Perşembe, Nisan 18, 2024

Kılıçdaroğlu Türkiye için bir şans

Çalışmalarını ABD’de sürdüren Mustafa Akyol AKP’nin “İslamcılar demokrasi içinde evrilebilir, Müslüman demokratlara dönüşebilir” argümanını çürüttüğünü ifade ederek CHP’deki büyük dönüşüme dikkat çekti. Akyol, CHP’nin değişmesinde Kılıçdaroğlu’nun “Rolü ve önemi bence büyük. Halkın içinden gelen, her kesimi kucaklayan, mütevazi bir hayat süren, “helalleşme” gibi kavramları kullanan bir insan. Bence Türkiye için bir şans” ifadelerini kullandı.  

Sunuş

Ülkede yaşanan önemli sorunlardan birisi beyin göçü. Türkiye’de son yıllarda doktorlar, akademisyenler başta olmak üzere nitelikli insanlara yurt dışına çıktı.

Araştırmacı, yazar Mustafa Akyol da bunlardan birisi. 5 yıldan fazladır ABD’de yaşıyor. Araştırmalarına orada devam ediyor. Akyol özellikle İslam’ın özgürlükçü bir yorumunun nasıl mümkün olacağını tartışıyor, bunun üzerine yazıyor. Akyol halen, liberal felsefeyi savunan önde gelen düşünce kuruluşu Cato Institute’da İslam ve özgürlük üzerine teorik çalışmalar yürütüyor.

Kendisiyle yaptığımız söyleşide de bu konu dahil olmak üzere ülkede yaşanan süreci ve geleceği konuştuk.

 

Bir süredir yurt dışında yaşıyorsunuz. Uzaktan Türkiye nasıl görünüyor?

Uzaktan Türkiye, Ortadoğu veya Orta Asya’da sıkça rastlanan tipik otoriter rejimlerden biri gibi gözüküyor. Çünkü bu tür rejimlerde görülen unsurların çoğu Türkiye de var: Medyanın çok büyük bir bölümün iktidarın emri altında. Yargı, iktidarın sopası gibi işlev görüyor. Ve insanlar “fazla konuşanın” başına bir şey geleceğinden korkuyorlar.

Fakat tüm bunlara rağmen Türkiye’yi tipik otoriter rejimlerden ayıran çok önemli bir fark var aslında…

Nedir o?

Seçimler. Türkiye’de seçimler, halen göstermelik değil, gerçek. Dolayısıyla iktidarın seçim kaybetmesi mümkün. Batı’da pek çok insan bunu duyunca şaşırıyor, çünkü bu kadar otoriter davranan bir rejimde seçimlerin de çoktan formalite haline gelmiş olduğunu varsayıyorlar.

Ancak eğer önümüzdeki seçimlerde bir iktidar değişikliği olmaz ise, tam da o mutlak otoriter rejim kıvamına varılabilir. Bir başka deyişle, bu seçimde iktidar değişmezse, ondan sonraki seçimler de artık “gerçek” olmaktan çıkabilir. Çünkü dozu sürekli artan bir otoriterliğin varacağı nihai nokta odur.

BÖYLE BİR TÜRKİYE HAYAL ETMEMİŞTİM

Peki, böyle bir Türkiye’yi hayal ediyor muydunuz?

Etmiyordum elbette. İktidarının ilk yıllarında AKP’yi sevmiştim, ona sahiden inanmıştım. Türkiye’yi eski rejimin tabularından ve yasaklarından kurtarıp Avrupa Birliği kriterlerinde bir demokrasi yapmayı vaad ediyorlardı. Dahası bu yönde önemli adımlar da atmışlardı. Türkiye’nin bu yolda ilerleyerek, İslam dünyasında görülmemiş bir liberal demokrasiye dönüşeceğini, böylece başka ülkelere de örnek olacağını umuyordum. Ama bugün öyle bir noktaya gelindi ki, eskisinden daha iyi değil bilakis daha kötü bir Türkiye ortaya çıktı.

Bu açıdan yanıldığımı, AKP’nin nihai rotasını kestiremediğimi teslim ederim.

İHTİYATLI OLMALIYMIŞIZ

Pişmanlık demeyelim ama daha mı ihtiyatlı olmalıydık? Çünkü ben de sizinle aynı yerdeyim bu konuda…

Evet, sanırım daha ihtiyatlı olmaydık. AKP’nin eski rejimin otoriter yönlerini tasfiye etmesini desteklerken, kendi otoriterliğini esasında törpülemediğini fark etmeliydik. Ama kendi adıma en azıdan şunu söyleyebilirim ki (ve bu senin için de geçerli), AKP’nin kötülükleri ortaya çıktığında bunlara dürüstçe itiraz ettik ve zaten çok geçmeden hedefe konduk. Öte yandan sırf AKP treninden inmemek için bu kötülükleri alkışlayanlar ve giderek omurgasız dalkavuklara dönüşenler oldu. Kanımca onların sorunu ihtiyatsızlık değil, ahlaksızlık.

Ne zaman başladı AKP’deki bu değişim?

Kesin bir tarih vermek zor. Bugün bakınca görüyorum ki, bazı otoriter eğilimler hep vardı, ama ilk başta öne çıkmıyordu. Sanırım önemli bir kırılma Ergenekon-Balyoz davaları oldu ki, esas vebali o dönemde AKP’nin en önemli ortağı olan Gülenistler’dedir. Yargının siyasi bir tasfiyenin sopasına dönüşmesi, gazetecilerin yazdıkları nedeniyle “darbeye zemin hazırlamak”tan tutuklanması o süreçte başladı. (Muhafazakâr basında buna o dönemde karşı çıkan bir kaç insandan bir olduğumu da belirteyim.)

GEZİ İLE BİRLİKTE İKTİDAR OTORİTERLİK YOLUNA GİRDİ

Gezi süreci sizce etkili oldu mu?

2011 seçimlerinden sonra ise, AKP’nin artık Avrupa Birliği kriterlerini umursamadığı, kendi ideolojik köklerine dönmeye başladığına dair bazı emareler belirdi. Ancak benim açımdan iktidarın otoriterlik yoluna girdiğini netleştiren viraj Gezi olayları oldu. Demokratik bir iktidar, bu gösterilere toplumda iktidara karşı biriken tepkinin patlak vermesi olarak bakar, diyalog yoluyla çözüm arardı. Nitekim AKP içinde böyle düşünen bazı demokrat insanlar da vardı. Ancak iktidarın tepesi, olayı dış güçlerin ve içerdeki hainlerin komplosu olarak gösterdi ve zorla bastırmaya girişti.

Çarpıcı olan şu ki, o dönemde Arap Baharı yaşanıyordu. Mısır veya Suriye’deki dikta rejimleri de kendilerine tepkiyle sokaklara dökülen insanları aynı komplo söylemiyle hedef alıyordu. Baas rejimlerinde gördüğüm söylemi AKP’de de görmek benim için irkiltici oldu. Bunun ardından gelen AKP-Gülenist savaşı ise kurumları, hukuku, hak ve özgürlükleri tümden yok etti.

Şunu da eklemek lazım: iktidarda kalmanın doğal bir yozlaştırıcı etkisi var ve bu da AKP’yi dönüştürdü. Muhafazakarların çoğunun bildiği İbn Haldun’un çevrimsel tarih teziyle açıklanabilir bu. Bu teze göre çölden şehre gelen kabileler eski yerleşik düzeni fethederler, fakat bir süre sonra fethettikleri düzene dönüşürler. AKP de öyle oldu. İlk iktidara geldiğinde yeniydi, yenilikçiydi, eskinin kötülüklerini düzeltmeye hevesliydi. Ama zamanla kendi kötülükleri birikmeye başladı. Elde ettiği mutlak güç, onu mutlak yozlaştırdı.

AKP “İSLAMCILAR DÖNÜŞEBİLİR” TEZİNİ ÇÜRÜTTÜ

Bu bağlamada önemli bir tartışma da AKP iktidarının İslamı unsurlar kullanması. Bu açıdan AKP’nin en büyük zararı İslam’a verdiği söyleniyor. Buna katılır mısınız?

Elbette. Ancak bence bunun iki ayrı düzlemi var. Birincisi, siyasi düzey. AKP, “İslamcılar demokrasi içinde evrilebilir, Müslüman demokratlara dönüşebilir” argümanını çürüttü. Bu, Batı’da ve diğer seküler çevrelerde İslamcı siyasi hareketlere dair öne sürülen iki zıt görüşten biridir. Diğeri ise, “İslamcılar demokrasiyi sadece araç olarak kullanıp nihayetinde kendi diktatörlüklerini kuracaklardır” görüşüdür. Ben, yıllarca bu ikinci görüşe karşı çıkmış, bunu savunan Kemalist veya Oryantalist çevrelerin önyargılarını eleştirmiştim. Ama, AKP, sağ olsun, bu çevreleri haklı çıkardı. Eminim bu ders siyasi tarihe geçecektir ve unutulmayacaktır.

İkinci düzlem ise belki daha da önemli olan ahlaki düzey. 2000 öncesi Türkiyesi’nde, “alnı secdeye değenlerin” haksızlık ve yolsuzluk yapmayacaklarına dair naif bir inanç ve umut vardı. Son yirmi yıl içinde ise, hem AKP hem de Gülenistler ve iktidardan pay alan diğer bazı dini gruplar sayesinde, “alnı secdeye değenlerin,” bırakın başka insanlardan daha ahlaklı olmak, aksine çok daha ahlaksız olabildiğini gördük. Çünkü bu insanlar, yapmak istedikleri kötülükler için bir şekilde dini bir kılıf, bir “fetva” bulabiliyorlar. Bunu bulduktan sonra da hiç bir vicdan rahatsızlığı yaşamadan her türlü hileyi, zulmü, haksızlığı yapabiliyorlar. Bu “ahlaksız dindarlık”, yahut benim tabirimle “vicdansız dindarlık” vehametini gören insanların bazıları da doğal olarak dinden soğuyor, hatta ikrah ediyor.

Sonuçta…

Sonuçta, Türkiye’de gençler arasında kayda değer bir “deizm” akımının tam da bu dönemde yükselmesi bir tesadüf değildir. İktidarı kazanan, ama zulüm, yolsuzluk ve kibirleriyle ahlaki üstünlüğü kaybeden dindarların “başarı”sıdır.

Bunun daha da çarpıcı bir versiyonunun İran’da da yaşandığını da eklemek isterim. Orada da İslam referansıyla hareket eden yoz ve otoriter bir rejim, toplumun geniş kesimlerini İslam’dan soğutmuş durumda. Öyle ki İran’da kendini ateist veya dinsiz olarak tanımlayan veya Hıristiyanlığı kabul edenlerin sayısı hızla artıyor.

ÖZGÜRLÜKÇÜ MUHAFAZKÂRLIK İÇİN UMUT HALA VAR

Siz akademik olarak özgürlükçü bir muhazakârlığın mümkün olduğunu savunuyorsunuz. Bugün baktığımız İslam dünyasında böyle bir olasılık görüyor musunuz?

Görüyorum elbette. Türkiye ne yazık ki bir hayal kırıklığı oldu, ama bugün Bosna-Hersek’ten Endonezya’ya kadar İslam dünyasının farklı köşelerinde demokrasiyle, çoğulculukla, insan haklarıyla barışık İslami hareketler ve tecrübeler var. Ve unutmamak lazım ki, Hıristiyanlık da baskı ve şiddet dolu olan karanlık devirlerinden bir günde çıkmadı. John Locke gibi liberal Aydınlanma düşünürlerinin 17. Yüzyıl sonlarında savunmaya başladığı özgürlük ve hoşgörü fikirleri, ancak 20. Yüzyılda tam olgunlaştı.

Bir İslam Aydınlanmasına mı ihtiyaç var?

Evet, kesinlikle. Çünkü bugün İslam dünyasında yaşanan fecaatler, tam da Aydınlanma öncesi Avrupa’yı andırıyor: Mezhep savaşları, din adına yapılan baskı ve zulümler, ortak insanlık duygusundan yoksun nefret ve hınç öğretileri… Çare, Aydınlanma’dır. Ancak iki hususun altına çizmek isterim: Bu, Fransa’da olduğu gibi din karşıtı bir Aydınlanma değil, Anglo-Sakson gelenekte olduğu dinle barışık bir Aydınlanma olmalıdır. Dahası, İslam kaynaklarından ve geleneğinden ilham almalıdır. İki yıl önce ABD’de yayınlanan, yakında Türkçesi de çıkacak olan “Reopening Muslim Minds” (Müslüman Aklın Uyanışı) adlı kitabım, tam da bu tezi işliyor.

KAZANIMLARINI KAYBETMEMEK İÇİN SESSİZLER

AKP tabanında samimi Müslümanlar olduğu kuşkusuz, bunlar neden bütün olanlara sessiz?

Sanırım bir kısmı, “evet, bizimkiler bazı haksızlıklar yapıyor, ama zamanında bize de yapıldı, bu da bizim devrimiz, bizim intikamımız” diye düşünüyor. Dahası, AKP, eski rejimin dindarlar üzerine kurduğu baskıları kaldırmış, muhafazakârları egemen sınıf kılmış durumda. Bunu kaybetmek istemiyor, dolayısıyla ses çıkarmıyorlar.

AKP’yi destekleyen dindarların önemli bir kısmı da yapılan haksızlıkları hiç görmüyor ve zaten görmek istemiyor. İktidar, kendisine yönelik tüm eleştirileri iç ve dış mihrakların yalanları gibi gösteren dev bir propaganda imparatorluğu inşa etmiş durumda ve korkarım AKP tabanındaki pek çok insan da buna hakikaten inanıyor. İnanmak da, az önce belirttiğim sebeplerle, işlerine geliyor.

CHP BÜYÜK DÖNÜŞÜM YAŞADI

AKP, biz muhalefete düşerse kazanımları kaybedersiniz propagandası yapıyor. Bu mümkün mü?

Yolsuzluk ve kayırmacılık gibi bazı “kazanımlar” hakikaten kaybedilir. Ama bunlar zaten meşru değildir. Buna karşılık, başörtüsüne kamusal alanda özgürlük gibi meşru kazanımların kaybedilmesine hiç ihtimal vermiyorum. Eski Türkiye’nin katı laikçi uygulamaları, toplumda az destek bulan, ancak ordu ve yargı işbirliği ile dayatılan zorbalıklardı. Bu mekanizmanın geri dönmesi mümkün değil. Dahası katı laikçiliğin siyasi temsilcisi olagelen CHP büyük ölçüde dönüşmüş, hatalarıyla yüzleşmiş, “helalleşme” yoluna girmiş durumda. Dahası, CHP’nin iktidar olabilmesi, bugün de gördüğümüz gibi, ancak muhafazakâr veya liberal eğilimli partilerle ittifak kurmasıyla bugün.

Dolayısıyla, hayır, “Eski Türkiye” geri gelmez. Ama bugünkü “Yeni Türkiye” de muhaldir. Bize üçüncü bir Türkiye lazım: çoğulcu, hoşgörülü, adaletli ve her kesim için özgürlükçü.

CHP değişti dediniz. Bu nasıl bir değişim? Açabilir misiniz?

15 yıl önce başörtüsünü yasaklatmak için uğraşan, muhafazakârların eşit haklara sahip olmasına tahammül edemeyen bir CHP vardı. Parti tabanında halen bu duyguya sahip kişiler olabilir (ve AKP de onları bulup çıkarmayı çok seviyor), ama CHP çok bariz bir biçimde dönüştü, otoriter laiklikten uzaklaştı, muhafazakârların yaşam biçimi ve değerleriyle barıştı.

KILIÇDAROĞLU BİR ŞANS

Bu değişimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun rolü ve önemi nedir?

Rolü ve önemi bence büyük. Halkın içinden gelen, her kesimi kucaklayan, mütevazi bir hayat süren, “helalleşme” gibi kavramları kullanan bir insan. Bence Türkiye için bir şans.

14 Mayıs’ta seçim olacak, sizin beklentiniz nedir?

Dileğim muhalefetin galip gelmesi ve Türkiye’de yeni bir sayfanın açılması. Ama gerçekte ne olur, hiç bilemiyorum.

İki ittifak var, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Altılı Masa’ya katılan partilerin hepsiyle her konuda uzlaşmasam da, desteğim onlardan yana. (İçlerinden hangi partiyi görüşlerinize en yakın buluyorsunuz derseniz, Deva Partisi derdim.) CHP ile Saadet ve Gelecek gibi muhafazakar tabanlı partilerin bir araya gelmiş olmasını ise Türkiye için başlı başına bir kazanç olarak görüyorum. İyi Parti ise milliyetçi kesimi muhalefete dahil etmekle ve merkez sağ çizgisine yakınlaştırmakla bence önemli bir misyon gerçekleştirdi son yıllarda.

Diğer tarafta ise, kendilerinden başka herkese hınç ve nefret besleyen, sert, haşin, ceberrut bir blok görüyorum. Dahası, resmen ortak olmasa da, bu bloğun akıl hocalığına soyunmuş Doğu Perinçek hareketini görüyorum. Endişem o ki, bu seçimi de alırlarsa, Türkiye’yi tamamen Rusya tipi bir rejime dönüştürebilirler.

Dilerim öyle olmaz. Dilerim Türkiye 14 Mayıs gecesi yeni ve temiz sayfa açar ve hepimiz derin bir nefes alırız.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI