Kulüp bize ne anlatıyor?
Peki, bu bebeğin adı ne? Acaba Sani, İvo, Roni gibi bir isim mi verilecek çocuğa yoksa hayatı daha kolay geçsin diye Murat, Selim, Ahmet mi konacak adı? Türkiye’de çok sayıda gayrimüslimin Türk adları taşıdığını görüyoruz.
Türkiye, tuhaf bir ülke. Siyaseten en büyük baskı dönemlerinden birini yaşarken bile durdurulamayan içsel bir devinim devam ediyor ve ortaya “zamanın ruhunu” falan gözetmeyen kusursuza yakın bir popüler-sanat ürünü çıkarıyor. Kulüp dizisinden bahsediyorum. Dört bölümlük ikinci sezonu da yayınlandı ve bence en az ilk sezon kadar etkileyici, cesur ve çarpıcı.
Türkiye tarihi, kabaca İttihatçıların başa geçmesinden -Selanik’in ve Makedonya’nın kaybedilmesinden sonra da diyebiliriz belki- beri Türkleştirme politikalarıyla birlikte yazılabilir hale geldi. Ermeni Kıyımı, Rum Mübadelesi, Dersim harekâtı, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül… Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı azınlıkların avukatlık gibi birçok mesleği yapmalarının yasaklanması. Asla subay, vali, kaymakam, tapu müdürü olamamaları… “Dönemin ruhu” Recep Peker ve Şükrü Saracoğlu gibi “Mussolini sevici” isimlerin de Tek Parti içinde yükselmesine imkân tanıdı. Kimilerine göre, “Cumhuriyet’in üçüncü adamı” olan Mahmut Esat Bozkurt’un meşhur sözü 1930 senesine aittir: “Benim fikrim, kanaatim şudur ki, bu memleketin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.” Türklüğün bu ülkede yaşayan herkesi kapsamadığı birçok yerde görülür. Mesela, okullarda Türk Müdür Yardımcısı denirken o kişinin “ırkından” bahsedildiği iyice açıklanır. Dizide Kürşat’ın Niko’ya (Orhan Bey) söyledikleri de Mahmut Esat’a bir göndermeydi.
Kulüp, bütün bu meseleleri cesurca ele alıyor. İlk sezonda Varlık Vergisi faciası anlatılırken ikinci sezonda sıra 6-7 Eylül olaylarına geliyor. Sanırım gökkubbe altında 6-7 Eylül olaylarına dair söylenmeyen söz kalmadı. Akademik çalışmalar yapıldı, kitaplar yazıldı, o günü yaşayanlar tanıklıklarını aktardılar. Örneğin, ailesinin dükkânı Gümüşsuyu’nda yağmalanan -o dönemde aynı zamanda Türk Milli Atletizm Takımı sporcusu- Herkül Millas, İstanbul’da neler olduğunu, o yaşananların nasıl bir duygusal kopuş yarattığını anlattı. Babasının o günden sonra Türkiye’den gitme kararı verdiğini ve Atina’ya yerleştiklerini, bir daha da asla Türkçe konuşmadığını söyledi. İzmir’de yaşananları da Baskın Oran’dan dinledik, okuduk. Daha sonra ise bütün bunların aslında devlet tarafından organize edildiğini öğrendik. Sabri Yirmibeşoğlu bu işi ballandıra ballandıra anlattı. 6-7 Eylül olaylarına yol açan görünüşte bir gazete manşetidir: Güya, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atılmış. Bunun bir devlet operasyonu olduğu bizzat bombacının Nevşehir Valisi olarak memuriyetinin son bulmasıyla apaçık görüldü.
Gelelim, diziye. İkinci sezonda kuru kalabalıkların başrolde olduğunu görüyoruz. Devlet, ekalliyetlere bu ülkede yaşam hakkı tanımadığını kafalarına vura vura göstermeyi kararlaştırmış. Provokasyon kısmını özel harpçi profesyonellere -dizideki Kürşat karakteri- vermiş. Onlar da bu provokasyonu organize ettikleri için yeterli bir ganimet elde edecekler. En nihayetinde, bütün bu yaşananlar bir sermaye aktarım süreci. Yağmadan kendilerine de pay düşecek.
İkinci sezonu, ilkine göre daha “romantize” edilmiş bulanlar senaryonun biraz sulandırıldığına dair yorumlar yaptılar. Bun katılmıyorum. Bir belgesel gerçekliğinde dizi çekilmesinin yaşananları daha iyi aktaracağını düşünmüyorum. O yüzden de Matilda’nın İstanbul’da kalması, Çelebi’yle o aşkı yaşamaları tarihi gerçekliğe aykırı gibi gözükse de beni mutlu ediyor. Matilda’nın gidip gitmemesi değil mesele, zaten yüzbinlercesi gitti ama Çelebi, Aziz olmaktan vazgeçmişken bence en azından Matilda için mutlu son yakıştı. Son sahnede karamsarlığın verildiği ışık gibi detaylar muhteşem.
İkinci sezonda aklımı kurcalayan bir şey var: Malum, Raşel’le İsmet’in bir bebekleri oldu. Biz bu bebeğin doğduğunu öğrendik ama adını bilmiyoruz. Bu bebeğin babasız büyüyeceğini tahmin edebiliriz. Evet, İsmet o yağmacı, linççi kuru kalabalıktan biri değildi ama öyle görülmesi de mukadderdi. Raşel de bu kez onu tercih etmeyerek annesiyle Kulüp’e gitti.
Peki, bu bebeğin adı ne? Acaba Sani, İvo, Roni gibi bir isim mi verilecek çocuğa yoksa hayatı daha kolay geçsin diye Murat, Selim, Ahmet mi konacak adı? Türkiye’de çok sayıda gayrimüslimin Türk adları taşıdığını görüyoruz. Hatta “Mehmet” gibi Müslüman isimler bile taşıdıkları oluyor. Dışarda yağma devam ederken doğan bu bebeğin adı ne olacak acaba? İstanbul’da kalmakta inat eden Matilda ile Raşel kendi geleneklerine uygun bir ad mı verecekler ona? Yoksa tacize uğramasının önünü almak için bir Türk ismi mi? Bence bu çok önemli, zira bu ülkede birlikte yaşarken bile sürekli varoluşsal hesaplar yaptığımızı gösteriyor.
Cumhuriyet tarihi boyunca bir tek gayrimüslimin albay olamadığı, liyakate sahip olsa da vali atanamayacağı bir ülke burası. Sonra, “Türkiye Türklerindir,” deyince bunun kapsayıcı olduğunu anlatmak için bin dereden su getiriliyor. Hani eşitlik? Nerede?
Kulüp, bu konularla pek de haşır neşir olmayanları düşünmeye, yaşananları ötekinin açısından görmeye, hissetmeye çağırıyor. Çok değerli bir çaba bu.
Merak edenler için Kulüp’ün ilk sezonu için Karar’da yazdığım yazı: https://www.karar.com/gorusler/kulupun-ilk-sezonu-uzerine-1641822
Yorumlar
Popüler Haberler

MHP’li Erzincan Belediyesi'nde köpek katliamı: Canlı canlı gömdüler!

Kabine kulisi: Yerlikaya gidici, yerine iki isim düşünülüyor

1.3 milyar TL borç: 30 yıllık Peyman Kuruyemiş iflasın eşiğinde

Ege Denizi art arda sallanıyor: Depremler neden yaşanıyor?

Grup toplantısı yapmamıştı: MHP'den Bahçeli'nin kalp rahatsızlığı iddiasına açıklama

Üniversitenin SOCAR ile işbirliğini eleştiren asistanın sözleşmesi yenilenmedi