Cuma, Mart 29, 2024

Kişi başına gelir 9000 dolara dayanmış

Sorun sadece kişi başına gelirin nasıl arttırılabileceği değil, aynı zamanda bunu yaparken gelir dağılımını da iyileştirmek. Yani herkesi o telaffuz edilen kişi başı gelir düzeylerinden bir gelire erişebilir hale getirebilmektir.

Bana kalırsa, ekonomi konusunda geçen hafta iki dikkat çeken gelişme oldu. Birincisi ekonominin 2022’nin ikinci çeyrekte gösterdiği yüksek ekonomi performansıydı. İkincisi ise Sayın Sanayi Bakanımız Mustafa Varank’ın ekonominin kişi başı gelir itibariyle elde etmiş olduğu bir başarının varlığına kamuoyunu ikna etmeye çalışmasıydı. Hatta Sayın Bakanın, bu konuda bazı tanınmış iktisatçılarla girmiş olduğu polemik de gerçekten ilgi çekiciydi.

En azından bu tartışmalardan Sayın Bakanın iyi bir sosyal medya kullanıcısı olduğu, oradaki tartışmaların da sıkı bir takipçisi olduğunu gördük. Dahası kendi açıklamalarına yönelik yapılan eleştirilere karşı çıkışlarındaki medeni cesareti de takdirle karşıladığımı ifade etmek isterim.

Buraya kadar her şey doğal akışında; normal. Ama daha öncesinde Sayın Cumhurbaşkanımızın kişi başı gelir düzeyimizin neredeyse 9000 dolara eriştiğini söyleyerek vermeye çalıştığı mesajla yaratılmak istenilen algıya Sayın Bakanın destekleyici açıklamaları son derecede yanlıştı. Yapılan açıklamaları olgusal gerçeklerden uzak, sadece kişisel bir sadakat belirtisi olarak değerlendirmek yerinde olur diye düşünüyorum. Bu yanlışı polemiğe girmeden ele almak isterim doğrusu.

İktidar açısından zor bir dönemden geçiyoruz. Yüzde 7,6 olarak açıklanan büyümeye rağmen, ekonomi çok iyi performans göstermiyor. Enflasyon ve kurdaki artış kamuoyunda ciddi bir başarısızlık algısı yaratıyor. Elde edilen büyümenin tabana yaymada başarısız kalınması, büyüme oranının gerçekliği konusunda da inanırlık sorunu yaratıyor.

Vatandaş kendi cebine yansımayan bir büyümeye inanamıyor maalesef. Zaten açıklanan büyüme bülteninde yer alan büyümeden işgücünün I. çeyrekte aldığı 31,2’lik payın, ikinci çeyrekte 25,4 seviyesine düşmesi bu inanırlık sorununu daha da vahim hale getirmektedir.

Elbette Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Sanayi Bakanı’nın, kendi iktidarlarının bir başarısı olarak düşündükleri kişi başı geliri 2002 öncesini ile karşılaştırmaları ilk etapta bir başarı gibi görülebilir. Bunda herhangi bir beis yok. Ancak yirmi yıl iktidarda olan bir siyasi kadronun hâlâ yirmi yıl öncesini referans almasına da bir anlam verebilmek mümkün değil. Böyle bir karşılaştırmanın bilimsel açıdan pratik bir anlamı da yok zaten.

Zaten kamuoyu o günlerin başarısızlıklarının karşılığı olarak vermedi mi iktidarı AKP’ye? Beklenti neydi? Onlardan daha iyisini yapmak. O zaman böyle anlamsız karşılaştırmalar niye? Neden vatandaşın başarısız olarak nitelendirdiği bir dönemi sürekli gündeme getirip, karşılaştırma yapmak isteniyor?

Yoksa verilmesi gereken “bir diyetinin” olduğunu mu ima etmek istiyor birileri kamuoyuna? Öyleyse, yirmi yıl yetmedi mi o diyeti ötemeye?

Bu manasız karşılaştırmaların anlamı olsaydı, bugünkü Cumhuriyetin elde ettiklerini Osmanlı İmparatorluğu döneminin başarısız ekonomik performansı ile karşılaştırarak insanları tutabilmek mümkün olmazdı. Oysa yetkililerin sadece bu yirmi yıl içinde elde edilen başarı ve başarısızlıklara odaklanarak, bugün neyi yanlış yaptıklarını sorgulamaları daha doğru olurdu.

Bence bu kadar kısa sürede meydana gelen bu azalışın nedenlerinin sorgulanması gerekiyor. Anlaşılan kişi başı gelirin bugünkü seviyesini 2002 öncesindeki seviyelerle karşılaştırarak iktidarın bugünkü başarısızlığı gözlerden kaçırılmak isteniyor gibi.

Şimdi gelelim asıl meselemize.

Her türlü tartışmaya rağmen, ülkemizin resmi bir kurumu olan TÜİK’in kamuoyuna açıklamış olduğu verilere göre, 2016 yılında 10.964 Amerikan dolar kişi başına gelire ulaşmışız. O dönemleri hatırlayan biri olarak yetkililerin o günlerdeki söylemlerinde 25 bin dolarları telaffuz ettikleri daha dün gibi gözümün önünde. Ne oldu bu 25 bin dolarlık hedeflere?

Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımız çıkmış, kişi başına gelirimizin 9000 dolara dayandığından bahsederek kamuoyunda bir algı yaratmaya çalışıyor. Üstü kapalı olarak, “sıradan vatandaş nereden bilecek 2016 yılındaki gelir düzeyini” demek istiyor her hâlde.

Ama vatandaş biliyor. Çünkü o günlerde kişi başı gelirin eriştiği o seviyeleri siyasi gündem yapan da yine kendisiydi.

TÜİK rakamlarına göre, belli ki 2020 verilerine göre kişi başı gelirimiz 8599 Amerikan dolara gerilemiş. 2016 yılı kişi başı gelirimizden yüzde 21,6 daha düşük seviye bu. Yani dört yılda kişi başı gelirimiz yüzde 21,6 oranında azalmış.

Bence bu kadar kısa sürede meydana gelen bu azalışın nedenlerinin sorgulanması gerekiyor. Anlaşılan kişi başı gelirin bugünkü seviyesini 2002 öncesindeki seviyelerle karşılaştırarak iktidarın bugünkü başarısızlığı gözlerden kaçırılmak isteniyor gibi.

Ben baştan söyleyeyim.

Eğer bu şekilde ekonomi yönetilmeye devam edilirse, ortaya çıkacak kişi başı gelir düzeyini karşılaştırmak için, korkarım Türkiye tarihinde çok daha fazla gerilere gitmek gerekecek. Şayet hepimiz aynı gemideysek, gemideki diğer insanların dediklerine de kulak kesilmekte herkes için yarar var.

Seviyesi düşmüş hâliyle kişi başına gelir her kese eşit olarak dağıtılamamış. O 9000 dolar rakamı sadece bir yanılsamadan ibaret kalmış. Bence asıl sorulması gereken soru bu!

Mesele sadece kişi başına gelirimizin ulaştığı seviye meselesi değil. Aynı zamanda bunun sebepleri ve yol açtığı sorunların da bir arada düşünülmesi gerekiyor. Bunu da yetkililere ve kamuoyuna ben hatırlatmak istiyorum.

Grafik 1’de, bir nispi fiyat göstergesi olarak reel efektif kur ile dolar cinsinden kişi başına gelirin ülkemizdeki gelir dağılımı ile olan ilişkisi bir arada gösterilmektedir. Bundan amaç ilgili iki değişkenin gelir dağılımı ile ilişkisini basit bir şekilde ortaya koyabilmektir.

Grafik 1’in sağındaki eksende reel efektif kur, solunda ise dolar cinsinden kişi başına gelir gösterilmektedir. Grafikte kırmızı ile dolar cinsinden kişi başı gelir gösterilirken, bu fonksiyonun üzerinde yer alan aynı renkli kesikli çizgi de ilgili değişkenin trendini göstermektedir. Diğer yandan kesikli siyah fonksiyon reel efektif kuru gösteriyor. Bu fonksiyonun tam üstündeki noktalı çizgi ise, ilgili fonksiyonu genel eğilimin yönünü göstermektedir.

Kamuoyu ilgisini 20 yıl öncesine çekmek yerine, Sayın Bakanın bunun üzerine kafa yormasında yarar olurdu. Ülkede insanlar ortalamada fakirleştikçe, gelir dağılımı da sorun olmaya başlamış.

Şimdi şekilden gördüklerimizi kısaca özetleyelim.

Birincisi gelir dağılımındaki kötüleşme ile kişi başına gelirdeki düşüş birlikte gerçekleşmiş. Yani gelir dağılımı bozulurken, kişi başına gelirde de bir düşüş olmuş. Bence kamuoyu ilgisini 20 yıl öncesine çekmek yerine, Sayın Bakanın bunun üzerine kafa yormasında yarar olurdu. Ülkede insanlar ortalamada fakirleştikçe, gelir dağılımı da sorun olmaya başlamış.

Yani seviyesi düşmüş hâliyle kişi başına gelir her kese eşit olarak dağıtılamamış. O 9000 dolar rakamı sadece bir yanılsamadan ibaret kalmış. Bence asıl sorulması gereken soru bu!

İkincisi, sektörel manada bir gelir dağılımı göstergesi olarak düşünebileceğimiz reel efektif kur, son yıllarda çok hızlı düşüşler göstermiş. Zaten bu kamuoyunun bildiği gerçeklerden biridir.  Döviz bulma telaşına kapılmış ekonomi yönetiminin dolar karşısında TL’yi düşük tutma çabası, neticede hem kişi başına gelir düzeyinde düşüşle birlikte gerçekleşmiş, hem de gelir dağılımındaki bozulma ile. Bu da gösteriyor ki, reel efektif kurdaki düşme gelir dağılımında bozulma gerçekleştirmiş. Sanırım bu da Sayın yetkililerin asıl üzerinde durmaları ve çözüm üretmeleri gereken sorunları bir kez daha görünmez kılmıştır.

Sorun sadece kişi başına gelirin nasıl arttırılabileceği değil, aynı zamanda bunu yaparken gelir dağılımını da iyileştirmek. Yani herkesi o telaffuz edilen kişi başı gelir düzeylerinden bir gelire erişebilir hale getirebilmektir. Yoksa konu Sayın Bakanın yaptığı gibi, sadece bir yarış olarak ele alınırsa, vatandaşın gerçekten eriştiği refah konusunda ciddi bir yanılsama içine düşmüş oluruz.

Böyle kişi başı gelirlerdeki düşüşle birlikte bozulan gelir dağılımını görmeden, sadece kişi başı gelirin bugünkü seviyesini dikkate alıp, geçmiş ile karşılaştırma yapmak, bu rakamların içinde gizlenen, doğrudan gözlemleyemediğimiz gelirden en çok kimlerin yararlandığı gerçeğinin saklanmasına hizmet etmek olur.

Sayın Varank çok genç biri olarak, bu ülkenin saygın bir makamı dolduran bir kişidir.  Konuyu bu şekilde düşünecek deneyimi ve birikimi olmayabilir. Ama kamuoyu olarak bizlerin görevi Sayın bakanın da içinde bulunduğu yetkilileri, söylediklerinin arkasında saklanabilecek gerçeklere dikkatlerini çekmektir. Bundan sonrası elbette onların tercihi olacaktır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI