Çarşamba, Nisan 24, 2024

İdeoloji ve Dava siyasetten çekilince

İdeoloji ve dava gibi dünyayı anlamlandırma tasarıları referans noktaları olmaktan çıktığında, geriye referans noktası olarak “kimlik” kalıyor: bizden olanlar ve bizden olmayanlar. Fakat bu “biz”in artık zihinsel bir göstergesi yok, dışsal bir göstergesi var.

Siyaset son çeyrek yüzyıla değin modern dünyada, belirgin bir ideolojinin ya da davanın etkisinden, hiç bu kadar sıyrılmadı. İdeolojinin ya da davanın ortadan kalktığı yerde, dünyaya ilişkin bir zihinsel haritalama da ortadan kalkar. Haritasız insan, kendisine her yerden veri akarken, bu verileri hiçbir konuma yerleştiremez, veriler arasında hangilerinin muteber, hangilerinin sahte olduğunu anlamlandıramaz. Hangi verinin ne anlama geldiği kestirilemeyince, yaşam verilere göre planlanamaz hale gelir. Planlanamayan yaşamda, orta ya da uzun vadeli tasarımlar yap(a)mayacağından, her şey çok kısa vadeli tasarımlar sarmalına sıkışır. Plan olmadığında, her şey can havliyle yapılır. Planda bir ütopya tasarlanabilirken yani geleceğe umutla bakılırken, siyaset geleceği bir cennet olarak planlarken ve seçmenlerine bu şekilde sunarken, can havliyle yapılan plansızlıkta ise, gelecek hakkında hiçbir görü bulunmadığından her şey karanlıktır. Siyaset bu yüzden geleceği karanlık bir kaos olarak görür ve seçmenlerine bir cennet sunmak yerine, eğer “başta ben olmazsam, sizi bir cehennem bekliyor” söylemiyle yaklaşır.

Cehennemin ağzındaki karanlık gelecek aşırı tehditkâr göründüğünden, bunun peşinden giden siyaset her yerde beka sorunu görür. Gelecek arı bir pusular, kumpaslar, tehditler, isyanlar, darbeler, felaketler çağıdır. Bu nedenle de önemli olan her şeyin sıra dışı bir beka sorunu olarak kendisini gösterdiği bu vahşi anarşi ortamından canlı çıkmaktır. Geleceği bir ütopya olarak planlamanın sırası değildir, üzerimize tehditler yağmur gibi yağmaktadır. Şimdi önemli olan çok hızlı karar almak ve her biri tarihin daha önce hiç görülmemiş en büyük tehditleri, en büyük felaketleri, doğal afetleri olan bu felaketler sağanağında hızlı alınan kararları çok hızlı uygulayabilmek için yetkiyi bir kişiye vermek ve tümüyle ona itaat ederek, hoplaya zıplaya bu felaketlerin içerisinden toplumca hayatta kalarak çıkmaktır. Bu süreçte elbette büyük kayıplar da yaşanacaktır. Fakat bu kayıpların hiçbirisi yetkiyi almış liderin yetersizliğinden, beceriksizliğinden ya da ontolojik olarak tek bir insanın bunların üstesinden gelemeyeceği gerçeğinden değil, felaketlerin aşırı devasa olmasından, yüzyılın felaketleri olmalarındandır.

İdeoloji dünyaya baktığında, ikili insan ilişkilerinden hukuka, ekonomiden kültüre, siyasetten sanata, toplumsal hiyerarşi biçimlerinden, aile düzenine, inançtan mücadeleye, dostun düşmanın kim olduğuna kadar her şeyi uyumlu bir tasarım simülasyonundan görür.

İDEOLOJİ

Kişi, kendisine çok devasa, ayrıntılı, karmaşık ve anlaşılmaz gelen dünyayı olduğu haliyle kavrayamadığı ve bu zenginliği zihnine doğrudan atamadığı için, onu zorunlu olarak son derece yalınlaştırılmış, basitleştirilmiş, indirgenmiş, eksiltilmiş ve çarpıtılmış olarak kendi zihninde yeniden kurar. Bu kurguda mantıklı bir bütün olarak inşa edilen dünya, tüm parçalarıyla birbirine uyumlu olacak şekilde resmedilir. Oysa dünya o kadar da uyumlu, mantıklı, rasyonel ve çelişkisiz bir yer değildir. Bunları dünyada arayan, bilinçlerimizin işleyiş prensibidir. Bilincimiz dünyaya bakar, onunla ilgili bildiklerini, verilerini ve bunlar arasında kurabildiği ilişki biçimlerini yani teorik düşünebilme yetilerini devreye sokarak, zihnimizde tutarlı, uyumlu, bütüncül bir dünya tasarımı üretir. Bu tasarım, her zihinde başkadır çünkü her zihnin dünyadan çektiği veri, deneyim, duygu, onlar arasında kurduğu ilişki biçimleri ve teorik düşünebilme yetileri farklıdır.

Fakat dünyayı bir bütün olarak temsili şekilde zihinde üretmek, transfer edilebilir bir metine de sahip olmak anlamına gelir. Karmaşık dünyayı, her adımında kavrayabilecek, onu anlamlandırabilecek, onu hem olduğu gibi, hem de olması gerektiği gibi düşünebilecek yani geleceği de planlayabilecek bir tasarımı, dünyaya baktığımız bir lens olarak betimleyebiliriz. Bu lens, dünyada baktığı her şeyi tüm tasarımla uyumlu bir şekilde göstermekte, her şeye bir yanıt verebilmekte fakat ilginç bir şekilde başka lenslerin görüntüleriyle uyumsuz kalmaktadır. İşte bu lense ideoloji diyebiliriz. Bu lens, insanlar arasında transfer edildikçe, kişilerin benzer biçimlerde düşünmelerini, benzer şekillerde hissetmelerini sağlar.

İdeoloji dünyaya baktığında, ikili insan ilişkilerinden hukuka, ekonomiden kültüre, siyasetten sanata, toplumsal hiyerarşi biçimlerinden, aile düzenine, inançtan mücadeleye, dostun düşmanın kim olduğuna kadar her şeyi uyumlu bir tasarım simülasyonundan görür. Her şey birbiriyle son derece uyumludur ve her şey ideolojiyi doğrular. Sürekli olarak doğrulanan ideoloji de, yaşamın tüm veçhelerini zihne tercüme eder. İdeoloji kişinin, kitlelerin, ülkelerin, dünyalıların yaşamı kendi zihinlerinde temsili canlandırmalarının algoritmasıdır.

Son yirmi beş yılda dünya, ideolojilerin ve ona bağlı olarak davaların geride kaldığı bir yere dönüşünce, geleceğe ilişkin siyasi planlamalar da olanak dışı kaldı. Her şey arı bir ‘çok kısa vade’nin içerisine sıkıştı.

DAVA

Zihnin dünyayı kavrama haritası olan ideoloji, yalnızca var olanı tespit ve teşhis etmekle kalmaz. Diğer yandan olması gerekeni de gösterir. Ve hali hazırda olup biten ile, olması gereken arasında bir boşluk ya da mesafe gördüğünde, hızla bu boşluğu ya da mesafeyi ortadan kaldırmak ister. Hiçbir ideoloji dünyayı olduğu haliyle temsil etme kapasitesinde olamayacağından, her ideoloji gerçekleşmemiş bir dünya tasarımıdır ve bu yüzden her ideolojinin inananı için dünya kusurludur. Teorik bu kusur, zihnindeki ideoloji dünyaya uyum sağladığında değil, dünya o ideolojiye uyum sağladığında ortadan kalkacaktır. İşte yirminci yüzyılın sonuna kadar, kişilerin ve kitlelerin dünyanın bu teorik ideolojiye uyum sağlamasını başarmak için peşine düştükleri ideali (ülküyü) siyaseten gerçekleştirme girişimine/eylemine/düşüne “dava” diyorduk.

Son yirmi beş yılda dünya, ideolojilerin ve ona bağlı olarak davaların geride kaldığı bir yere dönüşünce, geleceğe ilişkin siyasi planlamalar da olanak dışı kaldı. Her şey arı bir ‘çok kısa vade’nin içerisine sıkıştı. Böyle olunca da siyaset tümüyle rasyonel olanı devre dışı bırakarak, Althusser’in deyimiyle “ideolojik hayvan” olan insanı ideolojisinden arındırmaya ve yalnızca hayvan olmaya yaklaştırıyor.

Neyin peşinden gidelim, neye itaat edelim? Rasyonaliteden sıyrılmış tekil kişilere mi, ortak aklı simgeleyen kişisel aklımıza mı?

İTAAT EDELİM AMA NEYE?

İdeoloji ve dava gibi dünyayı anlamlandırma tasarıları referans noktaları olmaktan çıktığında, geriye referans noktası olarak “kimlik” kalıyor: bizden olanlar ve bizden olmayanlar. Fakat bu “biz”in artık zihinsel bir göstergesi yok, dışsal bir göstergesi var. Bu “biz” aynı şekilde saç tıraşı oluyor, aynı şekilde sakal, bıyık ya da favori bırakıyor, konuşurken aynı şekilde konuşuyor, başına gelenlere aynı biçimlerde tepki veriyor fakat bu dışsal göstergelerin hiçbirisi zihinsel bir harita sunan içsel tasarımlardan doğmuyor. Zira aynı kişiler tamamıyla farklı siyasi görüşleri izlediğini söyleyen kişilerle ittifaklara girip, diğerlerini hain ilan ederlerken, bir yıl içerisinde hain ilan edilenle ittifaka girip eski ortaklarını hain ilan ediyorlar. Her şey can havliyle yapılıyor, hiçbir içsel sağlam içerik bulunmuyor. İdeolojik hayvanın ölümü, kitlelerin ideolojileri, fikirleri, davaları değil, kendiyle uyumlu bulduğu kimlikteki lideri izlemesine yol açıyor. Böyle olunca fikirler değil, kimlikler siyaset yapıyor. Kişi ölümlüdür ve çıkarını izler. Fikirler ölümsüzdür ve rasyonaliteyi izler.

Neyin peşinden gidelim, neye itaat edelim? Rasyonaliteden sıyrılmış tekil kişilere mi, ortak aklı simgeleyen kişisel aklımıza mı? Öyle görünüyor ki son yirmi beş yıl, Aydınlanma’nın dünyaya en büyük armağanını hızla elinden alıyor. Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” makalesinde açıkça belirttiği üzere, kişi zihinsel erginliğini ancak kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmak zorunda kalmadığında elde edebilir. Fakat çağımızın aşırı yığılan verisi ve artık çok rafineleşmiş uzmanlaşma zorunluluğu, kişinin bu yetisini de kullanılmaz hale getiriyor.

 

 

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI