Bu çağrı, Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı da rahatsız etmiş ve hızla iktidarın gündemine girmişti.
Kılıçdaroğlu, helâlleşme üzerine ülkenin farklı yerlerinde, farklı gruplarla çok sayıda toplantı yapmıştı.
Tüm bu toplantılarda, helâlleşme çağrısına, sadece dışlanmış, sessizleştirilmiş, ötekileştirilmiş kimliklerden değil, toplumun tüm kesimlerden çok olumlu geri dönüş ve destek alınmıştı.
Helâlleşmeye toplumsal destek arttıkça, konu kamusal ve siyasal alanın ana gündem maddesi olmuş, bu konu üzerine yazılı ve görsel basında programlar yapılmış, yorumlar yapılmıştı.
İktidar, helâlleşme çağrısına yanıt verememiş, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi kişilik, demogoji ve manipülasyon yoluyla eleştirdiği sürece de helâlleşme çağrısının etkisi ve olumlu algısı artmıştı.
Helalleşme, doğru, anlamlı, yerinde ve güçlü bir çağrıydı; çünkü, yıkıcı kutuplaşma, fakirleştirici neoliberalizm ve demokrasiden sapma kıskacında “İki Türkiye”ye bölünmüş olan ülkemiz de, farklılıklarımız içinde birlikte ve eşit vatandaşlar olarak yaşamak toplumun geniş kesimleri için “temel ihtiyaç”larının başında geliyordu.
Helâlleşme çağrısından sonra yapılan kamu oyu araştırmalarında da, muhalefetin oylarının artması eğilimine girdiğini gördük.
Değişim ve demokrasi isteyen 48% ve 25.5 milyon seçmenin oylarında helâlleşmenin önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum.
İlk turdan sonra, Kılıçdaroğlu’nun ve muhalefetin ikinci tur için bir “strateji”sinin olmadığının ortaya çıkması, yükselen milliyetçilikten korkması, böylece muhalefetin büyük bir savrulmaya kapılması en güçlü ve kritik hamle olan helâlleşmenin bir anda unutulmasına yol açtı.
Helâlleşme çağrısını yapan Kılıçdaroğlu, bu çağrıyı bir anda unuttu ve çareyi Avrupa aşırı sağ ve ırkçı partilerinin Türkiye’deki ilki olan Ümit Özdağ ve Zafer Partisi ile işbirliği yapmakta buldu.
Bu işbirliğinin ve vahim içeriğinin, tüm seçmeni ve CHP’yi de dışlayan bir tarzda, kapalı kapılar ardında ve sadece Kılıçdaroğlu ve Özdağ tarafından yapıldığını bugün öğreniyoruz.
Meğerse, parti sözcüsü Faik Öztrak’ın bile bilmediği anlaşmalar yapan bir hareket tarzına girmiş Kılıçdaroğlu.
Helâlleşme çağrısı yapan Kılıçdaroğlu ve CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna, ırkçılığa varan aşırı söylem ve propaganda ile gittiğini gördük.
Buna rağmen, 48% ve 25.5 milyon seçmen, helâlleşmeyi unutmadı, değişim ve demokrasi talebinden vazgeçmedi, Kılıçdaroğlu’na desteğini sürdürdü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarın, başta ekonomi olmak üzere ülke problemlerini çözme de çok zorlanacağını biliyoruz. Fakat, iktidarın bu durumunun/sorununun, Kılıçdaroğlu ve CHP’yi etkili muhalefet konumuna getirmeyeceğini de biliyoruz.
Seçimlere Yeşil ve Sol Parti adında giren HDP de tüm bu savrulmaya rağmen, Kılıçdaroğlu’na desteğini sürdüreceğini açıklamıştı. Kürt seçmen, helâlleşmeden aşrı milliyetçiliğe savrulan Kılıçdaroğlu’na oylarıyla destek verdi.
Seçimler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 52% oyla tekrardan Cumhurbaşkanı olmasıyla sonuçlandı.
Seçim sonrası dönemde, bir taraftan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun savrulmasını, CHP’nin, tarihin tekerrürü gibi, gazetecilerden ve mali işlerden oluşan, 5, 6, 7 dönemdir sürekli seçilen takımın eline geçtiğini ve parti içi iktidar oyunlarına kapandığını seyrederken; diğer taraftan da, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, seçimleri kazanmasına rağmen, seçim sonuçlarını daha doğru okuduğunu, değişim ve demokrasi isteyen 48% seçmene hitap eden kararlar aldığını görüyoruz.
CHP, “tek adam ve yanındakiler” ile parti içi iktidara odaklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yurt dışında ve yurt içinde etki alanını yaygınlaştırmaya devam ediyor.Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarın, başta ekonomi olmak üzere ülke problemlerini çözme de çok zorlanacağını biliyoruz.
Fakat, iktidarın bu durumunun/sorununun, Kılıçdaroğlu ve CHP’yi etkili muhalefet konumuna getirmeyeceğini de biliyoruz.
Böyle giderse, helâlleşme çağrısını öncüsü ve lideri Kılıçdaroğlu, 2024 yerel seçimlerini, Cumhuriyet modernleşmesinin geleceğini ve Yeni Anayasa sürecini riske atan bir parti lideri olarak siyasi yaşamını sürdürecek.
Bu bağlamda, 48% 25.5 milyonun talebi, diğer bir değişle, toplumun, farklı kimlikleri içinde çokluk olarak talebinin, değişim ve demokrasinin CHP’den başlaması olduğunu söyleyebiliriz.
Kemal beyin, ülkemiz için, kendisinin ve CHP’nin geleceği için, kendisinin öncülüğünü yaptığı helâlleşme çağrısını hatırlaması ve bugün bu çağrıyı kendisine yapması gerekiyor.
Kemal beyin, seçmeni ve CHP ile helâlleşme zamanının geldiğini düşünüyorum.
Kendisine değil; aksine, seçmene, CHP’ye, ülkesine bakarsa Kemal bey aynada kendisine yapılan helâlleşme çağrısını kabul eden Kılıçdaroğlu’nu görecektir.