Dikkat edin, Müge Anlı’da suça karışmış kişiler hep saldırgan, suçlayıcı pozisyondadır. Kendi iftira ve yalanlarını destekleyen kişilerden birisi, olası bir durumda çark etsin, yol arkadaşını hemen hain ilan eder ve suçlamaya başlar.Korkunun etkisi sadece bu kadar mı? Hayır. Korku duygusu, öfke ile beraber saldırganlığı da beraberinde getirir. Saldırganlaşan kişi, kendisi ile aynı iklimde bulunan kişiler yerine, kendisinden ayrı düşünenlere karşı öfkelenir. Saldırganlaşır. Hırçınlaşır. Suçlayıcı bir dil ile karşıdakini yaralamaya, zayıflatmaya çalışır. Zayıflatmalıdır zira kendi güçsüzlüğü ortaya çıkmamalıdır. Dikkat edin, Müge Anlı’da suça karışmış kişiler hep saldırgan, suçlayıcı pozisyondadır. Kendi iftira ve yalanlarını destekleyen kişilerden birisi, olası bir durumda çark etsin, yol arkadaşını hemen hain ilan eder ve suçlamaya başlar. Bu TV programlarında gözlemlediğim kadarı ile suçlu insanların, aynı zamanda aşırı derecede hassas olduklarıdır. Zira her şeyden şüphelenir, her şeye şüphe gözlükleri ile bakarlar. Halk arasındaki argo tabiri ile “buluttan nem kaparlar.” Bu hassasiyet duygusu da o kişilerin işlerini zorlaştırmakta, zihin dünyalarında yarattıkları yalanlarla örülü dünyayı kontrol etmelerini güçleştirmektedir. Çünkü suçlu ve hassas kişiler, etraflarında olup biten bütün olayları takip etmekten, olaylardan kendilerine pay çıkarmaktan, bu olaylara yetişmekten yorulurlar. Psikolojileri harap olur. Öfkeleri de şiddetleri de artar. Gerginleştikçe gerginleşirler. Bir süre sonra içinden çıkamadıkları bu korku ikliminden kurtulmaktan da vazgeçerler. Artık bu kişiler kurtarılamaz bir durumda olduklarına inanacaklardır. Bu inanç ise onlarda kurguladıkları yalan, iftira ve suçlarla dolu dünyalarına daha sıkı sarılmalarına neden olacaktır. Yani bu kısır döngüden kurtulamayan bireyler, madem kurtulamıyoruz o zaman sıkıca sarılalım diye düşünürler. İşte korkunun esiri olmuş bireyler, vicdanlarının sesini bastırarak öfkeyi açığa çıkaran volkanlar gibidir. Yine TV ekranlarındaki korkunun esiri olmuş suçlulara baktığımızda gizlenen başka bir duyguyu da görebiliriz: pişmanlık. Pişmanlık duygusu da korkuya eşlik eden bir başka duygudur. Ancak ne var ki pişmanlık duygusu erdemli yüreklerde ortaya çıkar ve çıkması da zordur. Pişman olan biri, korku duvarını aşabilirse itiraf eder, gerçekleri kabullenir ve cezasını çekmeye razı olur. Ancak dediğim gibi pişman olmak herkesin yapabileceği bir erdem değildir. Pişmanlık, birden çok feragat edilmesi gereken duyguyu gerektirir çünkü. Korku duygusu yaşayan insanlar, aynı zamanda daha fazla yalan, hata, iftira, öfkeye ihtiyaç duyarlar. Gerçekleri inkâr maskesi ile gizlemek, kişilerin duygusal blokaja girerek başka olumlu duygulara kapanmasına da neden olur. Öfkelenerek kendilerini daha az suçlu, daha az sorumlu ve daha çok kurban hissederler. Çözülmemiş suçluluk, kafamızda alarmı kapatılmamış çalar saat gibidir. Eğer o alarm kapatılamıyorsa başka şeylere konsantre olmanızı zorlaşır. Suçluluk duygusu, sağlıklı düşünebilmeyi de zorlaştırır. Suçluluk duygusu iş, okul ya da genel hayat talepleri ile yarışırsa suçluluk genellikle kazanır. İzlenimlerim, aktif olarak suçluluk duygusunun konsantrasyon, yaratıcılık ve verimliliği düşürdüğü yönünde... Bir psikoloji araştırmasında şöyle bir cümle geçiyordu: “Hatalarının sorumluluğunu almayı tercih etmeyen insanlar, bunun onları daha güçlü kıldığını, diğer insanların kendi üzerlerinde daha fazla güç sahibi olduklarını düşünürler.” Birinin sizi hayal kırıklığına uğrattığı, düşüncesizce konuştuğu, bir şeyleri yanlış anladığı veya sizi bir şekilde olumsuz etkilediği anları düşünün. Bu kişi hatasını kabul etmediği zaman kendinizi mesafeli, savunmacı, huzursuz ve hayal kırıklığına uğramış hissedersiniz. Bu kişiyle olan ilişkiniz, bu kabul edilmeyen hatanın altında ezilir. Karşınızdaki kişi hatasını kabul ettiği zaman ise kendinizi daha rahat ve huzurlu hissedersiniz. Üstelik karşı taraf hatasını kabul edince, sizin de ilerideki hatalarınızı kabul etme olasılığınız artar. Hataları kabul etmek kaygı seviyesini ve öfke gibi duyguları da azaltıyor. Bir hatayı kabul etmek artık o konunun kapanmasını sağlıyor ve kişiler başka konulara ilgi gösterebiliyor. Bu sebeple hatalarını kabul etmek, ilişkilerin sağlıklı ilerleyebilmesi için son derece önem taşıyor. Halbuki, korku ikliminden çıkan ve hatalarıyla yüzleşebilenler belki kısa bir süre eleştirilecek, yadırganacak ama gerçekleri ifade etmenin vicdan rahatlığı ile daha huzurlu yaşayacak. Çünkü gerçekleri söylemenin, hakikatlerle yüzleşmenin, hataları kabul etmenin verdiği huzur en büyük makamlardan daha büyüktür. *Bu yazıyı derin bir psikoloji bilgisi iddiası ile ve hiçbir kurum ve kişiyi de hedef alarak yazmıyorum, ama psikoloji alanında uzman kişilerin yorum ve değerlendirmelerine de sunuyorum.
Editör: TE Bilisim