Perşembe, Nisan 25, 2024

Küreselleşme v2.0

İslam Özkan
İslam Özkan
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Son olarak Gazete Duvar’da yazılar yazdı, söyleşiler yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora yapmıştır.

Küreselleşmenin ikinci dalgası Asya’dan geliyor. Bugün dünyanın her yerinde, Güney Kore, Çin ve Hindistan’dan televizyon, bilgisayar, cep telefonu, klima vb. teknolojik eşya bulunmayan bir ev bulmak zor… 

Abdülilah Belkaziz’in El Kaleej’de yayımlanan yazısından çevrilmiştir.

Genel olarak Batılı özelde ise Amerikan bir karakter ortaya koyan küreselleşmenin ilk dalgasından sonra bugün, çoğu ABD ve Avrupa coğrafi alanı dışında gerçekleşen ve ana merkezleri Doğu Asya’da Çin, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkelerde yoğunlaşan ikinci bir dalgaya tanık oluyoruz. Bu yeni dalga, Amerika ve Afrika kıtalarının güneyindeki diğer merkezlerde; Brezilya ve Güney Afrika gibi ülkelerde de yavaş yavaş gelişiyor.

Küreselleşmenin Batılı özellikler gösteren ilk dalgası, diğerlerinden, tüm yeryüzünde üretimin ekonomik, bilimsel, teknolojik, medya vb. gibi bütün alanlarında, kaynakların Batı’nın üstünlüğü için geliştirilmesi yönüyle temayüz etmekteydi… Bu durum ise Batı ile Doğu ve Güney’in oluşturduğu blok arasındaki eşitsiz gelişme alanındaki uçurumu derinleştirmekteydi. İki dünya arasındaki bu boşluğu belirginleştiren şey, küreselleşmenin ilk dalgasının Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve “sosyalist” kampın dağılmasıyla ilişkilendirilmesiydi. Bu, küreselleşmenin uyanışına hamledilen Batı atılımının, Soğuk Savaş döneminden miras kalan uluslararası sistemde güç dengelerinin çökmesi ve kutuplaşmanın ortadan kalkmasından sonra kendisine karşı itirazcı bir güç görmeyebileceği anlamına geliyordu.

Ve yaklaşık on-on beş yıl sonra, küreselleşme alanında rekabet yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlayarak ABD, Japonya ve Avrupa’nı bu alandaki tekelini -göreceli olarak- kırdı. Belki de Asya ülkelerinde rekabet alanına giren ilk ülke, Amerikan ve Japon deneyimlerinden doğrudan faydalanan Güney Kore olmuştur. Ancak, Çin ve ardından Hindistan’ın küreselleşme alanında yaşanan rekabete dahil olması, uluslararası denklemleri kesinlikle değiştirmiştir. Bu ülkeler, coğrafi olarak Güney Kore’nin yüzlerce katı büyüklüğünde ülkeler olup demografik güçleri dünya nüfusunun üçte birine denk gelmektedir. Onlara rekabette büyük avantajlar sağlayan muazzam kaynaklardan bahsetmiyorum bile.

Küreselleşmenin bu yeni ve daha yüksek ilerleme ve nüfuz aşamasına girmesinden sonraki on beş yıl içinde Doğu Asya ülkeleri, Batı’nın başlıca küresel merkezleriyle denklik eşiğine ulaşarak rekabette büyük adımlar attılar. Bugün dünyanın her yerinde, Güney Kore, Çin ve Hindistan’dan televizyon, klima, bilgisayar (Hindistan yazılımlı) veya cep telefonu, hayati kullanımlar için elektronik cihazlar, araba vb. gibi teknolojik eşya bulunmayan bir ev bulmak zor. Asyalılar bu alandaki yeteneklerini konuşturup Batılıların ürettiklerinden daha üstün ürünleri Batılı toplumlara ve tüketicilere empoze ettiler. Asya ülkeleri bunu, Batı’nın dünya pazarlarını süpürüp mallarını ve ürünlerini empoze ederek diğer ülkelerin ulusal ekonomilerini öldürmek için kullandığı küreselleşme mekanizmalarını yani serbest ticaret sistemini kullanarak yaptı! Batılı ülkeler – ABD’nin her zaman Çin’e yaptığı gibi – endüstrilerini ve ürünlerini korumak için Asya ürünlerine vergi koymaya başvursalar da bu, Asya’nın merkezi ülkelerini bu ülkelerin pazarlarını ürünlere boğmasına engel olamadı.

İngilizcenin egemenliği doların gücüyle eş değerdedir. Gelecekte terazinin kefesi Çin’den yana olacak. Ancak Çin’i olumsuz yönde etkileyecek bir unsur varsa o da Çincenin uluslararası bir dil olmaması ve bu potansiyele sahip olmamasıdır.

Batı’daki küreselleşme merkezlerinden bahsettiğimizde, aslında üç ana merkezden (ABD, Japonya ve Almanya) bahsettiğimizi, geri kalanların ise sınırlı bir etkiye sahip olduğunu söylemek gereksizdir. Bununla birlikte, ABD’nin bu merkezlerdeki konumunu, yalnızca aralarındaki en büyük, en zengin ve en eski kapitalist ülke olduğu için ya da dünyanın çoğu yerindeki etkisinin anlaşmalarla ve bazen de, askeri üsler tarafından desteklenmesi nedeniyle değil, daha ziyade dünya ile ilişkilerinde en yaygın dili kullanması nedeniyle elde ettiğini söylemeliyiz. İngilizce, sadece küresel iletişimde değil, aynı zamanda bilgi sistemlerinde, elektronik kullanımlarda ve pazarlamada de referans dil olarak kabul ediliyor. Bu durumda dilin egemenliği, küresel para sisteminde doların gücü ile eş anlamlı hale gelmek üzeredir. Bu açıdan Batılı küreselleşme sisteminde Amerika’nın tek kutupluluğuna dair söylenenler, Çin’in Doğu Asya küreselleşmesindeki konumu için de geçerlidir. Bu nedenle, gelecekte küresel rekabette meydana gelecek şiddetli dalgalar, bu iki büyük ülke arasında olacak ve bugün, büyüme alanında gösterdiği rekor ilerleme oranları göz önüne alındığında muhtemelen de terazinin kefesi Çin’den yana olacak. Ancak Çin’i olumsuz yönde etkileyecek bir unsur varsa o da, Çincenin uluslararası bir dil olmaması ve bu potansiyele sahip olmamasıdır.

Bizim ilgilendiğimiz şey, küreselleşmenin artık büyük Batılı ülkelerin tekelinde özel bir Batılı endüstri değil, Batı dışındaki diğer ülke ve ulusların üretimine katıldığı ve meyvelerinden yararlandığı küresel bir fenomen olmasıdır. Küreselleşmenin başına gelen, atası kapitalizmin de başına geldi. Kapitalizm önce Avrupalı ve Batılı bir fenomen olarak işlemeye başladı ve iki yüzyıl sonra küresel hale geldi. Tarihin mantığı budur, zıtlıkların çatışmasına yol açan diyalektik mantık sayesinde aktörler arasında etkileşim yaşanır, böylece paylar birbirine yaklaşır ya da eşitlenir; roller tersine döner.

(*) Abdelilah Belkeziz, Rabat’taki Muhammed V Üniversitesi’nden felsefe doktorasına sahip çağdaş bir Faslı yazardır. Rabat’taki Fas-Arap Forumu’nun Genel Sekreteri ve aynı zamanda daha önce Beyrut’taki Arap Birliği Araştırmaları Merkezi’ndeki çalışmaların direktörüdür. Bu yazı BAE’de el Khaleej adlı gazetede yayınlanan makalenin Arapça orijinalinden tercüme edilmiştir.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

İslam Özkan
İslam Özkan
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Gazeteciliğe Selam gazetesinde başladı. Bir dönem kitap yayıncılığı alanında faaliyet gösterdi. Ardından Filistinhaber, Time Türk, Dünya Bülteni, Birleşik Basın gibi internet sitelerinde editörlük, TRT Arapça, Kanal On4, Kudüs TV gibi televizyonlarda haber müdürlüğü ve TV 5'te program moderatörlüğü, bazı Arap televizyon kanallarının Türkiye temsilciliğini yaptı. Son olarak Gazete Duvar’da yazılar yazdı, söyleşiler yaptı. Halen Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyoloji ve Antropolojisi'nde doktora yapmıştır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI