Perşembe, Nisan 25, 2024

Hesap vermeyen ve sorumlu kılınmayan bir yönetim yaratmak – 1

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın geçtiğimiz günlerde 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları hakkında yaptığı açıklamalar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin değiştirdiği meclis soruşturması mekanizmasının siyasi ve hukukî işlevinin ne ölçüde önemli olduğunu bir kez daha düşündürdü.

Demokratik bir anayasa düzeninin çeşitli unsurlarından biri, devlet organ ve makamlarının birbirlerini frenleyecek ve dengeleyecek yetkilerle donatılması; böylece herhangi bir devlet organının anayasal yetkilerini keyfî olarak kullanmasının önüne geçilmesidir. Bu yüzden demokratik anayasalar, özellikle yasama organlarına hükümeti denetleyecek bazı araçlar sunmaktadır. Yargıyı ise yasama ve yürütme gibi siyasi nitelik taşıyan organlardan bağımsız bir güç olarak düzenlemektedir.

Çeşitli vesilelerle eleştirdiğimiz 1982 Anayasası da tüm eksiklerine ve kusurlarına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) hükümeti denetleyecek önemli araçlar sunmuştu. Bu denetim araçlarının ne olduğu, Anayasanın 98. maddesinde düzenlenmekteydi. Bu maddeye göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.

Soru, Bakanlar Kurulu adına, sözlü veya yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Başbakan veya bakanlardan bilgi istemekten ibarettir.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.”

21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, Bakanlar Kurulunu ilga ederek yürütmeye ait bütün yetkileri Cumhurbaşkanına sunmak yanında TBMM’nin sahip olduğu çeşitli yetkileri ortadan kaldırmak, bir kısmını ise sınırlayarak işlevsiz kılmak ve yargıyı da yürütmenin kontrolüne sunmak suretiyle gerçek bir kuvvetler birliği sistemi yarattı. Böylece Cumhurbaşkanı, yürütmenin tüm yetkilerini kullanmak yanında yasama ve yargıyı manipüle edecek yetkilerle donatılmış oldu. Bu ise anayasa düzeninin yer verdiği fren ve denge sistemini tamamen ortadan kaldırarak yönetimde mutlak keyfîliğe yol açarken anayasal hürriyetleri de güvencesiz bıraktı.

Bu yazıda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin devlet mekanizması üzerinde yol açtığı tahrip edici sonuçların tümüne yer verme olanağı bulunmadığından sadece TBMM’nin sınırlanan ve yok edilen denetim vasıtalarının neler olduğuna, özellikle meclis soruşturması mekanizmasının nasıl işlevsiz kılındığına değineceğim. Böylece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin asıl gayesinin seçmene ve onun temsilcilerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hesap vermeyen, yargı karşısında hukuken sorumlu kılınması mümkün olmayan, mutlak keyfîlik yönetimini nasıl bir ustalıkla inşa ettiğini ortaya koymaya çalışacağım.

TBMMnin Denetim Vasıtaları

1982 Anayasası 98. maddesinin ilk metninde TBMM’nin denetim vasıtalarını düzenleyen şu hükme yer vermiştir: Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.

Soru, Bakanlar Kurulu adına, sözlü veya yazılı olarak cevaplandırılmak üzere Başbakan veya bakanlardan bilgi istemekten ibarettir.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Soru, Meclis araştırması ve genel görüşme ile ilgili önergelerin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile cevaplandırılma, görüşme ve araştırma yöntemleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.”

Bu hükümde değinilen gensoru ve meclis soruşturmasının ayrıntıları, sırasıyla Anayasanın 99 ve 100. maddelerinde düzenlenmişti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, Anayasanın 98. maddesinin içerdiği soru yetkisini önemli ölçüde zayıflatırken gensoruyu düzenleyen 99. maddeyi yürürlükten kaldırdı. Meclis soruşturmasını düzenleyen 100. maddeyi ise ilga ettikten sonra bu maddenin içerdiği soruşturma mekanizmasını yeni 106. maddenin 5 vd. fıkralarında düzenleyerek söz konusu mekanizmayı işletilemez hale getirdi.

TBMMnin Soru Yetkisi Nedir? Yeni Düzenleme Bu Yetkiyi Hangi Yönde Zayıflatmıştır?

1982 Anayasasının yukarıda değindiğimiz 98. maddesinin 2. fıkrasında yer alan soru yetkisinin ayrıntıları, Meclis İçtüzüğünün 96-99. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre soru, sözlü ve yazılı soru olmak üzere iki şekilde kullanılabilecek bir denetim aracıdır.

Sözlü soru, herhangi bir milletvekili tarafından Başbakan veya ilgili bakana yöneltilebilmekte; sorunun muhatabı olan Başbakan veya ilgili bakanla soru sahibi milletvekili arasında TBMM’de bir müzakere olanağı yaratmaktaydı. Böylece gerek soruyu yönelten milletvekili gerekse diğer milletvekilleri, sözlü sorunun konusunu oluşturan hükümet politikaları hakkında bilgilenme imkânına kavuşmaktaydı. Bu bilgilerin edinilmesi, siyasal ve toplumsal muhalefetin etkisini güçlendirmekteydi. Öte yandan sözlü soru, sadece milletvekillerini değil, aynı zamanda kamuoyunu da hükümet politikaları hakkında aydınlatmaktaydı. Bu ise seçmen davranışının objektif olarak şekillenmesini sağlamaktaydı.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişi sağlayan 21 Ocak 2017 tarihli ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu, TBMM’nin sözlü soru yetkisini ilga etmiştir. Böylece hem TBMM’nin evvelce sahip olduğu bir yetki ortadan kaldırılmış hem de siyasi ve toplumsal muhalefet zayıflatılmıştır. Oysa bu yetki muhafaza ediliyor olsaydı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişten bu yana kamuoyunu yakinen ilgilendiren pek çok hükümet politikası hakkında milletvekilleri, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlara soru yöneltme imkânına sahip olacaktı. Bu suretle kamuoyu da yürütülmekte olan politikaların ayrıntılarına vakıf olabilecekti.

Örneğin Dünya Sağlık Örgütü’nün 11 Mart 2020’de pandemi olarak ilan ettiği Covid-19’la mücadele konusunda Sağlık Bakanlığının yürütmekte olduğu politikalar hakkında milletvekilleri soru sorma imkânına sahip olacaktı. Bu sorular, vatandaşların pandeminin ciddiyeti hakkında bilinçlenmesine, buna bağlı olarak duyarlılık geliştirmelerine katkı sağlayabilecekti. Keza sözlü soru mekanizması halen yürürlükte olsaydı milletvekilleri, Türk Hava Kurumu’nun (THK) uhdesindeki yangın söndürme uçaklarının neden elden çıkarıldığı veya atıl halde olduğu; böylece ormanlarımızın havadan müdahale ile kısa zamanda söndürülemeyerek kül olmalarına neden göz yumulduğu sorusunu yöneltebileceklerdi. Benzer şekilde pandemi koşullarında yürütülen online eğitim sürecinde televizyon, bilgisayar, cep telefonu ve internet bağlantısı gibi teknolojik imkânlara sahip olmayan öğrencilere hükümetin nasıl bir destek sunmayı planladığı sorusunu yönelterek belki de böyle bir desteğin sağlanmasında teşvik edici olabileceklerdi. 2017 değişikliğiyle sözlü soru ilga edildiğinden milletvekilleri, böyle bir yetkiyi kullanamamışlardır. Meclis İçtüzüğünün halen yürürlükte olan 96-100. maddeleri arasında düzenlenen yazılı soru yetkisinin ise uygulamada işlevsiz hale getirildiği görülmektedir. Çünkü Meclis İçtüzüğünün 99. maddesinin 2. fıkrası, yazılı sorunun en geç on beş gün içinde cevaplanması gerektiğini düzenlediği halde Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakanın süresi içinde kendisine yöneltilen soruya cevap vermemesini müeyyidesiz bırakmaktadır. Öte yandan yöneltilen sorunun cevabını oluşturmayan yazılı açıklamalar için de bir müeyyide öngörülmemiştir. Böylece yazılı soru, uygulamada etkisi olmayan, teorik bir denetim aracıdır.

2017 değişikliği, başlangıçta kamuoyuna, Başkanlık Sistemine geçiş olarak takdim edilmişti. Bu nedenle Başkanlık Sisteminden ilhamla Meclis’in gensoru yetkisi de ilga edildi. Çünkü kuvvetlerin sert ayrılığı esasına dayanan ABD tipi Başkanlık Sisteminde ne başkan ve kabinesi yasamanın güvenoyuna dayanmakta ne de yasamanın gensoru yetkisi bulunmaktadır. Oysa hemen belirtmek gerekir ki bu sistem, çeşitli unsurları nedeniyle ABD tipi Başkanlık Sisteminden önemli sapmalar göstermiştir. Bu sapmaların bilincinde olan Cumhur Bloğu, bu modeli kamuoyuna sempatik göstermek maksadıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırmıştır.

Aşağıda görüleceği gibi 2017 Anayasa değişikliğinin tahrip ettiği en önemli denetim vasıtası ise meclis soruşturmasıdır. Erdoğan Bayraktar’ın geçtiğimiz günlerdeki açıklamaları nedeniyle 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarında adı geçen bakanların Yüce Divana sevk edilmeleri gerektiği görüşü, yıllar sonra tekrar tartışılagelmiştir. Hükümet yetkililerinin cezaî sorumluluğunu sağlayan meclis soruşturması mekanizmasının ayrıntılarına müteakip yazımda değineceğim.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI