Cuma, Nisan 19, 2024

Mahmut Üstün yazdı | AKP çöküyor çünkü…

Maaşlı yandaşlarını bir yana bırakırsak AKP’nin ciddi bir gerileme sürecine girdiği konusunda şüphe duyan kalmadı. AKP bir çözülüş/çöküş aşamasına girdi mi?  Bugünlerde yoğun biçimde bu soru etrafında bir tartışma yürüyor… Bu soruya evet diyenlerde var; henüz bu saptama için erken olduğunu düşünenlerde…

Ben de bu soruya ‘evet’ yanıtı verenlerdenim…

Fakat cevap aynı olsa da izlenen yöntemler epeyce farklı…

Yöntemsel yaklaşım…

Kimileri yüzeyde görünen emarelere bakarak, örneğin AKP içinde yaşanan ayrılıklara, bu soruya “evet” diye cevap veriyor. Kimileri de başka yüzeysel etkenlere bakarak, örneğin AKP’nin başta polis, MİT, yargı, valilik/kaymakamlık vb. kurumlarını kontrol eden bir parti devleti inşa etmiş olmasına, “henüz çöküş demek için çok erken” değerlendirmesinde bulunuyorlar.

Bir başka dikkat çeken yöntemsel konu ise “çözülüş/çöküş” saptamasının kaçınılmaz biçimde AKP’nin birkaç ay içinde siyaseten önemsizleşeceği iddiasını içinde barındırdığının düşünülüyor olması…

Yüzeyde ve/ya an’a ilişin olan bu verilerin de kuşkusuz ki bir önemi bulunmaktadır. Ne var ki bunlar tek başlarına yakın geleceği etkileyecek önemde faktörler değillerdir.  Örneğin bir partide önemsenecek bir kadro ve taban kaybı olabilir ama tüm bunlar tam tersine o partinin önemli bir dinamizm kazanmasına, bir yükseliş yaşamasına yol açabilir.

Ya da çok güçlü gözüken bir parti çözülüş ve çöküş aşamasında olabilirken tam tersine zayıf görünen bir diğer parti sıçrama aşamasında olabilir. Bu durumların hem bizim tarihimizde hem de dünya da pek çok örneği vardır. Ecevit DSP’sinin çok kısa sayılabilecek zaman aralığında yaşadığı zayıflık, yükseliş ve çöküş serüveni bunun en yakın ve somut örneğidir örneğin.

Ve son olarak çöküş ya da çözülüş kuşkusuz en sarsıcı biçimde an’da kendini ortaya koyar.  Ama aslında bu bir süreçtir, an ise o sürecin nihai ve en kuvvetli halidir. Bir binanın çökeceğinin kesin olduğunu, aksinin mümkün olmadığını söylediğimizde, o binanın hemen ya da çok kısa sürede çökeceği iddiasında bulunmuş olmayız. Aynısı devletler ve partiler gibi sosyal siyasal kurumlar için de geçerlidir. Devletlerde çöküş süreci on yıllara partilerde ise birkaç yıla yayılabilir. Bazı yeni dışsal ve/ya öngöremediğiniz bazı ikincil içsel faktörler çöküşü geciktirebilirler.

Çöküş teşhisi için gereken belirtiler…

Peki biyolojik ya da sosyal/siyasal bir varlık için ne zaman ve hangi kriterlere göre “çöküş-çözülüş” saptamasına bulunabiliriz? O varlıklar hücresel bakımdan kendini yenileme kabiliyetlerini geri dönüşsüz biçimde yitirdiğinde.

İnsanın yüzünün solması bunun bir işareti olabilir ama bu teşhis için yeterli değildir. Teşhis ancak, insan metabolizmasının kendini yenileyiş dinamiklerinin analizi ile yapılabilir. Biyolojik varlıklar için bunun nasıl saptanacağı bellidir.

Bu aynı yöntem sosyal ve siyasal varlıklar açısından da geçerlidir.

Siyasal varlıkların hücre yenile(yeme)me halini de  oy kaybı, üye kaybı, yada görünüşteki dirilik ya da solgunluk gibi yüzeyde görünenlere göre değil derinlerde olan dinamiklere bakarak, o dinamikleri analiz ederek saptayabiliriz ancak. Siyasal bir varlığın hücre yenileme dinamikleri ise sınıfsal/toplumsal ve ideolojik dinamikleridir.

Ancak bu dinamiklerinin sağlam olup olmadığını, kendini yenileme kabiliyetlerini analiz ederek, o siyasal varlığın yakın geleceği hakkında doğru bir tanı koyabiliriz.

Bugün AKP’nin sınıfsal/toplumsal kesimlerle var olan temsiliyet ilişkisi ne durumdadır? Uluslararası egemen güçler ve yerli egemen güçlerle ilişkisi ne durumdadır ve yakın vadede bu tablonun değişme olasılığı var mıdır?

Toplumdaki diğer toplumsal/sınıfsal ve siyasal dinamiklerle ilişkisi nasıl seyretmektedir?

Ya da AKP’yi AKP yapan ve toplumsal rıza üretmesini sağlayan ideolojik argümanlar açısından bugünkü vaziyet nedir? AKP’nin kendini ideolojik planda yenileyebilme olasılığı ne kadar güçlüdür?

Tüm bu sorulara doğru yanıtlar verebilmek AKP’nin bugünü ve yakın geleceği konusunda doğru tahliller ve öngörüler yapabilmenin yegâne yoludur.

Ben bu soruları sorduğumda şu yanıtlara ulaşmaktayım….

AKP’ye sermaye desteği…

ABD-AB-TÜSİAD ile AKP ilişkisinin nahoş olduğu açıktır. Bu ilişkilerin özellikle de Erdoğan faktörü varken normale dönme olasılığı çok ama çok zayıftır. Bir tek MÜSİAD çevresi AKP’nin arkasında gözükmektedir. Ama yakın vadede bu desteğinde tartışmalı hale geleceğini öngörmek yanıltıcı olmayacaktır. Dünya ile yaşanan gerilimler ve içeride artan ekonomik ve siyasal kriz koşullarında, MÜSİAD’a bağlı sermaye gurupları da artan sorunlarla yüz yüze kalmaktadır. Geçtiğimiz haftalarda T 24’de Barış Soydan içeriden bilgilere dayalı olarak MÜSİAD içinde de, AKP hükümetine karşı hoşnutsuz seslerin giderek çoğaldığını yazmıştı. Bu son derece anlaşılır bir gelişmedir.

Ayrıca MÜSİAD’ın kendi içinde iktidara daha yakın olanlar/olmayanlar, büyük sermaye/küçük sermaye biçiminde ayrışan farklı sermaye çevrelerini temsil ettiği ve bunların iktidardan nemalanma düzeylerinde önemli farklar bulunduğu da hesaplanacak olursa, yakın vadede MÜSİAD’ın en azından blok olarak AKP’nin arkasında durmayacağını söyleyebiliriz.

Ekonomik kiriz ve büyük belediyelerin elden gitmesi nedeniyle zayıflayan rant dağıtım kapasitesi düne kadar AKP’den nemalanan çıkar çevreleri arasında da çatışmayı hızlandırmaktadır. Bu konuda daha şimdiden yaşanan örnekler, kriz derinleştikçe ve AKP mevzi kaybettikçe bu çıkar çevreleri arasında farklı adres arama eğiliminin artacağını göstermektedir.

AKP ve ittifakları…

AKP, iktidara toplumsal rıza üretmek bakımından büyük avantajlar sağlayan iç siyasal ittifakları Kürtler, liberaller ve Cemaatle epeydir yollarını ayırmak zorunda kalmıştır. Bugünkü iktidar ortakları ise AKP’nin kendi dışında rıza üretme kapasitesini artırmak bir yana kendi örgütü içindeki rıza üretme kabiliyetini bile büyük ölçüde sakatlamıştır.

Eski kadim (derin) devletle ve onların bazı siyasal uzantıları ile kurulan ittifak, AKP için bir kurt kapanıdır. Kadim derin devlet güçlerinin bulunduğu zor siyasal durumu kullanarak AKP’yi önce teslim almak ve sonra da bir punduna getirip tasfiye etmek amacında olduğunu tahmin etmek zor değildir. Hatta bazı operasyonlarla iktidar bloku içindeki ağırlıklarını daha şimdiden artırdıkları aşikardır.

Dış politikanın etkileri…

Avrasya blokuna dahil olsa da Batı blokundaki eski konumuna geri dönse de AKP’yi benzer bir akıbet beklemektedir. Her iki blokta, yakın geçmişte “ikili” davranışlar gösteren bir siyasal aktöre güvenmeyecek ve ondan kurtulmak isteyecektir. Türkiye’ye bugünkü “ikili” hali devam ettirmenin maliyeti artan iktisadi ve siyasi krizler olmuştur. Bu tavırda ısrarın krizleri daha da derinleştirmesi ve bunun da bugün yaşanan taban kaybını, hızla bir taban erimesine dönüştürmesi güçlü bir olasılıktır. Ez cümle bu alanda izlenen tavrı AKP’yi ayakta tutacak yeni bir siyaset tarzı olarak yorumlamak olanaksızdır. Bilakis mevcut durum, çöküşü daha da hızlandıran hızlandıran bir politik acziyet halidir. Ve AKP’nin bu alanda hareket marjı artık yok denecek kadar daralmıştır. AKP bu hali sürdürmeye mecburdur ve bu hali sürdürebilmek için de iki gücün kendisine muhtaç halini yeniden üretmeye ve bunun için de Ortadoğu bataklığı içinde bir aktör olarak kalmaya… Bu durum ise giderek halk içindeki desteğini azalttığına ve azaltacağına göre, “savaş hali”ni bir gerekçe göstererek ülke içinde otoriter-faşizan yöntemleri daha çok ve pervasız biçimde devreye sokmaya… Bu ise iktidarın giderek AKP’den kadim devlet unsurlarına geçmesi, yani AKP’nin bir başka biçimde çöküşü demek…

AKP ve alt sınıflar ilişkisi…

AKP’nin işçi-esnaf- köylü gibi alt sınıf destekleriyle ilişkileri açısından da durum hiç parlak değildir. Kriz, AKP’nin bu toplumsal tabanları entegre etmekte kullandığı “yardım politikaları”nı bir hayli etkisizleştirmektedir.  Krizin esnaf ve köylülük üzerinde yarattığı etkiler ise daha az yıkıcı değildir. Son yerel seçimlerde AKP’nin kırsalda MHP’ye büyük kentlerde ise Millet Blokuna doğru oy kayıpları yaşaması AKP’nin en önemli oy tabanı olan kesimlerdeki desteğini de yitirmekte olduğunun kanıtıdır. Eğer bugünkü gidişatta olumlu anlamda ciddi değişimler olmazsa – ki çok zor görünmektedir- bu oy kayıplarının hızlanarak devam edeceği kesindir.

AKP’nin dindar tabanı içinde derinleşen sınıfsal çelişki ve çatışmalar da artık çok daha görünür ve sorgulanır hale gelmiştir. Dindarlık ortak paydasında -zenginleşen dindarlar ve yoksulluğu derinleşen dindarlar biçiminde-  yaşanan bu yarılma giderek daha belirginleşmektedir.

İdeolojik söylem ve siyaset üretme krizi…

AKP’nin üzerinde yükseldiği neo Osmanlıcı, dinsel ve neo liberal paradigma hem tek tek unsurları bakımından hem da bütün halinde inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetmiştir. Bu nedenle AKP’nin epey bir süredir topluma umut ve güven veren bir hikâye sunmakta zorlandığı, politikasını el mecbur iç ve dış tehdit korkusuna, yani “beka sorunu” argümanına dayandırdığı görülmektedir. Demokrasi, Kürt barışı, inanç özgürlüğü alanlarındaki bütün söylemleri iş göremez hale geldiği gibi AKP’nin “Başkanlık sistemi” ile “güçlü Türkiye” arasında kurduğu doğrusal ilişki de inandırıcılık bakımından hızla irtifa kaybetmiştir.

KONDA tarafından daha önceden yapılan ama sonuçları geçen günlerde açıklanan bir ankete göre Türkiye toplumu iç ve dış savaş olasılığını en yakın tehdit olarak görmekte ve bundan da ciddi biçimde rahatsızlık duymaktadır. Yani içeride kutuplaştırmaya ve dışarıda savaşa dayalı politika tarzı da AKP kurmaylarının beklentisinin aksine, ters teperek AKP’deki çöküşü besleyen bir etmene dönüşmektedir. “Bölge liderl ülke”, “dünya lideri Erdoğan” söylemiyle başlayan süreç, kendi sınırlarını koruma derdine düşmüş bir ülke görüntüsüyle nihayetlenmiştir. Getirisi olmayan, iddiaları boşa çıkan bu daimî savaş atmosferi, halkta istikrarsızlık ve güvensizlik kaygılarını büyütür ve AKP’den kopuşu hızlandırır hale gelmiştir.

AKP’nin özgüllüğü ve çöküş…

Bütün bu faktörler başka bir parti açısından sadece bir gerileme anlamına gelebilir; parti, muhalefete çekilerek kendine ileriki zamanlarda yeniden bir iktidar fırsatı üretebilirdi. Ama sözkonusu olan AKP, yani ciddi bir gerileme ile çöküş arasındaki çizginin son derece ince olduğu bir yapılanma…  AKP tam anlamıyla bir lider partisi, kadrosal birikimi zayıf, sınıfsal ve ideolojik dayanakları bakımından da güçsüz ve eklektik bir oluşum… Bu durum AKP’yi siyaseten daha kırılgan yapıyor… Tüm bunlar AKP’yi -tıpkı ANAP gibi-iktidarla var olabilen, muhalefete düştüğünde ise yapısını koruyamayan dağılganlıkta bir konjonktür partisi yapan özellikler.  Bunlara bir de ANAP’tan farklı olarak AKP’nin egemen güçler açısından güvenilmezliğin tescillenmiş bir parti olması eklenince, oy desteğinin yüzde 30 civarına düşmesi bile, AKP için hızlı bir çöküşün tetikleyicisi olabilecektir.

Tek adam partileri…

Tek adam partileri ideoloji, kadro ve örgüt bileşimine dayanmaz. Bu nedenle partinin ileri gelen tüm kadroları açısından bu durum süreğen bir hoşnutsuzluk yaratır. Bu duruma ancak “tek adam”ın halk üzerindeki kuvvetli etkisi sürdüğü müddetçe katlanırlar. Tersi durumun oluşması halinde ise “tek adam”ı boğazlamaya en önde gidecek olanlar onlardır. Tek adam partisinin akıbeti büyük ölçüde tek adamın akıbetiyle bağlantılıdır. Tek adam partileri ya süreğen bir başarı öyküsüyle ya da sürekli olağanüstü durum yaratarak, güçlü lider ihtiyacının yeniden üretilmesiyle varlıklarını idame ettirebilirler. Bu iki alanda yaşanan başarısızlık ve kırılmalar ise ilahlaştırılan tek adamın hızla “şeytanlaştırılması” sonucu yaratır.

Süreğen bir seçim kazanma öyküsü Erdoğan’ı kendi tabanında ilahlaştırmıştı. Parti kadrolarında büyüyen hoşnutsuzluğun dışa vurulmasını da engellemişti bugüne kadar. Ama son yerel seçimler bu açıdan da önemli bir kırılma yarattı. Erdoğan normalde çok hata yapan bir siyasi lider. Ama seçim başarıları bu hataların üstünü örtmekteydi. Oy tabanında düzenli bir gerileme yaşanmasıyla Erdoğan’ın hatalarının daha da arttığını ve görülür hale geldiğini son üç-dört yıldır gözlemlemekteydik. Seçim kaybetmiş olmak ve parti içinde huzursuzlukların artması mutlaka bu hataları çok daha artıracak ve çok daha görünür kılacaktır. Bundan sonraki ilk ciddi başarısızlık ve hatası eskisinden farklı olarak çöküşü ivmelendiren bir sonuç yaratacaktır.

Ve hepsinden önemlisi…

AKP’nin ne kaybolun sınıfsal ve toplumsal desteğini ikame edecek yeni alanlar bulması ne de inandırıcılığını kaybeden ideolojik söylemlerini yeni ve inandırıcı biçimde yenileyebilmesi hiç kolay gözükmemektedir. Son dönemlerde AKP’nin bu amaçla attığı her adımın yine ters teperek gerilemeyi çöküşe dönüştürdüğünü hep birlikte gözlemlemekteyiz. Bu tablonun en temel nedeni tam da en başta belirttiğimiz gibi AKP’nin kendini sınıfsal destek/toplumsal taban ve ideolojik söylem bakımından yenileme dinamiklerini/marjlarını artık tüketmiş olmasıdır. ”Ne yapsak ters tepiyor” hali bir başka çöküş alametidir.

Sonuç ve bir uyarı…

“AKP için çöküş süreci başladı” saptamamızda dayandığımız temel dinamikler bunlar. Partinin çatısı ve tabanında yaşanan yoğun istifalar tek başına değil ama bu dinamiklerin bir türevi olarak çöküş sürecinin göstergesi sayılabilirler. Eğer bu dinamiklere ilişkin analizimiz de yanılmıyorsak, partinin devlet aygıtı içindeki gücü ise bu çöküş gerçeğini değiştiren değil ama  en fazla biraz daha erteleyen bir etmen olabilir ancak.

Bu söylediklerimizi hemen ve ilk adımda “sevindirici” bulacaklara ise şu uyarıyı yaparak yazımızı sonlandıralım. AKP’nin çöküşü kendi başına güzel ve olumlu günlerin gelmekte olduğuna dair bir müjde olarak algılanmamalıdır. Eğer toplumun ilerici, eşitlikçi, demokrat, özgürlükçü ve emekten yana dinamikleri önümüzdeki dönemi doğru okuyarak, süreçte güçlü bir politik tutum sergileyemezse, AKP’nin çöküş süreci açık faşist bir iktidarla da taçlanabilir.

Ve bu hiç de küçümsenecek bir olasılık değildir.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER