İktidarın söylemini benimser; o söylem ile iktidara karşı üstünlük kurmaya kalkışırsanız, sonunuz hüsrandır. Yarattığınız hayal kırıklığı da cabası...Siz siz olun; kendiniz olmakta ısrar edin. Zira sıkça tekrarlandığı üzere “yıkılmaz olan, doğru duvardır”. 14-28 Mayıs yenilgisinin üzerinden neredeyse iki ay geçti ve hâlâ hepimiz yaşadığımız sarsıntının etkisinden kurtulabilmiş değiliz. Oysa yenilgilere alışmış bir geleneğimiz var. Yaşadığımız hemen her yenilgiden sonra hepimizin ezbere bildiği Samuel Becket’in, “Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil” sözünü bir mütemmim cüz gibi tekrar edip durmuşluğumuz çoktur. Nedense bu sefer öyle olmadı; muhalefet yerle yeksan olmuş bir görüntü çiziyor. Öyle anlaşılıyor ki İYİ Parti, seçimden çok önce “yangında ilk terkedilecekler” listesini yapıp, listenin başına da CHP’yi koymuş. AKP’nin dışladıklarıysa oradan öğrendikleri “kırıntılar” ile başarılı olurken, CHP’nin okların hedefine konulmasına vesile olduklarının farkında oldukları anlaşılıyor. Yeşil Sol ve TİP ise kendi “alemlerindeler”; dünya yansa onların “bir korum otları yanmıyormuş gibi” bir hâlleri var. Bu arada Can Atalay’ın, ilk derece mahkemenin verdiği ceza henüz kesinleşmeden milletvekili seçilmesine rağmen tutukluluğu sürüyor. Üstelik Atalay ve benzer konumdakilerin çıkma umuda bir başka bahara ertelenmişken, bu kez, yaptığı etkili muhalefetin susturulması için bahane aranan Merdan Yanardağ, hatırlatmış olduğu evrensel bir hukuk kuralı nedeniyle tutuklanmış oldu. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere vekillikleri sona erenler hakkında düzenlenen fezlekelerin hangi sonuçlara yol açacağını ise bekleyip göreceğiz. HER YOLU MÜBAH GÖRMEK İktidarın, 14-28 Mayıs sonrası atomize olmuş muhalefeti daha da dağıtmak için fırsat kolladığını ve bu fırsatları 31 Mart 2024’de, başta Ankara ve İstanbul olmak üzere somutlamak için gece gündüz çalıştığını da görüyoruz. Rakamlar, iktidar açısından büyük şehirlerin öyle “kolay lokma” olmadığını gösteriyor olsa da dağınık muhalefetin yenilgi sonrasını yönetememesi nedeniyle iktidarın moral üstünlüğünü ve motivasyonu ele geçirdiği görülüyor. Muhalefetin seçim sonrası süreci yönetemediği doğrudur ama bu doğrunun bir başka gerçeğin üstünü örtmesine de izin verilemez. Nedir o? İktidarın insanlığın evrensel birikimini önemsizleştiren algı yönetimine muhalefetin de bilerek yahut farkında olmadan katkı verdiği gerçeğidir. AKP, İktidar olduğu günden beri “amaca varmak için her yol mubahtır” anlayışıyla hareket ediyor. 2007’de e-muhtıra, 2011’de Balyoz-Ergenekon, 2015’de “beyaz toros”, 2017’de mühürsüz oy, 2018’de ittifak mantığıyla sonuç alan iktidarın titizlikle uyduğu herhangi bir evrensel ilke olmadığını biliyoruz. İşin ilginci sonuç aldığını da görüyoruz. Muhalefetin “endazesi”nin de bu noktada kaçtığı anlaşılıyor. İnsanlığın evrensel ilkeleri silikleştikçe iktidarın kazanması, muhalefeti de “amaca varmak için her yol mubahtır” çıkarcılığına ulaştırdığı anlaşılıyor. Oysa aslı varken kimse kopyasının peşine düşmeyeceği gibi gerçeklerin tersyüz edilmesine de katkı vermiş olmalarıdır bugünkü yenilginin asıl sonuçları.
İnsanlığın evrensel ilkeleri silikleştikçe iktidarın kazanması, muhalefeti de “amaca varmak için her yol mubahtır” çıkarcılığına ulaştırdığı anlaşılıyor.
BOYNUZ KULAK İKİLEMİNE GİRMEK İyisi mi bu sıcak yaz günlerinde sizi bir masal ile baş başa bırakalım. Masal bu ya, her nasıl olmuşsa boynuzlu hayvanlardan biri aslanı birkaç yerinden yaralamış. Öfkeden kudurmuş aslan; hemen bir ferman yayınlamış. “Bundan böyle hiçbir boynuzluyu görmeyeceğim buralardan.” Kalkıp göç etmiş boğalar, koçlar; gitmemekte direnenleriyse yaka paça orman dışarı etmişler. Aynı şey, keçiler ve geyikler için de yapılmış. Orman, ferah –feza bir hale gelince tavşanın biri hoplaya zıplaya gezerken, birdenbire kendi gölgesini görüp ürkmüş. “Eyvah” demiş, “şimdi yandık”. O sırada kazdığı çukura gizlenen cırcırböceği kafasını çıkarıp, etrafı kolladıktan sonra “neden?” diye sormuş. “Şu kulaklara bakar mısın?” diye sormuş tavşan, ardından da eklemiş: “Ya biri gidip de aslan krala, ‘böyle kulak mı olur, bunlar bildiğin boynuz’ derse?” Gülmüş cırcırböceği: “Yahu” demiş, “bütün gün şu çukura gizlenip sessizce gecenin olmasını bekliyorum. Dolayısıyla korkuyor olmanı benden daha iyi kimse anlayamaz ama hiç kulak ile boynuz bir olur mu? Bırak bu boş kuruntuları da gel şu gecesini gündüzüne kattığı hâlde evine aç dönen karıncanın hali ne olacak, ona dair iki çift laf edelim.”Ne kuruntusu?” diye itiraz etmiş tavşan; “benimkiler fazla uzun, hem uzun olmasalar kaç yazar, bu zamanda aslanın canı isterse kuzu kulağı bile boynuzdan daha tehlikeli olur. Zamanında Nemrut’un İbrahim’i attığı ateşi söndürmek için su taşıyan karınca dahil bütün orman ahalisi de onu onaylar.” Cırcırböceği gene itiraz etmiş: “Karıncaya da o kadar yüklenme; nihayetinde bu bir bilinç sorunu…”Ben de onu diyorum ya” diye itiraz etmiş tavşan ve eklemiş; “’komşusu açken tok yatan bizden değildir’ sözünü tekrar ede ede komşusuna her türlü kötülüğü müstahak gören bir orman oldu burası. İbrahim’in atıldığı ateşi söndürmek için diğerkâmlık gösteren karınca gitmiş; onun yerine ‘her koyun kendi bacağından asılır’ diyen nemelazımcı karınca gelmiş. Onun bütün gün çalışıp evine aç dönmesinin nedeni de bütün ormanı sarıp sarmalayan bu nemelazımcılık zihniyeti değil mi?”
İktidarın insanlığın evrensel birikimini önemsizleştiren algı yönetimine muhalefet de bilerek yahut farkında olmadan katkı veriyor.
KISSADAN HİSSE ÇIKARMAK Cırcırböceği, bakmış iş sarpa sarıyor; biraz daha eşelese iş dönüp dolaşıp kendi ayağına dolanacak, lafı yeniden tavşanın kulaklarına getirmiş: “Hem boynuzlar gerçekten tehlikeli. Varsayalım bir sinek boğanın sırtına konar da onu kovmak için boğa ani bir biçimde başını sallarsa neye yol açar bilinmez. Aslanın yasakladığı boynuzlar, gerçekten tehlikeli. Yoksa Allah’ın yarattığı kulağa boynuz dediği nerede görülmüş?”  “Sen” demiş tavşan, “Şam Valisi Muaviye’nin erkek deveye dişi dediğini ve gözlerinin önündeki erkek devenin dişi olduğuna yemin eden binlerce Şamlının içler acısı hâlinin anlatıldığı meseli bilmiyorsun galiba. Bu yüzden isterse kulağa boynuzun dik âlâsı da der. İşte o zaman ağzınla kuş tutsan da derdini kimseye anlatamazsın. Komşuların dahi sana inanmaz.” Derken elinde bir tutuklama fezlekesi bulunan çakal çıkagelmiş. Tavşan, “ama bunlar kulak” diye itiraz edecek olmuş. Susturmuş onu çakal: “Ormanda demokrasi var, kim bu demokrasiyi ihlal ederse bedelini öder.” Tavşan, kulaklarının boynuz olmadığını anlatmak için çaresizce çabalarken, tilki de ağzı kulaklarında onları izliyormuş. Tilkinin bu pek memnun hâli kurdu kuşkulandırmış. Yaklaşıp sormuş kurt: “Hayırdır, seni bu kadar keyiflendiren şey nedir?” Tilkinin cevabı ibretlikmiş: “Tavşanın yıllardır bizden sakladığı gerçek, nihayet açığa çıktı. Meğer tavşanın bize kulak diye anlattığı şeyler boynuzmuş.” Rivayet edilir ki o an kurdun ağzından dökülen sözler, zamanla insanlık alemi tarafından bir atasözü olarak benimsenmiş: “Kurdun adı çıkmış, tilki var baş keser.” Cırcırböceğine gelince… Kapatmış evinin kapılarını, perdelerden ışık sızmadığına emin olduktan sonra başlamış ev halkına vaaz vermeye: “Siz siz olun, kimseye güvenmeyin. Şu tavşana ne demeli? Kırk yıldır sessiz sakin bir komşu görünümündeydi. Neredeyse bizi de inandırmıştı efendiliğine. O kadar ki en küçük tıkırtıda bile saklanmasından hiç kuşkulanmamıştık. Meğer boynuzu varmış da o nedenle gizleniyormuş.” Masalın kıssası şudur: İktidarın söylemini benimser; o söylem ile iktidara karşı üstünlük kurmaya kalkışırsanız, sonunuz hüsrandır. Yarattığınız hayal kırıklığı da cabası... Siz siz olun; kendiniz olmakta ısrar edin. Zira sıkça tekrarlandığı üzere “yıkılmaz olan, doğru duvardır”.