Çarşamba, Mart 27, 2024

Leonardo da Vinci resminin özellikleri

Leonardo’nun resmi, kendi dışına göndermeler yaparak tuvalin yüzeyini aşan, gösterene ilişkin kurguladığı göstergelerde yüksek temsil gücü oluşturmaya çabalayan, bunun için deneylerden ve bilimden sıkça destek alan, yüksek bir estetikle, entelektüel bir dünya kavrayışını bir araya getiren devrimci bir atılımdır. Resim sanatına getirdiği radikal sıçramalar, onun eşsiz el becerileri kadar, dünyaya ve tuvale bambaşka bir zihin sarayından bakmasından kaynaklanır.

Bu resimde düşsel derinlik kadar gerçekle uyum arayışı da söz konusudur. Bununla birlikte Leonardo’nun resmi arı gerçekliği yeniden üretmek ödevinde değildir, dünyayı insan gözünün gördüğü şekle yakın resmetmeyi daha çok önemser. Gizli, kapalı, kendisini doğrudan ele vermeyen bir evreni deşifre etmekten çok, kendisini doğrudan göze açan, açıkta olan görüntülerle ilgilidir. Gizlenmemiş, doğrudan gözümüzün önünde olanı betimlemek arzusundadır ve bu betimlemeyi, gözün görme kusurlarını da resme yansıtarak gerçekleştirmeyi arzular. Evreni olduğu gibi ya da olması gerektiği gibi değil, gözün gördüğü gibi tasvir etmeye yönelir. Bu tutumu Leonardo’yu varlıkların öz’ünü keşfetme çabasından çok, onların insan zihninde bıraktığı algıyı keşfetme arayışına iter. Dolayısıyla Leonardo sırtını felsefeden ve kuramsal bilgiden çok, deneysel ve bilimsel bilgiye yaslar. Dönemi için bu önemli bir paradigma değişikliğidir ve ciddi bir kırılmadır.

Deneyleri ancak duyularla denetleyebileceği için, duyular Leonardo’nun dünyadan veri çekme konusunda en güvendiği enstrümanlardır. Duyular arasında varsaydığı hiyerarşinin en tepesine ise görmeyi koyar. Görmenin fiziksel, anatomik, biyolojik ilkelerini araştırır, görüntülerin göze ve oradan zihne nasıl iletildiğini deneylerle kavramaya çabalar. Resminde de tuval üzerine düşürdüğü görüntülerde, görüntülerin nesnel durumlarını değil, gözün görme koşullarına bağlanmış, çarpıtılmış, bozulmuş, deformasyona uğramış hallerini elde etmeye çabalar.

Kuramsala değil, duyulara uygun biçimde resmetme arzusu, onu varlıkları ve nesneleri göz nasıl görüyorsa tıpkı o şekilde boyamaya ittiğinden, Leonardo kendisinden önceki resimle bir hesaplaşma başlatır. Bu hesaplaşmanın ilk ayağı kendi yaşadığı dönemde Floransa resim geleneğinin odağında yer alan kontur ile gerçekleşir. Resimde figürlerin sınırlarını belli etmek için kullanılan çizgi olarak tanımlanan konturun gözün görüşünde bulunmadığını fark eden Leonardo, bu yargısını optik çalışmalarına dayandırır. Hayvan gözleri üzerinde yaptığı deneylerden yola çıkarak, defterine şöyle yazar: “ışık geçirmez nesnelerin gerçek dış çizgileri asla kati bir kesinlikle görülemez. Bunun nedeni, görsel yetinin tek bir noktada meydana gelmemesi, gözbebeği[1] boyunca yayılmış olmasıdır”. Leonardo, göz için mevcut olmayan bir görselin, resimde yer almasını anlamsız bulur. Basit bir çizgi çerçevesi olan konturun yerine, renk tonlarını derece derece kullanmaya dayanan karmaşık bir gölgelendirme sistemi önerir. Ona göre “ışık ile karanlık arasında sonsuz varyasyon vardır”[2] ve ressamın görevi bu varyasyonları olanca ara tonlarıyla tuval üzerine düşürebilmektir. Bu puslu ve belli belirsiz dış hatlar kullanımı anlamına gelir.

Leonardo’nun kendisinden önceki resimle hesaplaşmasının ikinci ayağında perspektif yer alır. Leonardo’ya göre “resim, gözün işleyişine ilişkin kapsamlı bir bilgiden ibaret olan perspektifin üzerine inşa edilir”.[3] Bununla birlikte perspektif, Leonardo’nun keşfi değildir, perspektif yaklaşımının resme aktarımı üzerine kendisinden önce yol alınmıştır: uzaktaki nesnelerin küçük, yakındaki nesnelerin büyük göründüğü bilinmektedir. Ancak Leonardo, bir resmin ön ve arka kısımlarında bulunan nesnelerin göreceli büyüklüklerini saptamak üzere geometriden yararlanarak oluşturulan çizgisel perspektifi aşar. Ona göre perspektifin bu özellikten başka iki önemli taşıyıcılığı daha vardır. Defterlerine ayrıntılı biçimde not aldığı üzere, bunların ilki nesnelerin gözden uzaklaştıkça renklerinin değişmesi, ikincisi ise nesnelerin uzaklaştıkça daha az detaylı betimlenmeleri gerekliliğidir.[4] Leonardo’nun perspektifinde nesneler uzaklaştıkça yalnızca ayrıntılar seçilemediği için değil, havadaki buğunun uzaktaki nesneleri flulaştırması yüzünden de bulanıklaşırlar. Leonardo defterlerinde, nesneler uzaklaştıkça nasıl ayrıntılar ortadan kalkıyorsa, renklerin de silikleştiğine vurgu yapar: “Göz sırf çizgisel perspektifle iki nesne arasındaki mesafeye ilişkin kusursuz bilgiye varamaz, bunun için renkle perspektifinin desteği gerekir. Mesafeye bağlı olarak nesnelerin küçülmesiyle aynı oranda renkleri de silikleştirin.”[5]

Gözün görme kusurları ve ilkeleri çerçevesinde Leonardo’nun resimde konturu dışlayarak gölgelendirmeye havale etmesi, nesnelerin renklerini gözden uzaklaştıkça silikleştirmesi, görüntülerini flulaştırması ve havadaki buğu etkisiyle bulanıklaştırması ancak yeni bir teknik aracılığıyla mümkündür. Leonardo, anatomi, optik ve geometri araştırmaları sonucunda elde ettiği bilimsel bilgilerini resim üzerinde işte bu teknik aracılığıyla betimler: “Sfumato”.

Sfumato aracılığıyla Leonardo resimde katı hiçbir kontur bırakmaz, yakın ile uzak arasındaki keskin farkları yumuşatır, havadaki buğuyu resmin içerisine yedirir. Resmi parçaların bir araya getirilmesinden oluşan eklektik bir yapı olmaktan çıkararak, dikiş izleri bulunmayan bütüncül ve yekpare tek bir düzleme dönüştürür. Resim, gözün görme kusurlarına ve ilkelerine direnen duruşundan, gözün çevresini gördüğü bir görsel niteliğe evrilir. Sfumato etkisini yaratabilmek için Leonardo, birinci kat boyanın üzerine, sürerken hala akışkan olan en ince yağlıboya karışımlarını ekler. Renk tonlamalarını gözle görülmeyecek kadar ince farklarla işlemek adına fırça darbelerini yok eder. Bu etkiyi yaratabilmek için kimi zaman elleriyle, kimi zaman da toplarla çalışır.

Leonardo, kendisinden önceki ressamların zihnin kısa yollar kullanarak gördüğü gibi değil, soyutladığı gibi çizmelerinin önüne geçmiş, dünyanın retinaya ne şekilde düştüğünü önce bilimsel bir biçimde araştırıp, ardından bu bulguları boyama aracılığıyla nasıl oldukları gibi betimleyebileceğinin olanaklarını yoklamıştır. Konturları yok eden ve nesneler arasındaki sınırları bir sisin içerisine sokan Leonardo, daha önce Avrupa’da kimsenin görmediği bir mekan yaratır, bu mekanın içerisinde insanı ve peyzajı hiç olmadığı kadar bir bütün haline getirir. Bu kavramın değil, deney(im)in resmidir.

[1] Günümüzde bunun tüm retina boyunca olduğunu biliyoruz.

[2] Da Vinci, L. (1970). The Notebooks of Leonardo da Vinci. New York: Dover., s.121.

[3] Da Vinci, L. (1970). The Notebooks of Leonardo da Vinci. New York: Dover., s.50.

[4] Da Vinci, L. (1970). The Notebooks of Leonardo da Vinci. New York: Dover., s.14-16.

[5] Da Vinci, L. (1970). The Notebooks of Leonardo da Vinci. New York: Dover., s.296.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

YAZARIN DİĞER YAZILARI