Perşembe, Mart 28, 2024

Londra’daki muhalifler “hiçbir yere gitmiyoruz” diyemezler mi?

Şehirli bir toplumun, elleriyle inşa ettikleri Yeni Türkiyenin karşısında, saza söze gitara yeniliyormuş gibi duruyorlar. O aramızdaki duvarlar, aslında yoklar. Bize onlar” diye diye, daha büyük bir biz” inşa ettiler. 

Londra’da bir salı akşamı, saat yedi…

Kentin en meşhur jazz mekanlarından birinin önünde, sadece Türkçe konuşan bir kalabalık sırada…

Herkes ya birbirini tanıyor ya da sırada tanışacak. En kötü şarkılara eşlik ederken göz göze gelip, çıkışta sigara paylaşacak.

Camden’dayız ama Moda’da da olabilirdik. Hatta belki de Beşiktaş’ta karşılaşmışızdır şu kalabalıkla, birbirimizi tanımadan da olsa.

Birazdan Kaan Tangöze gitarıyla sahnede olacak. Sadece kendisi, gitarı, mütevazı bir sahne ve biz dinleyenler.

Hepimiz şarkılara eşlik edeceğiz.

Taksim Meydan’ına gidecek, Eyvallah diyeceğiz.

Bavullarımızdan çıkarıp ülkemize bakacağız aslında. Umut edeceğiz.

Şu son yıllarda “gidenler” olarak, hepimizin benzer hikayeleri var aslında.

Arkamızdan “Hayat sana güzel” diye konuşanlarımız, gün içinde haberlere bakıp göğsümüz sıkışınca “Ben olsam”la başlayıp umursamazlığa varan cümleler kuran dostlarımız var. Gittik diye hiç yaşamadık sayılacağını zannedenlerimiz var.

Oysa beynin içindeki o hiçbirimizi rahat bırakmayan kertenkele, hep o “evi” arıyor. Yolda evin dilini duyunca zilleri çalıyor. Gidince “biz” diye tanıdıklarımız değişmiyor; sadece yeni “biz”ler bulunuyor.

Birkaç gün önce Muğla’da çekilmiş Aftersun filmini bir lise arkadaşımla beraber sinemada izlerken, ikimizin de İrlandalı oyuncunun kurduğu bir cümleye takıldığını fark ettim. “İnsan bir kez bir yeri terk ederse,” diyordu “ne kadar isterse istesin bir daha eskisi gibi oraya ait olamaz.”

Aslında hem kişinin kendine dair bir tespit bu hem de terk ettiği yere dair.

Zira bir kez gidince, değişmemek mümkün değil. Terk edilen o evin değişmesinin önüne geçmenin imkânsız olması gibi.

Kaan Tangöze eşofmanı, spor ayakkabıları, üzerinde “Best Dad Ever” yazan cap’i, gitarı ve mızıkasıyla çıkıyor. Sahnede tek başına, mütevazı bir konser veriyor. Sesinden ziyade sözüne değer veren bir ozan, jenerasyonların değişim öyküsünü anlatan Bob Dylan gibi. Gitarı bırakıp, şarkıları sadece okusa bile kimse çıkmayacak Jazz Cafe’den.

Elbette siyasi bir konser veriyor. Söyleyecek sözü olan kimsenin susamadığı gibi o da zorbalara ve zorbalığa karşı konuşuyor. Şarkıda dediği gibi, “eğer sonunda mahpusa girmek varsa, yatarız icabında”. Yandaşlara karşı yoldaşlarını bulmuş gibi çalıyor.

2013’te Gezi’de ağaç yerine gaz koklamış herkes eşlik ediyor. Yani salonun tamamı aynı anda söylüyor: Taksim’e çıkan o sokaklar uzak ama değişim bir o kadar yakınmış gibi duyuluyor kulaklarda.

Saf hayallere tutunmak isteyen, saf çocuklar olduğumuz günleri hatırlıyoruz. Özgür olmak istiyoruz.

Konserden sonra Tangöze’nin Instagram sayfasına bakıyorum.

Gözüme bir paylaşım çarpıyor. Ekim’de, İstanbul’da verilen bir konserden. Düzenleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Hep bir ağızdan şarkılara eşlik eden gençler, kareden taşıyor. O genç kadınların nereden baksan yarısı başörtüleriyle konserdeler. Bağırarak söylüyorlar şarkıları.

Saf hayallere tutunmak isteyen, saf çocuklar olduğumuz günleri hatırlıyoruz. Özgür olmak istiyoruz.

Bizi birbirimize düşman etmeye çalışan, bölüp parçalamak için ellerinden gelen her şeyi yapanları düşünüyorum.

Şehirli bir toplumun, elleriyle inşa ettikleri Yeni Türkiye’nin karşısında, saza söze gitara yeniliyormuş gibi duruyorlar. O aramızdaki duvarlar, aslında yoklar.

Bize “onlar” diye diye, daha büyük bir “biz” inşa ettiler.

İnsancıl, özgür, modern… aslında “normal” bir hayat mücadelesine hepimizi ittiler.

Nasıl Kaan Tangöze Avrupa turnesine çıkarken gitarının çantasına Türkiye’yi sığdırdıysa, biz de bavullarımızda taşıdık ülkemizi.

Nerede olursak olalım bizim ülkemiz Taksim Meydanı çünkü.

Bibere, gaza “eyvallah” dediğimiz; şamarını yüzünde hissettiğimiz ülkemiz yanımızda.

Hayallerimizi de hakikatimizi de umursamadan yaşayamıyoruz. Kör, sağır ve dilsiz yaşamayı reddediyoruz.

O yüzden bavullarımızı açıp, umutlarımıza sarılıp, hep beraber söylüyoruz. Uzaktayız ama hiçbir yere gitmiyoruz:

Özgürüz dedik hâlâ

Haklıyız dedik hâlâ, sana…

İnsanız dedik hâlâ

Vazgeçer miyiz, söyle bana

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI