Gelir desteği ve benzeri sosyal politika önlemleri, ancak bütünlükçü bir çerçeveden uzun vadede sonuç verir. Bu yüzden de çocukların maddi yoksunluğunda sahayı iyi bilen uzmanlara inisiyatif verilmeli ve bilimsel verilere dayalı bir ortak akılla hareket edilmeli. Çocuklar, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü veya 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda unutulamayacak kadar değerli. Çocuklar, beslenme çantaları boş olduğu ve bir şişe su satın alamadıkları için, okulda açlıktan ve susuzluktan baygın düşmelerine göz yumulmayacak kadar önemli. Çocuklar, siyasi çekişmelerin konusu edilerek kutuplaşmaya yem edilmeyecek kadar hassas. Çocuklar, şiddetli bir maddi yoksunluk kıskacında, yaşamla çok erken yaşta mücadeleye başlamaktan yorgun ve bitkin... Pamukkale Üniversitesi’nden Dr. Kerem Berkman’ın, birkaç gün önce Çalışma ve Toplum dergisinde yayımladığı “Yoksulluğun Yaşanan Boyutu: Türkiye’de Çocuk Maddi Yoksunluğunun Analizi” başlıklı kapsamlı bir araştırma makalesi de bu tabloyu teyit eder nitelikte. Yazarın “Çocuk Yoksulluğu ile Mücadelede Bir Sosyal Politika Önerisi: Asgari Gelir Garantisi Modeli” başlıklı doktora tezinden türetilen bu çalışma, TÜİK’in 2006-2020 arasına ait Gelir ve Yaşam Koşulları verilerinin analizinden oluşuyor ve oldukça çarpıcı veriler sunuyor. Bulgulara göre, 2020'de çocuklarda beslenmeye bağlı olarak yaşanan maddi yoksunluk oranı %41,8; çocukların üçte biri de önemli düzeyde yoksunluk ve yoksullukla karşı karşıya. Kira, konut kredisi, fatura borçları gibi ödeme güçlüğü yaşanan hanelerde 8,6 milyon çocuk var. Yani bu oran da Türkiye’deki çocukların üçte birinden fazlasına karşılık geliyor. Dr. Berkman’ın temel iddiası ise şu: Çocuk yoksulluğunu ölçmede ve ilgili sosyal politikaları geliştirmede, hane veya birey geliri tek kriter olamaz. Bu yüzden çocukların yaşadığı yoksulluğu anlamada “maddi yoksunluk” bağlamındaki verilere başvurulmalıdır. Peki çocuk açısından maddi yoksunluk nedir? Yoksulluktan nasıl ayırt edilir? Genel bir tanım vermek gerekirse; çocuğun sağlıklı ve yeterli bir beslenme düzeyine, konuta, giyime, hane halkı olanaklarına sahip olamayışından söz ediyoruz. Yani hem temel beslenme hem de barınma ve giyinme gibi sosyal ihtiyaçların ve bununla bağlantılı ekonomik, kültürel ve sosyal kaynakların yetersizliğinden dolayı yaşanan şiddetli yoksunluk hâli... UNICEF’in Dünya Çocuklarının Durumu raporuna göre, 365 milyon kadar çocuk, aşırı yoksulluk içerisinde yaşıyor; 50 milyon çocuk ise beslenme yetersizliğinden dolayı aşırı zayıf. AB’NİN MADDİ YOKSUNLUK KRİTERLERİ NELER? Çocuk yoksunluğu konusunda on yılı aşkın süredir girişimlerde bulunan Avrupa Birliği, bunu sosyal dışlanma konusunda temel bir gösterge olarak kabul ediyor. Zira özellikle 0-5 yaş arası maddi yoksunluk çeken çocukların beslenmesindeki eksiklikler, gelişim yetersizlikleri ve zekâ geriliği gibi daha sonraki yetişkin aşamalarında eğitim ve istihdam başta olmak üzere yaşam kalitesini etkiler nitelikte. Çocukluk döneminde yaşanan yoksunluk, yetişkinlikte yaşanacak yoksulluğun da habercisi olabiliyor. Bir hafta süreyle evden uzakta tatil yapamayan, evi yeterince ısınmayan, gün aşırı et, tavuk veya balık tüketemeyen, günlük taze meyve ve sebze yiyemeyen, evde kitabı olmayan, doğum günleri kutlanmayan, evi yeterince ısınmayan, iki çift ayakkabısı olmayan, ikinci el hariç yeni kıyafet alınmayan, ailesi borçlarını ödeyemeyen, çamaşır makinesi, renkli TV ve telefon bulunmayan evlerde yaşayan çocuklar, AB kriterlerine göre maddi yoksunluk içerisinde sayılıyor. Ancak Eurostat 2020 verilerine göre, AB ülkelerindeki yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşayan çocuk oranı yüzde 23,6 iken bu oran Türkiye’de yüzde 40’ları aşıyor. OECD’nin son verilerine göre ise üye ülkelerin çocuk yoksulluğu konusundaki ortalaması yüzde 12 iken Türkiye’de bu oran yine yüzde 20’lerin üzerine tırmanıyor. Dolayısıyla, çocuğun ailesindeki mevcut kaynaklar ile ihtiyaçların birbirleriyle örtüşmemesinden doğan maddi yoksunluk, Türkiye şartlarında daha kaotik ve çetrefilli bir hal alıyor. Dr. Berkman’a göre, Türkiye’de çocuklarda en fazla yaşanan yoksunluk hali, haneden uzakta bir hafta tatil yapma kriterinin karşılanamaması.
OECD’nin son verilerine göre ise üye ülkelerin çocuk yoksulluğu konusundaki ortalaması yüzde 12 iken Türkiye’de bu oran yine yüzde 20’lerin üzerine tırmanıyor.
Türkiye’de 2020 yılı itibariyle toplam 22,5 milyon çocuktan 14,7 milyonu (toplam çocuk sayısının %65,1’i) ailesi ile birlikte en az bir hafta tatil yapma imkanından yoksun durumda. Çocukların yüzde 40’ı ise (9 milyon) otomobil bulunmayan hanelerde yaşarken, borç ödemelerini yapamayan hanelerde yaşayan çocukların yoksunluk oranı yüzde 36 düzeyinde. Beslenme yoksunluğu yaşayan hanelerde, 9,4 milyon çocuk yaşıyor. Yine aynı bulgulara göre Türkiye’de çocukların yüzde 41’i, günaşırı et, tavuk veya balık gibi protein içeren gıdaları tüketemiyor. Çocukların dörtte biri evinde ısınamıyor. Kız çocukları ise maddi olarak daha yoksun. Çocuklarda maddi yoksunluk, Güneydoğu Anadolu’da (yüzde 56) Türkiye ortalamasının üzerinde seyrediyor. En düşük oran ise Batı Marmara’da (yüzde 33). Bu da çocukların maddi yoksunluklarıyla mücadelede destek mekanizmaları tasarlanırken bölgeler arasındaki farkların gözetilmesi gereğini anımsatıyor. Elbette bu bulgular 2020 yılı resmi TÜİK verilerini temel aldığı için, günümüze gelindiğinde, resmî veya gayri resmî olsun mevcut enflasyon verileriyle, kabaran elektrik ve doğal gaz faturalarıyla ve hatta gıda enflasyonundaki sıçramayla birlikte düşünürsek, bu tablonun değişme ihtimali yüksek.
Öncelikli yapılması gereken, maddi yoksunluk içerisindeki çocukların yerel düzeyde belediyeler ve muhtarlıklar üzerinden tespit edilerek hızlı bir şekilde gelir desteği ve gıda takviyesi verilmesi...
Çok uzağa gitmeye de gerek yok. TÜİK’in Nisan 2022’de açıkladığı İstatistiklerle Çocuk 2021 raporunda her üç çocuktan birinin (yaklaşık 7,3 milyon) yoksul olduğu tespit edilmişti. Özellikle kent yoksulluğuna en çok maruz kalan kesim de yine çocuklar... Dr. Berkman’ın verilerinde bir diğer önemli boyut ise, maddi yoksunluk yaşanan hanelerde ebeveynlerin de eğitim düzeyinin genellikle ortaokul ve dengi seviyede olması. Lise mezunları ise sadece yüzde 3’lük dilimi oluşturuyor; üniversite ve yüksekokul mezunlarından oluşan yoksul hane yok. Yani ebeveyni eğitimsizliğin de tetiklediği bir yoksulluk içerisinde olduğunda çocuk da ister istemez bu döngüye kapılıyor, yoksulluk ve yoksunluk kuşaktan kuşağa aktarılmış oluyor. ÇOCUKLARDA MADDİ YOKSUNLUK SÜREKLİ OLDU Yine aynı araştırmada, çocukta maddi yoksunluk oranlarında 2006-2013 yılları arasında önemli bir düşüş gözlemlenirken, o tarihten beri çok büyük bir ilerleme görülmüyor ve neredeyse çocuklarda maddi yoksunluk “sürekli” hale geliyor. Peki nasıl bir sosyal politika dönüşümüne ihtiyacımız var? Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye 24 yıl önce imza atmak yeterli oluyor mu? Bu ve daha nice sözleşmeden gelen yükümlülüklerimizi anımsıyor muyuz? Birinci kural: Çocukların sağlıklı gıdaya, barınma imkanlarına, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimi bir insan hakkıdır. Yoksulluk ve yoksunlukla etkin ve hızlı mücadele edilmemesi ise, bir insan hakkı ihlalidir. Öncelikli yapılması gereken, maddi yoksunluk içerisindeki çocukların yerel düzeyde belediyeler ve muhtarlıklar üzerinden tespit edilerek hızlı bir şekilde gelir desteği ve gıda takviyesi verilmesi... Ayrıca Türkiye’de okul öncesi 6 milyon çocuk olduğu düşünüldüğünde, özellikle 1 yaş altı çocuklara da mama desteğinin sağlanması gerekiyor. Bu kişilerin tespitlerinde yerel yönetimlerin proaktif olması hem kendilerine ulaşan başvuruları hem de bölgede gıda güvencesi olmayan, maddi yoksunluk içerisindeki ailelerin sosyal ağlar üzerinden tespiti önemli. Düşük düzeyde gelire sahip haneler için gelir güvencesi sağlanması ve gıda desteğinin devamlılık göstermesi, o hanedeki çocukların karınlarının doymasının güvence altına alınması anlamına geliyor. Şu hakikatle yüzleşmemiz gerekiyor: Akşam yastığa başını koyduğunda sürekli aç olan çocuğu kriminaliteden, okulu terkten, uyuşturucudan uzak tutmak giderek zorlaşır. Dolayısıyla, gıda güvencesi olmayan ailelere bütçeden böyle bir gelir güvencesi, çocuklara da beslenme desteği sağlayacak kaynak olduğu barizken, bu kaynakları bu kesimler için seferber etmek, karar alıcıların neye öncelik verdiğini göstermesi açısından simgesel niteliktedir. Almanya’yı kıskandıran otoyollara ve mega projelere mi, 7 yaşındaki Ayşe veya 15 yaşındaki Osman’ın evde açlıktan ve soğuktan ders çalışamadığı, kafasının da bu yüzden pek çalışmadığı koşulları besleyen bir yapısal sorunu gidermeye mi?
Aktivistlerin önerdiği bir diğer adım ise, yerel hayvancılığın geliştirilerek, kooperatifleri güçlendirerek, yoksul hanelere protein ağırlıklı diyetlere erişim imkânı vermek, ayrıca onlara da bu alanlarda istihdam kapısı aralamak.
Ayrıca, hanedeki kadının istihdamının artırılması, kadının üzerindeki yaşlı, çocuk ve engelli bakım yükünün de azaltılmasını gerektiriyor. Mahallelerde ücretsiz devlet kreşleri yaygınlaştırıldıkça, okullarda ücretsiz beslenme seçenekleri uygulamaya geçirildikçe, çocuklara yönelik ücretsiz sağlık hizmetleri yaygınlaştırıldıkça çocuk yoksunluğu da büyük ölçüde ortadan kalkacak. Çalışan anne, çocuğuna daha fazla beslenme, giyinme, ısınma imkânı yaratabilecek. Millet İttifakı tarafından 30 Ocak günü yayımlanan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde de çocuk yoksulluğuyla mücadeleye yönelik somut hedefler var:
  • Geliri belirli düzeyin altındaki ailelere gelirlerini insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak seviyeye yükseltmek amacıyla Devlet tarafından aile bazında, hak temelli, arz odaklı ve ku- rumsallaşmış bir yapıda “Gelir Desteği” sağlayacağız.
  • Çocukların sağlık ve eğitimi için verilen nakit yardımları bakım, beslenme, giyinme ve ulaşım masraflarını da dikkate alarak yükselteceğiz.
  • Yoksul ailelerde yenidoğan bebeklere 1 yıl boyunca başta; süt ve bebek maması olmak üzere gıda desteği vereceğiz.
  • Yoksul ailelerimize kış aylarında ısınma yardımı yapacağız.
  • Devlet okullarındaki öğrencilere ücretsiz süt, su ve öğle yemeği vereceğiz.
MİKRO-ÖLÇEKTE ADIMLAR Dolayısıyla, çocuk yoksulluğu ve yoksunluğuna çözüm bulmak açısından, hem daha geniş çerçeveden, hedefler ve taahhütler düzeyinde harekete geçmek, hem de bu sorunu mikro ölçekte de gidermeye dönük politikalar geliştirmek gerekiyor. Devlet okullarında ücretsiz yemek uygulaması bu açıdan mikro ölçekte bir sorun giderici adımdır. Devletin maddi yoksunluk içindeki hanelerin tümüne bir gecede ulaşması mümkün olmazken, yerelde parçalı da olsa daha küçük gruplara odaklanarak “karınları doyurmak”, bunu da sürdürülebilir projelerle yürütmek gerekiyor. Ayrıca, okullarda düzenli olarak devamsızlık yapan çocuklar, öğretmenler ve müdürlerin aracılığıyla takip edilip, bu ailelerde çocuk işçi olabileceği veya böyle hanelerde “evden bir boğaz eksilsin” anlayışıyla kız çocukların erken evlendirilebileceği varsayımıyla aile gelirini artırıcı ve bilinçlendirici önlemlere başvurulabilir. Sahada uygulanan ve benim de bizzat takip ettiğim, haberleştirdiğim birçok projede örneğin yoksul Roman çocuklara okullarda sabah kahvaltısı veya atıştırmalık verildiğinde okula devam oranlarının bir anda sıçrama gösterdiği fark edilmişti. Dolayısıyla, açlık bazen bir çocuk için tek belirleyici olabiliyor. Aktivistlerin önerdiği bir diğer adım ise, yerel hayvancılığın geliştirilerek, kooperatifleri güçlendirerek, yoksul hanelere protein ağırlıklı diyetlere erişim imkânı vermek, ayrıca onlara da bu alanlarda istihdam kapısı aralamak. Bir diğer deyişle, çocuğuyla, annesiyle, babasıyla, genciyle yoksul hanelerin “hayata tutunması” için yenilikçi, sahayı bilen, yerelin ihtiyaçlarını anlayan, tepeden inmeci olmayan, hızlı ve etkin çözümlere hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var. Gelir desteği ve benzeri sosyal politika önlemleri, ancak bütünlükçü bir çerçeveden uzun vadede sonuç verir. Bu yüzden de masa kaçlı olursa olsun, çocukların maddi yoksunluğu söz konusu olduğunda sahayı iyi bilen uzmanlara inisiyatif verilmeli ve bilimsel verilere dayalı bir ortak akılla hareket edilmeli. Seçim meydanlarında çocuk yoksunluğunun nasıl önleneceğine dair somut projeler ve sürdürülebilir politikalar konuşulmalı artık... Asıl yapısal sorunumuz tam da orada gizli.