Pazar ve enerji kaynakları ile Dünya ticaret yollarının ele geçirilmesi amacıyla başlatılan, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık dışındaki, İmparatorlukların sonunu getiren 1.Dünya Savaşının, Uluslararası bir anlaşma ile bitimi ise T.C Yurttaşları için 24 Temmuz 1923 günüdür.
Büyük Savaşın Osmanlı Padişahlığı dahil, katılan bütün ülkeler için 1918 tarihinde sonlanmasına karşın, 19 Mayıs 1919 günü ilk adımı atılan Kurtuluş Savaşıyla kurulan, Türkiye Cumhuriyeti için sonuç belgesi 100 yıl önce Lozan’da imzalanan Barış Antlaşmasıdır.
TBMM Tutanak Dergisinin Kanunlar başlıklı bölümünde; 340 sıra numaralı yasa ile kabul edilen Lozan Antlaşmasının 1.Maddesi aynen şöyle:
“Lozan sulh muahedenamesinin kabulüne dair kanunlar No. 340 BİRİNCİ MADDE — Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Britanya İmparatorluğu, Fransa, italya, Japonya, Yunanistan ve Romanya Hükümetlerinin salâhiyettar murahhasları arasında 1339 - 1923 senesi temmuzunun yirmi dördüncü günü ,Lozan'da akit ve imza olunan sulh muahedenamesiyle berveçhizir tadat olunan, mukavelât ve senedat Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul ve tasdik olunmuştur:- Boğazların usulü idaresine dair 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan'da imzalanan mukavelename;
- Trakya hududuna dair 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan'da imzalanan mukavelename ;
- Türk ve Rum ahalinin mübadelesine dair 30 kânunusani 1923 tarihinde Lozan'da imza olunan mukavelename;
- Affı umumiye dair 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan'da imzalanan beyanname ve protokol;
- Lozan'da imza edilen senedatm bazı ahkâmına Belçika ve Portekiz Devletlerinin iltihakına dair 24 temmuz sene 1923 tarihinde Lozan'da imza olunan protokol;
- Britanya, Fransa, italya kıtaatı tarafından işgal edilen Türk arazisimn tahliyesine dair 24 temmuz sene 1923 tarihinde Lozan'da imza olunan protokol;
- Karaağaç arazisi ile Bozcaada ve İmroz adalarına dair olup Türkiye ve Britanya imparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan tarafından 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan'da imzalanan protokol;
- Sırp - Hırvat ve İsloven Devleti tarafından muahedei sulhiyenin imzasına mütedair 24 temmuz 1923 tarihinde Lozan'da imza olunan protokol.
“İki ayyaşın“ yabancılara boyun eğerek, Boğazlardaki geçiş haklarımızı yeterince savunmadıkları, doğal kaynaklarımızı kasıtlı olarak kullandırmadıkları gibi saçmalıklar, çekirdek seçmenleri üzerinde iktidarın başarısızlıklarını örtmekte yararlı oldu.
Cumhuriyetten 3 ay daha eski olan Lozan Barış Antlaşması; geçen 100 yıllık süreçte imparatorluk rüyalarına dayalı temelsiz yorumlar ve resmi tarih anlayışı yüzünden, toplumda yeterince ilgi görmedi. Türkiye’de yaşayan bütün kesimlerin sahipleneceği bir ortak paydanın dayanağı olmak yerine, zamanla siyasal çekişme aracına dönüştü.
Cumhuriyetin kuruluş felsefesine kökten karşı ancak bunu dile getirmekten çekinen, muhaliflerin elinde kurucu kadronun başarısızlığına kanıt gösterildi. Özellikle Sevr’den önce Osmanlı döneminde, Uchi Anlaşmasıyla İtalyan’lara terk edilen 12 Ada eleştirilerine, AKP İktidarında yenileri de eklendi.
Lozan ile Türkiye’nin kendi egemenlik alanında petrol olmasına karşın çıkarılamadığı, değerli madenlerin ve kıyılarındaki doğal gaz yataklarına erişilemediği söylentileri yaygınlaştı.
“İki ayyaşın“ yabancılara boyun eğerek, Boğazlardaki geçiş haklarımızı yeterince savunmadıkları, doğal kaynaklarımızı kasıtlı olarak kullandırmadıkları gibi saçmalıklar, çekirdek seçmenleri üzerinde iktidarın başarısızlıklarını örtmekte yararlı oldu.
Lozan’da elde edilen diplomatik kazanımlar, 15 yılda Türkiye’nin Sevres ile kaybedilen, Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarının geri alınmasıyla sürdü. Bu süreçte Irak, Suriye ve Yunanistan ile olan sınırlarımızın, uluslararası güvenceye kavuşmasıyla sürdü.
Ancak son yıllarda Körfez Krizi ve Savaşı’nın ardından Ortadoğu’da siyasal sınırların yeniden belirlenme sürecine giriyor. Türkiye haklı bir savaşın sonunda, kazandığı zafer ile elde ettiği bağımsızlığından 100 yıl sonra, sınırları içinde ciddi sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
Bölgedeki savaşın yol açtığı ekonomik kriz nedeniyle, gelişmiş Batı’ya Türkiye üzerinden yoğun göçleri önleme çabaları, önemli bir tehdide dönüşüyor.
Mali yardımlar karşılığında, Özellikle AB Ülkeleri ile İngiltere’ye göç hareketinin önlenmesini kabul etmek, ileride çözülmesi kolay olamayacak sorunları gündeme getirebilir. Türkiye kesinlikle bir göç önleme merkezine dönüşmemeli.