Perşembe, Mart 28, 2024

Kim cumhurbaşkanı olmalı tartışmasından önce ele alınacak konular var

İlter Turan
İlter Turan
İlter Turan, Prof. Dr. 1941 yılında İstanbul’da doğmuştur. Orta öğrenimini Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamlamıştır. 1962 yılında Oberlin Koleji’nden (ABD) Siyasal Bilimler Lisansı, 1964 yılında Columbia Üniversitesi’nden Siyasal Bilimler Yüksek Lisansı almıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset İlmi Kürsüsü’ne asistan olarak girmiştir. Aynı kürsüde 1966 yılında Doktor, 1970 yılında Doçent, 1976 yılında da Profesör olmuştur. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne intisab etmiş, 1991 yılında aynı fakültede yeni kurulan Uluslararası İlişkiler Kürsüsü Başkanlığı’nı üstlenmiştir. 1993 yılında, İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılmış ve Koç Üniversitesi, İdari Bilimler ve İktisat Fakültesi’nde Siyasal Bilimler Profesörü olarak görev almıştır. Ekim 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Rektörlük görevini üstlenmiştir. Hali hazırda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi’dir.

Küçük adeta muhalefet partileriymiş gibi çelişkili bir yol izlemeye yöneldiler. Büyük ortaklar bu kaprisli davranışları sineye çektiler. 1975-80 arası Milliyetçi Cephe hükümetleri sözünü ettiğim olgunun en canlı örneğidir.

Henüz erken seçim kararı verilmemişken, iktidarımız anayasayı değiştirmek için birleşik bir cephe oluşturmuş olan muhalefetimize, hala cumhurbaşkanı adayınızı belirlemediniz diye baskı uygulamaya çalışıyor. Bu davetin altında yatan düşünce adayın bir an önce belirlenmesiyle iktidar için de yıpratılacak bir hedefin ortaya çıkacağı ümididir. Anayasa değişikliği masası kurmuş olan altı muhalefet partisi, haklı olarak, adayın zamanı gelince belirleneceğine işaret ederek, iktidarımızın pek de ince düşünülmüş olmadığı belli olan bu siyasi oyununu boşa çıkarmaya uğraşıyor. Biz vatandaşlar da her gün cumhurbaşkanı “şu mu olsun, bu mu olsun,” ya da “şu adaylığını ilan etti, şu ileri geçti şu geride kaldı” gibi bir takım anket sonuçlarını, bazen de düpedüz spekülasyonları izleyerek vakit geçiriyoruz.

Aslında muhalefetin karşısında, sadece anayasayı değiştirerek güçlendirilmiş bir parlamenter sistem inşa etmek sorunu bulunmuyor.  Şayet muhalefet bir yandan cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp diğer yandan parlamentoda çoğunluğu elde edecek olursa, anayasayı değiştirmek gibi iktidara gelmeden üzerinde anlaşmaya varılarak sonuca bağlanabilecek bir konu yanında, bir de ekonomisi çökmüş, devlet kurumları zayıflatılmış, dış siyasette yönü şaşkın ve siyaseti kutuplaşmış bir ülkeyi devralacak. Miras aldığı sistem her an krize sürüklenebilecek nitelikte olacak.

Muhalefetin karşısında sadece güçlendirilmiş bir parlamenter sistem inşa etmek sorunu bulunmuyor. Ekonomisi çökmüş, kurumları zayıflatılmış, dış siyasette yönü şaşkın ve siyaseti kutuplaşmış bir ülkeyi devralacaklar.

Görebildiğim kadarıyla, dikkatler daha çok anayasal sistemi yeniden inşa etmek üzerinde yoğunlaştığından, yönetim sorunları üzerinde şimdilik fazla durulmuyor. Bu yaklaşım siyaseten doğru da bulunabilir. Henüz seçimlerin ne zaman yapılacağı ve nasıl bir sonuç vereceğini bilmiyoruz. Sadece anketlerden iktidarın kan kaybettiğini, seçimlerin yarın yapılması durumunda muhalefetin hem cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerinden galip çıkacağını öğreniyoruz. Fiili seçim ortamına geçildiğinde, herhalde iktidar partisi seçmenin memnuniyetsizliklerini, hiç olmazsa kısa vadede giderecek bir dizi tedbir alarak bu gidişi tersine çevirmeye çalışacaktır. Şimdilik, iktidarın başarılı olma şansı yüksek gözükmese de, muhalefetin parlamentoda anayasayı değiştirecek büyüklükte bir çoğunluğa ulaşamaması her zaman ihtimal dahilindedir. Ulaşsa bile, yine de anayasayı değiştirmek ve ülkeyi yönetmek iki ayrı sorun olarak ele alınmak gerekiyor.

Ülkemizi önce tek parti, bilahare de şahıs yönetimine götüren sistem kurulurken, bu değişikliğin geçmişte yaşanan olumsuzlukların tekerrür etmemesi için gerekli olduğu savı sıkça dile getirildi. Sözü edilen olumsuzluklar arasında milletimizin koalisyonlardan, onların sebep olduğu istikrarsızlıktan çok çektiği hususu da geniş yer tutuyordu. Bu bağlamda, aslında bizatihi koalisyonlardan kaynaklanmayan, siyasi partilerimizin değişken ortamı ve benimsedikleri siyaset anlayışından kaynaklanan sorunlar da sanki koalisyon hükümetlerinin tabii sonucuymuş gibi lanse edildi. Sözünü ettiğim değişken ortam ve siyaset anlayışı nedir? Yeni kurulmuş ve bir taraftan kamuoyu nezdinde ilgi uyandırarak desteklerini arttırmak isteyen, diğer yandan parti kadroları için tatmin edici imkanlar sağlamak isteyen partilerimiz, geçmişte yönetimi imkansız kılmasalar bile zorlaştıran bir yol izlediler. Kamuoyunda daha iyi tanınmaları için kendilerini diğer partilerden farklı ve daha iyi göstermek istiyorlardı. Bunun en uygun yolu ancak muhalefette yer almak olabilirdi. Ancak, küçük partilerimiz hem kadrolarını tatmin hem de varlıklarını maddeten sürdürmek için iktidara da ortak olmak istiyorlardı. Bu durum koalisyonlardan haklı şikayetlerin başlıca nedenini oluşturdu. Küçük ortaklar iktidara ortak olup, hükümete ortak olmaktan sağladıkları faydayı azami kılmak isterken, diğer taraftan da adeta muhalefet partileriymiş gibi çelişkili bir yol izleyerek kendilerini tanıtmaya yöneldiler. Çelişkili tutumları onları istikrarsız politikalar izlemeğe ve sonuçta hükümeti de istikrarsızlaştırmağa götürdü. Hükümetin büyük ortakları da, iktidarda kalabilmek için bu kaprisli davranışları sineye çektiler. 1975-1980 arası Milliyetçi Cephe hükümetleri sözünü ettiğim olgunun en canlı örneğidir.

Böylelikle size endişelerimi de ifade etmiş oldum. Halihazırdaki muhalefet partilerimizin çoğu ufak ve büyümeyi şiddetle arzulayan partilerdir. Muhtemelen iktidara ortak olmayı ümit ediyorlar. Bu değişim ortamında geçmişte yaşadığımız türden koalisyon sorunlarının ortaya çıkması muhtemeldir. O zaman da eski iktidar sahipleri “Görüyorsunuz, yine koalisyonlar geldi, hiçbir iş doğru dürüst yürümüyor” diyeceklerdir. Seçmenler de bu tür açıklamaları inandırıcı bulabilirler. Eğer seçim sonrası çoğunluğu elde eden muhalefet partilerinin oluşturduğu takım anayasayı değiştirebilecek bir çoğunluğu elde edememişse, yeni iktidarın uzun ömürlü olmaması ihtimali düşük değildir. Anayasanın değiştirilmesi mümkün olursa, eski iktidar şu veya bu şekilde dönse bile, parlamenter bir sistemde şahıs hakimiyetini öngören ve devlet kurumlarını ve kurallarını önemsemeyen bir yaklaşımın sisteme tamamen egemen olması mümkün olmayacaktır. Anayasa değiştirilemezse, çok yönlü bir sorun ortaya çıkacaktır. Özellikle, eğer sistemi başkanlık olmasına rağmen içinde çok sayıda muhalefet partisinin yer aldığı bir parlamenter sistem koalisyonuymuş gibi yönetmeye kalkarsanız, hükümet karşılaşması engellenemez olan koalisyon içi sorunları aşmakta zorlanacak ve eski iktidarın geri dönmesinin yolu açılacaktır. Böyle bir sonuçtan kaçmak isterseniz, bu sefer şikayetçi olduğunuz cumhurbaşkanlığı sistemini siz uyguluyor duruma düşeceksiniz.

Hele bir iktidara gelelim, bu sorunlar nasıl olsa aşılır diye düşünülürse,  başarılı bir iktidar dönemi yaşamak zorlaşacak, partiler birbiri ile çekişirken, eski iktidarın geri dönüşü de o oranda kolaylaşacaktır.

Karşımızdaki bu açmazı nasıl aşacağız? Küçük ama büyümeyi isteyen partilerimize, siz şimdi bekleyin, işleri yoluna koyalım, ileride büyümeye çalışırsınız denemez. Buna karşılık, pek kolay olmasa da, muhalefet partilerimiz anayasayı değiştirmek için oluşacak koalisyonla ülkeyi yönetecek koalisyonun iki ayrı yapılanma olduğu fikrini şimdiden netleştirmeye çalışabilirler.  Zaten şu anda hangi partinin parlamentoya temsilci sokacağı; hangisinin seçime kendi başına hangisinin bir başka parti veya parti grubu ile katılacağı konusunda belirsizlik var. Belki altılı masanın ortaklarından bazıları parlamentoda temsil imkanı bulamayacaklardır. Buna karşılık, altılı masada bulunmayan bazı partiler de beklenenin üzerinde başarı sağlayabilirler. Şayet seçilecek Cumhurbaşkanın büyük muhalefet partisinin belirlediği bir aday olacağı ve muhalefet partilerinin parlamentodaki çoğunluğu elde edeceği varsayımını kabullenirsek, o zaman, parlamenter sistem olsaydı “güvenoyu” alabilecek bir çoğunluğa sahip ve hükümeti oluşturabilecek partiler bir yönetim takımı oluşturabilirler, anayasayı değiştirecek çoğunluğa ise “hükümette” yer almayan partiler de katılabilir.

Sözünü ettiğim çözümü tüm muhalif partiler kabul ederler mi, yoksa “anca beraber, kanca beraber,” anayasayı değiştireceksek hükümete de ortak olmak isteriz diye ısrar mı ederler bilemeyeceğim. Şu kadarını söyleyebiliriz: mevcut hükümetin yerini alacak bir iktidar, başlangıçta kamuoyunun pek memnuniyetle karşılaması muhtemel olmayan sert iktisadi tedbirler almak mecburiyetinde kalacaktır. Belki anayasayı değiştirmeye talip olanlar, böyle bir sorumluluğun parçası olmak istemeyebilirler. Görüyorsunuz, önümüzde zorlu bir siyasal süreç var. Bu süreçte muhalefetin cumhurbaşkanı kim olacak sorusundan daha önce üzerinde düşünülmesi gereken ve ihmal edilmemesi gereken sorunlar var. Kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı, biraz da bu sorular üzerinde düşünülüp, belki de bir uzlaşmaya varıldıktan sonra ele alınması daha doğru olacaktır. Yoksa, hele bir iktidara gelelim, bu sorunlar nasıl olsa aşılır diye düşünülürse,  başarılı bir iktidar dönemi yaşamak zorlaşacak, partiler birbiri ile çekişirken, eski iktidarın geri dönüşü de o oranda kolaylaşacaktır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

İlter Turan
İlter Turan
İlter Turan, Prof. Dr. 1941 yılında İstanbul’da doğmuştur. Orta öğrenimini Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamlamıştır. 1962 yılında Oberlin Koleji’nden (ABD) Siyasal Bilimler Lisansı, 1964 yılında Columbia Üniversitesi’nden Siyasal Bilimler Yüksek Lisansı almıştır. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Siyaset İlmi Kürsüsü’ne asistan olarak girmiştir. Aynı kürsüde 1966 yılında Doktor, 1970 yılında Doçent, 1976 yılında da Profesör olmuştur. 1984 yılında İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne intisab etmiş, 1991 yılında aynı fakültede yeni kurulan Uluslararası İlişkiler Kürsüsü Başkanlığı’nı üstlenmiştir. 1993 yılında, İstanbul Üniversitesi’ndeki görevinden ayrılmış ve Koç Üniversitesi, İdari Bilimler ve İktisat Fakültesi’nde Siyasal Bilimler Profesörü olarak görev almıştır. Ekim 1998-2001 yılları arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin Rektörlük görevini üstlenmiştir. Hali hazırda aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi’dir.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI