Cuma, Nisan 19, 2024

İktisat bilimi üzerine

Serap Durusoy
Serap Durusoy
Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F ekonomi bölümünden 1993 yılında mezun olmuştur. Aynı üniversitede lisansüstü eğitim alarak 1999 yılında doktorasını tamamlamış, doçentliğini ise 2009’da makro ekonomi alanında almıştır. 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri İndiana Üniversitesi’nde Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet konusunda araştırmalarda bulunmuştur. 2014’de iktisat politikası alanında profesör olan Durusoy halen Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde kıdemli profesör olarak görev yapmaktadır. Uzmanlık alanı küreselleşme, ekonomi politikaları, kadın istihdamı ve ekonomik şiddet olan Durusoy’un çok sayıda kitap ve kitap bölümü, bilimsel makalesi, yurt dışı ve yurt içi kongre ve konferanları mevcuttur. Ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerin editörlüğü yanında bazı bilimsel dergilerin de yayın kurulu üyeliği ve bilimsel hakemliğini yapmaktadır. Elginkan Vakfı Eğitim Merkezi’nde Küreselleşme ve Küresel Rekabet konusunda çok defa eğitim vermiştir. Türk – Japon Kültür ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcılığı, Türkiye Ekonomi Kurumu, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Kadın Gücü İnisiyatifi ve Bolu Mali Müsavirler Odası gibi birçok sivil toplum kuruluşunda üyeliği ve yönetim kurulu üyeliği bulunmaktadır. Bazı dijital platformlarda da yazılar yazan Durusoy uzun süredir müzik ve heykel sanatı ile de ilgilenmektedir.

İktisat bilimi, bilim felsefesi açısından doğa bilimleri ve sosyal bilimlerin kesişim kümesinde yer alıyor. Erdoğan’ın iktisat biliminin genel kabullerine karşı uygulamalarını akademisyen ve iktisatçı Prof. Dr. Serap Durusoy iktisat bilimi ve felsefesi açısından değerlendirdi.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Ağustos tarihindeki Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada iktisat teorileri ve uygulamalarının, fizik ve matematik bilimleri gibi her yerde geçerli kuralları, formülleri, denklemleri olmadığına dikkati çekerek, bu alana ilişkin teori ve uygulamaların, ülkelerin, toplumların şartlarına, kültürüne, birikimine, kabiliyetine ve gücüne göre değişiklik göstereceğini dile getirdi.

Bir ülkede başarılı olan bir modelin diğerinde de aynı sonucu vereceğinin garantisi olmadığını belirten Cumhurbaşkanı, “Kendi eğitimlerine ve donanımlarına göre ülkemizde ısrarla belirli iktisat modellerinin uygulanmasını isteyenlerin fanatizmi, akılcılıklarından değil, tembelliklerinden veya gerideki başka çıkar ilişkilerinden kaynaklanır. Biz bu hakikatleri bildiğimiz için birilerinin ne dediğine değil, ülkemizin neye ihtiyacı olduğuna, milletimize verdiğimiz sözleri nasıl yerine getirebileceğimize bakıyoruz” değerlendirmesinde bulundu. Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı bu açıklamalar beni bilim felsefesinde önemli bir yeri olan   doğa ve toplum bilimlerinin metodolojik birliği ya da ayrılığı ve iktisat biliminin bilimsel skaladaki yerine ilişkin bilgilerimizi anımsatmaya yönelik bir yazı kaleme almaya yöneltti.

Dar anlamda bilim, olayların bir bölümünü konu olarak seçen deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgiler bütünü olarak tanımlanır. Böyle bir tanım bilimin fizik kimya ya da biyoloji gibi sistematik bilgi edinilmesine atıf yapar.

Oysaki bilim yalnızca belirli olaylarla ilgili gerçeklerin belirlenmesi değildir. Aynı zamanda düzenli bilgileri dile getiren önermelerin mantıksal ilişki içinde olduğu örgün bilgiler bütünüdür. Aslında bilim bir arayıştır. Hem gerçeği hem de olgusal dünyayı anlamaya yönelik bir arayıştır.

Bu bağlamda bilim sanat, politika ve ekonomi gibi pek çok alandaki problem çözme etkinliği ve araştırma sürecini de kapsar. Bilime kimliğini veren iki yöntem vardır. Birincisi gözlem ve deney boyutunu ön plana çıkaran ve bilgileri genelleme olarak tanımlayan yöntem, ikincisi ise kuramsal boyutunu ön plana çıkaran ve bilimi kavramsal problemi çözme olarak niteleyen yöntemdir (Wallon, 2002, Yıldırım, 2001: 20).

Öte yandan bilimin inceleme konusu ve yöntemi açısından kapsam ve sınırlarını belirlemek zor olsa da genel olarak doğa ve toplum bilimi olmak üzere iki türe ayrılmıştır. Bu ayrımdaki temel kıstası ise gözlem kaynağındaki farklılık (deney sorunu), tarihsel kapsamın önemi (ekonomik kurumlar ve davranışların tarihsel olarak değişimi) ve insanın aktifliği oluşturmaktadır.

Doğa bilimlerinde kontrollü deneyler yapılabilmesi, kesin ve değişmez kanunlara ulaşılması, doğa bilimlerini insan bilimlerinden ayıran bir özelliktir. Çünkü doğa bilimleri canlıların düşünmeyen bölümü ile ilgilenir. Örneğin, fizik maddenin hareketiyle, kimya maddenin yapısıyla, biyoloji ise her canlı grubu için ortak olan organik yapı ile ilgilidir.

Doğa bilimleri aynı zamanda doğanın bir yansımasıdır. Bu bilimler doğaya hâkim olabilmek için uygarlığın her aşamasının ve biçiminin insana sunduğu olanaklarla bağıntılıdır. Bilimin her aşaması uygarlığın bir aşamasıyla bağlılık içindedir ve her aşama diğer bir aşamayla açıklanır. İşte bu nedenle doğa bilimleriyle insan bilimleri birbirleriyle içselleşir ve birbirlerini tamamlar (Wallon, 2002: 38). Zaten doğa bilimlerindeki bilimsel düşünceler yalnızca deneysel yöntemlerin mantıksal sonucu değildir. Bunlar, geçmişin entelektüel ve sosyal birikiminden süzülerek dönüşüme uğrayan fikirlerdir. Örneğin Newton’un doğa yasası düşüncesinin otoriter bir devlet biçimi yerine hukuk devletinin kurulması üzerinde; aynı şekilde Darwinci evrim teorisinin de kapitalist çağın rekabetçi fikirleri üzerinde etkisi olmuştur (Bernal, 2002: 51, McCloskey,1991: 6-16).

Buna rağmen bilim türlerinin birbirlerini etkilemesi ve bunların altında yatan fikirlerin yeterince anlaşılamaması arasındaki çelişki bugün hâlâ entelektüel alandaki krizin en büyük nedenleri arasında yer almaktadır. Doğa ve toplum bilimlerin metodolojik tartışmasında karşımıza çıkan en önemli isim Weber’dir.  Weber’e göre doğa ve toplum bilimleri ayrımında yorumlayıcı anlama belirleyicidir. Çünkü yorumlayıcı anlama toplum bilimler için toplum bilimcilerin başarmayı hedefledikleri amaçlardan yalnızca bir tanesi iken, doğa bilimlerinde ise yorumlamacı anlama açıklamacı anlama için bir ön koşuldur (Keat ve Urry:278).

Doğa ve toplum bilimi ayrımına ilişkin değerlendirmeler içerisinde iktisat biliminin yeri ve metodolojisine ilişkin tartışmalar da önemlidir ve hâlâ varlığını sürdürmektedir. 20.yy’den itibaren iktisatla doğa bilimleri ve özellikle de matematikle analoji kurulması yoluna gidilmiştir.

Doğa ve toplum bilimi ayrımına ilişkin değerlendirmeler içerisinde iktisat biliminin yeri ve metodolojisine ilişkin tartışmalar da önemlidir ve hâlâ varlığını sürdürmektedir.

Aslında bu durum pek çok sosyal bilim için de söz konusu olmuştur. Ancak, insan davranışının ve tercihlerinin kişi ve zamana göre farklılık göstermesi, iktisadın doğa bilimleri ve özellikle de matematik arasında analoji kurulması kuşku ile karşılanmıştır. Çünkü mekanik kurallar çerçevesinde zaman, mutlak olarak düşünülürken; iktisat için zaman tarihselliktir. İnsanların ve toplumların olaylara olan tepkileri zaman içerisinde farklılık göstermektedir (Işıklar, 1998: 1-4).

Öte yandan iktisat biliminden beklenenin diğer sosyal bilimlerden (örneğin tarihten) beklenenle aynı olmaması bir diğer önemli noktayı oluşturmaktadır. Çünkü tarihçiden geçmişi ve gerçekliği aydınlatması istenirken, belli bir toplum ya da zaman için kesin bir reçete oluşturması beklenemez.

Oysa iktisattan iktisadi olguların tasviri ile birlikte yol gösterici ve politika önerici olması beklenmektedir. Nitekim iktisatçılar arasında modernist felsefenin çizdiği sınırlar içinde metodolojik farklılık yaşansa da pozitif iktisadın ampirik fenomenlere ilişkin objektif bilginin araştırılmasında etkili olduğu yönünde bir konsensüs ortaya çıkmıştır (Cangil,1998:77-79; Dulupçu, 1998:5-8).

Nitekim pozitif iktisat, doğa ve toplum bilimleri arasında yöntem açısından temelde bir fark olmadığı görüşündedir yani yöntemsel tekçiliği savunur. Elbette ki iktisadın bugünkü konumunda, iktisat öğretisinin dayandığı yöntem ve temel varsayımların da sosyal ve ideolojik içeriği etkili olmuştur.

Kısacası neo-klasik öğreti olarak tanımlanan egemen iktisat öğretisi pozitivist yöntemi esas almıştır. Buna göre, iktisadın bilimselliği için kuramsal önermelerin ve hipotezlerin yanlışlanabilir olması gerekmektedir. Özellikle Popper yanlışlanabilirliği, bir ifadenin deneysel bilimlere bağlı olma statüsü olarak görmüştür. Neo-klasik iktisada göre, matematiğe başvurmak önemlidir. Çünkü ekonomik olaylarla ilgili soyutlamayı yoğun bir şekilde matematiğe başvurmadan başarmak mümkün değildir. Onlara göre “çok boyutlu bir gerçekliğin tahlil edilip kavranmasında matematiksel araçlar büyük önem taşır. Sadece anlatım yoluyla etkinlik sağlamak zordur. Hesaplamalarda kesinlik sağlamak yani bir fizikçi gibi ölçüp biçmek iktisatçının beklentilere cevap vermek için vazgeçemeyeceği bir çalışma biçimidir. Yani iktisadi davranış kuralları fizik kanunları gibi evrenseldir” (Sarfati, 2001:9).

Böyle bir durum iktisadi olguların durağan mekanik yöntemlerle açıklanan teknik kavramlar dizisine indirgenmesine neden olmaktadır. İktisadın pozitif bilimlere en yakını olan neo-klasik iktisadın geliştirilmesinde matematikçiler, fizikçiler, pozitif bilimciler ve mühendisler büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.

Matematiğin iktisatta yoğun bir şekilde kullanılması iktisadın toplum bilimlerine teğet geçeceği ve toplumsal sorunlarla bağlantısının yeterince kurulamaması endişelerini de beraberinde getirdi.

Nitekim ilk matematiksel iktisatçı olan Walras’ın fizikten alınan, bireysel tercihlerin iktisadi sistemin dışında (dışsal olarak) biçimlendiği ve iktisadi etkileşimlerden etkilenmediği temeline dayalı genel denge analizi bunun açık bir örneğini oluşturmuştur. Walras kendi ideolojik çizgisinin şekillendirdiği toplum ve düzen varsayımını matematiksel olarak ispat etmeye çalışmıştır. Böylece nesnel matematiksel analize ideolojik bir işlev yüklenmiştir.

Öte yandan Keynesgil iktisatta da matematiğin ağırlığı çoktur. Nitekim Hicks’in Keynes’in tanımlamalarına dayanarak geliştirdiği IS-LM modeli, Tobin’in çalışmalarının tamamı, Phillips Eğrisi, Keynes Çarpanı vb. tamamen matematikseldir ve bu modellerin Keynesyen iktisada katkısı tartışılmazdır.

Dolayısıyla matematiği iktisada yerleştirmek yolunda bilinçli ve yoğun çaba harcanmıştır. Özellikle İkinci Dünya savaşı sonrasında J.von Neuman, J.Timbergen ve T. C.Koopmans gibi düşünürlerin sağladığı katkı daha çok iktisat kuramına ekonometri, oyun kuramı, kaos gibi alanların eklenmesi şeklinde olmuştur (http://www.cepa.newschool.edu/het/school/game.htm).

Ayrıca günümüz iktisadında önemli katkıları olan K. J. Arrow ve R. M. Solow da matematik kullanan önemli iktisatçılardır.  İşte matematiğin iktisatta yoğun bir şekilde kullanılması iktisadın toplum bilimlerine teğet geçeceği ve toplumsal sorunlarla bağlantısının yeterince kurulamaması endişelerini de beraberinde getirdi. Özellikle makro iktisadın temel konularını oluşturan azgelişmişlik, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı eşitsizliği gibi sorunların sonuçlarının toplumsal olduğu vurgusu çok yapıldı.

Tabii ki iktisadın toplum bilim dışında olduğu düşünülemez, iktisat ve toplum bilim bir bütündür ve birbirlerini tamamlar. Zaten iktisadın incelediği temel birimin hem üretici hem de tüketici olarak birey ve birey tercihleri olması ve birey tercihlerinin de toplumsal tercihleri oluşturması bu savı kuvvetlendirmektedir.

Ancak karmaşık sistemlerin çözümünde matematiğin etkinliği de olacaktır. Bu özelliği nedeniyle matematik iktisat için vazgeçilmez bir araç durumundadır. Aynı zamanda çıkarsama sürecinde matematiksel kurallara uyulduğu sürece, mantık hatası yapma olasılığı da ortadan kalkar.

Zaten iktisadın inceleme konuları çoğunlukla ölçülebilen türdendir. Ölçülebilen olguların doğruluğunun sınanması da matematik sayesinde mümkün olmaktadır. Ancak ekonomideki karmaşık piyasa faaliyetleri ve düzensiz davranışlar nedeni ile bu faaliyetleri modellemek beraberinde birçok güçlük de içermekte. Çünkü bir davranışı etkileyen çok sayıda faktör ve şoklar vardır. Öyle ki ekonomiye ilişkin tahminler yürütülmeye çalışıldığında en basit sistemin olağan üstü zorluklar taşıyan sorunlar yarattığı görülmektedir. İşte bu güçlüklerin aşılması amacı ile iktisatta “kaos teorisi” de kendine yer buldu. (Vaga, 1994 ).

İktisat biliminin somut dünyaya inmesi için doğa bilimlerinden destek almaktadır. Burada önemli olan, alınan bu desteğin bir ifade şekli, bir dil olduğunun kabulü ve iktisadi sorunları açıklamada araç düzeyinde kalması ve amaca dönüşmemesidir.

Temeli fizik kuralına dayanan kaos teoreminin tıp ve toplum bilimlerdeki etkinliği hızla arttı.  Özellikle 1980’lerin ikinci yarısına gelindiğinde makro iktisat ve finans literatüründe yer almaya başladı (Chorafas, 1994). Nitekim 1987 yılında ortaya çıkan sermaye piyasası bunalımına koşut olarak iktisattaki kullanımı hız kazandı.

Tüm bu değerlendirmelerden çıkarılabilecek sonuç iktisat biliminin somut dünyaya inmesi için doğa bilimlerinden destek aldığıdır. Burada önemli olan, alınan bu desteğin bir ifade şekli, bir dil olduğunun kabulü ve iktisadi sorunları açıklamada araç düzeyinde kalması ve amaca dönüşmemesidir.

Aksi bir durum iktisadın ulaştığı bilginin başka toplumbilimlerce anlaşılabilirliğini engellemektedir. Bu düşünceden yola çıkıldığında iktisat biliminin, diğer sosyal bilim dallarından farklı olarak sadece bir toplum bilim olmadığı, sayısal teknikleri de kullanmak durumunda olan bir disiplin olduğu için sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin ara kesitinde yer aldığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Doğal olarak bu çıkarım iktisadın geleneksel iktisatçıların metodolojik muhafazakârlığının dışında kalmasına yol açmaktadır. Yani yalnızca nicel yöntemler (istatistik, ekonometri) ya da yalnızca insan davranışı, toplumsal ve tarihsel boyut önemsenmemelidir. Bu bağlamda Lawson amacın, akademik iktisadı daha entelektüel bir yönelime açmak ve özellikle yüksek araştırma standartları ile yöntemde daha çeşitli ve eleştirel bilgi sonucu ulaşılan çoğulculuğa dönüşün bağdaştırılması gerektiğine vurgu yapmaktadır (Lawson, 2005: s.154)

İktisat bilimi tabi ki modellerden, denklemlerden ve formüllerden faydalanmaktadır. Özellikle üretim miktarı, fiyat, istihdam gibi sayısal özellikleri olan karmaşık durumların analizi yapılmak istendiğinde matematik kaçınılmaz bir araçtır. Yani iktisadi alandaki kavramların matematikleştirilmesi karşılaştırmalı çözümlemede daha kesin ve açıklayıcı yargılara ulaşılmasını kolaylaştırmaktadır.

Fakat iktisadın durağan bir bilim olmaması ve iktisadi değişkenler arasındaki ilişkilerde yalnızca matematiksel kuralların alınması da yeterli değildir.  Çünkü ülkelerin ve toplumların sosyo-ekonomik dinamikleri ve koşulları tabi ki farklılık göstermektedir.  Ancak böyle bir bakış açısı genel kabul görmüş ve ispatlanmış iktisat kuram, kural ve teorilerinin inkârı anlamına da gelemez.

Referanslar

Bernal, J. D. (2002).  Bilimin Yeri ve Görevi, (Çev: A. Toroman), Evrensel Bilim, Bahar, s.50-60

Cangil, T. (1998). “Pozitivizm ve İktisat”, İktisat Dergisi, Kasım, Sayı 384, ss. 23-34.

Chorafas, D. N. (1994). Chaos Theory in the Financial Markets, Probus Pub.

Dulupçu, M. A. (1998). “Modernizm-İktisat-Retorik ve Metafor Üzerine Bir Post-Epistemolojik Bir Deneme”, Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Dergisi, Güz, s. 1-34

Işıklar, G. (1998). “İktisat Bilimi Üzerine”, http://www.albany.edu/~gf/989/yöntem.html

Keat, R ve Urry, J. (2001) Bilim Olarak Sosyal Teori, Çev.: Nilgün Çelebi, İmge Kitabevi,

Ankara.

Lawson, T. (2004). Geleceğe Dönüş, (Çev : K. Ardıç), K. Ardıç, (Ed.), Post Otistik İktisat

İçinde, İFMC Dergisi Yayınları, İstanbul, s.151-154.

McCloskey, D.N 1991). ”Economic Science:A Search Through The Hyperspace of Assumption”, Methodus ,Vol 3-1, pp. 6-16.

Sarfati, M. (2001). “İktisat Bilimi Üzerine Tartışma”, İktisat Dergisi, Temmuz, s.5-10

Wallon, H. (2002). “Doğa Bilimleri ve İnsan Bilimleri”, (Çev: A. Yaşar), Evrensel Bilim, Yaz, 33-40.

Vaga, T. (1994). Profiting from Chaos, McGrawHill, Newyork.

Yıldırım, C. (2002). Bilimin Öncüleri, TÜBİTAK Yayınları.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

Serap Durusoy
Serap Durusoy
Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F ekonomi bölümünden 1993 yılında mezun olmuştur. Aynı üniversitede lisansüstü eğitim alarak 1999 yılında doktorasını tamamlamış, doçentliğini ise 2009’da makro ekonomi alanında almıştır. 2011 yılında Amerika Birleşik Devletleri İndiana Üniversitesi’nde Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet konusunda araştırmalarda bulunmuştur. 2014’de iktisat politikası alanında profesör olan Durusoy halen Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde kıdemli profesör olarak görev yapmaktadır. Uzmanlık alanı küreselleşme, ekonomi politikaları, kadın istihdamı ve ekonomik şiddet olan Durusoy’un çok sayıda kitap ve kitap bölümü, bilimsel makalesi, yurt dışı ve yurt içi kongre ve konferanları mevcuttur. Ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerin editörlüğü yanında bazı bilimsel dergilerin de yayın kurulu üyeliği ve bilimsel hakemliğini yapmaktadır. Elginkan Vakfı Eğitim Merkezi’nde Küreselleşme ve Küresel Rekabet konusunda çok defa eğitim vermiştir. Türk – Japon Kültür ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcılığı, Türkiye Ekonomi Kurumu, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği, Kadın Gücü İnisiyatifi ve Bolu Mali Müsavirler Odası gibi birçok sivil toplum kuruluşunda üyeliği ve yönetim kurulu üyeliği bulunmaktadır. Bazı dijital platformlarda da yazılar yazan Durusoy uzun süredir müzik ve heykel sanatı ile de ilgilenmektedir.
spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI