Yapılan hata ne olursa olsun kişisel çıkarlar ülkenin, gençlerin ve insanımızın geleceğinden önemli değil. Dolayısı ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine sağduyusu ile Meral Akşener’in masaya yeniden dönmesini sağlanması, ‘Halil İbrahim Sofrası’ gibi kucaklayıcı vurgusu demokrasi geleceğimiz adına çok kıymetli bir adımdır. Kin, öfke ve hırs insanı şiddete sevk eden ana duygulardır. Ancak bu duygular aynı zamanda insanidir de. Bu duygulara sahip olmayan insan yeryüzüne gelmemiştir herhâlde. Kinimizin, öfkemizin patlamasını, korkumuzun bizi esir almasını, hırsımızın içimizde bir canavar yaratmasını önleyen şey ise aklımız aracılığıyla ortaya koyduğumuz “sağduyulu” düşünme becerisidir. Sağduyu, doğru yargıya ulaşma, farkındalık ve akla uygun kararlar verebilmektir. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, seçildiği günden bu yana “hedef” oldu ama hiç kimseyi hedef göstermedi. Ölümle tehdit edildi, önüne mermi atıldı, yumruklandı, linç girişimi geçirdi. Ancak kendisini yumruklayanı da ölümle tehdit edeni de affetti. Üstelik affederken dahi, “sağduyuya” vurgu yaptı, topluma örnek mesajlar paylaştı. CHP genel başkanlığının ilk yıllarında, o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm mitinglerinde adı geçti Kılıçdaroğlu’nun. CHP liderinden bahsederken soyadı yerine “Bay Kemal” diyordu Erdoğan. Mitinglerinde kimi zaman Kılıçdaroğlu'nun dini inançlarına bile atıf yaptı. Kılıçdaroğlu hedef gösterildikçe AKP'liler yuhaladı, bağırdı, kin duydu, protesto etti. Ama Kılıçdaroğlu, sağduyuyu elden bırakmadı, düşmanlaştırıcı dil kullanmadı, insanların ırkları, mezhepleri ve inançları ile asla dalga geçmedi. Geçtiğimiz gün Meral Akşener’in ortaya koyduğu sert ve ayrıştırıcı yaklaşım herkesi şoke etmişti. Oysa Altılı Masanın sağduyulu olduğu ve her liderin sağduyu hisleriyle hareket ettiği düşünülüyordu. Büyü bozuldu, Meral Akşener büyük bir iletişim krizi yaratarak sağduyuyu elden bıraktı, duygularının ve belki de çevresinin dolduruşuna gelerek umutlara zarar verdi. Ben de herkes gibi Akşener’in bu hamlesinin nedenini düşündüm. Ne olsaydı da ortak aday seçimi kazansaydı, alternatifler yaratmaya çalışarak eksiklerini görmeye çalıştım. Akşener, bu hamleyi neden yapmış olabilir diye düşündüm durdum? Bazı seçenekler yazalım...
Şunu kabul etmek gerekiyor: Adaylık meselesinin en baştan netleştirilmesi gerekliydi, bunu defalarca yazdık, anlattık. Ama Meral Akşener, öyle bir hamle yaptı ki bu eksiklerin konuşulma ihtimali dahi ortadan kalktı. Kılıçdaroğlu bu hamle ile saflarını iyice sıklaştırdı. Bir bakıma kimsenin yapamadığını Akşener yaptı ve Kılıçdaroğlu’na daha fazla sahip çıkılmayı sağladı.
Mesela, samimiyetle Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını inanmıştır. “Ben neden kazanamayacak bir aday için çaba harcayayım, bu başarısızlığın bir parçası neden olayım, niçin siyasi hayatım yara alsın?” diye düşünmüş olabilir. Ya da partisinin GİK’inde (kimse artık onlar) dolduruşa gelerek bu grubun etkisinde kalmış olabilir. Veya Akşener’in siyasi planları oldukça farklıydı ve birtakım derin güçlerin etkisi altında kaldı. Zira bunun örneklerini fazlası ile siyasi tarihimizde yaşadık. Derin devlet, derin yapı, iç güçler gibi teoriler... Oysa Akşener gibi deneyimli bir siyasetçi, 5 yıldır emekle büyüttüğü partisini, parti içindeki radikal/milliyetçi bir gruba teslim etmemeliydi. Seçime sadece ve sadece 10 hafta gibi kısa bir zaman kala, başbakan olmayı hayal eden Akşener’in masayı devirmesinin izahı yok gibi duruyordu. Bu hamleyi gören Kılıçdaroğlu, geri adım atmadı ama sert bir açıklama da yapmadı. Her zaman ki gibi sağduyulu bir açıklama yaparak, açık kapı bıraktı. Aday gösterdiği belediye başkanları partisi ile poz verdi ve Kılıçdaroğlu’nun arkasında duracaklarını açıkladılar. Sonuç olarak Akşener’in partisinde istifalar başladı. Akşener iki kez yenilmiş oldu.
Meral Akşener masaya dönmesi ile samimiyetini göstermiş ve şahsi çıkarlarını değil demokrasiyi-ülkenin geleceğini öncelediklerini ispat etmiş oldu. Kılıçdaroğlu ise gerçek bir cumhurbaşkanı adayı olduğunu göstermiş oldu,
Şunu kabul etmek gerekiyor: Adaylık meselesinin en baştan netleştirilmesi gerekliydi, bunu defalarca yazdık, anlattık. Ama Meral Akşener, öyle bir hamle yaptı ki bu eksiklerin konuşulma ihtimali dahi ortadan kalktı. Kılıçdaroğlu bu hamle ile saflarını iyice sıklaştırdı. Bir bakıma kimsenin yapamadığını Akşener yaptı ve Kılıçdaroğlu’na daha fazla sahip çıkılmayı sağladı. Yapılan hata ne olursa olsun kişisel çıkarlar ülkenin, gençlerin ve insanımızın geleceğinden önemli değil. Dolayısı ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine sağduyusu ile Meral Akşener’in masaya yeniden dönmesini sağlanması, ‘Halil İbrahim Sofrası’ gibi kucaklayıcı vurgusu demokrasi geleceğimiz adına çok kıymetli bir adımdır. Böyle bir dönemde ergen siyasetine gerek yoktur. “Onsuz daha güçlüyüz, şimdi daha rahatız” falan diyerek kimse kimseyi kandırmamalıdır. Kılıçdaroğlu seçilse bile, mecliste çoğunluk sağlanmadığında bu sistem değişemeyecektir. Çünkü AKP ana muhalefette kalacak ve süreci yine tıkayacaktır. Altılı Masanın birbirine kenetlenmesinden başka çaresi olmadığını düşünüyorum. Türkiye’nin çok güçlü bir değişime ihtiyacı var ve Akşener’in masaya yeniden dönmesinin sağlanması faydalı olmuştur. Daha en baştan aday belirlenebilir veya aday belirlemenin usulü belirlenebilirdi, olmadı. Olsun, yaşanan kriz masayı daha sağlam hale getirdi. Kılıçdaroğlu daha da büyüdü ve gerçek bir cumhurbaşkanı gibi davranmış oldu. Birleştirici ve barışçı yönü sayesinde Türkiye’ye yeniden umut vadeden insan haline geldi. Meral Akşener masaya dönmeseydi yeni kurgulara gidilmesi gerekecekti. Meral Akşener’in hatasına rağmen masaya dönmesinin sağlanması masayı güçlendirdi. Zira sadece cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak yetmeyecek, yeni Türkiye’nin inşası ve “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” için güçlü bir listeye de ihtiyacımız var. Meral Akşener masaya dönmesi ile samimiyetini göstermiş ve şahsi çıkarlarını değil demokrasiyi-ülkenin geleceğini öncelediklerini ispat etmiş oldu. Kılıçdaroğlu ise gerçek bir cumhurbaşkanı adayı olduğunu göstermiş oldu, masayı bir arada tutarak önemli bir liderlik ortaya koydu. Meral Akşener’in dönmesi ile masada olan herkes kazandı. Ancak Demirel’in dediği gibi siyaset için 24 saat çok uzun bir süreydi. Bu gelgitler seçimlere sayılı zaman kalan şu günlerde bir ders olmalı. Bu tür kararsızlıkların ve ayrılıkların her zaman güçlü bir ihtimal olarak kenarda durmasını sağlamak, oluşabilecek yeni krizlere karşın çözüm önerilerini düşünmenin önemini gösterdi. Masanın kuruluşundan bu yana sürekli tekrar ettiğim bir şey vardı: kurumsal iletişim masasının varlığı. Şayet masanın böyle bir yapısı olsaydı, tek bir merkezden yürütülseydi bu krizler olmayabilirdi. En başta konuşulması gereken şeyler konuşulur, karara bağlanır ve kurumsal bir yaklaşımla süreç daha profesyonel ilerleyebilirdi. Bu kısa süreli siyasi kriz umutları sarstığı gibi deprem gibi önemli bir gündemi gerilere attı. Neyse ki şimdilik geçti. Ama tüm partilerin bu konuda hazırlıksız olduklarını da görmelerini sağladı. Umarım bundan sonra kurumsal bir bakış açısı hâkim olur ve bir daha böyle hatalara zemin oluşmaz. Zira cumhurbaşkanlığını kazanmak demek her şeyin çözülmesi demek değil, sorunlarımız büyük, yolumuz da uzun ve engellerle dolu. Şunu aklımızdan çıkarmayalım ki bu uzun demokrasi yolculuğunda birbirimize daha çok ihtiyacımız olacak.