Perşembe, Nisan 25, 2024

Karamollaoğlu’ndan AKP ile ittifak yanıtı: ‘Başkanlık sistemini terk ediyoruz’ demeden bir işe girilmez

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, AKP ile ittifaka girip girmeyeceklerine ilişkin soruya, “‘Başkanlık sistemini terk ediyoruz’ demeden bir işe girilmez” yanıtını verdi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın sorularını yanıtladı.

Karamollaoğlu’nun açıklamalarından başlıklar şöyle:

Uzay yolculuğu

Uzayla ilgili bir sürü kitap var. Bizim gençliğimizde onlar gündemdeydi. Uzay’a gitmek toplumda yeni bir hava oluşturmak için, “Biz ne kadar ileri bir hedef göstererek” söylenen bir söz. Üzülüyorum. Sadece ABD ve Rusya’nın Uzay’a insan gönderme imkanı var. Uzaya gitmek o kadar zor bir şey değil, paraya bağlı.

“Ben uzaya çıkacağım, ben güçlüyüm” diyecekseniz, o iş iki senede olmaz. İktidar güvenirliliğini kaybetti. Hiçbir vaadi yerine getiremedi. Hala kendi aracımızı tamamen yapacak noktaya gelemedik. Milyonlarca lira para ödedik biz buna. Daha kendi arabasının motorunu yapmaktan bile aciz iktidar nasıl uzaya gidecek?

Uzaya gidecek kişinin vücudunun bile uzay ortamına alışması için iki seneden fazla süre lazım. Bu iş yaklaşık 100 milyar dolara mal olur. İktidar kendisi mahçup olur. O zaman gelince zaten bu laf unutulur.

Hani bizim kendi uçağımız? Biz ta 1974’te TUSAŞ kuruldu. Bugüne kadar bu imkanlar oraya verildi. 18 senedir iktidarlar, Türkiye’de tarihinde kimse ama kimse 18 sene tek başına iktidar olmadı. Siz bir işi yaparken bunun hakikaten gereklerini yerine getirebiliyor musunuz buna bakmanız lazım. Bu bir süs mü olacak yoksa hizmet mi edecek? Benim kanaatime göre uzaya adam göndermenin bir mahiyeti yok.

Karnı doymuyor insanın, ben uzaya gideceğim. İş bulamıyor insan, uzaya gideceğim. Bu ne manaya gelir ki? Ben ilime karşı değilim. Türkiye çok kısa zamanda dağları devirecek kadar gelişmelere imza atar. 300 küsur Teknokent varmış. Ne iş yapıyor bunlar?

“Seçim yatırımı olarak görüyorum”

Ben bunu tamamen seçim yatırımı o kadar görüyorum. Ben işsizsem, geçinemiyorsam, “Önce benim ihtiyacımı karşıla, imkan sağla” derim. Bu bir politika. Tayyip bey anlaşılan, etraflı görüşen, kamuoyu nasıl etkilenir diye düşünen bir ekiple çalışıyor. Ciddiyeti önemli değil ama öyle fikirler ortaya atacaksınız ki kavga çıkacak.

“Geçmişteki bütün diktatörler böyleydi”

Anayasayı değiştirme gücü elinde olmayan iktidar ben anayasayı değiştirmek istiyorum diyor. Adalet reformu diyecekler, adaleti çiğneyenler serbest bırakılacaklar. Toplum bir defa güvenini kaybetti mi bir daha toparlanmaz. Hitler de, Mussolini de öyleydi. Geçmişteki bütün diktatörler böyleydi. Ben bu dönem için söylüyorum. Erbakan hocanın siyasetini takip etmeye çalışıyor. Erbakan hocamız bilim adamıydı. Ancak kendisine sonradan siyasete girmeden çözüm gelmeyeceğini düşündüğü için siyasete girdi.

Türkiye’de 1956-1960 arasında bir motor fabrikası kurdular, faaliyeti geçti. Fabrikayı batırmak için devlet-özel bir araya geldi adeta ve battı. Türkiye kendi arabasını kendi imal etmeli. Her şeyini biz yapıyoruz diyebilmeliydik ama diyemiyoruz.

“Yolsuzluk neredeyse kural haline geldi”

Bir ülkede huzurun ve barışın tesisi önce ülkeyi yönetenlerin kendisi gibi düşünmeyenlerle kavga etmeden görüşme yaratmalarına bağlıdır. Söze başlarken, “Hainler” diyenlere ne konuşacaksınız. Arkasından liyakat, arkasından diyalog ve adalet gelir. Ondan sonra da size emanet edilen kamuoyuna ihanet etmemek gelir. Yolsuzluk neredeyse kural haline geldi.

Millilik çok önemli bir kavramdır. Bizim geçmişimize baktığımız zaman değer verdiğimiz bir takım şeyler öne çıkmıştır. Sultanlar bile yeri gelince hesap vermek durumunda kalmıştır. Bir şiir okuduğu için hapsedilmenin ne manaya geldiğini biliyordu. Kendisi bütün gücü eline geçirince olmadı.

Boğaziçi Üniversitesi

Bütün üniversitelerde geçmişte rektörlerin hepsi Tıp Fakültesi’nden gelirdi. Bir üniversitede bir düşünce hakim olmuşsa o üniversitede siz seçim yapıyoruz deseniz de olmuyordu. Bu onun ötesinde Yargıtay’da bile öyle oldu. Böyle bir yaklaşım da bile siz o üniversitedeki öğretim görevlilerini ve öğrencilerin üzerinde oluşturacağı etkiyi göz önüne almazsanız bu durumla karşılaşmamak mümkün değil. Rektörün acele bir terfi ile bir noktaya gelip, “Biz daha büyük işler yapacağız” demesi benim garibime gitti.

Üniversitelerde iktidara karşı tepki oluştuğunda bazı çevreler bunu fırsat bilip onu anarşik bir ortama sürükleme çabasına girebilirler. Buna izin verilmemesi icap eder. Bu demek değildir ki orada tepki gösteren öğrencilerin tümü suçludur. Yıkmaya, yakmaya, tecavüze yeltenmediği sürece insanlar fikirlerini rahatlıkla söyleyebilirler. Sayın Cumhurbaşkanı’nın buna benzer ifadeleri 10 sene öncesinde var.

Bu bir zihniyet meselesi. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bütün devlet kadrolarına, üniversitelere maalesef başka mevkilere sadece partiye bakarak atama yapılmasını doğru bulmuyorum. Siz kendinize yakınlığına göre tayin yaparsanız bu iş çözülmez. Melih Bulu’nun çekilmesi ile çözüleceğine ben inanmıyorum. Cumhurbaşkanına karşı bir tavır da olacağı için cesaret edilmez buna.

Sıra üniversitelere geldi, üniversitelerde bir kadro hareketi başlatıldı. Bu kadro hareketi ile ilim adamları AK Parti’nin politikalarına destek veriyor manaları oluşturulacak.

Birden bire 100’den fazla üniversite kurulmasını ben garipsedim. Kadrolaşma tamamen. O vasıta ile de partizanca çalışma. Küçük bir ile üniversite kuruyorsunuz, sonra orası uçuyor. Bir noktaya geliyor ki insanlar bunun kendi problemlerini çözmediğini görüyor.

Erdoğan’ın açıklamalarına yanıt

Recep Tayyip Erdoğan ismini taşımayan üniversitelerin ilk 500’e girmesine ihtiyaç yok yani? Birkaç yerlerde daha Recep Tayyip Erdoğan ismini versinler o zaman. Partizanca yaklaşırsanız Türkiye ilk 500’e girmez.

Gençlerin yüzde 47,5 Türkiye’den gitmek istiyor

Çünkü gençlerin ümidi kalmadı. Geri kalan kısmın ise yakınları sayesinde bir yer bulma niyetindeler. Esas millilik, gitmek isteyen gence güven vermek, fikrinden caydırmaktır. 1975-1977 arası bakanlıkta görev aldım. Biz teşvik veriyorduk yatırım yapan firmalara. 3 bine yakın firmaya teşvik verdik. İnsanlarda ayrı bir heyecan vardı. Köyüne fabrika kuran insanlar oldu ama şimdi o fabrikalar sıkıntıda.

O sırada ABD’de yetişmiş 50 civarında genç müracaat etti. “Türkiye’den öyle bir heyecan görüyoruz ki, dönmek istiyoruz” dediler. Türkiye’de oluşan havadan dolayı istediler bunu. Şimdi diyorlar ki “Türkiye’ye gitmek ne, yaşamak bile mümkün değil” Kendisi siyaseten farklıysa hemen elemeye giriyor. İnsanlar ülkeden gitmek istiyor.

Türkiye’den Almanya’ya büyük bir göç oldu. Zaman içinde görüldü ki biz ideal olarak arzu ettiğimiz ortam, adalet, liyakat, demokrasi, fikir inanç hürriyetini orada gördükleri için orada yaşamaya karar verdi.

Batı’ya gitmeyi düşünmeyenlerin içinde bile bir fırsat doğduğunda gitmekten çekinmeyecek çok sayıda insan vardır. Üzüntü verici tablo ise altyapı oluşturmamaktan. Biz de olması gereken, arzu ettiğimiz ne varsa bizden çok güçlü şekilde orada var. Bu yüzden insanlar Batı’ya gitmeyi tercih ediyorlar.

Dindar nesil açıklaması

Sayın Cumhurbaşkanı “Dindar nesil” yetiştireceğiz diyor. Dindar kesim ne demek? İftira etmez, hakaret etmez. Yolsuzluğa karışmaz, rüşvet olmaz. Toplumda kendi gibi inanmayan, yaşamayan insanlarla iyi diyalog ile yaşamayı tercih eder. Adalete, liyakata önem verir. O söylenen dindarlık insanları dinden soğutuyor.

Milli Görüş’ten geldikleri, Erbakan hocanın öğrencileri oldukları için… Kendilerini gibi düşünmeyen insanlardan kaç kişi “Allah razı olsun” diye gidip onlarla birlikte oldu. Tam tersi AK Parti’nin içi boşaldı.

Türkiye’de uzun zamandır bir zihin karmaşası var. Bu söylediklerimiz, liberallerin de solcuların da siyasette var olacağım diyen herkesin olmazsa olmazı ama bir yandan da dinimizin temel mülkü.

Erdoğan’ın “Aile, Eğitim ve Kültürde inkişafı sağlayamadık” açıklaması

Namaz, ibadet, oruç önemliler ama siz bunları yapıp adil davranmıyorsanız, muameleniz yanlışsa bu sizi aldatmasın diye buyuruluyor. Bizim oturup Türkiye’de her kesimin kendi düşüncelerini formatlamasına ihtiyaç var.

İktidarı da muhalefeti de yeniden bir muhasebeye davet ediyorum. Bir zamanlar başörtüsü düşmanlığı öyle bir noktaya getirdikleri ki iktidarı yıktılar, biz de destek verdik. Nasıl ki o zaman infial meydana getirdiyse şu anda da ters döndü.

Eşitlik olmadan olmaz. İnsanların makamlarına, servetlerine göre muamele yapamazsınız. İnançlı kesimlere hitap ederek de bunu yanlış anlayan kesimlere de söylüyorum. İnsan yaratılmışların en üstünü olarak tanımlanmış akıllarından ötürü. Ancak bizi yaratan Hak diyor ki, “Dinde zorlama yoktur” Kimseyi bizim gibi inanmaya ve düşünmeye zorlayamayız.

Laiklik meselesi

Bazı kavramlar var ki farklı tarif edilebiliyor. Laiklik tabiri de Fransa’dan gelen bir tabir. Laikliği tamamen dinsizlik olarak algılayanlar var. Geçmişte bazı dönemlerde laiklik dinsizlik gibi algılanınca, insanlara müdahale edilince tepki doğmuş. Fikir, düşünce, inanç özgürlüğü ise kimseye baskı yapamazsın.

Yeni anayasa tartışması

Şu anda Türkiye, Türkiye’nin meselelerini olduğu gibi tartışacak konumda değil. Çünkü bir ortam gerektirir. İnanç bana göre tartışılmaz. Türkiye’nin ortamı buna müsait değil. Yine de bunun yolunu bulmaya çalışacağız.

Birinci mesele Türkiye’de bu ortamın sağlanması. İlk Meclis kurulduğu zaman ortaya konulan inanan, inanmayan herkes oradaydı. Gelin böyle bir noktaya dönelim denilirse ben desteklerim. Bu konu benim kanaatime göre Türkiye’de rahatlıkla konuşulacak bir konu değil. Bizim için Türkiye’de en önemli konu, hiç kimsenin itiraz etmeden temel değerler üzerine inşa edilecek bir anayasa olmasıdır. Benim kanaatime göre bu mümkün değil.

“Yeni anayasa yapalım” çıkışını samimi bulmuyorum. Anayasaların çok daha kısa birkaç sayfalık temel ilkelerin yer aldığı bir metin.

“Yeniden kuruluş anayasası” açıklaması

Biz bunu isterse yeniden kuruyoruz, ya da eskisinin üzerine inşa ediyoruz diyelim, 100 yıllık bir deneyim var. Onun için bunu ayrı bir özelliği var. Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra İsmet İnönü dönemi başlamış. Paraların üzerinde İsmet İnönü olmuş. 1950’de dönem değişmiş, İnönü’nün çok önemli bir tavrı olarak görüyorum. İktidarı teslim etmeye kavgasız, gürültüsüz razı olması. Türkiye’de demokrasiye geçişin önemli bir hususu.

Arkasından paranın üzerinde İsmet İnönü’nün fotoğrafı varken bu kalkmış sadece Mustafa Kemal Atatürk konulmuş. Ezan hemen Türkçe’den Arapça’ya dönmüş. 1957’den sonra güç kaybetmeye başlayınca şaşırmış. 60’da da ihtilal olmuş.

“Adil bir seçim sistemi olmalı”

Türkiye şu anda meselelerini rahat konuşacak bir ortama kavuşamadı. Bizim arkadaşlarımız bir hazırlık yapıyorlar, birincisi bugünkü başkanlık sisteminin değişmesi. Meclis hem denetleyebilmeli, hem de kanunları rahatlıkla yapabilmeli. Cumhurbaşkanı doğrudan doğruya halk tarafından mı seçilsin yoksa meclis tarafından mı seçilsin bu tartışılıyor. Adil bir seçim sistemi olmalı.

Yeni baraj çalışmaları

Bunların hepsi dalavere. Seçimi alacak halk desteği olmamasına rağmen iktidarda nasıl kalırım işaretleri bunlar. Ben yüzde 7’lik barajları da uygun görmüyorum. Niye bir baraj konulsun? AK Parti bundan dolayı anayasayı değiştirecek çoğunluğu kazandı. Bir baraja ihtiyaç olmayabilir ama çok zorlanırsanız yüzde 1, yüzde 2 yeter. Bazı tekliflerimiz olabilir.

“İl Seçim Kurulu başkanlarını YSK seçecek” iddiası

1960 ihtilalinden sonra getirilen bazı kurallar önemliydi. İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı, Ulaştırma Bakanı değişiyordu seçime gitmeden önce. Kim nasıl tayin edecek? Onu da Cumhurbaşkanına vermemek gerek. Türkiye’de seçime güveni arttırmıştı bu. Hatalar, yanlışlıklar olabiliyordu ama azlıkla. Bizim Güneydoğu’da adaylarımız tehdit edildiler. Öldürüldüler, buna nasıl rıza gösterelim biz? Adil olan, partizanca davranmayan seçim kurullarına ihtiyaç var.

İttifak açıklaması

İttifaklar sadece seçim döneminde gündeme gelmeli. İttifak yapan partiler ister istemez bir diyalog içine girebiliyorlar. İttifaklar bir koalisyon değil. Koalisyon icraat yapmak için oluşturulur. İttifaklar ise belli prensipler üzerine oluşturuluyor.

İttifakın bu dönemde başarılı olma ihtimali büyük. Cumhur İttifakı’ndan ayrılma ve çözülme var. Geçmiş dönemde AK Parti’nin içinde olan arkadaşlar ayrılarak parti kurdular. Burada aynı düşünce olunca ortaya çok daha makul bir şey çıkacak.

Bir sene sonra ile şu anki şartlar farklı olabilir bundan dolayı bağlanma mahiyetinde ifade edilmesini doğru bulmuyorum ama şartlar da ortada.

Saadet Partisi, AKP ile ittifaka girecek mi?

“Başkanlık sistemini terk ediyoruz” demeden bir işe girilmez. Benim burada üzerinde durduğum noktalar çok net. Zor da olsa biz kendi temel prensiplerimizden taviz vermeye yanaşmayız belli imkanlar tanınsa bile. İttifak meselesini detaylandırmak istediğimiz havayı doğurmaz.

Üçüncü ittifak

Bu olasılık her zaman var. Ben daha temel sorunların üzerinde durmayı, kutuplaşmayı son buldurmanın üzerinde durmamız gerek. Bir kutuplaşma, bir ittifak bunu kırmamalı. Birbirine taban tabana zıt fikirlere sahip olan insanlar bile meseleleri müzakere edebilmeliler, benim için önemli.

İttifaklar, en fazla milletvekillini çıkaracak tarzda oluşturulur. İttifak yaptığınız zaman aynı oranda oy olacağınızda kaç milletvekili çıkaracaksınız, yapmazsanız kaç milletvekili çıkaracaksınız buna bakılır. Herkes bunlar üzerinde yorum yapabilir. Bu yorumların bile bizi sağduyu ile meseleye yaklaştırması gerektiğinin kanaatindeyim. Bu zihniyeti oluşturabilirsek bütün meselelerin üzerinde geliriz.

Muhalefetteki görüşme trafiği

Herkesin kongreleri yeni yapıldı. Bize yeni bina için hayırlı olsun ziyaretine geliniyor. Biz de kongrelerin ardından hayırlı olsun ziyaretlerine gidiyoruz. Bu ziyaretlerde ülkenin problemleri, çözümler, oluşumlardaki sıkıntılar ve telafileri konuşuluyor mutlaka.

Erdoğan-Asiltürk görüşmesi

AK Parti zayıfladığını, oy kaybettiğini görüyor. Hakikaten AK Parti’de görev almış, 15 seneden fazla uzun süre çeşitli görevler yapmış arkadaşlar ayrıldılar. İşsizlik, geçim sıkıntısı, adalete güvenin sarsılması gibi konularda da AK Parti’ye gönül vermiş insanlar da etkileniyorlar. Anketlerde gösteriyor ki AK Parti’nin daha önceki seçimlerde gösterdiği performansı gösterme ihtimali yok.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan AK Parti’den daha fazla teveccüh görüyor ama cumhurbaşkanı seçilmesine yetmiyor. İttifak olduğu zaman da Meclis’te çoğunluğu sağlayacak durumda değiller. Destek arıyor. Destek aramak için de geçmişte biz beraber olmuşuz -18 yıldır kapımız çalınmamış olsa bile- bir aşinalığımız var. Oğuzhan beyi de bu şekilde ziyaret etmeyi, acaba bir yakınlık kurabilir miyiz diye bir ihtiyaç olarak görmüşlerdir. Bunu garipsemem ama abartılmasının da doğru olmadığı kanaatindeyim. Destek almak için gittiği gözüküyor.

Görüşmeden önce Oğuzhan bey haber verdi. Görüşmenin ardından da bilgi verdi. Bunun ne anlama geldiği gayet açık destek istiyor sayın Cumhurbaşkanı ama dediğim gibi bu desteğin istenmesi mutlaka sorgulanır. Şu anda bu bir ziyaretten ibaret. Bunu başka anlamlarda konuşmanın zamanı değil.

Adaylık açıklaması

Bir sonraki kongrede aday olup olmayacağım da belli değil. Yetkili organlarımızın, teşkilatlarımızın teveccühü olduğu taktirde sırt çevirmeyiz. Sağlığımız el verdiği müddetçe görevimizi yerine getirmeye çalışırız.

Selçuk Özdağ saldırı

Çok üzüldüm. Bu adalete bir müdahaledir. Bu toplumda güveni sarsıyor. Bir siyasiye saldırılmış, bu insanları siz serbest bırakıyorsunuz ya.

Demirtaş ve Kavala davaları

Adalet mülkün temelidir. Birilerini cezalandıracaksınız o cezalandırmayı gerektirecek olan hukuki delillerin olması lazım elinizde. Olmayınca adalet zedelenir. İnsanın uzun zaman tutuklu kalması endişe verici bir gelişmedir. Sistemin bozulduğunun da işaretidir. Türkiye’de en büyük problem adaletin siyasallaşması.

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER