İş sadece “Neden” ile bitmiyor tabii. Nasıl ve Ne ile sorularının da yanıtı çok önemli. O nedenle Nasıl konusunda önemli bir disiplinin olması şart. Bu noktada da şeffaflık, hesap verebilirlik, liyakat, çağdaşlık ve güncellik akla gelen en temel ilkeler. 2010 yıllında bir eğitimde tanıdım Simon Sinek’i. Genelde sınıf içi gösterilen videolarda canım sıkılırdı ama izlediğim videonun başlangıcı o kadar ince bir hikâye ile beni içine çekti ki sadece sınıfta seyretmekle kalmadım, defalarca seyrettim, hatta bu videoya konu olan kitabı (Start With Why – Neden ile Başla) satın aldım okudum. Daha da ötesi Simon Sinek’in hiçbir konuşmasını kaçırmadan izlemeye çalıştım. Videonun ana fikri başlıkta belirttiğim gibi insanlar ne yaptığınızı değil neye inandığınızı satın alıyorlar. Bu kavram sadece ticari bir alışveriş anlamında düşünülmemeli. İnsan sosyal bir varlık. Bu kadar kısa süre içinde bu denli gelişmemizin sebebi birlikte yaşamaktan topluluklar ve kültürler oluşturmamızdan geçiyor. Topluluk ve kültür nedir diye sordunuz mu hiç kendinize? Ülke nedir diye sordunuz mu hiç? Ben bu sorunun cevabını kendime şöyle veriyorum. “Ortak ilke ve değerlerle aynı inancı paylaşarak bir araya gelmiş insanlar” Aynı şeye inanmış aynı ilke ve değerler etrafında kenetlenmiş insanlar bir araya geldiğinde olağanüstü bir şey oluyor. GÜVEN ortaya çıkıyor. Güven olmadan önemli başarılara imza atılamaz, refah artırılamaz, ilerleme kaydedilemez herhâlde. Türkiye, son iki yılı yoğun olmak üzere, önemli bir enflasyon problemi ile uğraşıyor. Enflasyon gelir dağılımını bozuyor, beklentileri kötüleştiriyor, ekonomiyi öngörülebilir olmaktan uzaklaştırıyor ve belki de daha önemlisi toplumun ortak değer ve ilkelerine büyük zararlar veriyor. YENİTCMB YÖNETIMI VE YAPILAN ATAMALAR… Beni tanıyanlar ekonomi konusunda anlattıklarım ve yazdıklarımdan dolayı beni karamsar olarak tanımlarlar. Ben ise kendimi tam tersi iflah olmaz bir iyimser olarak görürüm. Ekonomi ile ilgili yaptığım yorumlarda karamsar olarak algılanmamın en büyük nedenini de gerçekçi olmama bağlarım. Son yıllarda yaşadıklarımızı analiz ederek anlattığımda, insanların algısı maalesef kötümser olduğum sonucunu ortaya çıkarttı. Yaşadıklarımız ve geldiğimiz nihai noktayı düşünerek yorumu okuyucuya bırakıyorum. Vatandaşı oluğumuz ülke birçok farklı kültürden oluşuyor ama bütün hâlinde kuşbakışı baktığınızda refah artışının ve kalkınmanın bu kültür farklılıklarına rağmen hepimizin ana hedeflerinden biri olduğu herhalde yadsınmaz. Yıllardır ifade ettiğim “Enflasyon ekonomik olarak tüm kötülüklerin kaynağıdır” söylemi de bu çerçevede deneyimleyerek öğrendiğimiz kötü bir süreç oldu sanırım. Enflasyon konusundaki “Neden” ‘i aşağıdaki şekilde ifade edersek nasıl olur? “Kalkınma ve refah artışının sağlanması, adaletli bir gelir bölüşümünün tesis edilmesi, vatandaşlarımızın insan onuruna yakışan bir hayat yaşayabilmesi için enflasyonun kalıcı ve sürekli olarak tek haneye düşmesinin ve fiyat istikrarının sağlanmasının yegâne unsur olduğuna gönülden inanıyoruz.” Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın görevinden daha çok “Neden”inin bu olduğunu hayal edin… Bu ortak inanç etrafında toplanmayacak kimse yoktur değil mi?
Enflasyonun, kalkınma ve refah artışının, adaletli gelir bölüşümünün ve insan onuruna yakışan bir hayat standardının önündeki en büyük engel olduğu inancını taşıyan bir Merkez Bankası kendisine güven duyulması konusundaki en önemli adımı atacaktır.
İş sadece “Neden” ile bitmiyor tabii. Nasıl ve Ne ile sorularının da yanıtı çok önemli. O nedenle Nasıl konusunda önemli bir disiplinin olması şart. Bu noktada da şeffaflık, hesap verebilirlik, liyakat, çağdaşlık ve güncellik akla gelen en temel ilkeler. Peki “Ne” sorusunun cevabı nasıl olmalı? Bu noktada tutarlılığın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kurumsal işleyiş, kurallar, akıl ve bilim, kullanılan araçlar bu tutarlılığı sağlayacak en kritik şeylerdir. Özetle enflasyonun, kalkınma ve refah artışının, adaletli gelir bölüşümünün ve insan onuruna yakışan bir hayat standardının önündeki en büyük engel olduğu inancını taşıyan bir Merkez Bankası kendisine güven duyulması konusundaki en önemli adımı atacaktır. Toplumun kendisini takip etmesi ve aynı inanç etrafında kenetlenmesi için de yukarıda sayılan noktaları tutarlı ve sürekli bir şekilde devam ettirmesi önemli kazanımları sağlayacaktır. Unutulmaması gereken bir nokta da liderliğin bir pozisyon bir rütbe veya bir seviye olmadığıdır. Liderlik bir seçimdir. Merkez Bankasına yapılan atamalarla ekonomik sıkıntı içindeki geniş kitlelere yardım elini uzatarak tecrübesini, bilgi birikimini ortaya koyacak liyakatli ve donanımlı ve bu kişilerin önemli bir liderlik seçimi yaptığını açıkça görüyorum. Başarılı olmaları hepimizin en büyük dileği…