Cuma, Nisan 19, 2024

İBB teftişi ve “Şahinler”in Cumhurbaşkanlığı Planı”

Ak Parti’nin içinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın kişilerden oluşan bir “şahinler” ve eski Milli Görüş geleneğinden gelen “güvercinler” grubunun varlığından bahsetmek mümkün.

İçişleri Bakanlığı’nın bir Pazar gecesi devlet ve kurumsal ciddiyetinden uzak biçimde twitter üzerinden yaptığı bir açıklamayla İBB’ye yönelik “terör” teftişi başlatıldığını öğrendik. Bu meselenin kara mizah boyutunu bir kenara bırakarak, iktidarın İBB üzerinden kurgulamaya çalıştığı muhtemel seçim stratejilerini spekülasyona açmayı tercih edeceğim.

AK PARTİ’NİN “ŞAHİN”LERİ VE “GÜVERCİN”LERİ KİMLER?

Ak Parti’nin içinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yakın kişilerden oluşan bir “şahinler” ve eski Milli Görüş geleneğinden gelen, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’de tecessüm eden bir de “güvercinler” grubunun varlığından bahsetmek mümkün. İlk grup, MHP’yle olan simbiyotik ilişki ve milli güvenlik siyasetinin sürdürülmesini isterken; ikinci grup ise günden güne sertleşen rejimin Ak Parti’ye zarar verdiğini düşünüyor. Nitekim çok da haksız sayılmazlar. İktidar partisi MHP’yle yakınlaştıkça başta eski merkez sağ seçmen ve Kürtler olmak üzere kendisini yıllarca iktidarda tutan gruplarla ilişkileri negatif yönde seyretmeye başladı. İktidar partisi ayrıca, hem sağda çoğalan alternatifler hem de çoklu organ yetmezliğini andıran çok boyutlu travmatik krizler dolayısıyla geleneksel tabanında da kopuşlar yaşamaya başladı.

Ancak 2015’ten 2018’e kadar de facto, 2018’den bugüne kadar da de jure olarak süren bu uzun süreli ittifak boyunca Ak Parti’nin şahinleri ile MHP arasındaki ilişkiler giriftleşti. Nitekim Soylu’nun partisiyle yaşadığı her krizde arkasında MHP liderini bulması boşuna değil. Ayrıca Ak Parti’nin “güvercin” kadrosunun tecessümü olan Abdülhamit Gül’ün Bahçeli tarafından grup toplantısı esnasında açıkça hedef alınması da aynı doğrultuda değerlendirilmeli. Bu grupların nitelikleri ve hatta nicelikleri, hangi kriz anlarında nasıl tepkiler verdikleri ayrı ayrı yazıların konuları olabilecekken beni esas bağlamımdan uzaklaştıracağı için buralara hiç girmiyorum. Bu iki kanattan bahsetmemin nedeni ise bu kanatlar arasındaki güncel çatışmanın İBB ve İmamoğlu üzerinden yaşanıyor olması.

Şahinler grubunun ikinci düşüncesi de HDP’yi kapatmak. Aslında bu da İmamoğlu’nu görevden alma düşüncesinin bir paraleli.

İlk grubu, yani “şahin” olanı temsil edenlerin öncelikli hedefleri, siyasi geleceklerini tehdit ettiğini düşündükleri, tüm kurumsal kısıtları aşarak topluma doğrudan seslenme yetisi olan İmamoğlu’nu görevden alarak onu siyasi yasaklı hâle getirmek üzerinden şekilleniyor. Onların zihninde bunun sadece önümüzdeki seçime yönelik değil, aynı zamanda Erdoğan sonrasına da dönük bir korkunun yansıması olduğundan eminim: Hepsi, Erdoğan’ın bile yenemediği İmamoğlu’nu yenemeyeceklerini biliyorlar. Her zaman olduğu gibi bu düşünceleri yine Bahçeli’den en yüksek perdede destek görüyor ve “kayyumsa kayyum” noktasına kadar varıyor. Bu grubun ikinci düşüncesi de HDP’yi kapatmak. Aslında bu da İmamoğlu’nu görevden alma düşüncesinin bir paraleli. MHP destekli bu grup, bu iki koşulu sağladıktan sonra apar topar bir baskın seçime gitmek istiyor. Peki bu iki durumun birbiriyle ne gibi bir ilişkisi var? 

CHP VE HDP SEÇMENİNİ SANDIKTAN UZAKLAŞTIRMA HEDEFİ

Bu iki operasyonun ardı ardına yapılmasıyla birlikte son yaşanan döviz krizini tersine çevrilme çabalarında yaşandığı gibi muhalefet bir kaosun içine sürüklenip demoralize edilmeye çalışılacak. Muhalefetin bu konuda pek de iyi bir sınav vermediği son örnekte de görüldü.

İşte tam da bu kaosu yaratmada başarılı olunduğu anda ise kamuoyu baskısıyla birlikte Mansur Yavaş’ın adı “İmamoğlu olamıyorsa Yavaş olsun” denilerek öne çıkarılacak ve Erdoğan rakibini de şekillendirmiş olacak. Bu yolla ilk olarak ABB ve İBB belediye meclislerindeki çoğunluklarına dayanarak yeniden Cumhur İttifakı’nın eline geçmiş olacak.

Dolayısıyla oy alma ihtimali olmayan seçmeni sandığa küstürme, şahinler kanadının yeni stratejisi olarak ortada duruyor.

Ardından ise Yavaş’ın Soğuk Savaş döneminde solcularla ilgili söylemleri ve onun ülkücü geçmişi vurgulanarak CHP’nin bir bölümü; 1990’larda ateşlenen Kürt sorunu tartışmalarıyla ilgili söyledikleri gündeme getirilerek de zaten partileri kapatılmış olan HDP’lilerin ekseriyeti sandığa küstürülmeye çalışılacak. 1990’larda Yavaş’ın bu yönde konuşmaları var mı yok mu bilinmez ancak, MHP’nin Türkeş dahil bu dönemki söylemleri “Kürtlerin Türklüğü”nü ispatlamak ve hatta onların “Turani ırk” olduklarını ifade etmek üzerine şekillendiği düşünülürse bu yönde tek bir açıklama bulmaları bile “işte Erdoğan’dan önceki devlet aklının uzantısı…” propagandası yaparak Erdoğan’ı Kürtler gözünde ehven-i şer yapma amaçlarına hizmet edecektir.

Dolayısıyla oy alma ihtimali olmayan seçmeni sandığa küstürme, şahinler kanadının yeni stratejisi olarak ortada duruyor. Yazının başında da dediğim gibi, bunlar sadece benim spekülasyonlarım, ancak dümdüz “geliyor gelmekte olan” diyerek yola devam edemeyiz. İktidarın yaptıklarında neden-sonuç ilişkisi aramak zorundayız.

İşte bu ahvalde CHP’nin bir bütün olarak İmamoğlu’nun arkasında durması gerekirken, “pop-star seçmiyoruz” gibi iktidar blokunun katıla katıla kahkaha atarak “halaya duracağı” açıklamalar yapılmamalı. Doğru olan stratejiye İmamoğlu’nun CHP Genel Merkezi’ndeki konuşmasında yaptığı gibi İBB konusunda Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanını, dolayısıyla şahinler ve güvercinleri karşı karşıya getirmekle başlamalı. Tabii bir de 20 yıl iktidarda kalmayı başarabilecek kadar manevra kabiliyeti yüksek bir partiyi hafife almayarak…

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI