Salı, Nisan 16, 2024

Mahmut Üstün yazdı | Katostrofi ve CHP siyaseti

Her ikisi de bir “yönetme krizi’nin varlığına işarettir. Ama kaos insanların eskisi gibi yönetilmek istemediği bir “ortam”dır. Katostrofi ise insanların her ne şekilde olursa olsun yönetilme arzusu duydukları bir “ortam”dır. Kaos ortamı umudun gelecekte aranışıdır; yeniyi çağırır. Katostrofi geçmişin mutlu ve güçlü günlerine özlemdir. Kaos kitlelerin en temel siyasi aktör haline gelişidir. Katostrofi de istikrar ve güçlü lider arayışı egemendir. Birisinin yönü devrime diğerinin ki faşizme dönüktür.

Bugünkü hakim tablo katostrofidir. Peki katostrofiden kaosa, oradan devrimci bir yenilenmeye geçiş mümkün değil midir? Elbette ve bugün, düne göre çok daha mümkündür. Peki nasıl ve ne yaparak? Bir dizi adıma ama öncelikle de geleceğe yönelik yeni bir büyük anlatı yaratmaya bağlı olarak…

Kaos ile katostrofi arasındaki geçiş alanı “geleceğe yönelik umut” arazisidir. Eğer bu arazi çoraksa faşizm, yok eğer yeşillik boy vermekteyse devrimci yenilenme isteği galebe çalar. O zaman yapılacak öncelikli iş gelecek umudunu yeşertecek yeni ve bütünlüklü bir anlatıyı, ufku topluma sunmaktır.

Bu yazımızda CHP’nin bu çerçeve içerisinde bugün durduğu yeri ele alacağız.

Milliyetçi ve dindar bazı kesimler de dahil olmak üzere toplumun büyük bir kesimi böyle bir gelecek umudunun, böyle bir büyük anlatının etki alanına girmeye hazırdır. Hem de uzunca bir süredir. Nereden mi biliyoruz? Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçtiği ilk günlerde ve bugün M.İnce’nin kampanyasında rastlanan “çeyrek porsiyon” sol söylemin bile yalnızca parti tabanında değil daha yaygın biçimde yarattığı heyecan ve umut artışına tanık olduğumuz için… Yıllardır süren bir etnik iç çatışmanın ağır yüküne, etnik kısıtlılıklara ve güçlü önyargı barikatlarına rağmen Yüksekdağ/Demirtaş liderliğinde yüzünü sola ve batıya dönen HDP’nin ne denli etkili ve başarılı olduğunu gördüğümüz için… Eğer bu yeni anlatı, bu denli eksik/eklektik ve kısıtlılığa mahkûm olmamış olsaydı; geçici değil süreğen olsaydı çok daha büyük bir etki yaratacağı kesindir…

Peki CHP yönetimi görmüyor mu? Bu görüp görmemekle ilgili bir tercih değil, bu sıkça iddia edildiği gibi seçmenlerin-özellikle sağ partilerin tabanının- bu tür bir anlatıya kapalı olmasıyla ilgili de değil, bu CHP yönetimin tabana ve halka değil de bazı devlet odaklarına, bazı sermaye çevrelerine ve dar parti içi iktidar kaygılarına dayanarak politika üretmesiyle ilgili bir açmazdır. Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi, dokunulmazlıklar konusundaki tutum, Afrin politikası, Gül’ün adaylığı meselesi, milletvekilliği aday seçimlerindeki tutum vb. tabana rağmen ve/fakat bu güç odaklarına paralel siyaset örnekleridir.

Ama hayat dayatıyor. Hiç ummadığımız siyasi figürlerden artan ölçüde sol söylemler duyuyoruz. Selin Sayek Böke’de şaşırtmıştı. Şimdi de Muharrem İnce aynı duyguyu yaşatıyor…

İnce’nin başarısında en temel faktör Kürt sorunu, inanç özgürlüğü/laiklik ve neo liberal politikaların sonuçlarına yönelik kullandığı eşitlikçi, özgürlükçü, paylaşımcı söylemlerdir…

Ama bu söylem bugüne kadar ki haliyle organik, kapsamlı, tutarlı bir büyük yeni anlatı olmaktan uzaktır. Sol tınılı ama eklektik ve yüzeysel kalan bir söylemdir. Yani bu haliyle geleceğe yönelik yeni ve kapsamlı bir vizyondan çok İnce’nin söylemleri de muarızı gibi temel olarak eskiye dönüş/biraz makyajlanmış olan eskide kalış referanslı bir içeriğe sahiptir. Eskiye dönüşten kasıt elbette AKP öncesi, hatta Erdoğan öncesidir.

Kürt sorununda, laiklik ve neo liberalizm konularında ileri sözleri vardır ama eskinin aşılması konusunda güvence olmaktan uzaktır. Bu görüntü biraz hassas dengeleri gözetmenin ürünüdür. Ama bu kadar basitte görünmemektedir.

Örneğin İnce’nin AKP ekonomi politikasını eleştirisinde odaklandığı ana temalar neo liberal ekonomiyi aşmaktan çok, neo liberal ekonomiyi daha iyi ve bir ölçüde de daha üretime dönük ve paylaşımcı biçime dönüştürmek perspektiflidir vb.

Memura üç yüz lira, çiftçiye mazot üç lira, gösterge bu vb. vaatleri neo liberal paradigmayı -azcık zorlasa da- aşmadığı için AKP bu vaatleri rahatlıkla çalabilmektedir. Zira bunlar kulvar değişikliğine değil aynı kulvarda olmaya delalet eden vaatlerdir. Tüm çalışanlara sınırsız sendika, toplu sözleşme ve grev hakkı, tavan sınırı olmayan kıdem tazminatı hakkı, işten çıkarmanın zorlaştırılması, sosyal güvencesiz çalıştırmanın yasaklanması, çiftçiye etkin destek ve sübvansiyon politikası, gelire göre artan oranlı vergi sistemi ve dolaysız vergide lüks ve zorunlu tüketim harcamalarında yoksulu koruyan farklı oran uygulaması vb. vaat edilsin, bakalım çalabilecekler mi?

Neo liberal paradigma aşılmadan, Kürt sorunu ve inanç özgürlüğü/laiklik alanlarında yeni, cesur, eşitlikçi, özgürlükçü, kardeşleştirici açılımlar olmadan, geleceğe dair umutvar bir hava yaratılamaz… Dolayısıyla faşizmi besleyen katostrofik atmosfer dağıtılamaz. Bu AKP ve Erdoğan gider yenileri gelir.

Bazı ileri söylemler yükselmeye başlasa da kurumsal CHP’nin eski statükoyla güçlü bağını koparamadığı ve genelde toplumla olduğu gibi kendi tabanıyla da arasında giderek büyüyen bir mesafe oluştuğu görülmektedir.

Ama tarih giderek artan sesle yeni bir büyük sol anlatıyı çağırmaktadır. CHP ya bu çağrıya uyacak ya da bu çağrının gücüyle bugünkü biçimiyle ayakta kalması mümkün olmayacaktır.

Ve bu uzak değil çok yakın bir geleceğin sorunu ve sonucudur.

Gelecek yazımızın başlığı “Katostrofi ve sosyalist siyaset” başlığını taşıyacak…

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER