Cuma, Nisan 19, 2024

Küçük burjuva ideolojisi, yurttaşlık bilinci mi? Yoksa işçi sınıfı bilinci mi?

Emek sömürüsünün üstünü örtmek, tekil olaylara yoğunlaşmak, AB, BM, devlet kurumları fonlarıyla beslenen STÖ’lerin, aktivistlerin işi oldu. Solun bütüne odaklanıp sınıfa karşı sınıf ısrarı devam etmeli. Şimdi bu daha fazla gerekli.

Avrupa’da Kapitalizmin restorasyonuna ihtiyaç duyulduğu an başlayan demokratikleşme ve devreye sokulan Sivil toplum Örgütlerinin aracılık ettiği süreç, Burjuvazi iktidarının hemen ardından karşısında sınıf yerine yurttaş görmeyi tercih ettiği zaman tartışmaya açıldı. Sınıfa karşı sınıf mı? Yâda sınıfa karşı bilinçli yurttaş mı?

Türkiye’de ise 90’ların sonunda sol ideolojide de büyük bir yer tutan toplumsal ve siyasi yeniden yapılandırma gerçek değil, gerçek olan AB düşleriyle demokratikleşme adımlarının atılıp daha rahat bir yaşam. Özal dönemi ile başlayıp Susurluk olaylarından sonra da devam eden gelişmeler solun da aklına yatmıştı. Derin devletin karanlığından kurtulmak için lambaların kapatılması ve yeniden açılması, ordunun durmadan siyaset alanına sopa sallamasından yorulmuş bir toplumun yurttaşlık bilinci geliştikçe özgürlük alanları da artacaktı. Devletin derininden, ordunun darbecisinden kurtulup refah içerisinde bir kapitalizm düşü ortaya atıldı.

Ulusal kimlikler, cinsiyet farklılıkları üzerine düşünülmeye değer meseleler oldu. Devlet bu konuda yardımcı olacak adımlar atmaktan geri durmadı. Türkiye’de Kürtlerin, Ermenilerin ve diğer uluslara ait insanların en temel hakkı olan ana dilleri büyük bir baskıya maruz bırakıldı. Tek dil dayatması Cumhuriyet tarihinin tamamında mevcut. Kürtlerin başlattığı ulusal kurtuluş savaşı sonucunda devletin köy boşaltmalar dahil bir sürü yapmış olduğu zulüm belleklerdeki yerini aldı.

Kadınların kadın oldukları için uğradıkları fiziksel, sözlü şiddetin yanı sıra günlük hayattaki dilin de buna evrilmesi başlıca bir sorundur. Yine eğitime erişimde yaşadıkları güçlük, çocuk yaşta evliliğe zorlanmaları hiçte geri plana itilecek meseleler değil.

Peki, bayram değil seyran değil küçük burjuva ideolojisine neden geldik?

Ankara’da sokakta lif satarak geçimini sağlayan yaşlı bir teyzenin röportajı gündem oldu. Teyze röportajın tamamında özet olarak şunu söylüyordu. Bu kapitalizm iflah olmaz. Teyzeye hak veren yüz binler vardı. İçlerinde yıllarca kapitalizmin iyileştirebileceğini söyleyenlerden, AKP’nin Kürt sorunu çözeceğini iddia edenlere, AKP Anayasasına yetmez ama evet diyen kesiminden tutun da, Kemalistlere, kadınlar özgür olsa dünya yerinden oynarı savunanlara kadar uzun bir yelpaze de destekçisi vardı.

Aslında bu durum şaşırtıcı değil. Emekleriyle geçinen kalabalık bir toplam da git gide böyle düşünmeye başladı. Bu durum kriz içerisindeki kapitalizm için bir risk oluşturuyor. Yalnızca Türkiye’de değil Dünyada da böyle düşünenlerin sayısı artıyor.

Marksizm’in temel iki sınıf vurgusu ve bu doğrultudaki çözümlemeleri orta sınıf ya da küçük burjuvaziyi yok saymalarına neden olmamıştır. Zamanla hangi sınıfsal yöne doğru kayabileceklerini eserlerinde yer vermişlerdir. İngiltere’de emekçi sınıfların durumu üzerine Engels’in eserinde ”Burjuva devrimlerinden sonra eskide kalmaya başlayacak köylülük, toprak sahipliği, zanaatkârlar vb. Ya bir üst sınıfa yani burjuvaya dönüşecekler ya da işçi sınıfının bir parçası olacaklar.” Bu tespit o dönem için erken ama gerçekliği zamanla sınanmıştır.

Lukacs’ın küçük burjuvazi ve köylüler için söylediği “onların sınıf çıkarları gelişmenin kendisine değil, sadece arızi belirtilerine yöneliktir; toplumun tüm olarak yapılanmasına değil, sadece toplumdaki parça parça belirti veya olaylara hitap etmektedir”.

Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle işçi sınıfı eskide kalmıştır, yerini kimlikler almıştır ısrarı; küçük burjuvazinin köklü değişimlere karşı hep bir tedirginlik içerisinde tutum takınması; sadece belli başlı olaylara duyarlılık göstermesi; işçi sınıfına da bunu dayatmak istemesi, bugün bu konuyu tartışmak istememe neden oldu.

Kürtlerin ve diğer ulusal kimlikteki insanların kimliklerinden kaynaklı maruz kaldığı acılara, sorunlara yukarda değindim. Hepsini konuşmaya sayfalar yetmez. Ancak emek sömürüsünü perdeleyecek ve gerçekten yaşanan sorunun çözümüne gidecek yolda yapısal, siyasi, toplumsal değişimler olmadan, yani sömürü mekanizması yıkılmadan kimlik sorunun çözüleceği iddiası düpe düz yalandır. Kaç tane Kürt emekçi çalışırken patronların almadığı önlemler yüzünden çalışırken öldü. Bir araştırma var mıdır? İSİG raporlarına bakmanızı öneririm. Özellikle inşaat sektöründe kaç tane işçi alınmayan tedbirler nedeniyle ölüyor?

Yine kadınların yol ortasında erkekler tarafından öldürülmesini her gün okuyor ve izliyoruz. Yaşam haklarının ellerinden alınması kabul edilebilir bir durum değil. Ancak kapitalist sistemin kadınlara tamamlayıcı emek gücü ya da yedek iş gücü rolü biçmesinin yaşamlarından alıkonulmasındaki oranını hesaplanabilir mi? Toplumsal yaşamda dinin yol göstericiliği ve iktidarların bunu tercih ediyor olmasının yani gericiliğin kadın cinayetlerindeki rolü nedir?

Eşcinsellerin tercihlerinden dolayı gördükleri toplumsal baskının, uğradıkları şiddetin görünmez bir yanı kalmadı. Görünen bir tarafı da çalışarak yaşamlarını sürdürmek zorunda oluşlarıdır. Sömürü onların hayatında önemli bir yer tutuyor.

Emek sömürüsünün üstünü örtmek, tekil olaylara yoğunlaşmak, AB, BM, devlet kurumları fonlarıyla beslenen STÖ’lerin, aktivistlerin işi oldu. Solun, sosyalistlerin kapitalizmin ortaya çıkarttığı olayların bütününe odaklanıp sınıfa karşı sınıf ısrarı devam etmeli. Şimdi bu daha fazla gerekli.

Kimlikler ve cinsiyetler üzerinden duyarlılığı tavan yapanların ve ısrar edenlerin yeri işçi sınıfının yanı değildir. Yerleri küçük burjuva ideolojisi ve dayattığı kültürüdür.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI