İstanbulda kronik bir ulaşım sorunu var ve bunun yegâne sebebi İstanbuldaki insanların ulaşım ihtiyacını karşılayacak yeteri kadar hizmetin arz edilmiyor olması. Bu soruna cevaben belediye taksi sayısını arttırmak istiyor ancak buna izin verilmiyor.

Özellikle İstanbul’daki ulaşım sorununa karşı piyasa alternatifler geliştirse de son yıllarda bu alternatiflerin yolu olabildiğince taksiciler lehine kapatılıyor. Bir taraftan İstanbul Büyükşehir Belediyesi taksi sayısını arttıracak kararlar almaya gayret ederken bu kararlarla da istenen neticeye ulaşılması mümkün olmuyor. Peki çözüme kavuşmak için ne yapmamız gerekir?

Taksi lobisine yönelik tartışmalar, 2018 senesinde ulaşım firması Über’in Türkiye’ye girmek istemesiyle başladı. Über, basitçe gerçek kişilerin yalnızca iyi bir arabaya sahip olmaları koşuluyla taksicilik fiiline benzer bir iş icra edebilmesi amacını taşıyor. Farklı fiyatlandırma seçenekleri ile büyük ekiplere, daha lüks bir seyahat isteyenlere veya daha ekonomik bir şekilde yolculuk yapmak isteyenlere farklı fiyatlandırma alternatifleri sunuyor. Über, Türkiye’de faaliyet göstermeye çalıştığı 2018 senesinde çok ilginç bir tepkiye karşılaşmış, taksiciler, taksici olmadıkları bilinen ve taksi arabası kullanmayan Über şoförlerini bulup adeta darp etmeye, yollarını kesmeye başlamışlardı.

Bu durum çok kısa süre içerisinde bir politika tartışmasına dönüştü ve kamuyou neden Über gibi bir piyasa alternatifinin önünün kapandığını sorguladı. Tartışmalar kısa sürdü, zira çok geçmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan, en üst telden son noktayı koydu. Erdoğan’ın 2018 senesinde konu hakkında yaptığı yorum şu şekilde: Bir de bu Uber muber diye bir şey çıkmış. O iş bitti. Artık böyle bir şey yok.”

İşte Türkiye kamuoyu taksici lobisiyle bu şekilde tanışmış oldu. Yeni bir piyasa alternatifini kendi iyiliğine zeval gelecek diye istemeden, bunu yaparken de tekelleştiği ulaşım hizmetini tüketiciye daha iyi sunabilmek için hiçbir çaba sarf etmeyen bir lobiden bahsediyorum. Tıpkı, tarih derslerinden hatırlayacağımız, Osmanlı’ya matbaa gelmesine karşı çıkan müstensihler gibi. Ve öyle bir lobi ki, bu yepyeni teknoloji devine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmekte başarılı oluyorlar.

Tüm bu tartışmada tabii ki olan yalnızca biz tüketiciye oluyor. Ankara’da yaşayan bir İzmirli olarak İstanbul’daki ulaşım sorunu hakkında konuşmamın isabetsiz olacağını düşünebilirsiniz, ancak İstanbul’da bu işin çığırından çıktığını görmek için 3-5 günlük ziyaretler dahi fazlasıyla yetiyor. Çünkü denklem basit: İnsan artıyor, taksi artmıyor.

İşin diğer garip tarafı da Über bitmedi. Bugün Über ve benzeri uygulamalar, taksicilerin tekelinde uygulanmaya devam ediyor. Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde Über çağırdığınızda karşınıza kendi arabasıyla uygulamaya kaydolmuş bir şoför gelecektir. Ancak Türkiye’de, Über çağırdığında (şanslıysanız ve gideceğiniz mesafe yeteri kadar para ediyorsa) karşınıza yine bir taksi arabası geliyor.

Ancak sorun şu ki serbest piyasada artan talebe her zaman daha fazla arz cevap verir. Türkiye’de ulaşıma dair talep artsa dahi kısa mesafe ulaşım arzı bir türlü artmıyor. Bu durumda fiyatın artması gerekirken fiyatlar da merkezî belirlendiği için, devreye başka faktörler geliyor. Taksiciler, kısa mesafe gitmeyi reddediyorlar, çeşitli şartlar devreye giriyor ve siz paranızla ulaşmak istediğiniz hizmete ulaşamıyorsunuz.

Bu denklemin kabul edilebilir hiçbir tarafı yok.

Bu çıkmazın tek çözümü ise arzı arttırmak.

Arzı arttırmak bana kalırsa yalnızca ve yalnızca piyasanın tekelinde olması gereken bir husus. Buna rağmen ulaşım sorunu öyle bir hâl almış durumda ki idarenin, örneğin belediyenin taksi sayısını artırmasının dahi bu sorunun kısa vadede daha sağlıklı bir hâl almasına vesile olacağına inanıyorum. Oysa kalıcı çözüm, ifade ettiğim gibi piyasanın kendi alternatiflerini üretmesine izin verilmesi.

Taksicilerin Über zamanından beri bu hizmeti sunmak isteyen araçları durdurup tehdit ve darp ettikleri biliniyor. Geçtiğimiz günlerde, bu firmanın hizmetini sunan bir vatandaşın arabası durduruldu ve bu durdurma kayda alındı.

Burada da karşımıza Über’den daha ilginç olduğunu düşündüğüm bir girişim geliyor.

E-scooterlar, dünyada başlı başına bir tartışma konusu. 2018 dolaylarında pek çok gelişmiş ülkede patlamasına rağmen bugün özellikle Paris gibi şehirlerin tarihi öneme haiz merkezlerinde regüle edilmeleri tartışılıyor. Türkiye’deki e-scooter firmaları da bu tartışmalardan nasibini son yıllarda almış durumda.

Ancak bu e-scooter girişimlerinden bir tanesi, son derece cüretkâr bir adım atarak İstanbul’daki taksi lobisini tamamen karşısına almış durumda. Yakın zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nde New York Borsası’na açılan firma, Über’in yukarıda bahsettiğimiz, olması gerektiği işlevine benzer bir uygulama duyurdu. Gerçek kişilerin, kendi araçlarıyla vatandaşların ulaşım ihtiyacına karşılık verme amacını güden bu hizmet, çok zaman geçmeden elbette yine taksici lobisinin hedef tahtasına oturdu. Ancak geçtiğimiz günlerde, benim de bu yazıyı yazmama vesile olan yeni ve son derece acı bir gelişme oldu.

Taksicilerin Über zamanından beri bu hizmeti sunmak isteyen araçları durdurup tehdit ve darp ettikleri biliniyor. Geçtiğimiz günlerde, bu firmanın hizmetini sunan bir vatandaşın arabası durduruldu ve bu durdurma kayda alındı. Vatandaşın arabasını durduran taksiciler, bu vatandaşın engelli bir birey olduğunu fark ettiler. Ancak bu, vatandaşı bir daha bu uygulamayı kullanmamaya dair cebir ve tehdit etmelerine engel olmadı. Meseleyi tekrar çerçeveleyeyim; taksiciler, bir ulaşım uygulaması dahilinde kendi arabasıyla vatandaşa ulaşım hizmeti vermek suretiyle ekmeğini kazanmak isteyen engelli bir vatandaşın arabasını durdurup onu bir daha bu işi yapmayacağına dair yemin ettirdiler.

Şimdi büyük resme tekrar bakalım.

İstanbul’da kronik bir ulaşım sorunu var ve bunun yegâne sebebi İstanbul’daki insanların ulaşım ihtiyacını karşılayacak yeteri kadar hizmetin arz edilmiyor olması. Bu soruna cevaben belediye taksi sayısını arttırmak istiyor ancak buna izin verilmiyor. Piyasa, kendi alternatiflerini geliştirmek istiyor ancak buna da izin verilmiyor.

Yapılması gereken, İstanbuldaki ulaşım sorunun diğer şehirlere, hatta dünyanın en güzel şehirlerinden olan İstanbula gıpta ile bakan tüm ülkelere örnek olacak şekilde çözülmesi.

Ancak ikinci öncüldeki “izin verilmeme” yalnızca politik bir izin verilmeme değil. Doğrudan şehir eşkıyalığı boyutunu almış, engelli vatandaş dahi dinlemeyen bir izin vermeme fenomeni ile karşı karşıyayız.

Sonuçta İstanbullu ulaşımsız, bu yolla ekmeğini kazanmak isteyen vatandaşlar ise eli kolu bağlı kalıyor.

Yalnızca sorunu tanımlarken dahi farklı çözüm önerileri karşımıza çıkıyor. Elbette burada düşünmemiz gereken, tüketici için en sağlıklı alternatiflerin neler olduğu. Zira piyasa böyle işler. Ve talep artmaya devam ettikçe, bu husustaki gerilimler git gide daha da yükselecek.

En nihayetinde meselenin varacağı noktayı kestirmekte güçlük çekiyorum, ancak konunun çok geçmeden İstanbul ile sınırlı kalmayacağını da öngörüyorum. Oysa yapılması gereken, İstanbul’daki ulaşım sorunun diğer şehirlere, hatta dünyanın en güzel şehirlerinden olan İstanbul’a gıpta ile bakan tüm ülkelere örnek olacak şekilde çözülmesi. Bunun yolu da insanların talebine piyasanın karşılık verebilir hâle gelmesinden geçiyor.