Cuma, Mart 29, 2024

Kimse bu insanların direneceğini beklemiyordu

Göktürk Kemerköy’de bölgenin tek deprem toplanma alanını hukuksuz imara açılmasına direnen bölge sakinlerinden Gülseren Onanç; “Kimse buradaki insanların ekonomik olarak iyi durumda oldukları için haksızlığa direneceğini beklemiyordu, ama direniş her gün büyüyor” dedi ve ekledi; “Burada sadece yeşil alan imara açılmıyor; medya bağımsızlığının ortadan kaldırılmasından kamu bankanın zarar ettirilmesine kadar bir sürü suç aynı anda işleniyor.”

Sunuş

Göktürk Kemerköy sakinleri bir aydan fazla bir zamandır, sitelerinin içinde bulunan AFAD web sitesinde halen “deprem toplanma alanı” olan yeşil alanının korunması için mücadele ediyorlar, direniyorlar. Yeşil alanının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle inşaata açılmasını, burada yapılmak istenen 600 villanın yapımına direniyorlar.

Kemerköy’de ne olduğunu, o direnişin öncülerinden olan Gülseren Onanç ile konuştuk. Onanç süreçte aynı anda pek çok suç işlendiğini ifade ederek; “Bütün bu süreçte neredeyse her kademede görevi kötüye kullanma söz konusudur. Bu kararları veren insanların bu devir geçtiğinde; “Ben siyasilerin dediklerini yaptım” deme şansı yok. Çünkü kanunsuz emiri yerine getirmek suç. Kaldı ki, siyasilerin yazılı emrinin olduğunu da sanmıyorum” tespitini yaptı.

Burada neler olduğuna girmeden önce biraz burayı anlatsanız…

Burası Kemerköy Sitesi. Burası Kemer Country Spor kompleksi ile birlikte 1987 de hayata geçirildi. Burası kurulduğunda tarla niteliğinde olan dere yatağı lejantında olması nedeniye taşkın ve sel risklerini altında bir bölge. Kemerköy projesi örnek bir yaşam alanı projesi olarak bu riskleri minimize edecek şekilde derecikler ve göletler yapılmış. Yıllar önce bizim de dahil olduğumuz bir grup insan burada ev satın alırken yeşil alanları ile birlikte satın aldılar. Birkaç ev sahibi tapularına yeşil alanları şerh ettirdiler ama büyük çoğunluğu bunu yapmayı gerek görmemiş. Yeşil alanlar Kemer Yapı tarafından işletilen Kemer Country Kulübü tarafından spor alanı olarak kullanılmış. Kimsenin aklına bu yeşilliğe devlet eliyle çöküleceği düşüncesi gelmemiş açıkçası.

Nasıl başladı o süreç?

2010 yılında Demirören, Kemer Country Spor Kompleksini borçlarını üstlenerek devraldı. Sonrasında Demirören, 2018 yılında Doğan Grubu’ndan içinde Hürriyet Gazetesi’nin de olduğu Medya Grubunu 890 milyon dolara satın aldı. Bu bedelin 750 milyon dolarını Ziraat Bankası’ndan çektiği 2 yılı ödemesiz 10 yıl vadeli krediyle ödedi. Bu kredi süreci Türkiye bankacılık tarihinin en büyük yolsuzluklarından biridir. Demirören Grubu kredi karşılığında Kemer Yapı’nın hiçbir değeri olmayan, yeşil ve spor alanı olarak tasdik edilmiş arazilerini ipotek gösterdi. İpotekten kısa bir süre sonra 4 Eylül 2018’de araziler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eliyle imara açıldı.

Kemerköy sakinleri bakanlığın kararına karşı çok sayıda dava açtı ve sonunda mahkeme, planın iptal edilmesine karar verdi. Bakanlık planda bazı düzenlemeler yaparak tekrar askıya çıkardı. Kemerköylüler bu plana karşı da dava açtı ve bu davayı da kazandı.

Sonuç olarak; Ziraat Bankası’na ipotek edilen arazilerin değeri tekrar sıfıra indi. Demirören’in başka bir varlığını teminat olarak gösterip Ziraat Bankası’ndan aldığı kredilerin vadeleri gelince ödemelerini yapması gerekliydi. Ziraat Bankası, Emlak Konut GYO A.Ş. ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın akıl almaz oyunu böylece sahneye koyuldu.

DEPREM REZERV ALANI İMARA AÇILDI

Peki Ziraat Bankası Kemerköy’e nasıl dahil oldu?

Demirören Grubu Ziraat Bankası’na olan borçlarını ödemedi. Demirören, Ziraat Bankası için finansal değeri olmayıp, Kemerköy sakinleri için eşsiz değere sahip yeşil arazilerini 2019 yılında Ziraat Bankası’na devrederek borçlarından sıyrılmayı başardı.

Ziraat Bankası, 780 milyon dolarlık batık kredisini kurtarmak için devraldığı bu yeşil alanların değerini arttırarak banka ve şirketlere rant sağlamak amacıyla Emlak Konut GYO ortaklık anlaşması ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİB) akıl almaz bir yola başvurdular. Kamu yararı yerine banka ve şirketlerin çıkarına hizmet ederek, bu yeşil alanları, Bakan oluruyla 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi hakkında Kanun” kapsamında “rezerv yapı alanı” ilan ederek yapılaşmaya açtılar.

Büyük Şehirlerde imar değişikliği ve plan yapma yetkisinin Büyükşehir Belediyelerinde olmasına rağmen, ÇŞİB 2018 ve 2019 yıllarında “ben yaptım oldu” diyerek imar planları yapmış, bu planlara karşı Kemerköy yaşayanlarının hukuki mücadeleleri sonucunda İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından yapılan bu planlar iptal edilmişti.

2020 yılında İBB, plansız kalan bu alanların imar durumunu ele almış ve 2003 yılındaki hüviyetine döndürerek, yeniden plan yapmıştı. Buna rağmen ÇŞİB, bu arazilerin plansız ve boş olduğunu ileri sürerek, İBB’nin yetkisini aşmak için, 6306 sayılı yasa gereği –bölgenin riskli alan olmamasına ve riskli yapı veya riskli alanlarla bu yapıyı ilişkilendirmeyerek- kanunda hülle yaptı ve Kemerköy’ün yeşil alanlarını yapılaşmaya açma kararı aldı.

Peki ranta ne zaman açıldı burası?

2022 yılında yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile yol açıldı. Cumhurbaşkanı bu yetkiye dayanarak aldığı karar ile yeşil alanlar ve afet olması halinde toplanma alanı olabilecek alanlar tekrar ranta açtı.

Açtığımız davaların sonucunu beklemeden Ziraat Bankası, Emlak Konut GYO ile yaptığı ticari iş birliği ile arazilerde zemin etütlerine başlayıp, yeşil alanları tarumar ediyor.

2022 yılında yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile yol açıldı. Cumhurbaşkanı bu yetkiye dayanarak aldığı karar ile yeşil alanlar ve afet olması halinde toplanma alanı olabilecek alanlar tekrar ranta açtı.

Hukuksal mücadelede bazı parseller için tedbir kararları alınırken ve bilirkişi raporları beklenirken Ziraat Bankası Emlak GYO ile ihaleye çıktı ve ihaleler Özyazıcı ve Cevahir İnşaat’a verildi. İhaleleri alan inşaat firmaları hukuksal süreci beklemeden inşaata başlamak istediler.

DİRENİŞ KAÇINILMAZDI

Ve siz de direnişe başladınız…

Evet. Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi Kemerköylülerin haklı mücadelesini savunmak, yeşil alanların inşaat rantına açılmasını engellemek için mücadele etmek üzere bir aydan biraz daha uzun bir süre önce kurulan bir sivil girişim. Biz Ziraat Bankası ve Emlak GYO’nun, “ihaleyi Özyazıcı ve Cevahir İnşaat’a verdik hadi bize kapıları açın” dediklerinde kapıların önünde nöbet tutacağımızı ilan ettik. Eyüpsultan Kaymakamlığı’nın site yönetimine yolladığı 31 Ekim sabahı inşaat firmalarının alana gireceğine ilişkin tebligatına direneceğimizi söyledik. Biz bunu söyledikten sonra 31 Ekim sabahı karşımızda bir polis ordusu bulduk. Sitemiz 650 kişilik polis ve çevik kuvvet polisi tarafından kuşatıldı. Polis yeşil alanlarını korumak isteyen Kemerköylülere şiddet uygulayarak, iş makinalarını ve kepçelere yol açıp onların yeşili talan etmesini gözledi.

Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi’(GYKG)’nin gönüllüleri’nin sayısı giderek artıyor, Kemerköy önündeki nöbetlerimiz 31 Ekim’den beri devam ediyor. GYKG, inşaatın bir an önce durdurulması ve bu hukuk ve doğa katliamına son verilmesini talep ediyor.

Türkiye’de Sivil örgütlenme neden önemli?

Toplumsal muhalefetin iki ayağı var. Bir tanesi politik partiler, diğeri sivil hareketler.  Bir toplumsal sorun çoğunlukla ikisi aynı anda sorunu sahiplenirse çözüme ulaşabilir. Türkiye’de sivil itiraz geleneğinin çok güçlü olmaması ve bundan da önemlisi ülkedeki otoriter rejimin saldığı korku ortamından dolayı bireyler sivil örgütlenmenin bir sorunun çözümümde artık etkili olacağına inanmıyor.  Hukukun işlemediği bir ortamda, bireyler mağduriyetlerini sivil oluşumlarla çözüleceğine inanmıyorlar. Birey kendini pasifize ederken, yegâne çözümün politik aktörlerde olduğunu düşünüyor ve çözümü politik aktörlerden bekliyor. Bizim gibi kutuplaşan bir toplumda, bireyler neredeyse bütün sorunların özünde politikayı görüp çözümünü de politikadan bekliyor.

Neden böyle?

Bir nedeni, aktif vatandaşlık kültürünün olmaması… Türkiye’de aileden başlamak üzere babaya, lidere itaat, cemaate itaat bireyselliğin gelişmesine engel oluyor.  Bireyin pasif olduğu kültürlerde cemaatler, topluluklar daha güçlü oluyor.

İkinci neden, şu anda Türkiye’de neredeyse adını faşizm koyabileceğimiz bir otoriterlik var. İster sosyal medyada dillendirilsin ister sokakta olsun hiçbir muhalif söz meşru görülmediği gibi, sert biçimde cezalandırılıyor. En son Şebnem Korur Fincancı örneğinde gördük.

Biz Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi olarak bu geleneğin tersine, özünde yaşadığımız bir siyasi dava olmasına rağmen, biz öncelikle bir sivil aktivizmi örgütlüyoruz.  Sorunu sivil alanda politize etmek istiyoruz.

Bu iki koşul, Türkiye’de sivil itiraz, sivil örgütlenme gerçekleştirmek, iktidara karşı söz söylemeyi hayli zorlaştırıyor. Bu yüzden genellikle sivil alandaki mağduriyetlerde, bir siyasi partinin şapkası, onun sahipliği altında çözüm arayışı gündeme geliyor.

Biz Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi olarak bu geleneğin tersine, özünde yaşadığımız bir siyasi dava olmasına rağmen, biz öncelikle bir sivil aktivizmi örgütlüyoruz.  Sorunu sivil alanda politize etmek istiyoruz. Yaşadığımız mağduriyeti bir sivil örgütlenme ile aksiyona çevirip siyaset üzerine baskı kurmaya çalışıyoruz.

MAĞDUR VE HAKLIYSANIZ GÜÇLÜ OLURSUNUZ

Bunun gerçekleşme yani başarılı olma koşulu nedir?

Başarılı olmanın iki koşulu var; mağduriyetin yakıcılığı ve davanın haklılığı.

Göktürk’te, Kemerköy’de olan ne?

Burada ikisi de var: Biz hem büyük bir mağduriyet yaşıyoruz hem de çok haklı bir davamız var. Burada örgütlenmeyi güçlü kılan, sürekli hale getiren bu.

Nedir o mağduriyet?

Burada çoklu bir mağduriyet söz konusu. Göktürk’ün tek deprem toplanma alanı hukuki yasağa rağmen imara açılıyor, kamu kurumu olan Ziraat Bankası bilerek zarara uğratılıyor, tapuda açıkça @imara açılmaz” şerhine rağmen yeşil alan imara açılıp, 600 konut yapılıyor.

Tabii bir de Demirören Grubu’nun Doğan Medya Grubu’nu almasına karşılık maddi değeri olmadığı bilinmesine rağmen teminat kabul edilmesi söz konusu.

Kemerköy’de kaç malik var ve kaç kişi bu direnişin parçası?

Bizim itiraz dilekçelerimize imza veren, açtığımız davalara katılan 550 hak sahibi var.

Toplam kaç konut var?

Toplamda 900 birim var. Bunların bir kısmı direk olarak ilgilenmiyor çünkü burada oturmuyor.

Bir kısmı o yeşil alanlara uzak olduğunu düşünüp ilgilenmiyordur. Bir kısmı belki iktidara ters düşmemek için ilgilenmiyordur. Ama ilgilenen ve bu direnişin parçası olan 550 hak sahibi var.

Bu yeterli mi başarı için?

Başarı için sayının çok olmasından daha önemli olan davanın haklılığıdır. Burada 1 kişi bile mağdur olsa onun hakkının savunulması, sahiplenilmesi önemlidir. Bizim çok haklı bir davamız var. Başarı için davanın nasıl savunulduğu, kimler tarafından savunulduğu, hangi dille savunulduğu da çok önemli.

Biz bir süre önce Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi olarak bir web sitesi açtık bize katılın dedik. İstanbul’un ve ülkenin farklı yerlerinden 500’den fazla katılım oldu. Eğer sizin davanız hakikaten haklı ise, sayının önemi yok.

Burada yaşanan yeşilin katledilmesi, deprem toplanma alanının imara açılması sadece burada oturanların değil, Göktürk ya da Kemerburgaz’da da oturanları ilgilendiren lokal bir olay değil. Bu sorun aynı zamanda İstanbul’un, aynı zamanda Türkiye’nin sorunu.

Nasıl haklısınız mesela?

Burada yaşanan yeşilin katledilmesi, deprem toplanma alanının imara açılması sadece burada oturanların değil, Göktürk ya da Kemerburgaz’da da oturanları ilgilendiren lokal bir olay değil. Bu sorun aynı zamanda İstanbul’un, aynı zamanda Türkiye’nin sorunu.

Burada yaşanan olayın senin de içinde bulunduğun medyanın ya da bağımsız medyanın, özgür medyanın yok edilme süreciyle de ilgisi var. Burada yaşanan olayın halka açık, kamu kuruluşu olan Ziraat Bankası’nın dolandırılmasıyla ilgisi var.

Bu nedenledir ki, Türkiye’yi ilgilendirdiği için Meclis’te muhalefet milletvekilleri tarafından dillendiriliyor.

KAMU BANKASI BİLEREK ZARAR ETTİRİLİYOR

Açar mısınız bu boyutunu?

Ziraat Bankası’nın şu ana kadar Demirören’e verdiği 750 milyon dolar krediye karşılık en az 350-400 milyon dolar kaybı var. Bunun üzerine burada yaptıracağı konutlar için de iki inşaat şirketine 200 milyon dolar ihale bedeli ödeyecek.  Ziraat Bankasının Demirören tarafından sokulduğu zararın boyutu en az 550-600 milyon dolar civarında. Bu para kamunun yanı hepimizin parası. Bu para bir anlamda çöpe atılmış oldu. Bu sadece burada oturan ve imza veren 550 aileyi değil 85 milyonu ilgilendiriyor çünkü bu zarar hepimizin vergilerinden karşılanıyor. Bu kadar para çiftçiye kredi olarak ödenmiyor ama Demirören için çöpe atılabiliyor.

Bu açıdan burada olanlar sadece Kemerköy’ün sorunu değil.  Bu konu, bu dava haksızlık, hukuksuzluk örneği ve bütün Türkiye’nin davasıdır.

Kim alacak burada yapılan 600 konutu?

Kara para aklamak için bulunmaz fırsat olabilir.

Onlarla ilişkileriniz nasıl olacak?

O kadar ilerisini düşünmek istemiyorum. Biz durduracağımıza inanıyoruz.

SUÇLU SİYASİ DEĞİL BÜROKRAT

Peki bütün bu süreçte sorumlu kim/ler? Demirören’e Doğan Medya Grubu’nu satın al diyen siyasetçiler mi? Haksız kredi veren banka yönetimi mi? Bu süreçte görevini yapmayan bürokrat mı? Kim?

Şu çok açık, bu olayın en başından bu yana olay siyasi görünse de yani Doğan Medya’nın siyasi iradeyle satın alınması söz konusu olsa bile; bütün bu süreçte işlenen tüm hukuksuzluğun sorumlusu siyasetçiler değil bürokratlardır.

Yani teminatsız kredinin verilmesinden tutun son verilen mahkemenin yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan kaymakama kadar süreçteki tüm hukuksuzlukların sorumlusu bürokratlardır.

Bütün bu süreçte neredeyse her kademede görevi kötüye kullanma söz konusudur. Bu kararları veren insanların bu devir geçtiğinde; “Ben siyasilerin dediklerini yaptım” deme şansı yok. Çünkü kanunsuz emiri yerine getirmek suç. Kaldı ki, siyasilerin yazılı emrinin olduğunu da sanmıyorum.

Bütün bu süreçte neredeyse her kademede görevi kötüye kullanma söz konusudur. Bu kararları veren insanların bu devir geçtiğinde; “Ben siyasilerin dediklerini yaptım” deme şansı yok.

Ki Sayın Kılıçdaroğlu bürokratları bu konuda uyarıyor…

Aynen. Çünkü ortada haksız emir varsa, memura, bürokrata düşen bunu yerine getirmemektir. Getiriyorsa o suçun parçasıdır.

Yakın geçmişte Eyüpsultan Belediye Başkanı’na gittim ve kendisine “Size bunu yaptırıyorlar ama siz sakın ola ki bundan ‘onlar emir verdi, beni yarın da kollarlar, bundan beni kurtarırlar’ falan diye düşünmeyin. Şu anda siz şahsen sorumlusunuz. Meclis üyeleri şahsen sorumlu. Müdür, müdür yardımcılarınız da sorumlu. İmza atanlar, ruhsat verenler suçlu.” dedim. Ki, belediye başkanı Deniz Köken deneyimli bir belediye başkanı. Sorumluluğun nereye kadar gittiğinin farkında.

Kendisine; “Bu süreçten sonra sizi şahsen sorumlu tutacağız, hakkınızda tazminat davaları açacağız” dedim. Yüzüme bakamadı.  Ben, onun o akşam uyuyamadığını düşünüyorum.

Şu tespiti yapalım; burada oturanlar ekonomik olarak ortasınıf üstü kesimler. Burası çevreye kapalı, steril bir alan görünüyor. Buradaki hukuksuzluğu sahiplendi mi bu çevredeki insanlar, siyasiler, toplum?

“Burada zenginler oturuyor, oh olsun” diyen çok az insan var. Benim gördüğüm, gelen tepkiler daha çok Kemerköylüler ile empati yapmak şeklinde.

YEŞİL HASSASİYETİ ÇOK YÜKSEK

Bunu neye bağlıyorsunuz?

Temel nedenlerden birisi elbette bir yeşil hassasiyetinin yüksek olması; özellikle gençlerde… Gençler iklim krizinden dolayı geleceğe müthiş endişe ile bakıyorlar. Bu da onları yeşilin ve çevrenin korunması konusunda duyarlı olmaya, aktivist olmaya itiyor. Gençlerden ciddi bir duyarlılık var.

İkincisi Türkiye’nin içinde olduğu baskı ortamında hukuksuzluğa haksızlığa ses çıkaran birilerinin olması güven veriyor. “Helâl olsun, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı birileri de bir ses çıkardı, ben bu sesi duyuyorum” diyenler var. Ben bunu bu hafta ziyaret ettiğim Meclis’te duydum.

Evet bu dava sahiplenildi. Çünkü hem açık hukuksuzluk hem de büyük bir mağduriyet var.

Bu açıdan ben eleştiriden daha çok destek görüyorum.

Peki siyasi desteği yeterli buluyor musunuz?

Şimdilik yeterli buluyoruz. Siyasetçiler bu dosyaya hâkim. Ama siyaset ancak sivil bir örgütlenme olduğu zaman, bu örgütlenme toplumsal bir etki yaratacağını gördüğü zaman sahip çıkıyor. Ki burada da öyle oldu.

Sonuçta burada bir direniş var, insanlar nöbet tutuyor, haklılığını savunuyor. Bunlar siyasetin ilgi göstermesi için yeterli nedenler.

Nitekim bu hafta içinde buradan bir grupla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gittik, parti gruplarını (AKP, CHP, HDP, İYİP) ziyaret ettik ve haklılığımızı anlattık. Onlar da bizi yalnız bırakmayacaklarını söylediler.

AKP GRUBU DA OLAY BÜYÜSÜN İSTEMİYOR

Peki AKP grubu tepkisi?

Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’i ziyaret ettik, anlattık. Onlar da buradaki direnişin kendilerine oy kaybettireceklerinin, özellikle gençlerden kaybedeceklerinin farkındalar ve orta yol bulmayı önerdiler. Ama orta yol yok. Çözüm, şu anda mahkemenin yürütme kararına rağmen süren inşaatın durdurulmasında. Yine Sayın Zengin, “Ziraat Bankası’nın zararını nasıl gidereceğiz?” diye sordu; “Gidin Demirören’den alın” dedim ki, bugüne kadar alınmalıydı.

Son olarak mahkemeden çıkan iki tane yürütmeyi durdurma kararı var. Buna rağmen valilik ve kaymakamlık emriyle çalışmalar sürüyor. Nasıl oluyor bu?

Açıkçası, mahkeme kararının dinlenmemesine insan şaşırıyor, hukuğun bu kadar çiğnenmesi memlekete olan güveni sarsıyor. Herhalde kaymakam, şöyle düşünüyor; “mahkeme kararının uygularsam, işimi kaybederim, başka yere sürerler” diye düşünüyor. Mahkeme kararını uygulamazsa korunacağını düşünüyor sanırım.

Ama bunların hiçbiri gelecekte hesap vermekten kurtulamayacaklar.

Mesela dışarda yağmur yağıyor. Buna rağmen insanlar yol kenarında hala direniyorlar. Ki burada oturanlar ifade ettiğimiz gibi ekonomik olarak belli bir sınıfın üstünde. Bu direniş de önemli bence…

Evet, direniş sürüyor. Açıkçası bu insanlardan bu direnişi kimse beklemiyordu.  Ama insanlar kararlı ve hukuksuzluk sürdükçe bu direniş devam edecek. Burada şunun altını çizmek gerekli. Göktürk Yeşil Kalsın Girişimi özünde bir kadın örgütlenmesi. Kadınlar hem polise karşı direnmek konusunda çok cesurlar hem de nöbetlerimizden asla vazgeçmeyen bir dirayete sahipler.

Bakın iktidar şunu görmüyor. Burada yaşayan insanların etki alanları var, çevreleri var. Buradaki insanlar büyük şirketler yönetmiş, yıllarca kendi işlerini yapmışlar. Dolayısıyla her birinin belli bir etki alanı var. Bence çok yanlış yere girdiler. Bu mücadele, diğer mücadelelere örnek olacak. Çünkü burada apolitik insanlar bile politize oldu. Çocuklar politize oldu. Sadece oy verecek insanların hepsi bu süreçle birlikte birer politik seçmene dönüştüler. Şu anda herkes maddi manevi tüm gücüyle bu iktidar gitsin diye uğraşıyor.

Şunu ifade edeyim, ben Türkiye’de “burjuva” sınıfının potansiyellerini yeterince kullanmadığı için eleştirenlerdendim.  Oysa en iyi devrimciler burjuvalardır. Sonuçta Marks da bir burjuva sayılırdı. Fransız Devrimi, bir burjuva devrimidir. Bu anlamda baktığımızda Türkiye’deki burjuva kültürünün yeterince gelişmediğini düşünüyorum. Sonuçta bizde burjuvalık belirli bir sermaye birikimiyle anıldı. Oysa burjuvalık aynı zamanda bir şehirlilik, kültürel birikim demek. İşte buradaki direniş bana gerçek bir burjuva damarın olduğunu gösterdi. Bence bu direnişi ayakta tutan bir damar özünde kadın olması diğeri de sağlam bir burjuva etiği üzerine oturması.

Bu damar, çevreye duyarlı, iklim değişikliği için mücadele veriyor, sivil topluma, özgür düşünceye önem veren, bunları destekleyen, dünyaya açık burjuva kültürüne dayanıyor.

KİMSE BU DİRENİŞİ BEKLEMİYORDU

Burjuvalar aktiviste dönüşüyor yani…

Bunu sağlayan örgütlenme gücümüz. Bugüne kadar bunu bilmiyorlardı. Ama bu dava haklı bir dava ve bu insanları direnişe, aktivistliğe dönüştüren bu haklılık. Burada yaşananların sadece Göktürk’ü değil tüm Türkiye ve hatta tüm dünyayı ilgilendirmesi de direnişin gücünü artırıyor.

Bakın bu sabah deprem oldu ve İstanbul sallandı. Uzmanlar yeniden İstanbul Depremi’ni hatırlattı. Burası İstanbul Avrupa Yakası’nın en büyük toplanma alanı ve bu toplanma alanı haksız, hukuksuz bir süreçte imara açılıp yok ediliyor. İstanbul Depremi’nde burada yaşayan insanlar nerede toplanacak?

AFAD’ın web sitesinde 600 konutun yapılacağı bu alan hala bizim deprem toplanma alanımız  olarak gözüküyor.

Peki siyasiler dışında çevredeki insanların, STK’ların desteği nasıl?

STK’lardan ciddi destek aldık. AKUT geldi, Kuzey Ormanları geldi, TMMOB geldi, ÇMO geldi, Baro’nun Çevre Komisyonu Üyeleri geldi. Siyaset dışında sivil toplumdan gelen destek de umut verici.

Gelinen noktada geri dönüşüm mümkün mü?

Elbette dönüş mümkün ve biz bunu başaracağız.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI