Salı, Nisan 23, 2024

Her ‘siyasi yasak’ yeni bir Erdoğan doğurur mu?

Bambaşka bir Türkiyede, bambaşka koşullarda, bambaşka bir hikâyenin içinde bugün Ekrem İmamoğlu. Ucube otoriterlik tartışmalarını geçtim, öyküsel olarak dahi “İkinci Erdoğan” olmak, sadece bir siyasi yasak kararıyla elde edilebilecek bir pozisyon değil.

Siyaset yasağının yetenekli ve hırslı bir potansiyel lider için ne demek olduğu tam anlaşılmıyor sanırım. Tayyip Erdoğan’ın yasaklarla dövüşe dövüşe yazdığı kahramanlık hikayesi yüzünden olsa gerek, her siyasi yasaklının benzer bir öyküye sahip olabileceği zannediliyor. Oysa iş öyle kolay değil. Hele hele Ekrem İmamoğlu için hiç değil.

Siyasi yasak demek, sessizliğe ve iddiasızlığa mahkûm edilmek demek. Ortada yasak yokken bile paçanızdan çekiştirmeyi kendilerine hak bilenlerin, o siyaset vakumunu doldurmak için ellerinden gelen her şeyi yapması demek. Hiç maça çıkamayan boksörün başına arenaya çıktığında ne gelirse, yasaklı siyasetçinin başına da politikada aynısı gelir.

Tayyip Erdoğan’ın bu tabloyu kırabilmiş olması kaide değil istisnadır. Ayrıca Erdoğan’ın yasaklı hale gelmesinden on yıllar sonra Cumhurbaşkanı’nın geldiği kudretli pozisyona bakarak, yani gelecekten geçmişe doğru noktaları birleştirerek bir tarih anlatısı kurgulamak kolay. Oysa 90’ların sonunda Erdoğan’ın yanında durmuş insanlara sorarsanız, verdikleri mücadele hiç de kolay değildi. Siyasetin mutlaka kazananları ya da ne olursa olsun kaybedenleri olmadığını en iyi onlar biliyor.

Pınarhisar’dan çıktıktan sonra Tayyip Erdoğan bir siyasi fenomen değil, izole edilen bir eski belediye başkanıydı. Haberler onu konuşmuyor, gazeteciler ondan söyleşi alabilmek için sıra beklemiyor, Hürriyet manşetlerini ona açmıyordu. Ama Erdoğan, bürokratik ve siyasi vesayetin kendi kendini yok etmeyi becerdiği bir dönemde, o vesayet unsurlarına karşı durarak siyasette varlığını sürdürdü.

Ezcümle, bambaşka bir Türkiye’de, bambaşka koşullarda, bambaşka bir hikâyenin içinde bugün Ekrem İmamoğlu. Ucube otoriterlik tartışmalarını geçtim, öyküsel olarak dahi “İkinci Erdoğan” olmak, sadece bir siyasi yasak kararıyla elde edilebilecek bir pozisyon değil.

Öncelikle, muhalif siyasetle toplumsal muhalefet arasındaki bağ doğal bir ilişki içinde değil. İmamoğlu’nun bugün İyi Parti lideri Meral Akşener’le, kendi partisinden daha yakın durduğu izleniminin arkasında yatan sebep de bu. Muhalif siyaset, altı parti liderinin kapalı kapılar ardında yaptığı sohbetlere sıkıştığı için İmamoğlu’nun (ya da herhangi bir liderin) siyasi iddiası da o liderlerle kurdukları ilişkiden ibaret artık.

Olumlu ya da olumsuz bir tınıya hapsetmeden adını koyalım: Altılı Masa, muhalif siyasetin vesayetidir çünkü milli iradenin ve toplumsal muhalefetin temsilcisi değil, altı liderin mutlak karar merciidir. Toplumsal muhalefetin taleplerine ve ‘milletin sesine’ değil, kendi içinde ve kendi kendine siyaset yapan bir yapıdır. Medyada ‘heyecan yaratamamak’ basitliğinde tanımlanan, aslında siyaset yapamamaya denk düşmektedir. Can Ataklı’nın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası adaylığına itiraz edenlere ‘’millet ne anlar’’ şeklinde cevap verip, karar otoritesi olarak CHP elitlerini göstermesi bu vesayetin özetidir.

Altılı Masa’nın sorunu, farklı toplumsal kesimleri temsil eden liderlerin bir araya gelme iradesi değil; bunu toplumsallaştırma çabasına girişmemeleridir. Halbuki Altılı Masa toplandığı andan itibaren her parti, üyelerini ve seçmenlerini olası adaylar üzerinde fikir beyan etmeye davet edebilirdi. Bu, rekabetçi doğası gereği, hem muhalif liderleri çok daha yaratıcı olmaya teşvik eder hem de gücü millete devrederdi.

Ayrıca Erdoğan 90’ların sonunda tepetaklak olan kurumsal yapılara karşı, ‘yeni’nin inşasıyla çıktı toplumun karşısına. Çıkarılan gömlek sadece Milli Görüş’ün değil, zamanın gerekliliklerini yerine getiremeyen parti yapılarının da gömleğiydi. AK Parti, Refah Partisi’nin reform edilmiş hali değildi. Yeniydi.

İmamoğlu’nun siyasi geleceği de hiç değilse yakın zamanda, böylesi bir yıkım ve yeniden yapım dönemine denk düşmüş değil. Hatta, muhalefeti oluşturan yapıların kendilerini son 20 yılda en güçlü, en heybetli hissettikleri bir dönemde İBB Başkanı siyasi iddialarından ayrıştırılmaya çalışılıyor.

Yeniden medya patronu olabilmek için CHP örgütlerini, CHP seçmenine tercih eden insanların partizan siyasete hükmettiği bir dönemden geçiyoruz. Üzerlerindeki tarihi sorumluluğun farkında olmayan aktörler, ‘yeni’nin inşasından çok, eskinin hesaplarıyla ilgileniyorlar. Bu birbirine zamkla bağlanmış siyaset baronlarının içerisinde, siyasi kimliğini yitirmiş bir Ekrem İmamoğlu günbegün yalnızlığa mahkûm olacaktır.

Dolayısıyla İmamoğlu, siyasi yasaklara karşı siyaset yapma iddiasını sürdürmek için bu muhalif yapı içerisinde hareket etmek zorunda. Kendi çalıp oynamak gibi bir şansı olmadığı için de partisinin ve liderinin oğlu oluyor işte. Zira milletin iradesi hem muhalefet elitleri için hem de iktidar sahiplerinin gözünde arka planda kalıyor.

Bu koşullar içinde İmamoğlu’nun siyasi iddiasını İstanbul ile sınırlamak, Ekrem Bey’in siyaset sahnesinde bugünkünden daha fazla yer kaplamasından korkmaktır. Zira kararın ardından gerçekleşen Altılı Masa mitinginde de gördük: Milli iradenin, demokrasinin hukuki zemininin tehdit altında olduğu alenen uygulamaya dökülmüşken mitingin sahipleri İmamoğlu’na İstanbul’daki taksi sorununu konuşturdu. Oysa artık Ekrem Bey’in siyasi varlığı artık hak, adalet ve demokrasi talep eden herkesin doğrudan temsilidir.

İmamoğlu’nun siyasi geleceği bundan sonra hem Masa’ya rağmen hem de Masa’yla birlikte siyaset yapabilme kabiliyetine göre şekillenecek. Tam da bu sebeple artık İBB Başkanlığı makamını bir icraat mevkiinden çıkarıp, dibine kadar siyasileştirmesi gerekiyor. ‘Yeni’nin inşasının; yani kapsayıcı demokrasinin, adil kalkınmanın, çevreci istihdamın merkezi Saraçhane olmalıdır. ‘Milletin Evi’ne de bu yakışır.

PolitikYol'da yayınlanan yazılar her gün öğlen mailinizde!

spot_img
PolitiYol Telegram'da

GÜNÜN YAZILARI

SÖYLEŞİLER

SOSYAL MEDYA

13,609BeğenenlerBeğen
10,160TakipçilerTakip Et
60,616TakipçilerTakip Et
9,354AboneAbone Ol

GÜNDEM

ÇEVİRİLER

Bir Cevap Yazın

YAZARIN DİĞER YAZILARI