Cumartesi, Nisan 20, 2024

Hukukçular Aslı Erdoğan’ın ‘tahliye ve tutukluluğunun devamı’ kararını inceledi: Süreç tamamen hukuk dışı!

Hakkında müebbet hapis cezası istenen kapatılan Özgür Gündem Yayın Danışma Kurulu üyesi, yazar Aslı Erdoğan’ın dosyasını inceleyen 18 hukukçu, soruşturmanın baştan aşağı ‘hukuk dışı’ olduğunu vurguladı.

Yaratılan “terör örgütü üyeliği” için Aslı Erdoğan’ın dosyasını inceleyen tümü farklı siyasi görüşlerden 18 ceza hukukçusu (hakim, avukat, akademisyen) Ali Arif Cangı, Ayşe Batumlu, Behiç Aşçı, Canan Arı, Cüneyt Caniş, Emrullan Beytar, Eren Keskin, Ergin Cinmen, Hüsnü Öndül, Mahir Orak, Mehmet Ali Başaran, Mithat Sancar, Münip Ermiş, Orhan Gazi Ertekin, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ömer Kavili ve Ümit Kardaş hemfikirdi: “hukuk dışı”. Aynı hukuki değerlemdirmeler Necmiye Alpay için de geçerli.

Arif Ali Cangı

“TCK 314.maddesinde; Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar ile Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kuranları, yönetenleri ve örgüte üye olanların cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
a- Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan ve en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır.
b- Bu örgüt, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır.
c- Bu örgüt silahlı olmalıdır.
Buradan yola çıkıldığında terör örgütüne üyelikten söz edebilmek için bir hiyerarşik yapıda sıkı bir disiplinle hareket etmesi, o yapı ile eylemli bir işbirliği içinde olması gerekir. Sadece yazı yazan bir kişi olan Aslı Erdoğan’ın yaptığı iş, edebiyatçı kişiliği göz önüne alındığında örgüt üyeliği suçunun unsurlarının var olduğunu kimse söyleyemez. Tutukluluğun yasal unsurları yoktur”

Ayşe Batumlu

“Mevcut TMK ve TCK ile Yargıtay kararları ışığında, tarif edilen bu suçun işlenebilmesi için: süreklilik, düzenli ve planlı ortaklık, yönetim ve hiyerarşik bir yapı ve suçlama yöneltilen kişinin bu yapının içinde yer aldığını gösterir olguların varlığı gerekli. Ayrıca, eylemsellik, önceden anlaşma, iş bölümü tesisi ve belirlenmemiş sayıda suç işleme amacı etrafında birleşme, üyeler arasında dayanışma bulunması ve disiplin de bu suçun varlığı için aranan koşullar. Daha da önemlisi, bu yapının içinde yer alan ve örgüte bağlı olarak suç işleyen kişinin bunu bilip istemesi de suçun manevi unsuru!
Bunlardan bir tekinin bile yer almadığı; sadece ve sadece, hükümetin ve bazı çevrelerin “hoşuna gitmeyecek” görüşleri ifade eden muteriz ve ülkenin içinde bulunduğu kan ve nefret ikliminden rahatsız biz yazarın sırf bu yüzden cezalandırılmak istendiği gerçeği ile karşı karşıyayız!
Ne yazık ki, resmi ideoloji ve muktedir siyasi yapı ile aynı görüşte olmayan ve bunu yüksek sesle ifade edebilme sorumluluk ve cesaretini gösteren herkes bu suçlama ile karşılaşabilmekte.
Özet: Aslı Erdoğan muhalif görüşleri nedeniyle, hukuki karşılığı olmayan suçlamalar ile karşı karşıyadır ve hiçbir hukuki temeli olmayan tutuklama kararı, iktidara muhalif görüşleri nedeniyle bir cezalandırma aracı olarak kullanılmıştır/kullanılmaktadır!”

Behiç Aşçı

“Anlaşılıyor ki artık silahlı eylem de olması gerekiyor. Sadece düşünce açıklaması anayasal düzeni yıkma ve değiştirme tehlikesini ortaya çıkartıyor. Elbette bu kadar güçsüz bir düzen tam bir pervasızlıkla saldıracaktır. Ki AKP’nin şu an yaptığı budur. Tutukluluk konusunda söylenebilecek tek şey bunun bir araç olduğu ve intikam alma, bedel ödetme aracı olarak kullanıldığıdır. Eğer Aslı hanımın tutuklanmasının nedenini böyle düşünmezsek uyuşturucu satıcılarının, çetelerin, tecavüzcülerin serbest bırakılmasını açıklayamayız. Aslı hanım gibilerine hapishanelerde yer açmak için bu suçlular serbest bırakıldı. Dolayasıyla Aslı hanımın tutukluluğunun hukuki değerlendirmesinin mümkün olmadığından eminim.”

Canan Arın

“Ortada“hukuk” ile açıklanabilecek bir durum yok. Kararı çoktan verilmiş hem ilgilisine hem de onun gibi olanlara göz dağı vermek amacı ile bir insanın hayatının karartılması söz konusu!”

Cüneyt Canış

“TCK 314.MADDE (örgüt üyeliğini düzenleyen madde) açısından bakıldığında ; bu maddenin ikinci fıkrasına göre tutuklamaya başvurulmuştur. Buna dair Yargıtayın daha önceden vermiş olduğu kararla ışığında Aslı Erdoğanın durumunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 07.11.1994 tarih ve 229/275 sayılı kararında:
“Örgütsel faaliyet aşama aşama gelişir. Önce sempatizanlar saptanır, ardından bunlara siyasi ve ideolojik bilinç verilir, daha sonra kitle eylemlerine katılmaları sağlanarak cesaretleri getirilir. Bilahare kod adı verilerek gizlilikleri sağlanır” denilmektedir. Yine yargıtayın daha önceden vermiş olduğu kararlarda örgüt üyeliğinden bahsedebilmek için; örgüt ile hiyerarşik bağ içinde olmak, örgütün silahlı ya da siyasal eğitimini almak, süreklilik ve çeşitlilik arz eden eylemlerde bulunmuş olmak şeklinde unsurların olması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca As. Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 24.09.1986 tarih ve 180/170 sayılı kararında bu husus şu şekilde ifade edilmiştir: “Sanığın örgütsel bir faaliyette bulunmadığı, toplantılara sadece katılması örgüte girdiğini gösterir başka deliller olmadıkça, yeterli delil olarak kabul edilemez.”
Yargıtay’ın verilmiş olan kararlarına baktığımızda Aslı ERDOĞAN açısından şunları sormak ve cevaplanmasını istemek gereklidir;
• Hangi örgütün sempatizanıdır? Hangi yazısında sempatisini dile getirmiştir?
• Hangi siyasal ya da ideolojik eğitimlerden geçmiştir?
• Hangi kitle eylemlerine katılmıştır? Hangi kod adı almıştır?
• Silahlı ya da silahlı eğitim almışsa nerde almıştır?
• Hangi örgütle bir hiyerarşik bağı bulunmaktadır?
• Hangi örgütsel toplantıya katılmıştır?
• Tüm bunlara dair suç olamayacak yayın danışma kurulunda olması ve köşe yazarlığı dışında hangi somut delil bulunmaktadır?
Yargıtay’ın kendi kararları yerleşik uygulamalara bakıldığında somut olayda ASLI ERDOĞAN açısından örgüt üyeliğinden bahsetmenin hiçbir hukuki gerekçesi bulunmamaktadır. “

Emrullah Beytar

“En önemli temel insan haklarının başında gelen düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, şiddeti teşvik ve toplumsal tedhiş ile hakaret içermediği sürece herhangi bir müdahaleye tabi tutulmaması gerekir. Yargının insan haklarını tehdit eden bu fonksiyonun en önemli sebebi; yargının hiçbir zaman siyasi erkin güdümünden çıkmamış olmasında kaynaklanmaktadır. Hâlbuki hukuk, adalet ve hakkaniyetin tecelli yerlerinden olması gereken mahkeme salonları, ülkemizde özellikle siyasi davalarda hukuk ve adaletten uzak bir fotoğraf ortaya koymaktadır. Gazeteci & Yazar Aslı Erdoğan’ın tutuklanmış olması hukuk, adalet ve insan hakları noktasında kaygı verici bir durumdur. Geçmişte tanık olduğumuz Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat dava süreçlerinde olduğu gibi yaşanan OHAL sürecini de sulandırmaya matuf faaliyetlerin varlığı, hem mevcut hükümet hem de tüm Türkiye toplumunun geleceği açısından büyük bir tehlike arz etmektedir.”

Eren Keskin

“Hukuk, ‘somutluk’ ister. Aslı Erdoğan yaşamı, çalışmaları göz önüne alındığında örgüt disiplini gereği olan alt-üst ilişkileri içinde olabilecek bir kişi değildir. Somut kanıt değil, şüphe bile duyulmayacak bir durum söz konusudur. Bu nedenle, Aslı Erdoğan’ın 302. maddeden yargılanması, akıl ve hukuk dışıdır. “

Ergin Cinmen

“314. madde yazılı örgütüyeliği ise şöyle tanımlanmış; – (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
Şimdi sormak gerekir: Bir edebiyatçının yazmış olduğu 4 adet yazı, yukarıda yazılı olan suçlara vücut verebilir mi?
Dahi iyi anlaşılabilmesi için bir örnek verelim: Diyelim bir örgüt, şiddet yolunu kullanmak suretiyle siyaset yapıyor. Bu anlamda onun bir üyesi örgütün direktifleri veya kendi özgür iradesiyle güvenlik kuvvetleriyle çarpışmaya girişmiş. Evinde yapılan aramada ise bu örgüte ait dokümanlar bulunmuş. İşte o zaman yukarıda yazılı olan Yani Aslı Erdoğan’ın tutuklandığı maddelerden yargılanabilir.
Yani Aslı Erdoğan’ a isnat edilen bu suçların kanıtları hiçbir zaman dört adet makale, evinde bulunan yayın ve arada sırada gidip geldiği bir gazetede bulunan dokümanlar olamaz.
Netice olarak Aslı Erdoğan’ın tutuklanması ancak bir hukuk trajedisi olarak nitelendirilebilir.“

Hüsnü Öndül

“Gazeteciler, yazarlar, akademisyenler, insan hakları savunucuları, sendikacılar, sanatçılar, kadınlar, belediye başkanları, öğrenciler teröristlikle suçlanabiliyorlar.
Aslı Erdoğan da bu şekilde suçlananlar arasında.
Düşüncelerini açıklayanlar, hiç bir şiddet eyleminde bulunmadıkları halde suçlanabiliyorlar.
Terör suçları konusunda 12 uluslar arası sözleşme ve bu sözleşmelerin onaylanması için BM Güvenlik Konseyinin 1373(2001) sayılı kararı bulunmaktadır.
Bu sözleşmelerde üzerinde uzlaşılmış bir terör, terörizm tanımı bulunmamakta, fiillere(eylemlere) yönelik değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
Kişilere karşı ağır ve ölümcül nitelikli şiddet eylemleri ya da rehin alma gibi eylemlerin terör eylemi(suçu) olduğu yönünde ağırlıklı görüşler bulunmaktadır.
Türkiye’de, kişilere karşı hiçbir ağır ve ölümcül şiddet eylemine ya da rehin alma eylemine karışmamış insanlar, sırf siyasal iktidar ya da resmi görüş tarafından benimsenmeyen düşünceleri açıkladığı için, terör suçu işlemiş kabul edilebilir, terörist olarak nitelenebilir ve yargılama ve infaz rejimine tabi tutulabilir durumdadır.
Aslı Erdoğan’ın terör tanımı bakımından durumu budur.”

Mahir Orak

“Aslı Erdoğan’a sevk edilen suçla uyumlu bir eylem yok ortada. Gazetecilik ve fikir özgürlüğü kapsamında sayılabilecek Erdoğan’ın eylemleri bu suçları bilhassa terör örgütüne üye olma suçunu oluşturabilecek söz ve ifadeler içermiyor kanaatindeyim. Hiç bir eylem yok.”

Mehmet Ali Başaran

“Türkiye’de savcıların iddianame hazırlarken delile filan ihtiyacı yok ki! Hukukun istediği asgari özeni göstermeseler de olur! Hakimin tutulama kararı için gerekli şartların oluşup oluşmadığına bakması da şart değil. Burası Türkiye, baskılar ve siyasi angajmanlar pekala hukukun temel ilkelerini çiğneyip geçer.
Bu siyasi bir dava ve Türkiye’de siyasi davalar hukuk katliamları sergisi gibi. Sağcısı, solcusu, Kürt’ü, İslamcısı… Her cenaha her vesile uyduruk davalar açılmak suretiyle zulmedilmiştir. Türkiye bir hukuk devleti olmayı henüz başaramadı. Yargı’nın durumu içler acısıdır. 15 Temmuz kırılması ile bu perişan hal ayan beyan ortaya çıktı. 15 Temmuz’dan bu yana ne değişti? Görebildiğim kadarıyla, pek bir şey değişmedi.
Azıcık hukuk olsa, tutuklama bir cezalandırma aracına dönüşmezdi. Aslı Erdoğan en azından tutuksuz yargılanmalı. Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencilerinin yüzüne bakamayacak binlerce hakim ve savcı var bu ülkede.”

Mithat Sancar

“Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun işlenebilmesi için ise, fiil cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini içermeli, anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini değiştirmek, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek vb. amaçlar güdülmelidir. Fiili gerçekleştirenlerin örgüt mensubu olması ve fiilin suç teşkil etmesi de silahlı terör örgütüne üye olma suçunun gerçekleşmesi için kanunun ve Yargıtay içtihatlarının aradığı unsurlardır. Somut olayda 3. soruda da açıklandığı üzere, belirtilen köşe yazıları suç teşkil edemeyeceği gibi, yazıların amacı devletin kullandığı orantısız şiddeti eleştirmekten ötesi değildir. Amaç devletin niteliğini değiştirmek, hukuki düzenini değiştirmek değil, aksine devleti hukuk çerçevesine davet etmek, bu çerçevenin dışındaki fiillerini de eleştirmektir. Aslı Erdoğan’ın fiili suç teşkil etmediği, kendisinin herhangi bir örgüt yapısıyla ilişkisi bulunmadığı ve bu amaçlardan hiçbirini taşımadığı gibi, cebir ve şiddet de kullanılmamıştır. Yazıların hiçbirinde bir örgüt zikredilmemiş, bir örgütün fiilleri desteklenmemiştir.
Bu itibarla Aslı Erdoğan’a isnat edilen suçların maddi ve manevi unsurlarının gerçekleşmiş olması mümkün görünmemektedir. Yani ne Aslı Erdoğan böyle bir amaç taşımaktadır ne de gazete yazıları düzenlemede belirtilen amaçlara ulaşmak için elverişlidir.”

Münip Ermiş

“Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/103 E., 2010/22 K.kararında silahlı örgüt üyeliğini tanımlarken ‘ Birkaç kişinin basit bir anlaşma yapmalarıyla, örgütleşme kavramları arasındaki fark da iyi belirlenmelidir. Günlük hayatta birden çok kişinin müşterek bir amaca ulaşmak için bir anlaşma yapmaları olayına sıkça rastlanır. Bu birleşmenin örgüt sayılabilmesi için (sosyal bir yapı) olarak ortaya çıkması gerekir. Teşekkül somut bir birliktir ve bireyle bu yapı içinde yer alır. Örgütlü suçlulukta, sanıkların düşünce ve eylemlerinde süreklilik bulunmadığı, suç işlemek için düzenli ve planlı ortaklık, yönetim, dayanışma ve disiplin gibi öğeler bir araya gelmediğinde suçun yasal öğeleri oluşmaz.’ Demektedir.
Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.06.2008 gün, 2007/9-270 Esas – 2008/164 Karar sayılı kararında ‘……Örgüt üyeliği için maddi yardımı aşan eylemde bulunması gerekir.’ DEMİŞTİR. Diğer yandan örgüt üyeliği mütemadi suç türleri içerisinde sayılmıştır. Doktrinde ve Yargısal içtihatlar da, süreç içerisinde birden fazla hareketle oluşabilecek suç türleri arasında sayılmaktadır.
Aslı Erdoğan yönünden, hem örgüt üyeliği, hem de anayasal düzenin zorla değiştirilmesi suçu yönünden suç unsurlarının hiç biri ortada olmadığı gibi böyle bir iddia da ortada yoktur

Orhan Gazi Ertekin

“1991’den itibaren Türkiye’de yürürlükte olan anti-terör hukuku, iflas etmiştir. Bu iflasın en son örneklerinden birisini de yazar Aslı Erdoğan’ın da ‘anti-terör mevzuatı’ çerçevesinde tutuklanması ve soruşturmasıdır. Trajik olan şudur ki Türkiye’de politika yapıp veya devlet kurumları içinde görev yapıp ‘teröristlik’ ithamı ile karşı karşıya kalmayan neredeyse kimse kalmamıştır. Genel kurmay başkanı, eski emniyet müdürleri, hakim ve savcılar vb. vb. terörist olarak suçlanarak gözaltına alınmışlar ve yıllarca cezaevlerinde özgürlüklerinden mahrum bırakılmışlardır. Bu durum Türkiye’de anti-terör mevzuatının nasıl keyfi biçimde kullanıldığını ortaya koyduğu kadar tehdidin de herkese ulaşacak kadar acil ve önemli olduğunu ortaya koyar. Aslı Erdoğan, Türkiye’deki herkesin tehdit altında bulunduğu bu tehlikeli geleneğin son hedeflerinden birisidir ve tam da bu nedenle Aslı Erdoğan’ın özgürlüğü için mücadele etmek Türkiye’nin özgürlüğü için mücadele etmektir. Aslı Erdoğan, tamamen hukuksuz bir anti-terör hukuku uygulamasının bir ‘mağduru’dur. Hepimize, özgürlüğe, düşünceye karşı egemenlerin mücadelesinin hangi sertlikte ve hangi seviyelere kadar inerek yürütülebileceğini gösteren bir örnektir. Özet olarak, Aslı Erdoğan davası ‘anti-terör hukuku’nun bir ürünü olduğu kadar yanlış uygulamalarından biridir de.”

Ömer Faruk Eminağaoğlu

“Aslı Erdoğan, kimlik, kişilik ve yaptıklarıyla kamuoyunun her zaman önünde olan, aydın sorumluluğu ile toplum önünde hareket eden, aydın sorumluluğu gereği toplumu suça sürüklemeyen, aksine toplumu aydınlatan, toplumu bilgilendirme amacı güden, toplumun suçtan uzak kalmasını ilke edinen, kamuya mal olan, bu yönüyle de kamu ve toplum tarafından da denetlenen bir kimlik ve kişiliktir. Bu denetim ve toplumla olan bu çerçevedeki bağı, bu kimlik ve kişilikle var oluşu ve de bu yoldaki irade, zaten hakkında bu kalıplardaki gibi suçların ortaya çıkmasına da ayrıca engeldir.
İdare ve kolluk tarafından hazırlanan bu gibi suçlarla ilgili dosyalarda, yargı organları hukukun üstünlüğünü gözetmekten uzak kalmakta, dosyaları hukuksal yönden denetleme iradesi sergileyememekte, kendi varlık nedenleriyle çelişmektedirler. Oysa yargı organları, asıl yönetimle karşı karşıya gelinen bu gibi durumlarda yargı bağımsızlığının gereği gibi hareket etmeli ve asıl bu gibi durumlarda güvence olduklarını göstermeli, üstünün hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü esas almalıdırlar. Türkiye’de şu anda olduğu gibi ve de tüm darbe gibi olağanüstü dönemlerde yaşandığı üzere, yargı bu olağanüstü ve baskıcı dönemlerde güvence olamamış, bu gibi olağanüstü dönemlerde hep ortaya çıkan ve dayatılan yönetimin yani üstünün hukukunu uygulamış, onun bir sopası gibi hareket etmiştir. Bugünkü iktidar döneminde de yargı aynı ezberini bozmamakta ve bu davranış kalıbını değiştirmemektedir. Bu durum ise hukuk devletinin içini boşaltmaktadır. Asli Erdoğan örneğinde olduğu gibi hak ihlallerini ortaya çıkarmaktadır.”

Ömer Kavili

“Hukuksal bir karşılık yoktur, keyfilik vardır.
Açık ve yakın bir tehlike için şiddet çağrısı olmadıkça düşünce açıklamak suç değildir.
Kişi ile eylem yani davranış arasında illiyet bağı yoktur ama keyfilik bağı vardır”

Ümit Kardaş

“Aslı Erdoğan’ın tutuklanmasına isnat edilen suç bakımdan delil yoktur.
Söz konusu bölgede (Sur, Cizre, Nusaybin gibi ) yaşananlar BM raporu ve tanıklıklarla açıklığa kavuşmuş olup, saptanan insani trajedilerin haberleştirilmesi, yorumlanması, değerlendirilmesi ve takip edilmesi ifade ve medya özgürlüğünün temelini oluşturur. Bu yazıları bir terör örgütünün üyeliği kapsamında değerlendirmek ve yazılardaki genel amacı gözetmemek hukuki değildir.
Aslı Erdoğan’a yönelik isnadın fiilleri ve kastı göz önüne alındığında kuvvetli olduğunu kabul etmek mümkün değildir.”

PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,450TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,284AboneAbone Ol

EDİTÖR ÖNERİSİ

HAFTANIN ÇEVİRİSİ

SON HABERLER