Evet, Batı, Doğu’yu hegemonik gücü üzerinden kullanmıştır. Ancak son yıllarda yaşanan acı olaylar üzerinden, İslam Dünyası’nın içinde olduğu açmazın tüm suçunu Batı'ya yüklemek, tarihsel bir yüzleşmeden kaçmaktır. Uzunca bir süredir iktidar partisinin siyasal tasarruflarının temeli toplumum yukarıdan aşağıda dönüştürme temelinde ilerliyor. Bunun gündelik hayata yansıması ise çoğunlukla muhafazakârlaşma olarak yansıyor. İçkili mekanların azaltılmasından içki satışının fiyatlar üzerinden tüketilmesini engellemeye, kamuyu DİB, eğitim ve medya üzerinden dönüştürmek de buna dâhil. İktidarın, devletin araçlarıyla hayata geçirmeye çalıştığı bu muhafazakârlaşma, bir kültürel kimliğin, bir mezhebin dinsel pratiklerinin “tek doğru” olarak topluma empoze edilmesi ile hayata geçiriliyor. Dinin bütün farklı yorumları iktidarın yorumuna tabi kılınarak homojenleştirme sağlanmak isteniyor. Bunun sağlamak için kullanılan araç ise devletin kaynaklarının rant olarak dağıtılması oluyor. Furkan Vakfı çevresindekilere yönelik şiddetin temelinde, bu grubun devlet iktidar blokunun bu hedefine mesafeli olması yatıyor. Bugün karşımızda dini devlete giydirmeye, toplumu devlet gücüyle dönüştürmeye çalışan, giderek içe kapanan, dini yorumu referans alarak İslam dünyası liderliğine soyunmuş ama başarısız olmuş bir siyasi iktidar ve sekülerliği devlete eklemlendikçe terk eden, devleşen ve otoriterleşen bir muhafazakârlık anlayışı var. Oysa olması gerek dini sivil alanının bir parçası olarak gören, farklı toplumsal ve dinsel kesimlerle hem içeride hem dışarıda temas kurabilen bir dini yorum ve sekülerleşmeye daha açık bir muhafazakârlıktır. Ve bunu talep etmesi gereken de bizatihi muhafazakârların kendisi olmalıdır. Bu ise İslam’ın bir aydınlanmaya, zihinsel dönüşüme ihtiyacını gösteriyor. Eğer İslam bunu gerçekleştirmezse, bu kadım sorunlarla yaşamaya devam edecek. BATI’NIN BAŞARDIĞI DÖNÜŞÜM  Bu bağlamda İslam Dünyası’nın Amerika’yı yeniden keşfetmesine gerek yoktur. Batı’nın Ortaçağ’da yaşadığı aydınlanma Müslümanlar için önemli bir tecrübedir. Bugün çok kabaca baktığımızda Doğu/İslam-Batı arasında derin bir zihinsel fark olduğunu görüyoruz. Batı’yı, Doğu’ya karşı üstün kılan,   Batı’nın Ortaçağ’da ete kemiğe bürünerek gerçekleştirdiği zihinsel dönüşümdür. Bu değişimin özünde, din ve inançların devlet yönetimlerinin bir parçası olmaktan çıkarılması yatar. Yani devletin laikleşmesi yatar. Ortaçağ'da başlayan bu zihinsel dönüşüm ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasında büyük bir adım atılmıştır. Siyasal alanın yani devlet yönetiminin laikleşmesi/sekülerleşmesi –aradaki farkı da kabul ederek- dinin ve dini inançların yok edilmesi, yok sayılması değil, siyasal karar alma süreçlerinin dışına çıkarılmasıdır.
Neredeyse niceliksel farklılıklar dışında tüm İslam dünyasının aynı sorunları yaşamasını sadece tesadüf ya da salt Batı’nın suçu olarak açıklayabilir miyiz?
Din ve inanç devlet yönetimin dışına çıkarılırken devlete düşen temel sorumluluk, toplumda var olan tüm din, inanç ve inançsızlıklara eşit mesafede durmak olmuştur. İSLAM ARAÇSALLAŞTIRAN DEVLETLER Batı’dan farklı olarak İslam Dünyası’nın gerçekleştiremediği tam da budur. Doğu’da pek çok devlet yönetiminin merkezinde İslam önemli bir yer tutmaktadır. Dinin getirdiği ataerkillikle, ulus-devletin içsel olarak sahip olduğu otoriter zihniyetin birleşmesi sonucunda ortaya çıkan; dinin siyaseten araçsallaştırılması ve dinin toplumların değil devletlerin çıkarına yorumlanacak biçimde araçsallaştırılması olmuştur. Petrol gibi güçlü bir ekonomik silahı olan İslam ülkelerinin durumu ortadadır. Bu ülkelerde petrolün yarattığı zenginlik dar bir grubun bulundukları ülkede ve dünyada iyi yaşamalarını sağlarken; bu ülkedeki çoğunluk azınlığın imkânlarından uzaktır. Neredeyse niceliksel farklılıklar dışında tüm İslam dünyasının aynı sorunları yaşamasını sadece tesadüf ya da salt Batı’nın suçu olarak açıklayabilir miyiz? Evet, Batı, Doğu’yu hegemonik gücü üzerinden kullanmıştır. Ancak son yıllarda yaşanan acı olaylar üzerinden, İslam Dünyası’nın içinde olduğu açmazın tüm suçunu Batı'ya yüklemek, tarihsel bir yüzleşmeden kaçmaktır. O yüzden İslam ülkelerinin bugün temel ihtiyacı bu yüzleşmeyi başlatacak bir aydınlanma ihtiyacıdır.
Editör: TE Bilisim