteliğini yitiren ve bu sağ konumda ısrar eden partilerin bulunduğu ülkelerde çok belirginken, iyi kötü sol söyleme yeniden dönen parti ve adayların bulunduğu ABD, İngiltere. İspanya, Yunanistan vb. gibi coğrafyalarda sağ yükselişin değil, sol yükselişinin çok daha öne çıkıyor oluşu… Türkiye’de de benzer biçimde az çok sol politikalar izlendiğinde -hatta izler gibi yapıldığında- toplumda yüzler daha çok sola döndü. Bu dönemlerde ortaya çıkan umutvar ve heyecanlı kitle seferberliği faşizan yükselişi önlemek ve süreci tersine çevirmek için nicelik ve nitelik anlamında fazlasıyla yeterli.

Demek oluyor ki…

Biz toplumda sola yönelik ciddi dip akıntıları oluşmakta olduğuna dair iddialarımızı seçim rakamlarına dayandırmadık ve bu rakamlara bakarak iddiamızdan vazgeçecek değiliz. Bizim dayanağımız yukarıda kısaca resmetmeye çalıştığımız nesnel dinamiklerin analizidir.

Ama elbette ki seçim sürecinde -oylara yansımasından ya da yansımamasından bağımsız olarak- bu dip dalganın açık emarelerinin de görünürleşmesi beklenir. Sokakta, alanlarda ve hatta MHP oylarının yarattığı yanılsamalar hariç seçime ilişkin rakamlarda biz bu emareleri gördük.

Ama “armutun pişip ağzımıza düşmeyeceğini”de biliyoruz…

Bu nesnel faktörlerden aldığımız güçle ve doğru bir stratejiyle çalışırsak, ancak bu koşulda, yakın gelecek bizler için çok umut verici…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER