Çarşamba, Nisan 24, 2024

Küresel büyüme sorunu ve para politikanın etkisizliği

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.

Dünya ekonomisinin karşı karşıya kaldığı riskleri ve para politikasının tek başına bu risklerin üstesinden gelemeyeceği konusu bu yazımın temel argümanıdır. Elbette risk sıralamam kendi iktisadi düşüncelerimin ürünüdür.

IMF başta olmak üzere küresel finansal kurumlar yayınladıkları raporlarda 2022 yılı için küresel büyüme beklentilerini düşürüyorlar. IMF hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için büyüme oranlarının düşeceğini, 2021 yılında % 6 büyüyen Dünya ekonomisinin 2022 yılında %4.4 büyüyebileceğini tahmin etmiştir.

IMF ve diğerlerinin söz konusu tahminlerinde, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaşın tetiklediği, enerji ve gıda enflasyonunun olumsuz etkileri ön plana çıkmaktadır. Özellikle Euro bölgesi için stagflasyon beklentisi çok daha güçlü bir vurgu olarak karşımıza gelmektedir.

Dünya ekonomisinin karşı karşıya kaldığı riskleri ve para politikasının tek başına bu risklerin üstesinden gelemeyeceği konusu bu yazımın temel argümanıdır. Önce riskleri sıralayalım. Elbette risk sıralamam kendi iktisadi düşüncelerimin ürünüdür.

Geçen hafta kale aldığım küresel borç dalgası, gelir eşitsizliğinin artması, çevresel kaygılar, savaşın yarattığı gıda ve enerji arz sorunları ile artan enflasyon/stagflasyon endişeleri ve finansal kısıtlılıklar/belirsizlikler en temel sorunlardır.

IMF ve diğerlerinin söz konusu tahminlerinde, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve bu savaşın tetiklediği, enerji ve gıda enflasyonunun olumsuz etkileri ön plana çıkmaktadır.

Elbette bu sorunlar kümesini genişletebiliriz. Çin ekonomisinin salgın krizinin etkisinde kalması ve küresel değer zinciri üzerindeki sorunların devam etmesi gibi. Diğer yandan yukarda saydığım sorunlar bir birleri ile ilişkilidir yani bir birlerini beslemektedirler.  Söz konusu geniş sorunlar kümesi para politikası araç sınırlılığı düşünüldüğünde para politikasının aşamayacağı kadar büyük ve karmaşıktır.

Örneğin Merkez Bankası çevresel sorunlara eğilebilir ve elindeki araçlarla çevreci politikaları destekleyebilirler ancak üretimde çevreci dönüşüm için güçlü maliye politikaları gereklidir. Ya da merkez bankalarının enflasyon kaygıları ve daraltıcı politika tedbirleri küresel finansal riskleri artırabilir, finansal koşulları daraltabilir ve bu küresel borç krizi riskini daha da büyütebilir. Fed’in politika faizi ve varlık alımlarına ilişkin kararları bu konuda belirleyici role sahiptir.

Büyük merkez bankalarının salgın döneminde uyguladıkları aşırı parasal genişleme finansal ürünlerin fiyatlarını yükseltmiş ve zenginler ya da tasarruf yapabilenler lehine gelir eşitsizliğini büyütmüştür.

Özellikle 2022 yılında açık biçimde etkisi görülen salgın sonrası arz katılıklarının enflasyon etkisi karşısında uygulamaya konulan veya önerilen geleneksel ortodoks reçete de söz konusu gelir eşitsizliklerini artırıcı dinamikler taşımaktadır. Özellikle mali alan tartışması ve sorun olarak gösterilmesi bu bağlamda endişelerimi artırmaktadır.

TÜRKİYE’DE ENFLASYONA KARŞI POLİTİKALAR EŞİTSİZLİĞİ BÜYÜTÜYOR

Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu yüksek enflasyon ve dolarizasyon sarmalına karşı uygulanan politikalar soruna kalıcı çözüm olmayıp gelir eşitsizliğini büyütücüdür. Kur korumalı mevduat hesabı ve türevleri ve en son olarak düşünülen enflasyona endeksli tahvil uygulaması tasarruf yapabilenlerin lehine tasarruf yapamayan emekçilerin ve işsizlerin aleyhine olacak biçimde gelir eşitsizliğini artırabilecek politikalardır. Bunun karşısında önerilen sıkı para ve sıkı maliye politikasına dayalı Ortodoks reçete de yine gelir eşitsizliklerini büyütebilecektir.

Öte yandan Türkiye üzerinde meselenin diğer bir boyutu da aşırı kredi genişlemesinin gelir eşitsizliklerini artırıcı etkisidir. Bu iki biçimde olmaktadır; Birincisi enflasyon oranın altında oluşturulan kredi faiz oranları krediye ulaşabilenlere yönelik bir rant aktarımıdır ki bunu daha önceki yazılarımda belirtmiştim.

Diğer mekanizma ise krediye ulaşabilenlerin tekelci güce ulaşabilmeleriyle ilgilidir. Özellikle bu sayede oluşan birden fazla konut sahipliği ve elbette ucuza vatandaşlık politikasıyla birlikte yoksullar için barınma problemleri yaratmaktadır. Ancak inşaat dışındaki sektörlerde de artan tekelleşme eğilimleri kar enflasyonunu büyütmekte ve emekçi kesimin yaşadığı gelir erozyonunu artırmaktadır.

Diğer yandan artan tekelleşmenin para politikasını etkisizleştirdiği artık IMF tarafından da kabul edilmektedir. IMF de çıkan ve Duval vd (2021) de kaleme alınan yazının konusu da tam olarak artan tekelleşmenin para politikası üzerindeki etkisidir. Yazarlara göre salgın dönemi büyük şirketlerin piyasa gücünü arttırdı. Yazarlar, büyük piyasa gücüne sahip firmalar yüksek karlar nedeniyle para politikası kararlarına daha az tepki verdiklerini söylemektedirler. Bu görüşe katılıyorum. Dolayısıyla tekelleşmenin arttığı koşullarda salt para politikası des-enflasyon süreci için yeterli olmayacaktır. Özellikle doğal-tekellerin kamulaştırılması konusu hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için ele alınması gereklidir.

Küresel ekonomiyi tehdit eden ve para politikasını iktisadi sorunlar karşısında para politikasını yetersiz bırakabilecek bir diğer durum ise Çin ekonomisi kaynaklıdır. Salgın krizinin genişleyerek sürmesi ve Çin ekonomisinin ihracat ve üretim merkezi olan şehirlere yayılması arz kaynaklı enflasyon etkilerini büyütebilecek ve küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyebilecek bir süreci barındırmaktadır. Çin ekonomik yavaşlaması aynı zamanda Çin’in varlık fiyatlarındaki oynaklığı büyütürken gelişen piyasa ekonomileri para birimleri cinsinden varlıkların değerlerinde/borsalarda çöküşe neden olabilecek bir dinamik, bulaşma etkisi de yaratabilir. Yani Çin ekonomisinin beklentilerin üzerinde yavaşlaması hem ticaret kanalıyla hem de finans üzerinden Dünya ekonomisi olumsuz etkileyebilecektir. Bu para politikasını çaresiz bırakabilecek bir dışsal şoktur.

Çin kaynaklı sorunun Türkiye üzerindeki etkisi ticaret kanalından çok finans kanalından olacaktır. Bu elbette kur baskısı anlamına geliyor. Bayram yazısı kısa olur 🙂

Tüm okuyucularımın Ramazan Bayramlarını en içten dileklerimle kutlarım.

IMF, Duval vd (2021) için link:

https://blogs.imf.org/2021/07/21/taming-market-power-could-also-help-monetary-policy/ 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Baki Demirel
Baki Demirel
Doç.Dr Baki Demirel Gazi Üniversitesi lisans ve doktora programlarından mezundur. Gazi Üniversitesi İktisat Bölüm Araştırma Görevlisi olarak tamamladığı doktora sonrasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İktisat Bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak devam etmiş daha sonra Yalova Üniversitesi İktisat Bölümüne geçiş yapmıştır. Halan Yalova Üniversitesi İktisat Bölümünde öğretim üyesi olan Baki Demirel, açık ekonomi makro ekonomi, döviz kuru sistemleri ve para politikası üzerinde çok sayıda ulusal ve uluslararası dergide yayınlanmış makalesi bulunmaktadır.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI