Perşembe, Nisan 18, 2024

İktidarın seçimlere yönelik “yalancı bahar” stratejisi karşısında muhalefetin olanakları

Ekonomik darboğaz her geçen gün giderek artıyor. İktidarın stratejilerinden birisi bu darboğaza karşı günübirlik önlemleri, “önleyici” ve “kesin” olarak sunmak. Muhalefetin buna karşı yapabilecekleri ise farklı bir hakikatin hikayesini yazmak.  CHP Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın yazdı.

Demirel’in “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” tespiti yakın zamanda yine sıklıkla anılmaya başlandı. Clinton’un 1994 ABD Başkanlık seçimlerindeki meşhur sloganı, “Önce ekonomi, aptal!” da benzer bir iddiaya dayanıyordu.

Muhalefet bileşenleri uzun süredir “boş tencere” tezi üzerinden umut biriktirirken, iktidarın da aynı iddiayı tersinden sahiplendiğini görüyoruz. Fakat iktidar uzun zamandır algı yönetimini olgu yönetiminin önüne koymuş durumda. Ekonomiyi kalıcı olarak toparlayamayacağını biliyor ve kısa süreli bir “yalancı baharla” seçimleri kazanmanın yollarını arıyor.

İktidar aslında bunu her seçimde yapıyordu ama kullandığı araçlara muhalefetin bütünüyle uyanması oldukça uzun sürdü. Yani bu defa iktidarın seçeneklerini ve sınırlarını gayet iyi biliyoruz. Geçmişte de seçimlere özgü bir “yalancı bahar” yaratılıyordu ama ekonomi alanında olumlu giden süreçler de olduğu için sadece algı yönetimine abanmak zorunluluğu yoktu.

İktidarın önümüzdeki seçimleri de “para aldanması” üzerine kurulu bir yalancı bahar stratejisi üzerine kurduğunu iddia edebiliriz.

Bu stratejiyi daha iyi anlamak için, iktisatçı Ercan Uygur’un T24 Haber Sitesi için 19 Ağustos 2022’de yazdığı “Merkez Bankası Politika Faizini Neden İndirdi?” yazısına başvurabiliriz:

“…Enflasyon etkisini dikkate almadan bir Merkez Bankasının faiz indirmesi, ancak iktidardaki partinin ve Cumhurbaşkanının seçimde alacağı oyları arttırma planına hizmet eder,” diyen Uygur daha sonra aşağıdaki önemli tespitte bulunuyor:

“Cumhurbaşkanı sürekli yükselen enflasyonu neden fazla umursamıyor? Bu ikinci sorunun yanıtı da politik iktisat ve “para aldanması” çerçevesinde verilebilir…Gelişmekte olan ülkelerde iktidarlar seçmen üzerinde “para aldanması” etkisi yapabilirler. Örneğin enflasyon yüzde 100 iken ücretlere ve/ya tarımsal ürünlere yüzde 80 zam yapmak iyi bir artış gibi görülebilir. Burada yüzde 20 oranında reel gelir erimesi var iken, iktidarlar reel gelir gerilemesini örtebilir.”

İktidar “reel gelir” erimesini veya akut yoksullaşmayı ne kadar süreyle örtebilir? Amaç elbette seçimler bitene kadar hakikati örtebilmek veya öteleyebilmektir. Yalancı bahar bitene kadar seçimleri kazanmak asıl amaçtır.

Yalancı bahar stratejisini 2000’lerde izlemekle bugün izlemek arasında ciddi fark var demiştik. Bugün bu stratejiyi izlemek, buz tutmuş bir göl üzerinde tırla yol alırken buz çatlamasın diye dua etmeye benziyor. İktidar aslında çok zorlu bir kumara girişmiş durumda.

Çünkü enflasyonun bir “nebze” artmasıyla kontrol edilemez derecede artması arasında “bir iktidar kaybı kadar” fark var. İktisatçı Mahfi Eğilmez’in sözlerini aktaralım: “Faize hiç dokunmasalardı enflasyon yüzde 25, Dolar 12 TL olurdu.”

İktidarın yalancı bahar stratejisinin bütünüyle etkisiz olduğunu, olacağını iddia etmek değil derdimiz. Sadece barındırdığı risklere dikkat çekmek istiyoruz. 2022’nin başında belirlediği asgari ücretin kısa sürede açlık sınırının altında kalmasıyla beklenilen etkiyi yaratamaması, aslında söylemek istediklerimize somut bir örnektir. Aynı şekilde memur ve emekli maaşları da iktidar lehine hissedilir bir değişim yaratamadı.

Fakat bu noktada unutulmaması gereken bir husus var: Asgari ücret arttığında devletten sosyal yardım alanların aldıkları nakdi yardım miktarları da artıyor. 2021’de yaklaşık altı milyon hane (Toplumun neredeyse yüzde 30’u) düzenli veya süreli sosyal yardım aldı. Yine devletten engelli aylığı, evde bakım aylığı ve yaşlılık maaşı alan yaklaşık 2 milyon kişi var. Onların aldıkları aylıklar da artmış oldu.

Muhalefet, daha önceki seçimlerde yeterince başvurulmayan bir yol denemelidir: Yalancı baharın aslında kırılgan kesimler başta olmak üzere tüm toplumun aleyhine olduğunu ve toplumu aldatmak anlamına geldiğini anlatmayı denemelidir.

Yoksul kesim “para aldanması” denilen etkiye elbette daha açıktır. Çok küçük artışlarla temel ihtiyaçlarını giderebilmeye odaklanır, fazladan tüketim yapmaz. İktidar da bunun farkında. Kısa süre önce “Aile Destek Programı” diye bir program açıkladılar. CHP’nin “Aile Destek Sigortası” projesini sulandırmayı amaçladığı adından belli olan bu programa göre yoksul ailelere gelecek Temmuz’a kadar 400-600 TL arası nakit verilecek. Söz konusu olan seçimlere kadar sürdürülecek bir yardım! Yine doğalgaz, kömür vb. yardımların da arttırıldığını görüyoruz. Başka geçici yardım paketleri açılması da sürpriz olmaz.

Başka bir hamle de iktidarın yukarıda aktardığımız iktisat politikaları yüzünden ev almayı geçtim, kirasını ödemekte zorlanan yoksul kesime ve çalışan yoksullara hitap eden “sosyal konut” projesiyle yaratılmak istenilen algıdır. Erdoğan 13 Eylül’de “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesini” açıklayacağını ilan etti. Buna göre “asgari ücretliler ve gençler konut sahibi edilecekler.”

Mevcut enflasyon ortamında ve piyasa ilişkileri temelinde hareket edilerek bu sorunun çözülemeyeceği açıktır. Ne var ki algı olgudan daha önemli. Bu kesimlerde ileriye dönük bir beklenti yaratılmak isteniliyor. “Bu iktidar devam ederse konut sahibi olursunuz” demek için çok geç kalmadılar mı?

İktidar ocak ayı geldiğinde yukarıda bahsettiğimiz çalışanlara, emeklilere, sosyal yardım alanlara verdiği desteklerde ciddi artışlarda bulunacak. Bunu kestirmek zor değil. Her durumda kamu maliyesini daha da çökertmeyi göze alarak bu artışları yapacaklar.

Sorun şu: Mayıs’ta yapmak istedikleri bu seçime kadar yapılan artışlar bekledikleri dönüşümü yapabilecek mi? O döneme kadar enflasyonu sadece bir miktar değil epeyce hafifletmek zorundalar. “Para aldanması” üzerine kurulu yalancı bahar bu yılın ortasında tutmadı. Ocak’ta tutmasının garantisi var mı?

Diyelim dışarıdan bulunan parayla bir miktar rahatlama oldu. Bu durum, borç içinde yaşamak zorunda olan birisinin “hiç olmazsa bir gece beş yıldızlı otelde kalayım” demesinden farklı olabilir mi? İşte bunları anlatmak mümkündür ve de zorunludur…

MUHALEFET HAKİKAT SİYASETİ YAPMALI

Muhalefet bir yandan hakikat siyaseti yürütürken diğer yandan yoksullara ve eriyen orta sınıflara yönelik inandırıcı politikalar sunmalıdır.

Öncelikle daha önceki seçimlerde yeterince başvurulmayan bir yol denemelidir: Yalancı baharın aslında kırılgan kesimler başta olmak üzere tüm toplumun aleyhine olduğunu ve toplumu aldatmak anlamına geldiğini anlatmayı denemelidir. İktidarın bu bencil politikaları nedeniyle ülkenin giderek yoksullaştığını anlatmak önemlidir. Aynı yoldan gidilirse sonuç yine aynı olacak, daha da yoksullaşılacaktır.

Elbette sadece yoksulları değil maddi ve ideolojik saldırı altındaki orta sınıfları güçlendiren politikalar da önermeliyiz.

CHP hem sosyal politikalar alanındaki vaatleri hem de yerel yönetim pratikleri üzerinden, “İktidar giderse yardımlar kesilir” fikrinden etkilenen yoksullarla bağ kurmaya gayret ediyor. Önceki seçimlere göre bu konuda çok daha iyi bir yerdeyiz ama yetmez. Yoksullarla kurduğumuz bağları daha da güçlendirmemiz gerekiyor. Daha önce Politikyol’daki yazılarımda Aile Destekleri Sigortası üzerinden sosyal devleti nasıl güçlendireceğimizi anlatmaya gayret ettiğim için bu konuya girmeyeceğim…

Bu toplumun farklı kesimlerinin özgürlük talepleri, en az refah talebi kadar önemlidir ve zaten biri olmadan diğeri de olamaz. İnsanların sadece iktisadi kaygılarla oy vermediklerini iddia ediyoruz.

Yine kamucu ve liyakat esaslı politika önerilerimizle üretken kesimleri ve orta sınıfı güçlendireceğimiz umudunu yaratabilmeliyiz.

Aslında tam da bu nokta iktidarın “boş tencere” teorisine fazla yaslanma kolaycılığına karşı en büyük gediğin açılabileceği noktadır. İktidar uzun süredir seçmenlerin sadece iktisadi taleplerle oy vermediğini unutmuş görünüyor. Daha doğrusu reform yapacak mecali kalmadığından meseleyi sadece tencereye indirgiyor. Yine vurgulayalım: Biz boş tencerenin iktidara maliyetini hafife almıyoruz. Aksine bu konuyu çok önemsiyoruz ama ötesine geçmemiz gerektiğini de görüyoruz.

Bu toplumun farklı kesimlerinin özgürlük talepleri, en az refah talebi kadar önemlidir ve zaten biri olmadan diğeri de olamaz. İnsanların sadece iktisadi kaygılarla oy vermediklerini iddia ediyoruz. Sözgelimi 2019 seçimleri büyükşehirlerde yaşayanların, gençlerin, kadınların ve siyasi olarak azınlıkta hissedenlerin özgülük kaygıları olmadan anlaşılamaz. O zaman ekonomi nispeten daha iyiydi ama yine de iktidar ciddi bir darbe yedi ama hiç ders çıkarmadı.

Genel Başkanımızın farklı kesimlerin yaşam tarzlarına dair kaygılarını önemseyen helâlleşme söylemi de aslında özgürlük taleplerini gördüğümüzü gösteriyor. Bir kesimin özgürlüğünün artmasının diğer kesimlerinkini azalttığı, azaltacağı üzerine kurulan iktidar söylemi çatırdıyor. Toplumda ciddi bir barış ve huzur arzusu var ve iktidar buralara yönelik söz söyleyemediği gibi, kutuplaştırma politikası uğruna bu çabaları sabote etmeye de çalışıyor.

Kısacası yalancı baharın topluma ve en başta kırılgan kesimlere gerçek maliyetini gösterebilirsek, özellikle sosyal devlet yoluyla yoksul kesimler kadar orta sınıfları güçlendiren politikalarımızı topluma anlatabilirsek ve farklı kesimlerin özgürlük taleplerini karşılayabilirsek gerçek bir baharı yaşarız.

Daha önce yaşadık. Yine yaşarız…

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI