Kayda alınmak da bir esaret getiriyor. Yerleşik yaşamın gereği olduğu söyleniyor belge üretmenin. Hepimizle ilgili tutulan arşivler adeta bir ürün gibi sınıflanmamız için. Ülkede kayda geçmeyen önemli bir sorun daha var. O da insan kalitesinin düşüşü.

Yazının geliştirilmesi ile günümüz medeniyeti arasında derin bir bağ var. Kâğıt ve matbaa sayesinde bilginin yaygınlaşması ve kalıcılığı mümkün hale geldi. Hukuku, bilimi, öğrenmeyi, sanatı, ekonomiyi, var etti, Üstelik bir ömürlük yaşamlarımızı çağlar ötesine taşıyıp bizleri ölümsüzleştirdi. Sadece bireysel değil toplumsal varlığımızın da teminatıdır yazı, kâğıt ve matbaa üçgeni…

Yazı ve kâğıt modern devlet yapısını olası kıldı bu teknoloji. Bilimsel düşünce yazıyla aktarım sayesinde gerçekleşti. Kayda alınan dünyayı keşfetme serüvenimiz ilerledikçe, somut olgular üzerinden hayatı yorumladık. Oysa ki yazı öncesi dünya böyle değildi. Metafizik fizikten üstün tutulurdu.

Görünenin ötesinde

Kitaplar, yazı hepsi bir anlamda unutulmama çabasının bir yansıması. Ne var ki kâğıt üzerinde somuta indirgenen kavramlar, zaman zaman içinde bulunulan gerçekliği karşılamıyor. Günümüzde bilgiye kolay ulaştığımız için her şeyi anladığımızı sanıyoruz. Hesaplarımız, kitaplarımız, gelecek denilen hayal ürününü öngörmeye çalışmamız, olasılıkları sınırlandırma çabamız hepsi kayıt ile ilişkili.

Tabii kâğıt hafızaya ilişkin bir yönü de mevcut. Dolayısıyla evvel ezel kâğıt sahip olmayı istemiştir egemenler… Bugün kağıda sahip olmayı medyayı domine etmek olarak düşünebiliriz. Kağıdı kimin ele geçireceği her zaman bir mesele olmuştur siyasette. Hükmün kağıda yazılması örneğin, kaçmak istense de kaydın her yerde karşımıza çıkması, cezadan ya da borçtan kurtulamadığımız.

Kağıtta yazanların bizi anlattığı söyleniyor. Bir bakıma öyle de sayılır. Peki anlatanın bakış açısı tek doğru mudur. Kayıt altına alınanları salt gerçeklik olarak kabul etmek ne kadar doğru? Sorular muhtelif… Kayda geçmeyen yaşanmamış kabul ediliyor. Peki belgelenmeyen yeteneklerimiz, eylemlerimiz, emeğimiz, sözlerimiz ve en önemlisi duygularımıza neler oluyor? Gelin biraz bu soru üzerinde duralım…

Kayıt dışı

Belgelemek modern devletlerin olmazsa olmazı. Kaydedilen bilgilerle ekonomi, eğitim, sağlık, nüfus, asayiş, adalet ve bir arada yaşamın planlanması ve tabii en önemlisi iktidarlar tarafından halkın kontrolü sağlanıyor. Tüm bunlara ek olarak; belgelenen her eylemin, kimliğin, ilişkinin, ticaretin aynı zamanda toplum nezdinde meşruiyet kazandığı anlaşılıyor. Devletleri tüzel kişilik olarak benimsememiz, mevcut otoritenin belgeye dayanması sayesinde gerçekleşiyor. Diğer bir deyişle anayasa aslında otoriteyi makul hale getiriyor.

Bu sistemde insanın doğal ihtiyaçlarını karşılanması için de kayda geçmesi gerekiyor. Bunun en önemli sebebi hukuki haklarının sonsuza dek, kuşaklar boyu savunulması olarak ortaya çıkıyor. Kayıt dışı kalındığında hiçbir hak iddia edilemiyor. Kayıt dışı kalan ilişki ya da yapılarda insanların bir aradalığı daha çok bir suç ortaklığı ya da sömürüye dayanıyor. Son yıllarda nüfuzunu artıran dini cemaatler ya da gayri-meşru alemi olarak da bilinen yeraltı dünyasında görmek mümkün. Bir parça efendi köle aksında ilerleyen ilişki biçimine benziyor bu olanlar. Zaten geçmişte köle sınıfı kaydedilmediği için hayatlarını tam olarak bilemiyoruz.

Öte yandan kayda alınmak da bir esaret getiriyor. Yerleşik yaşamın gereği olduğu söyleniyor belge üretmenin. Hepimizle ilgili tutulan arşivler adeta bir ürün gibi sınıflanmamız için. Ülkede kayda geçmeyen önemli bir sorun daha var. O da insan kalitesinin düşüşü. Geçmişe oranla daha fazla okur yazarımızın olduğu muhakkak ancak belki de eğitimi sadece okuldan ibaret saymak bir yanılsamadır.

Ruh kayıtları

Kâğıt üzerinde iyi bir öz geçmişe sahip birçok insanın bireysel hayatlarında bir halkanın eksik olduğu söylenebilir. Maddi ve başarı anlamında toplumda statü edinen bireylerin hayatlarına derininden bakıldığında duygulanımları bakımından ilginç tezatlıklara rastlanıyor. Demek ki insanı anlamak için sadece kağıda bakmak yetmiyor. Üstelik belgede yazanların, kişilerin hayallerini, umutlarını, yeteneklerini, potansiyellerini hangi kritere göre nasıl değerlendirdiği de su götürür. Kâğıt üzerinde isimler, okullar, meslekler, yaşlar uçuşur durur ama ruhlarda nasıl kaydedilmiştir bu bilgiler? Bilinemez.

Belki de kalbimizin sesine odaklanmanın zamanı gelmiş de geçiyordur bile. Duygular kayda geçmez belki ama kendimizle yüzleşmek hayatı anlamlı kılabilir. Burada somut fayda sağlanamayabilir ne var ki sonsuz bir özgürlük duygusunu içimizde ayrımsarız. Belgeler önemlidir ama gerçeklik salt belge ile sınırlı değildir. Belki de birbirimizin hakkını gözetmek için belgeye ihtiyaç duyulmasını sorgulamak lazım kim bilir?

Editör: Zeynep Gençosmanoğlu