Perşembe, Mart 28, 2024

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a: Sorduğum sorulara şeref ve namus sahibiysen cevap verirsin

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:

“Efendim hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz, onur verdiniz. Güzel bir grup toplantısı daha gerçekleştireceğiz. Bize yönelik ahlaksız eleştiriler var. Hiç kimse endişe etmesin, o eleştirilerin tamamına adam gibi cevap vereceğim. Ama önce televizyonları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarıma Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan selamlarımızı, sevgilerimizi, saygılarımızı ve muhabbetimizi gönderiyoruz.

Biliyorsunuz OHAL bütün ağırlığıyla devam ediyor. Bir milyonu aşkın mağdur aile var, bir milyonu aşkın. Çoğunun savunma hakları bile elinden alınmış. Daha iddianamesi yazılmayan ve hapishanelerde aylardır bekleyen gencecik öğrencilerimiz var. Hiç kimse endişe etmesin, nerede bir mağdur varsa orada Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır.

Silivri’de yargılananlar var, İstanbul’da yargılananlar var. 21.yüzyılda gazetecilerin eline kelepçe vurmak, bir insanlık ayıbıdır. Gazetecinin elinde kalemi vardır, düşüncesini özgürce yazar. Birisini beğenmek veya beğenmemek gibi bir lüksü yoktur. Oturur vicdanına göre, inancına göre hayatı sorgular ve yazısını yazar, haberini yapar. Ama “sen misin yazı yazan, sen misin kalem oynasan” deyip, iktidarın hoşuna gitmeyen gazetecilerin eline kelepçe vurup, eğer onları mahkemenin önüne çıkarırsanız, yine hiç kimse endişe etmesin görüşü ne olursa olsun bütün yüreğimiz o gazetecilerin yanında, hepsinin yanında.

ENİS BERBEROĞLU ESİR KONUMUNDA

Yine bugün İstanbul’da Enis Berberoğlu yargılanıyor, duruşmaya ara verildi. Bekliyoruz nasıl bir karar çıkacak diye. Elde hiçbir somut veri yok. Bakın bir daha söylüyorum; elde hiçbir somut veri yok, hiçbir belge yok, hiçbir doküman yok, ama bir merkezden alınan talimatla Enis Berberoğlu hapishanede esir konumunda. Buradan Enis Berberoğlu’na da selamlarımızı ve sevgilerimizi gönderiyorum. Hiç meraklanma, hiç meraklanma!

Efendim hatırlar mısınız bilmiyorum, 17 Aralık 2017’de bir grup toplantısı yapmıştık ve ben Man Adası belgelerini açıklamıştım. Sahtedir diyorlardı. Ben sormuştum, Recep Beye sormuştum. “Recep Bey senin oğlunun, dünürünün, kardeşinin, eniştenin, eski özel kalem müdürünün 1 Sterline kurulan Man Adasındaki şirketle bağlantısı nedir?” diye sormuştum. Önce kaçtı cevap vermedi bir daha sordum, kaçtı cevap vermedi bir daha sordum. Sonra dedi ki, “bunların tamamı sahte” dedi.

Önce 29 Kasım 2017’de söylediği şu: “Bugüne kadar o kürsüden salladığın her kâğıt ya yalan ya yanlış çıktı, bu defa kendisini kimin nasıl hangi sahte belgelerle aldatıp o kürsüye çıkardığını bilmiyorum” diyor. Benim adım Recep Bey değil, benim adım Kemal Kılıçdaroğlu. Seni önüne gelen herkes kandırır, ama bu gariban kardeşinizi kimse kandıramaz, kimse kandıramaz! Sen herkesin oyuncağı ve maşası olursun, biz hiç kimsenin oyuncağı ve maşası olmayız. Biz ancak ve ancak bu millete hesap veririz, hiç kimse endişe etmesin.

Yine devam ediyor, 5 Aralık’ta: “İlgili siyasi parti liderinin belge diye salladığı ve hepsi de sahte olan kâğıt parçaları” diyor, hepsi sahte diyor. Sonra defalarca, ama defalarca sahte sahte, götür savcılığa ver, götür savcılığa ver… Verdik savcılığa. Savcının iddianamesini okuyorum, savcının iddianamesinden bir bölüm okuyorum: “Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcan tarafından Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilen dekontlar üzerinde yapılan incelemede, dekontlarda belirtilen para hareketlerinin Halk Bankasının 21.12.2017 tarihli yazısı ekinde gönderilen para hareketleriyle, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığının 22.12.2017 tarih ve Esas 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketleriyle aynı olduğu görülmüştür.”  Yani diyor ki savcı, ilgili Genel Başkan Yardımcısının getirip bize verdiği belgelerle, Halk Bankasının ve MASAK’ ın Mali Suçları Araştırma Kurulunun verdiği belgeler aynı belgelerdir diyor.

BİR DAKİKA O KOLTUKTA OTURMAZSIN…

Şimdi ben Recep Beye soruyorum, istifa edecek misin? Namusun şerefin ve haysiyetin varsa bir dakika o koltukta oturmazsın.

Sahte diyordun, avukatın da sahte diyordu, yandaşların da sahte diyordu. Seni destekleyen herkes sahte diyordu. Verdik savcıya, hiçbirisinin sahte olmadığı çıktı ortaya. Zaten biz elli sefer araştırmadan konuşur muyuz? Benim adım Recep Bey mi? Benim adım Kemal Kılıçdaroğlu, bakarım ederim soruştururum araştırırım ondan sonra konuşurum. Seni her önüne gelen aldatır. İlkokul mezunu çocuk bile seni aldatır. Obama seni aldatır, PKK seni aldatır, El Nusra seni aldatır, YPG seni aldatır, ama bu kardeşinizi hiç kimse aldatamaz, hiç kimse!

Ve sormuştum kendisine, efendim bu bir ticari ilişki demişti, şirket sattılar demişti. Soru sordum, basit bir soru, hangi şirketi sattı? 1 Sterline Man Adasında kurulan bir şirkete 15 Milyon Dolarlık hangi şirketi sattın? Şerefin varsa bu soruya cevap verirsin, namusun varsa bu soruya cevap verirsin, şerefin ve namusun varsa soruya cevap verirsin. Eğer benim sorduğum sorulara şeref ve namus sahibiysen, oturur adam gibi cevap verirsin. Sana söylüyorum, bana sorduğun her sorunun cevabını verdim ben. Bana sorduğun her sorunun cevabını verdim. Şimdi ben sana soru soruyorum, niye kaçak güreşiyorsun, niye korkuyorsun, neden cevap vermiyorsun? Ben de biliyorum senin niye cevap vermediğini, senin hangi dümenleri çevirdiğini biliyorum. Hanedanın o 1 Sterline kurulan şirkete 15 Milyon Dolarlık şirketi nasıl ve hangi gerekçelerle sattığını da çok iyi biliyorum. Sen bana otur adam gibi cevap ver, kaçak güreşme. Oturacaksın, Kılıçdaroğlu sen bu soruyu sordun, ben sana cevabını veriyorum diyeceksin.

Verir mi? Veremez efendim veremez, ne cevabı verecek. Cevap verecek hali mi var? Ancak yalan atar, iftira atar, karalama yapar. Her türlü tezgâhı çevirir, her türlü tezgâhı! Kandırılan bir adam bu memlekete faydalı olamaz. Bakın, kandırılan bir adam bu memlekete faydalı olamaz. Bu memleketin başını belaya sokar; herkesin bunu çok iyi bilmesi lazım.

Tabii kandırılıyor, memleketi bu hale getiriyor, ama memleketin bir de ekonomisi var, perişan vaziyette. Sanmasın ki Erdoğan bu soruları burada keseceğim. Sen cevap verinceye kadar bu soruları sana sormaya devam edeceğim. Milletin önüne, milletin huzuruna, benim önüme çıkmaktan korkuyorsun, dünya kadar televizyonun var, niye çıkmıyorsun karşıma? Adamlarını da al gel, kimi istiyorsan al gel. Vallahi de billahi de yalnız çıkacağım. Neden biliyor musunuz? Neden korkuyor biliyor musunuz? Her firavunun bir Musa’sı var biliyorsunuz. O firavunun Musa’sı da benim, kimse bundan endişe etmesin. O firavunun Musa’sı da benim.

KILIÇDAROĞLU GERİ ADIM ATACAK SANIYOR

Biz namusumuzla siyaset yapıyoruz, Türkiye’nin çıkarlarını düşünerek siyaset yapıyoruz; yalan üzerine siyaset yapmıyoruz, cebimizi doldurmak için siyaset yapmıyoruz, çocuklarımıza dünürümüze akrabamıza yandaşımıza “git sen de Man Adasında bir şirket kur, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vergi ödemeyelim” diye kaçmıyoruz. Ülkemizi seviyoruz biz. Çünkü biz bu ülkenin çıkarlarını bütün çıkarların üstünde tutarız. Hanedan oturmuş devletin başına, istediği gibi ahkâm kesiyor. Sanıyor ki, ben çok bağıracağım, çok çağıracağım Kılıçdaroğlu geri adım atacak. Sen kim oluyorsun da bize geri adım attıracaksın? Senin ne gücün yeter, ne de feriştahın yeter senin.

Ben vatandaşın hakkını sonuna kadar savunuyorum. Vatandaşın hakkını ve hukukunu sonuna kadar savunuyorum. İşsizlikten insanlar kendisini yakıyor. Hiç çıkıp da, “ey sevgili vatandaşım kusura bakma sana iş bulamadık, kendini de yaktın, ama vallahi billahi biraz daha dikkatli olacağım” diye bir laf duydunuz mu? Söyleyemezler, kendisini yakan vatandaşla bunların bir ilgisi yok. Siteler’ deki esnafla bunların bir ilgisi yok. Esnaf ziyareti yaptım, bu da hemen koşa koşa gitmiş esnaf ziyareti yapmaya, esnafı hatırlamaya başlamış. Beni takip et Erdoğan, beni takip et! Herkes seni kandırdı, bu kardeşin seni kandırmayacak. Sana hep doğruları söyleyeceğim, her yerde her ortamda doğruları söyleyeceğim.

En son 10 Şubat 2018’de Antalya’da engelli bir vatandaşımız işsizlikten geçim sıkıntısından ötürü kendisini yakmaya kalktı. Peki, bunlar utanıyor mu? Bu memlekette işsizlikten kendisini yaktı. Yaktılar, bir değil iki değil üç değil. Rahmetli Ecevit’in önüne yazar kasa atıldı diye kıyamet kopmuştu. İnsanlar işsizlikten yoksulluktan açlıktan sefaletten geçimsizlikten kendilerini yakıyorlar. Bu Ankara’daki beylerin ar damarı var mı? Ahlâkı var mı, dürüstlükleri var mı? Hiçbir şeyleri yok bunların, hiçbir şeyleri!

PAHALI MAZOTU ONLARA YEDİRECEĞİM!

Bakın, Şubat 2018 başı itibariyle kredi kartı ve tüketici kredisi kartı dolayısıyla vatandaşın borç yükü 509 milyar lira, eski parayla 509 katrilyon lira, vatandaş borç batağında. Peki, ödedikleri faizler ne kadar? 2014 yılında vatandaş 37 milyar lira faiz ödedi bankalara. 2017’de 56 milyar lira, 56 katrilyon lira bu ülkenin fakir fukarası gitti bankalara faiz ödedi. Şu anda 2017 itibariyle 1 milyon 293 bin vatandaşımız bankalar tarafından kara listeye alınmış durumda, borçlarını ödeyemedikleri için. Ben daha taksi şoförünün, traktörü kullanan çiftçinin, tır şoförünün, kamyon şoförünün dünyanın en pahalı mazotunu kullandığını biliyorum, şimdilik onları bir tarafta tutuyorum. Onlar dönüp kendi hayatlarını sorgulasınlar. Kamyon şoförü kardeşim, tır şoförü kardeşim, taksi şoförü kardeşim, sana dünyanın en pahalı mazotunu benzinini dağıtıyorlar. Emin ol inan, o pahalı mazotu onlara yedireceğim, sana doğru dürüst kazanacağın helalinden fiyat vereceğim, hiç endişe etme.

Ben bunları söyleyince çok alınıyorlar, ama size bir sürpriz yapayım, bu sefer ben değil Yeni Şafak Gazetesi ne yazıyor? Ondan biraz söz edeceğim. Yeni Şafak Gazetesi aslında son derece güzel bir gazetecilik örneği yapmış. Manşetten bir haber veriyor, “son üç yılda en büyük bin sanayi kuruluşu bankalara tam 10 milyar 800 milyon lira faiz ödedi” yani 10 katrilyon 800 milyar lira bankalara faiz ödedi diyor. Kim? Üreten şirketler. Faiz ödüyorlar. Nedir bu 10 katrilyonluk faizin kârlardaki payı ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 51, kârının yüzde 51’ini bankalara faiz olarak ödüyor.

Yine dünkü Yeni Şafak Gazetesi haberi sürdürüyor ve daha güzel daha büyük bir başlık atıyor. Diyor ki; “kamu bankalarının faizi özel bankaları geçti, daha yüksek bir faiz istiyorlar”. Doğru mu? Doğru. Biliyorum, Erdoğan o haberi görmemiş. Görse diyecek ki, bunu Kılıçdaroğlu kesin yapmıştır, bu faizleri Kılıçdaroğlu yapmıştır, bu faizleri de CHP yükseltmiştir diyecekti.

Ben şimdi size Erdoğan’ın konuşmasından bir bölüm okuyacağım, yeni yaptığı bir konuşma. Şöyle diyor Bay Recep; “Birileri hâlâ görmezlikten geliyor. Geçenlerde bir banka kârını açıklıyor, 6 küsur milyar TL. Biz bu faiz lobisine mi çalışacağız?” Günaydın Recep Bey, aylardır yıllardır çalışıyorsun faiz lobisine, dilimizde tüy bitti, sana defalarca söyledik. Sen Türk Halkının değil, faiz lobisinin başbakanısın, faiz lobisinin liderisin sen, onlara çalışıyorsun, onlara hizmet ediyorsun sen.

“Birinci derecede Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu aktif rol almak zorunda” diyor. “Siz aktif rol almadıktan sonra, öbürleri istediği gibi at oynatır, kesinlikle faize taviz vermeyeceğiz.” 15 yıldır kesinlikle taviz vermeyecekmiş faize beyefendi. Tabii bunu okuyan birisi diyecek ki, herhalde düşünecek ki, kesin CHP iktidarda, Erdoğan muhalefette, bankalara kızıyor, Merkez Bankasına kızıyor, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kuruluna kızıyor, ey Kılıçdaroğlu niye müdahale etmiyorsun diyor. Ben sana sorayım Recep Bey, 15 yıldır bu memleketi senin yönettiğinin sen hâlâ farkında değil misin? Sen hâlâ işgal edilen bir koltukça fuzuli şagil konumunda değil misin? Sen hâlâ bu ülkede tefecilere çalışan bir adam değil misin? Milletin kanını emdin sen, kanını emdin, gelirini emdin. Şimdi şikâyet ediyor. Sen bir kanun hükmünde kararnameyle hocaları üniversiteden atıyorsun, bir kanun hükmünde kararnameyle adamların malvarlığına el koyuyorsun, bir kanun hükmünde kararnameyle tutuyorsun insanları perişan ediyorsun, ailelerini de atıyorsun. Bir de faiz lobisiyle mücadele et. Çıkar bir kanun hükmünde kararname, de ki faiz sıfır olmuştur. Vallahi de billahi de geleceğim saraya seni kutlayacağım bu kararnameyi çıkarırsan. Çıkar de ki, faiz sıfır olmuştur. Eyvallah.

SEVGİLİ RECEP BEY SENİ TEFECİLER DE KANDIRIYOR

Yapabilir mi? Yapamaz efendim. Niye yapamaz onu size söyleyeyim. Yakasını tefecilere kaptırmışsa… Yakasını tefecilere kaptırmış, hem içeride hem dışarıda. Tefeci faiz oranı şu olacak diyor, bunlar da aynen ona uyuyorlar. Niçin? Borç para lazım, yoksa ekonomi dönmüyor. Bizim cumhuriyet tarihinde yakasını tefecilere kaptıran iktidar bu iktidardır, tefecilere hizmet eden iktidar bu iktidardır. Şimdi itiraf ediyorlar, efendim önlem almamız lazım. Günaydın, 15 yıldır ne yapıyordun sen? Birileri kandırıyordu. Sana bir sır daha vereyim, kimse duymasın. Şimdi seni tefeciler de kandırıyor. Sevgili Erdoğan, Sevgili Recep Bey, seni tefeciler de kandırıyor, yüksek faizlerle senden para alıyorlar, senden para çekiyorlar. Sen onlara hizmet eder konuma geldin.

Ve devam ediyor; “enflasyon çift haneli rakamdan tek haneye inmiş değil” iyi, enflasyonun inmediğini itiraf ediyor. “Bu mantıkla bu kafayla gidildiği sürece inmez de” Allah Allah, CHP iktidarda, bu kafayla bu mantıkla giderse inmez diyor tabii. “Şu anda yüzde 16, 17, 18, hatta 20’nin üzerinde faiz uygulayan bankalar var” günaydın Recep Bey, evet günaydın. “Bu şartlarda istihdam nasıl düzelecek?” Demek ki işsizliğin farkına yeni vardı, insanlar kendisini yakınca.

HEM MEMLEKETİ BU HALE GETİRECEKSİN, HEM ŞİKAYET EDECEKSİN HEM DE ZEYTİNYAĞI GİBİ SUYUN ÜSTÜNE ÇIKACAKSIN

“Yatırım olmadan istihdam olur mu? Olmaz, olmayacak.” Doğru, bu kadar işsizlik nereden çıkıyor? Sen tefecilere hizmet edip, 149 milyar dolar bir avuç tefeciye faiz olarak ödersen, bu ülkede kim yatırım yapacak? Devam ediyor; “Millet zannediyor ki, krediyi alan eziliyor. Krediyi alan değil, aslında tüketici eziliyor.” Doğru söylüyor. “Krediyi alan öyle veya böyle işini çeviriyor, çeviremiyorsa da batıyor. Bütün bunları görmezden gelmek doğru değildir.” Doğru. Bak doğruya doğru diyoruz Recep Bey. Sen doğruları söylüyorsun, ama bu doğruları söylemek, senin doğru yaptığın anlamına gelmiyor. Sen memleketi bu hale getirdin. Bu hale getirip, şimdi şikâyet ediyorsun; hem suçlu, hem güçlü buna denir işte. İnsanda biraz ar damarı olur, utanma duygusu olur. Hem memleketi bu hale getireceksin, hem şikâyet edeceksin, hem de zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkacaksın, hiçbir kusuru yokmuş gibi. Sorumlu kim? Sorumlu CHP… Sevsinler senin CHP’ni.

Efendim sadece İstanbul’da 1 milyonun üstündeki haneye su ve doğalgaz verilmiyor, suyunu ve doğalgazını kestiler. Ben size diyorum ya, bunlarda vicdan yok, bunlarda ahlak yok. Vallahi de billahi de, din de yok iman da yok. Adamın suyu kesilir mi? Şimdi düşünün suyu kesilen bir ev düşünün. Yeni doğum yapılmış, çocuk var küçücük çocuk. Geliyorsunuz suyunu kesiyorsunuz. Su kesilir mi? Bir insan soğukta yaşayabilir, dışarıda yaşayabilir, ama susuz yaşayamaz. Siz suyunu kesiyorsunuz. Türkiye’yi 15 yılda hangi noktaya getirdiğini milletimin vicdanına bırakıyorum, milletimin vicdanına! 15 yılda… Sen fakir fukaranın suyunu kesiyorsun. Bu ailelerin büyük bir kısmı gariban, büyük bir kısmı fakir fukara. Yazık günah değil mi? Peki, bunların derdini kim dile getiriyor? Bizler getiriyoruz. Bu ülkenin fakirinden fukarasından garibinden gurebasından yana olan bizler getiriyoruz.

Bir şey daha anlatayım. Kerkük’ün bizim için ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz. Tarihi bağlarımız var, orada soydaşlarımız var; ortak dilimiz var, ortak kültürümüz var, ortak inancımız var. Onlara her zaman her ortamda destek verdik. Adalet yürüyüşü sırasında bile bizim gençlik kollarımız tırlarla Kerkük’teki kardeşlerimize Türkmenlere yardım götürdüler. Bir değil, birden fazla yardım götürdüler. Çünkü biz onların yaptığı gibi laf ebeliği yapmıyoruz. Biz dürüst ve namuslu siyaset yapıyoruz. Nerede bir vatandaşımız varsa, nerede bir soydaşımız akrabamız varsa, her türlü yardımı yapıyoruz.

Kerkük’te Türkmenler sistemli bir şekilde öldürülüyorlar. Recep Bey duysun, Dışişleri Bakanı da duysun, Kerkük’te Türkmenler sistemli bir şekilde öldürülüyorlar. En son Ocak ayı içinde iki değerli Türkmen lider öldürüldü. Irak Türkmen cephesi Kerkük’teki askeri mahalle sorumlusu Alaaddin Abdülmaksut Salih’i 2 Ocak 2018 tarihinde kimliği belirsiz kişilerce katledildi. Hükümetten bir laf duydunuz mu? Hükümet bu konuda bir şey söyledi mi? Recep Bey bir şey söyledi mi? Haberi bile yoktur, haberi bile yoktur!

Yine Kerkük Üniversitesi İslami Öğrenim Bölümü Başkan Yardımcısı 6 Şubat 2018 tarihinde kimliği belirsiz kişilerce katledildi. Bunları dile getiren kim? Biziz. Bunlara sahip çıkan kim? Biziz. Kerkük’teki Türkmenlere sahip çıkan kim? Biziz. Suriye’deki Türkmenlere sahip çıkan kim? Biziz. Kim mağdursa biz onların yanındayız; çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, çünkü biz milletin partisiyiz, çünkü biz laf ebeliği yapmayız, çünkü biz milletin çıkarlarını koruruz.

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım, bir devleti güçlü kılan ekonomisidir. Ekonominiz güçlüyse, yakanızı tefecilere kaptırmadıysanız, üretiyorsanız güçlüsünüz. Teknoloji üreteceksiniz, bilgi üreteceksiniz, tarlada ürün üreteceksiniz, fabrikada katma değeri yüksek ürün üreteceksiniz. Herkes çalışacak, herkes üretecek ve dünyada ekonomideki gücünüzle söz sahibi olacaksınız. Herkes Türkiye’nin üretiminden ve gücünden söz edecek; bunu yapacağız, bunu yapmak zorundayız.

Elbette ki Türkiye üreterek büyüyecektir, elbette ki Türkiye ürettiği zaman insan haklarına değer verdiği zaman uluslararası alanda da saygınlık kazanacaktır, elbette ki gazeteciler özgürce yazdığı zaman, uluslararası arenada saygınlık kazanacaktır. Türkiye’yi saygın kılan demokrasi, insan hakları ve üretimdir. Bunun kaçınılmaz olduğunu herkesin bilmesi gerekir.

Peki, istediğiniz kadar güçlü olun, üretin, fabrikada, üniversitede, okulda, tarlada üretin, ama bir konuyu hiç kimsenin unutmaması lazım. O da şudur: Ülkenin bekası ve geleceği. Ülkenin bekasının güvencesi, o ülkenin ordusudur. Biz kendi ordumuzu peygamber ocağı olarak tanımlarız, kendi ordumuzu Mehmetçik’in yuvası olarak tanımlarız, kendi ordumuzu Mustafa Kemal’in ordusu olarak tanımlarız. Ordumuzun Afrin’de yaptığı harekatı destekledik ilk günden itibaren. Hiçbir sağa sola yalpalamayın. Telefon edildiğinde şunu söyledim: Hava harekatı konusunda gerekli destek sağlandı mı? Gerekli destek sağlandı. Kullandığım cümle şu oldu: Allah ordumuzun yolunu açsın.

VATANİ GÖREVİ PARTİ GÖREVİNE DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORSUNUZ

Bugün Afrin’de mücadele ediliyor, zor şartlarda mücadele ediliyor. Şehitlerimiz geliyor. İsteriz ki, hiçbir askerimizin burnu kanamasın, her annenin yüreği pıt pıt adıyor, özellikle çocukları asker olan annelerin. Oğlunun sağ salim eve dönmesini istiyor. Ama sonuçta bir vatan görevi yapıyor, bir mücadele yapıyor. Vatan görevi, ordumuzun yaptığı mücadele Türk Halkının Türk Milletinin mücadelesidir, Erdoğan’ın mücadelesi değildir bu. Onu siyasallaştırmak doğru değildir, ordu hepimiz in ordusudur. Hepimizin çocukları, hangi görüşten olursak olalım askere giderler, askerliklerini yaparlar. Vatani görevdir bunun adı, parti görevi değildir, vatani görevdir. Şimdi siz vatani görevi parti görevine dönüştürmek istiyorsunuz. Bunun adı orduya da vatana da ihanettir, sana buna izin vermem kusura bakma.

Son 15 yılda Türkiye’nin DNA’sıyla oynandı iki kurumda; biri ordu, diğeri Milli Eğitim. Bir ülkeyi geriletmek için, bir ülkeyi batırmak için iki şeyle oynayacaksınız; bir orduyla, iki Milli Eğitimle. Ordu, Ergenekon Balyoz operasyonlarını kim yaptı? FETÖ’nün ordunun içinde yuvalanmasını sağlayanlar hangi şerefsizlerdi, hangi şerefsizlerdi bunlar?

Genelkurmay Başkanlığı… Genelkurmay Başkanını terörist diye hapse attılar. Genelkurmay Başkanını devletin bütün sırlarına vakıf olan bir adamı terörist diye hangi şerefsizler hapse attılar, hangi şerefsizler? Kalkmış bana şereften namustan bahsediyor. Kimse kusura bakmasın, şeref ve namus yoksunu bir insan şeref ve namustan söz edemez.

Değerli arkadaşlarım, ordunun içinde yuvalattılar, destek verdiler, her türlü siyasi desteği verdiler. Cumhuriyet tarihinde ilk kez dört komutan istifa etmek zorunda kaldı, ilk kez dört komutanı istifa ettirdiler. Yine cumhuriyet tarihinde ilk kez, terörle mücadele edecek olan ordunun elini kolunu bağladılar, müdahale etmeyeceksin dediler. Yine aynı şekilde, Kuzey Irak’ta ordumuzun askerlerin başına çuval geçirildi, bir nota dahi veremediler. Şimdi kalkmışlar bana kahramanlıktan söz ediyorlar. Neymiş? Recep Bey kahramanmış. Ne kahramanı yahu ne kahramanı? Kendi toprağından IŞID’in desteğiyle kaçan, Süleyman Şah Türbesini kaçıran adamdan kahraman mı olur Allah aşkına? Dünyanın en korkak adamı, dünyanın en korkak adamı! Kahraman diye geçiniyor.

SEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNİN GELMİŞ GEÇMİŞ EN KORKAK ADAMISIN

Söylüyorum, bir daha söylüyorum; sen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en korkak adamısın, en korkak adamısın! Sen kendi toprağını, kendi askerini… Bir insan kendi toprağından kaçar mı? Süleyman Şah Türbesinden kaçar mı, kaçırır mı türbeyi? Kim?

Şimdi ben bir soru daha sorayım; sen Süleyman Şah Türbesini kaçırırken IŞID’la işbirliği mi yaptın, yoksa IŞID’dan korktun mu? Bunun cevabını istiyorum. Bir daha söylüyorum, gözlerinden öperek söylüyorum, Sevgili Recep Bey gözlerinden öperek söylüyorum; sen Süleyman Şah Türbesini kaçırırken IŞID’dan mı korktun, yoksa IŞID’la işbirliği mi yaptın? Verir mi cevabını? Ben de biliyorum cevabını veremez, ama soru soracağız, bu soruları soracağız.

Hiç kimse unutmasın, Afrin operasyonu devletin bir operasyonudur, siyasetin değil. Hiç kimse unutmasın. Afrin operasyonunun başlamasından önce muhataplarıyla gidip devlet adına görüşen iki önemli devlet bürokratı vardır. Birincisi, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’dır, ikincisi MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dır. Siyaset devreye girmemiş ve siyaset ciddiye alınmamıştır. Bu ikisi Moskova’ya da gittiler, Avrupa’ya da gittiler, Amerika’ya da gittiler, Türkiye Cumhuriyetinin bekası için bu operasyonun gerekliliğini anlattılar ve hava desteğini de bunların sayesinde aldılar. Kalkmış afra tafra geziyor ortalıkta kahraman diye. Dünyanın en korkak adamı kahraman olacak.

Devletin varlığı her şeyin üstündedir. Türkiye Cumhuriyetinin bekası her şeyin üstündedir. Devleti yönetenlerin beş temel kurala uyması lazım, bakın beş temel kurala. Devleti yönetenler bu beş temel kurala uymazlarsa, o ülkede beka sorunu ortaya çıkar. Nedir? Birinci kural şudur: Devlet akılla mantıkla ve liyakatle yönetilir. Liyakatin olmadığı bir devlet çöker, liyakatle adaletin aynı kavramdan aynı kökten geldiğini de kimse unutmasın. İkinci kural şudur: Devleti yönetenler az ve öz konuşurlar. Bir daha söylüyorum; devleti yönetenler az ve öz konuşurlar. Sabah, öğle, akşam, ikindi, yatsı konuşmazlar, gevezelik yapmazlar, sağa sola saldırmazlar, milleti germezler, milleti kavga ortamına sürüklemezler. Çünkü devlet öyle yönetilmez, devleti yöneten az ve öz konuşur. Devleti yöneten kişi konuştuğu zaman, hangi görüşten olursa olsun insanlar kulaklarını kabartırlar, bakalım çok önemli bir şey ki devletin başkanı konuşuyor diye. Yok öyle bir şey.

Üç, devleti yönetenlerin birinci görevi, toplumda adaleti sağlamak; adalet yok bu memlekette, adalet yok! Bir Allah’ın kulu çıksın desin ki, bu memlekette adalet var, bir Allah’ın kulu! Adalet yok, hani devletten söz ediyoruz, hangi yönetimden söz ediyoruz? Adaleti sağladığınız zaman huzuru da sağlarsınız. Şu anda Türkiye’nin en temel iki sorunu, adaletsizlik ve bundan kaynaklanan huzursuzluktur. Her evde huzursuzluk var. Beş, devleti yönetenlerin halkı baskılamaması, baskı uygulamaması lazım; devleti yönetenlerin millete hesap vermesi lazım. Hesabını veriyorlar mı? Vermiyorlar. Man Adasında şirket kuruyorlar. İşçi şirket mi kurdu, köylü şirket mi kurdu, ev kadını şirket mi kurdu? 1 Sterline şirket kuracaksın, 15 milyon dolarlık ticaret yapacaksın. Ortalıkta gezeceksin, dönüp bana namustan ve şereften söz edeceksin. Hadi canım sen de, sen ne anlarsın namustan ve şereften. Namus da yok, şeref de yok.

Bu beş temel sorun nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Beş temel soruna uymazsanız, o ülkenin bekası tartışma konusu olur. Neden beş temel sorun diyorum? Bunun için. 15 yıl önce Türkiye’nin beka sorunu yoktu. Şimdi herkes Türkiye’nin bekasından söz ediyor. Niçin? Devlet yönetilmiyor, adaletle yönetilmiyor, liyakatle yönetilmiyor, sağduyuyla yönetilmiyor; önyargı, kin ve öfkeyle yönetiliyor ve bu Türkiye’nin başını belaya sokuyor.

Değerli arkadaşlarım, PYD’yle ilgili de soru sormuştum. Bizi suçluyor, efendim ağzı dolu dolu bunu söylemiyormuşum. Ne söyleyeyim? Ağzımdan çıkan belli, duymuyorsan ne yapalım. Benim bildiğim insanlar kulaklarıyla dinler, sen kulağınla dinlemiyorsan be ne yapacağım, kime anlatacağım?

Kızmasının sebebi ne biliyor musunuz? Sebebi şu: PYD liderinin Yargıtay kararına rağmen -ki, Yargıtay terör örgütüdür dedi PYD- Ankara’ya davet etti, altına kırmızı halılar serdi, oturdu konuştu sohbet etti. Devletin bütün sırlarını paylaştı ve terör örgütü lideri bakın, oturdu konuştu. Ben de milletvekili arkadaşıma dedim ki Sayın Mahmut Tanal’a, bunlar terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan git suç duyurusunda bulun. O da gitti suç duyurusunda bulundu.

Hangi konularda? Terör örgütünün propagandasını yapmak… Evet, Salih Müslim’i çağırıp devlet erkânı karşılıyorsa, bundan daha büyük terör örgütü propagandası mı olur? Başka… Terör örgütüne yardım ve yataklık… Vallahi de billahi de PYD’nin liderine hem yardım yaptılar, hem yataklık yaptılar, yardım ve yataklık yaptılar. Söyledim, bak ben seni suçluyorum, sen ağzımı açtıkça dava açıyorsun hakkımda, bunun hakkında da bir dava açsana. Sevgili Recep Bey, sen terör örgütüne yardım ve yataklık yaptın, sen ve ekibin terör örgütüne yardım ve yataklık yaptınız. Bekledim, dava açamıyor. Açsa ne olacak? Rezil olacak, çünkü mahkeme kararıyla terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı tescil edilmiş olacak.

Efendim suçu ve suçluyu övme… Bundan daha büyük övme mi olur? Çağıracaksın PYD’nin liderini, altına kırmızı halılar sereceksin, tokalaşacaksın, ağırlayacaksın, yemek yiyeceksin, ona övgüler düzeceksin, bundan daha büyük ne olabilir övme? Efendim suçu ve suçluyu bildirmeme, bu da önemli bir suç. Mahkeme kararı, Yargıtay kararı PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamışsa ve onun lideri gelmişse, yakasından tutacaksın götüreceksin adliyeye teslim edeceksin, polise teslim edeceksin. Terör örgütünün herhangi bir üyesi için bu yapılmıyor mu? Yapılıyor. Niçin bunun için yapmadılar? Bu soruya cevap istedim, cevap yok Recep Beyden. Cevap yok, dut yemiş bülbüle dönüyor bu soruları duyunca. Sen dut yemiş bülbüle döndün, seni dut yemiş bülbüle döndüreceğim zaten, sen hiç endişe etme, dut yemiş bülbüle döndüreceğim seni.

Az önce dedim ki, Sevgili Recep Bey herkes seni kandırabilir, seni aldatabilir, ama bu kardeşin seni kandırmaz, seni aldatmaz, sana hep doğruları söyler. Hep doğruları söyledim. Dedim ki, senin ne işin var Suriye bataklığında? Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına niye sürüklüyorsun? Kim haklı çıktı? Ben haklı çıktım. Süleyman Şah Türbesini neden kaçırdın arkadaş? Orası bizim toprağımız. Bir insan kendi toprağından kaçar mı? Dut yemiş bülbüle dönmüş vaziyette, hiç cevap yok. Man Adasında şirket kurma, hanedan şirket kurdu orada. Vergi ödeyeceksen bu memlekete öde vergini kardeşim. Neden Man Adasına gidiyorsun şirket kuruyorsun, neden kendi ülkende vergi vermiyorsun? Bu ülkenin garibanı, fakiri, fukarası, sanayicisi,  işadamı veri verir de, bu hanedan niye Türkiye’de vergi vermez? Vergi vermemek için her türlü dümeni çevirir? Bu soruların cevabı yok. Salih Müslim’i söyledim, neyse en sonunda İçişleri Bakanlığı terör listesine aldı. Mahmut Tanal bunu unutma, terör listesine aldı, bunu da götüreceksin o dilekçene ekleyeceksin. Suç duyurusunda bulunduktan sonra terör listesine alındı, yardım ve yataklığı artık İçişleri Bakanlığı da kabul ediyor. Anlaştık mı? Güzel.

Ben bunları söyleyince Recep Bey ve ekibi komple saldırıyorlar bana, komple! Her alandan, Bremen mızıkacıları gibi… Bir bakıyorsun aynı cümleler, sabah öğle akşam bütün televizyonlar veriyor. Bana kimler saldırıyor? Şimdi ben size onları anlatayım. Bir, bana saldıranların başında PKK geliyor. Şavşat’tan Ardanuç’a giderken PKK saldırdı, bir askerimiz şehit oldu, Allah rahmet eylesin, ailesine de başsağlığı dileklerimizi ilettik. PKK hiçbir lidere, hiçbir siyasi lidere saldırmamıştır ben hariç. Ben daha nasıl ağzı dolu dolu PKK terör örgütüdür ya da değildir diyeyim? Bana saldırdı terör örgütü, sana saldırmadı. Sen gittin onunla masaya oturdun sen, sen gittin onunla İmralı’da masaya oturdun.

İki, FETÖ örgütü de bana saldırdı, defalarca. Hakkımdaki Meclisteki fezlekelerin büyük bir kısmı onun adamları tarafından düzenlenenler. Silivri’ye gittim, Silivri’de ziyaret yaptım, çıkışta dedim ki burası 1940’ların Almanya’sının toplama kampları gibidir, dürüst namuslu insanlar burada hapsedilmektedir diye. Daha Ankara’ya gelmeden fezlekem geldi.

Üç, IŞID saldırdı, en son adalet yürüyüşünde. İstanbul’la Kocaeli arasında IŞID’in bize saldıracağına dair en son iddianame hazırlandı. Dört, Rıza Zarrab bana saldırdı. Adamın bütün kirlilikleri, pisliklerini ortaya koyduk, avukatları aracılığıyla Erdoğan’ın da desteğiyle… Bir daha söylüyorum; Erdoğan’ın da desteğiyle. Bakın şu ana kadar Recep Bey Rıza Zarrab aleyhine tek cümle dahi kurmuş değil. Bir daha söylüyorum; Rıza Zarrab aleyhine “bu adam sahtekârdır, bu adam dolandırıcıdır” diye kullandığı tek cümle yok, tek cümle! Rıza Zarrab da avukatlarını görevlendirdi, yüzlerce davalar şunlar bunlar açıldı ve en son El Nusra. O da bize saldırıyor. Bu terör örgütleri arasında bize saldıran birisi daha var, Recep Tayyip Erdoğan.

Arkadaş kiminle mücadele edeceğim? PKK saldırıyor, IŞID saldırıyor, El Nusra saldırıyor, FETÖ saldırıyor, sen de saldırıyorsun. Siz işbirliği mi yaptınız Allah aşkına, nedir bu saldırı, nedir bu saldırı?

Efendim diyor ki esnaf ziyaretinden sonra, “bu Kemal’in takımı bir yana, geri kalan herkesi Afrin’e götüreceğiz” diye. Sevgili Recep Bey, Kemal’in takımı zaten Afrin’de, o takımın adı Mustafa Kemal’in ordusudur. Sen hâlâ farkında değil misin? Onu kendi ordusu gibi görüyor. O ordu senin ordun değil, bu Milletin ordusudur o. Efendim neymiş? Kemal’in takımı hariç! Benim oğlum asker, benim oğlum asker! Benim oğlum askerlikten kaçmadı, benim oğlum çürük raporu almadı, benim oğlum bedelli ödemedi, benim oğlum fakirin fukaranın garibanın çocuğu nasıl askere gittiyse öyle askere gitti. Sen benim yanında ayar tutturamazsın Recep Bey.

Şimdi ben sana soruyorum; senin çocukların ne oldu? Takımının hanedanın çocukları ne oldu? Garibin gurebanın şehidin ölüsünden edebiyat yaparsın, köşeyi dönünce de kaçarsın, aile boyu kaçarsın. Bir daha söylüyorum; sen benim ayarım değilsin. Arkamdan laf söyleme, söyleyeceksen adam gibi gelir karşımda söylersin.

ÇOCUKLARINI ASKERDEN KAÇIRAN ADAM MİLLİYMİŞ

Çocuklarını askerden kaçıran adamı düşünün, çocuklarını askerden kaçıran adam efendim milliymiş. Ne milliliği, gayri milli bir adam millilik edebiyatı yapıyor. Kimse kendisinde olmayanı öne çıkarır, kendisinde olan bir şeyi öne çıkarmaya gerek yok, zaten biziz. Sen ben milliyim milliyim diyorsan, demek ki burada bir sorun var, gayri millisin sen. Vallahi de billahi de gayri milli. Bir daha yemin ediyorum, vallahi de billahi de gayri milli. Yahu çocuğuna askere göndermeyeceksin, kendi topraklarından kaçacaksın, Yunanistan Ege adalarını işgal etmiş ses çıkarmayacaksın, oturacaksın sadece ve sadece Kılıçdaroğlu’yla uğraşacaksın. Senin boyun yetmez buna Recep Bey, senin boyun yetmez.

Bir daha soruyorum; devletin kozmik odasını, haremi ismetini FETÖ örgütüne, bir terör örgütüne açan şerefsizler kimlerdir? Bir daha soruyorum; kozmik odasını terör örgütünü açan şerefsizler kimlerdir?

Efendim, Türkiye üzerine oyun oynandı dedim, genleriyle oynandı iki temel konuda dedim, birisi orduydu. Ordunun genleriyle oynandı; komutanları istifa ettirdiler, ordunun moralini bozdular, ama iyi ki Cumhuriyet Halk Partisi var. Her aşamada gittik ordumuza askerimize sahip çıktık. Asker bizim askerimiz, onların kahramanlıkları destanlıkları bizim destanımızdır, bizim kahramanlık hikâyelerimizdir. İki, Milli Eğitimle oynadılar. Milli Eğitimin tamamını FETÖ’ye teslim ettiler. Bir daha soruyorum; Milli Eğitimi FETÖ’ye teslim eden şerefsizler kimlerdir, o şerefsizler kimlerdir?

Tabii bu arada Ortadoğu kaynıyor; Amerika orada, Rusya orada, İran orada, Türkiye orada, İsrail ve Çin. Amerika Birleşik Devletlerinin PYD terör örgütüne silah vermesi asla ve asla kabul edilemez. Bir terör örgütünü meşru bir hükümetin, meşru bir devletin desteklemesi asla ve asla kabul edilemez. Eğer bizimle müttefiklik ilişkilerinizi sürdürecekseniz, hiç kimsenin terör örgütlerine şu veya bu şekilde destek vermesini kabul etmiyoruz. Bu konuda alınacak olan her kararı sonuna kadar destekleyeceğiz.

Biz kendi bölgemizde huzur istiyoruz, kendi vatanımızda huzur istiyoruz. 35 yıldır terörden en büyük acıyı çeken ülkeyiz. Beceriksiz bir yönetim Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürükledi, beceriksiz bir yönetim Ortadoğu’da Müslüman kanının akmasına yok açtı. Gitmeyin, bulaşmayın, yapmayın etmeyin dedik, “sana mı soracağız” dediler. Geldiğimiz hal belli, geldiğimiz manzara belli. Ortadoğu’da huzur, dünyanın huzuru demektir. Egemen güçlerin Erdoğan’ı kandırdıklarını biliyorum, dedi ya “Obama bizi aldattı” diye. Herkes seni aldatıyor zaten, o yüzden zaten Türkiye’nin başı belaya giriyor. Aldatılan bir adama güvenerek Ortadoğu’da kan akmasına yol açmayın. Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına girmesini hiçbir zaman istemedik. Bölgemizde huzur istiyoruz, Suriye’de huzur istiyoruz, Irak’ta huzur istiyoruz. Amerika’nın Irak’a müdahalesiyle Ortadoğu’daki bütün dengeler altüst olmuştur. Efendim orada nükleer silah var diye girdiler, sonunda nükleer silah olmadığı çıktı ortaya. Dolayısıyla hep beraber bunun mücadelesini vermek zorundayız.

Efendim Enis Berberoğlu’na 5 yıl 10 ay hapis cezası verilmiş. Bunu asla kabul etmiyoruz, asla ve asla kabul etmiyoruz. Enis kardeşim hiç üzülme, sen adımın Kemal olduğu kadar eminim, bu yargılama sürecinden mutlaka, ama mutlaka beraat edeceksin, biz bunu biliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.”

 

Enis Berberoğlu’na 5 yıl 10 ay hapis cezası verildi

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER