Perşembe, Nisan 18, 2024

Kim bu Distopyanın sorumluları?

Karanlık bir distopyanın içindeyiz. Bu karanlık distopya, Ezop’un “Ağustos Böceği ile Karınca” masalını anımsatıyor. Neyse ki Türkiye’nin sivil toplumu Karınca kadar duyarsız değil, fakat bu Ağustos Böceği’nin suçunu masaya yatırmayacağımız anlamına gelmiyor.

Kahramanmaraş merkezli depremin ardından bölgeye giden haberci Mehmet Akif Ersoy, Habertürk televizyonunun canlı yayınında, duyanların yaşam boyu akıllarından silinmeyecek o tekinsiz sahneyi dile getirdiğinde; çarelerin yıllar içerisinde bürokrasinin her bir aşamasında tek tek yok edildiği ve sonunda hiçbir çarenin kalmadığı o an, izleyicilerin zihinlerine ve belleklerine, dev bir kıymık gibi saplandı.

Deprem karşısında hiçbir önlem geliştirmeyen hükümetlerin, bürokrasinin, devletin çizim, hesaplama, inşaat ve inşaat sonrası süreçlerde etkin şekilde denetlemediği on binlerce yapı, yine devletin etkin şekilde ihalelendirmediği, yapım süreçlerini takip etmediği yollar, hava limanları, limanlar yerle bir olurken, içlerindeki yüz binlerce insan bir anda eksili derecelerdeki hava şartlarında, otuz-kırk santimetre çapındaki genişliklerde, kollarına, bacaklarına, kafalarına molozlar, betonlar, kolonlar düşmüş halde, kan revan içerisinde, hayatta kalanlar dayanılmaz fiziksel acılarla baş etmek zorunda kalarak bu yıkıntılara hapsoldular. Tüm bu fiziksel acılara zaman ilerledikçe bedenlerin fiziki zorunluluklarla tahliye ettiği dışkı, idrar, kusmuk eklendi.

Kırılmış, yarılmış, parçalanmış bedensel uzuvların acısını aşan acı ise, aynı evde, binada, semtte ya da kentte yaşadıkları yakınlarının ne durumda olduklarını düşünmenin verdiği ruhsal acı oldu. Aynı evde yaşayanlar birbirlerinin inlemelerini, yardım çığlıklarını ya da sessizliklerini dinlediler. En sevilen kişilerin başlarına gelen felaketler, beton yığını içerisinde eller kollar bağlanmışken, olabilecek en çaresiz durumlarda deneyimlendi.

Depremin şiddetli etkisi doğal gaz, elektrik gibi gündelik yaşam bileşenlerini devre dışı bırakınca, tümüyle karanlıkta ve soğukta kalan yıkılmış kent sokakları içerisinde, elinde tekerlekli valiziyle haberci olarak İstanbul’dan gelen Mehmet Akif Ersoy, yıkılan binalardan sızan insanların inlemeleri ve imdat çağrıları arasında, onlara hiçbir yardım yapamayacağını bilerek, bundan utanarak ve insanların oradan geçen bir insanın varlığı ile yardım bulacakları umuduna kapılmalarını istemeyerek, oradan geçtiğinin hiçbir depremzede tarafından fark edilmemesini arzular. Ve o sahne böylece kafamıza kazınır: Mehmet Akif Ersoy, kapkara bir gecede, tümüyle yıkılmış binalar arasında, yalnızca enkaz altından gelen inlemeler, ağlamalar, yardım çığlıkları arasında kimse onu duymasın diye parmak ucunda yürüyerek sokaklardan geçer.

Bu karanlık distopya, Ezop’un “Ağustos Böceği ile Karınca” masalını anımsatıyor. Her şeyin güzel gittiği günlerde gelecek için hiçbir girişimde bulunmayan, hep har vurup harman savuran Ağustos Böceği, o günlerde sürekli çalışarak geleceğin zorluklarına karşı önlem alan Karınca’ya verir veriştirir. Ve kış gelip de aç susuz kalınca, hemen Karınca’nın kapısını çalıp, ondan medet umar. Karınca ise “tüm yaz ben gelecek için hazırlık yaparken benimle dalga geçtin, bana akıllar verdin, şimdi cezanı çek” diyerek kapıyı Ağustos Böceğinin yüzüne kapatır. Neyse ki Türkiye’nin sivil toplumu Karınca kadar duyarsız değil, fakat bu Ağustos Böceği’nin suçunu masaya yatırmayacağımız anlamına gelmiyor.

Deprem vergileri nerede? Deprem için çıkartılan yasaları kim uygulamadı? Bina deprem yönetmeliğini kim denetlemedi? Müteahhitlere kim dilediğini yapma imtiyazını verdi? Deprem toplanma alanlarını kim AVM’lere çevirdi? Çürük zeminlere yüksek binaları kim uygun gördü? İstanbul depremi bu kadar yakınken, İstanbul’u Kanal İstanbul gibi saçma projelerle kim üç ayrı ada parçasına bölmeye kalkıştı? Çatlasanız da, patlasanız da bunları yapacağız diye kimler söyledi? Kendisine verilen hiçbir aklı kabul etmeyen ve felaket anlarında biz aynı gemideyiz diyen kimdir? Her şeyi keyfine göre yapıp eden, bilimden, hukuktan feyz almayıp da, başı dara girdiğinde halkı öne süren kimdir? Türkiye’ye bu distopyayı yaşatan kimlerdir?

(Bu yazı daha önce 12.02.2023 tarihinde yayımlanmıştır)

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

1 Yorum

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI