Cuma, Mart 29, 2024

Jackson Hole öncesi, sonrası ve değişen merkez bankacılığı

ABD merkez bankası her sene Ağustos sonunda gerçekleştirdiği Jackson Hole sempozyumları bu büyük merkez bankasının para politikası yönetiminde değişimlerin, güncellemelerin ya da sadece gidişatın değerlendirilmesi açısından dünya finans piyasalarında dikkatle izlenir. Bu yılki sempozyum bu hafta içinde, 26 Ağustos’ta başlayacak ve salgından dolayı online gerçekleşecek. Fakat toplantıdan çıkacak açıklamalar her zaman olduğu kadar merakla beklenmekte.

Geçtiğimiz yıl bu zamanlar yapılan Jackson Hole toplantılarında arka plan bambaşkaydı.  ABD’de büyüme, enflasyon ve istihdam dinamikleri Trump’ın Başkanlığı’nın yarattığı stres, seçimlere geri sayım, daha aşılamanın ortada olmayışı, küresel ekonomide hastalık çöküşü ve dolayısıyla pandemiye bağlı ekonomik aktiviteyle ilgili yoğun endişeler çerçevesinde oluşmaktaydı.

Fed’in geçen yılki Jackson Hole çıkışında para politikası yaklaşımını değiştirmesi sürpriz olmakla birlikte, o günkü mevcut koşullar altında fazla şaşırtıcı olmadı. Üstelik bu değişiklikler 2008 Küresel Finansal Krizi’nden bu yana izlenen %2 hedefin çok altında kalan enflasyon ve düşük büyüme yıllarının ardından gelmekteydi.

Özetle, böylesi 100 yılda bir ortaya çıkan büyük belirsizlikle mücadelede Fed enflasyon hedefi olarak %2’nin üzerine çıkacağını ve bir ortalama enflasyon hedefine göre para politikası araçlarını kullanacağını ilan etti.  Bunun pratikte anlamı da bu son 12 ayda izlediğimiz üzere aşırı genişlemeci para politikasına devam ederken, işsizliğin olabilecek en düşük seviyesini zorlamak ve bu arada da enflasyondaki gelişmeleri izlemekti.

Şimdi yeni bir Jackson Hole toplantısı haftanın gündeminde.  Bu sefer de Biden’ın ABD Başkanı seçilmesi, göreve başlaması ile hızlanan aşılama, kabul edilen ve edilmesi beklenen dev altyapı harcamaları ve devam eden para politikası teşvikleri bu yılın ana hatlarını oluşturuyor.

Bu sene ise eldeki ekonomik veriler geçen yıldan oldukça farklı. ABD ekonomisi %6’nın üzerinde büyüme hızına oturmuşken, %5,3 manşet TÜFE enflasyonu ve %4,0 çekirdek enflasyon var. Aşılamaya rağmen sağlık krizinden delta varyantı nedeniyle tökezleyerek çıkış, bir yandan büyüme ile endişeleri körüklerken, bir yandan da tedarik sorunları üzerinden hem üretimin yavaşlamasına hem de enflasyonun yükselmesine neden oluyor.

Dolayısıyla şimdiye dek piyasalar Fed’n yönlendirmesi ile enflasyondaki %5 üzerine sıçramanın geçici olduğu konusunda hem fikir görünse de, hastalıkla ilgili ortaya çıkan yeni dönemeçler enflasyondaki bu yüksek seviyenin kalıcı olabileceğine dair endişeler doğuruyor. İstihdam tarafındaysa alınacak daha çok yol var. Pandemide işini kaybeden milyonların üçte birinden fazlası halen istihdam edilmeden kenarda. Fed olabilecek maksimum istihdam hedefine ulaşamamışken, enflasyon seviyesi de kabul edilebilir sınırların çok üzerinde seyrediyor.

MERKEZ BANKALARI HER ŞEYİ AFFETTİRİR Mİ?

Piyasalar açısından kritik olan aylık 120 milyar dolarlık tahvil alımlarını Fed’in ne zaman küçültmeye başlayacağı, bu alımlara ne zaman son vereceği ve tabi arkasından faizi ne zaman artıracağı.  Tahvil alımlarının sıfırlandığı dönemde ABD’de enflasyonun da %5’in üzerinden gerileyeceği ve pandemi etkisini üzerinden atarak “normalleşeceği” beklentisi var.  Bu da zaten sınırlı faiz artışları olarak yorumlansa da, TÜFE enflasyonun % 3-3,5 aralığında takılı kalması bugünkü sıfır seviyesinde olan faizin oldukça yukarı çekileceği anlamına geliyor.  Dünya piyasaları ve miktarsal genişlemeye bağımlı hale dönüşen küresel ekonomi açısından çok kritik seviyeler bunlar.

Zaten tam da bu nedenle piyasa çevrelerinin aksine ekonomi ile ilgilenenlerin arasındaki tartışma yukarıdakilerin ötesine geçmekte.

2008’deki Küresel Finansal Kriz’den bu yana faizi sıfırlamanın ekonomik aktiviteyi hareketlendirmeye yetmediği biliniyor. Gevşek para politikası aracı olarak merkez bankalarının hücrelerine kadar giren miktarsal genişlemenin icadı ve uygulamaya konan türevleri ise başka bir tartışma konusu.  Keza bu yaratılan para ile krizin ilk sert zamanlarının aşılmasının ardından oluşan servet artışı; servet kaybı yaratacağı endişeleri ile geriye toparlanamıyor. Şimdi elde enflasyon da varken artık, bu dolaşan paranın bumerang etkisi yaratıp yaratmayacağı da stres konusu. Üstelik miktarsal genişleme araçları ile yaratılan paranın globalleşmenin finansal ayağını geliştirdiği ve refah seviyelerinde oluşan uçurumlara bakarak ekonomik globalleşmeyi de neredeyse sakatladığını iddia etmek mümkün.

İki büyük krizle beraber merkez bankacılığının geldiği aşama; hükümetlerin krizler karşısında neredeyse eylemsiz kalışları ve neredeyse tüm çözümleri merkez bankalarından beklemeleri de bir titiz analiz gerektirmekte.

Fed Başkanı Powell’ın bu yaz başında bir FOMC toplantısı sonrasında istihdam piyasası dinamikleri ve faiz politikası hakkında söyledikleri akıllardan çıkacak gibi değil. Powell, geçmiş on yıllarda Fed’in faiz artırmaya başladığı dönemlerde ortalama işsizlik seviyesi düşmüş olsa bile ABD ekonomisinde alt gelir gruplarında işsizlik oranının ortalama işsizlik oranının çok üzerinde olduğunu vurguladı.  Bu nedenle de enflasyonun yükselmesini izlerken, bu alt gelir gruplarında da işsizlik seviyesinde önemli düşüşler görmek istediklerini belirtti.

Bu düşük gelir gruplarında işsizlik diyelim % 4’e gerilediğinde orta gelir grubunda % 2’ye gerilemişse bunun nasıl bir enflasyon yaratacağı tartışmasına verilecek cevaplar önemli.  Ya da alt gelir gruplarının refah seviyelerinin artması ve işsizlik seviyelerinin düşmesi, eğitim ve becerilerinin artması ile doğru orantılı ise, bu hükümetlerin işi değil mi sorusunun cevabını da eş zamanlı aramak gerekir.

Para politikası ile ekonomide yapılacakların sınırlı olduğu; maliye politikası ve diğer politika tercihleri ile birleşmesi; uyumlu olması halinde başarının elde edileceği genel olarak hâkim kanı ekonomistler arasında. Alt gelir gruplarının refahı, cinsiyet eşitsizliği ile mücadele, iklim krizinin ekonomik etkileri ile başa çıkma çabası gibi görevlerin de eklendiği merkez bankacılığı giderek hükümetlerle hemen her konuda koordinasyon ötesinde işbirliği yapmak zorunda kalıyor son dönemde.

Merkez bankalarının özerkliği konusunda 70’lerden bu yana elde edilen kazanımlar, para politikasının politikacıların kısa vadeli hedeflerine kurban edilmelerine dayanan kriz deneyimleri ile geldi. Şimdi ise küresel ekonomi ve küresel finans piyasalarının gerçekleri merkez bankacılığını sadece enflasyona odaklı olmaktan çıkarmakta. Fakat amaç ve araç genişliğinin nereye kadar esnetileceği; sınırın nerede konulacağı ve seçilen hükümetlerin neden kendi politika üretme alanlarını daralttıkları üzerine düşünülmesi gereken önemli konular arasında.

Dünyanın en büyük merkez bankası Fed’in Jackson Hole toplantısından çıkacaklar da piyasaların gözlediği tahvil alımı programı/faiz artışı sinyalleri dışında merkez bankacılığının geleceği için standart belirleyici rolü ile çok önemli.  Belki çok daha bile önemli.

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI